KATEGORİLER

27 Ekim 2021 Çarşamba

BALON ÇOBANI - ÇAĞDAŞ BALIBEY

Kitabın Adı: Balon Çobanı

Yazar: Çağdaş BALIBEY

Sayfa Sayısı: 172

Yayınevi: Beyaz Fil Yayınları 

Türü: Roman

Okuduğum kitap hakkında değerlendirme yapmazdan önce başka okurların yorumlarına bakarım. Bazı yorumlarda belirtilen görüşlere katılır bazılarına katılmam. Okuduğum kitaplara ilişkin blogumda yaptığım değerlendirme, eserin üzerimde bıraktığı kişisel izlenimdir. Birçok yönden değerlendirmeye aldığım eserler hakkında, zihnimde oluşan duygu düşünceye göre yeri gelir onları göklere çıkarır, bazen de yerin dibine sokarım. Ancak genel olarak bu uç noktalardan uzak olur değerlendirmelerim. Zira kitap yazmaya cesaret eden bir insan belli bir seviyeyi yakalamış durumdadır en azından. Böyle bir yazarın kaleminden çıkan  eserin iyi taraflarından söz ederken beğenmediğim yönlerini belirtirim. Bu kadar uzun bir girizgâh yapmamın nedeni var. Okuduğunuz bir kitabı beğenmediğinizde, yazarın ricasıyla veya ona yaranmak için ya da yapılan olumlu yorumlardan etkilenerek  eseri eleştireceğiniz yerde onu ve yazarını yüceltir misiniz? Çağdaş Balıbey'in Balon Çobanı adlı romanını okuduktan sonra hayal kırıklığına uğradığımı gizleyemem. Sıradan bir roman olabilirdi ancak vasatın çok altında kaldığını gördüm. Beni esas şaşırtan husus, onlarca yorumun kitabı göklere çıkarması. Kitapla ilgili tek olumsuz eleştiriyi bu satırlarda okuyacaksınız muhtemelen.

Yazarın doğru dürüst bir biyografisi yok. LinkedIn'de ulaştım bazı bilgilere. Çağdaş Balıbey, kitabın basıldığı yayınevi Beyaz Fil Yayınlarının sahiplerinden ve aynı zamanda Genel Yayın Yönetmeni. Yazarın daha önce kaleme aldığı "Sıfır Noktası" adlı bir romanında zombileri konu ediyor. Absürtlükleri seven bir yazar olduğu belli.    

Romanın kahramanlarından biri Suriyeli Abdad, gençlik yıllarında ABD güdümündeki orduların safında Irak topraklarına giriyor ve içi dolar dolu bir çantayla memleketine dönüyor. Yıllar sonra Suriye iç savaşı ve Işid mezalimi konu ediliyor. Savaşın vahşeti içinde Abdad'ın karısı Minel ve kızı Afra dışında ailesinden geriye kimse kalmıyor. Romanın diğer yüzünde Işidli bir militana ağabeyi tarafından imam nikahı ile verilen on altı yaşındaki Afra'dan dramı ve onun doğurduğu bebeğin yaşam öyküsü dillendiriliyor. Öyle ki, romanın ana kahramanı sayılabilecek bu şahsiyetin, henüz sperm halindeyken yumurtaya doğru gidiş yolculuğu, cenin haline gelişi, anasından doğumu, mülteci kampında çöp konteynerleri yanına bırakılması ve bir Türk askeri tarafından bulunup Türkiye'ye getirilmesi, oradan Mersin'de bir çocuk yurdunda iki yaşına kadar yaşadıkları bizzat kendisi tarafından dillendiriliyor.

Evet, konu ilginç, aynı konu nitelikli bir yazarın elinden güzel bir romana da dönüşebilirdi belki. Maalesef yazarı son derece yetersiz buldum. Her şeyden önce olaylar son derece abartılı, şiddet içeren anlatımlar gerçek dışı. Romanda şiddet unsuruna yer verilebilir ancak kitapta anlatılan şekilde değil. Hakan Günday'ın romanlarında geçen şiddet sahnelerinden sonra son derece basit kalıyor yazarın anlatımı. İfade tarzı da kalemi eline alan yazar sanıyor kendini, dedirtiyor. Edebi niteliği olmadığı gibi siyasi açıdan tarafsız değil. Aile içindeki vahşet Işid'e katılıp beyni yıkanan ağabeyin kardeşlerini ve babasını vahşice öldürmesinde inandırıcılıktan uzak kurgular, Abdad'ın daha önce evinde sakladığı cephanelikten aldığı silah ve mühimmatla yüzlerce teröristi öldürmesi gibi olaylardaki gerçek üstü kahramanlıklar sinir bozucu. Yazarın bir an önce yazarlık sevdasından vazgeçip genel yayın yönetmenliği görevine dönmesinin isabetli olacağını düşünürken, Balon Çobanı, okuduğum kitaplar arasında kötü yazılmış bir roman olarak yer edecek aklımda.

38 yorum:

  1. Kesinlikle okuduğumuz kitap kötüyse "kötü" deme hakkına sahibiz. Herkes - aslında asla herkes olamaz - beğenmiş diye beğenmek ya da susmak zorunda değiliz sonuçta. Ben klasikler arasında sayılan bazı kitapları ve çok sevilen birçok kitabı okuduğumda hayal kırıklığı yaşadım. Mesela Fareler ve İnsanları hiç sevmedim, yine nedendir bilinmez Çavdar Tarlasında Çocuklar diye çevrilen Catcher in the Rye kitabını da sevemedim. Aklıma gelen daha bir sürü kitap var ama yazarsam tartışma çıkar :))

    Ben genelde kitap inceleme yazılarını okumuyorum çünkü kitabı merak edip almak istiyorum. Almayayım desem çok merak ediyorum. Alsam bu kez de beğenmiyorum. Ama sizin incelemelerinizi severek okuyorum çünkü bakış açılarımız birbirine yakın ve okuyup çevirdiğiniz kitabı ben de çok severek okuduğum için inceleme yazılarınıza güveniyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tamamen aynı fikirdeyiz Mrs. Kedi:) Okuduğum kitap hakkında burada yazdığım değerlendirme yazıları tamamen benim o kitap hakkında kendi düşüncelerim. Yani edebi bir eleştiri değil. Öyle olsa standart kurallar dahilinde farklı yönlerden eseri ele alır, tarafsız bir şekilde yorumlardım. Bazen Deep bu tür konuları fazla ciddiye alıyor:) Oysa blogta kendimi daha özgür hissederek yazıyorum, bu da kendine has, bazen kural dışı farklı bir üslûp çıkarıyor ortaya. Edebi eleştiri yapabilir miyim? Belki bunu deneyebilirim ama amacım bu değil. Diğer taraftan eğer bir roman, deneme, makale yani belli bir türde yazmaya niyetlenirsem, türün dışına çıktığımda eleştiriye uğramamı doğal bulurum. Ağaç Ev Sohbetlerinde yazdığım yazılar da aynı kitap değerlendirmelerinde olduğu gibi özgür bir düşünce paylaşım ortamı yaratıyor.

      Benim kıyasıya eleştirdiğim bir kitaba bir başkası bayılabilir. Bunu son derece doğal bulurum. Zaman zaman eşimin hiç beğenmeyip kenara attığı kitaplardan bazıları benim çok hoşuma gitmişti meselâ. Ancak burada kitap hakkında yazdıklarım tamamen onun üzerimde bıraktığı izler. Geriye dönüp baktığımda o kitap bende ne bırakmış daha kolay hatırlamamı sağlıyor. Keşke okuduğum bütün kitaplar hakkında değerlendirme yazısı yazabilseydim.

      Epey önce daha çiçeği burnunda mühendis iken beş altı yıl boyunca eşimin kütüphanesinde bulunan çok sayıda klasik eseri okuma fırsatım olmuştu. Sözünü ettiğiniz Fareler ve İnsanları okuduğumu sanıyorum ama şimdi düşündüğümde ondan geriye kalan hiçbir şey yok aklımda. Keşke o zaman imkân olsaydı da bloguma yazmış olsaydım:) Klasikler konusunda biraz daha hassas düşünüyorum. Klasik yıllar geçse de değerini kaybetmemiş eser bana göre. Eğer bir klasiği okuyup hoşlanmamışsam demek ki onu okumaya hazır değilim şeklinde düşünürüm. Oysa popüler kitaplara bakış açım tamamen farklıdır.

      Burada önemli olan dürüstlük, çıkar güdülmeyen bir ortam. Bazen reklam mahiyetinde sponsorluk yapılan yazılar dışında yazılanları değerli buluyorum. Bu çerçevede sizin yazdıklarınız da benim için aynı değerde. Güzel sözleriniz için teşekkürler ayrıca:) Üff, amma uzun yorum cevabı oldu:)

      Sil
    2. Klasikler konusunda aşırı hassasiyet var bence hepimizde. Sanki hepsini mutlaka okumalı, anlamalı ve hayran olmalıyız gibi bir algı var. Çoğunu okudum, çoğuna gerçekten hayran kaldım. Bir çoğunu düzenli olarak tekrar tekrar okumak istiyorum ama işte bazıları da öyle değil :D Nasıl olmuş da klasikler arasına girmiş bu kitap dediklerim de var. Tabi ki bu tamamen kişisel bir fikir. Ben anlamamışımdır, doğru zaman değildir ya da konu bana hiç hitap etmemiştir vs. :)

      Popüler kitaplar için ve özellikle de fantastik ya da bilim kurgu kitapları için "Asla bir klasik kadar değerli olamaz" gibi bir ön yargı var. Oysa bazı kitaplar gerçekten klasik olmaya aday. Ama çok nadir olduklarını da kabul etmek zorundayım tabi ki :D

      Sil
    3. Daha önce blogumda kitabı anlatmıştım. "Gırnatacı", yazarı Ercüment Cengiz. Eşimin Ankara'dan kadın doğum doktoru. Bir ziyaretimizde kitap yazdığından bahsetmişti. Yıllar sonra kitabı alıp okuduk. Harika bir iş çıkarmış. İlk kitabıydı ve Everest Yayınlarının ilk roman ödülünü kazanmış. Pek çok kişi bilmez, eşimin doktoru olmasaydı bizim de haberimiz olmayacaktı. İşte ben buna üzülüyorum, çok değerli yazarlar ve kitaplar keşfedilmeyi beklerken ortada abuk subuk bir sürü kitap dolaşıyor. Dediğim gibi eline kalem alan yazar oluyor, hele bir de pazarlamasını biliyorsa kim tutar seni.

      Bilmiyorum, çok zaman önce Milan Kundera'nın Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği kitabını okumaya çalışmış hiçbir şey anlamamıştım. Oysa o dönem büyük sükse yapmış, hayli beğeni kazanmış bir kitaptı. Ben üç beş sayfa dahi ilerleyememiştim. Çok ağır gelmiş, bir şey anlamamıştım. Şimdi elime alsam muhtemelen okurum gibime geliyor. Elbette, ilgi alanlarımız, kitap seçiminde ön planda. Bilim Kurgu, ütopik ve distopik romanlarda gerçeğe yakınlık ararım, absürd ve fantastik konular çekmez beni. Herkes kendine göre farklı değerlendirmeler yapabilir elbette:)
      Bu arada bugün mutlaka blogunuza uğrayacağım, özellikle aşk konusu yine gündemde:) DBE ile benzer düşüncelerim var, o konuda bir şeyler söylemek istiyorum:) Okuma listesine bakmayınca yazılarınıza bakmaya gecikiyorum maalesef:(

      Sil
    4. Bir zamanlar bir kitap okuma grubu kurmuştum. Ve Ercüment Cengiz'in Gırnatacı isimli kitabını okumuştuk hepimiz.Üstelik yazarı davet ettim ve beni kırmadı geldi ,kitaplarımızı imzaladı.Sohbet ettik,harika bir yazar bence de..Ama az insan tanıyor.Şimdilerde Gırnatacının filminin çekileceğini de duydum.
      Yani aynı fikirdeyim bazı kitaplar ve yazarları çok değerliyken keşfedilemiyor,değer görmüyor, bazıları ise çok abartılabiliyor ne yazık ki..

      Sil
    5. Öyle mi? Çok sevindim. Gerçekten iyi iş çıkarmış Ercüment Bey. Umarım filmi de kitabı kadar güzel olur ve bu daha çok tanınmasına vesile olur:)
      Kesinlikle.

      Sil
  2. Ben okuduğum kitaba başka insanlar ne yazmış diye hiç bakmıyorum (alırken de bakmam ayrıca), hani olur da çok merak ettiğim bir kitap olursa da yazıp yayımladıktan sonra bakıyorum. Ama okuduklarımız için objektif olup olanı söylemeliyiz kötüyse kötü denmeli yoksa burada yazmanın ne anlamı var. Elinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Genellikle okuduğum kitaplar yoruma dayalı değildir benim de. Fakat okuduktan sonra yazarını ve kitap hakkında yapılan yorumları merak eder, incelerim. Elimin altında okunacak kitap genelde olur. Bu okuduğum kitabı sergiden almıştık eşimle geçenlerde. Satıcı öyle bir övmüştü, öyle bir övmüştü ki almadan edemedik. Muhtemelen yayınevinin bir memuru, iyi bir pazarlamacısıydı, kitabı okuduğunu hiç sanmıyorum. Edebi eleştirmenleri okuduğum zaman adeta kitabın bir yan versiyonunu okumuş gibi oluyorum. Yani eleştirmen kendi duygu ve düşüncelerinden ziyade genel kurallar çerçevesinde kitabı değerlendiriyor. Kitap hakkında duygu ve düşüncelerine yer vermekten kaçınıyor, öznellikten uzak nesnel bir değerlendirme yapıyor. Kitabı okuduktan sonra yazar, kitap ve çeviren hakkında başvurduğum kaynaklardan biri de ekşi sözlük. Orada insanlar iyi ya da kötü lâfını esirgemiyor, bu yüzden severek yapılan değerlendirmeleri okuyorum. Teşekkür ederim:)

      Sil
  3. Güzel bir kitap tanıtımı olmuş. Kendi fikirlerini belirtmen hoşuma gitti. Tabii ki de beğendiğimiz ve beğenmediğimiz her kısmı açıkça belirtmeliyiz kitap yorumlarında. Çünkü genellikle kitapları yorumlara bakarak alan insanlar var. Ben de ara sıra böyle yapıyorum. Sen de gerçekten çok şeffaf bir şekilde yorumunu paylaşmışsın :) Emeğine sağlık, kendine iyi bak.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Doğrusu bir yazara bu kadar yüklenmek hiç hoşuma gitmedi ama düşüncelerimi olduğu gibi yansıtmayı daha doğru buldum. Zira hem kendimi hem de okuru kandırmış olacaktım eğer sessiz kalsaydım. Burada blog yazarı arkadaşlardan pek çoğu okuduğum kitaptan çok daha iyi yazıyor. Duygu ve düşünceler ne kadar acı verse de gerçeğin aynası olması gerekir. Bu yüzden değerlendirmelerimde şeffaflığı tercih ediyorum:) Siz de kendinize iyi bakın:)

      Sil
  4. Değerlendirmeleriniz benim için de önem taşıyor aynen KuyruksuzKediciğimin söylediği gibi. Bir kitap, aktarmak istediği kişi/duygu/olayları belli "çerçevede" aktarabilmeli okuyana. Benim nedense kitap ve filmlerle ilişkim hissidir, sezgiseldir ve kendime çok güvenirim bu konuda.

    Ayrıca her şey gibi okurun profili de değişti maalesef. Okumak bir kültür ama bu kültürün bizim ülkemizdeki eğitim tarzıyla birlikte tamamen eridiğini düşünüyorum. Okuduğunu anlayacak ve sentezleyecek kişiler yetiştirmiyoruz. O yorumların hepsi bir önceki yorumdan etkilenerek çalakalem yazılmış satırlardan başka bir şey değil eminim.
    Teşekkür ediyorum bu tanıtım için. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim Momentos:) Kitap hakkında görüşlerimi yazarken tarafsız olmak gibi bir gayem yok. Beğenip beğenmediğim yönlerini, bana duygu, düşünce ve bilgi olarak ne verdiğini, geride ne izler bıraktığını şeffaf bir şekilde anlatmam gerektiğini düşünüyorum. Bir başkası yazdıklarımın tamamen aksini düşünebilir, bu gayet normal. Ancak burada sadece kendi fikrimi ifade etmeye çalışıyorum. Bilmiyorum, bazı kitaplar için bu hiç mümkün değil ama bazıları için zaman içinde yazdığım bu fikirler değişime de uğrayabilir.

      Haklısınız, eğitim sistemimiz son derece kötü. Batı toplumunun yüzlerce yıl gerisinde kalmış gibi hissediyorum bazen. Bu yüzden beklentilerimiz de farklı. Söz gelimi İskender Pala popüler bir yazar, kaleminin de kuvvetli olduğunu tahmin ediyorum. Hiçbir kitabını okumadım ve asla okuyacağımı sanmıyorum. Batıda fevkalade tablolara imza atan ressamlar, duyguları taşa işleyen ressamlar, ruha huzur veren müziklerin yapıldığı Rönesans sonrası aydınlanma döneminde biz sanat adını verdiğimiz hat, minyatür gibi şeylerle uğraşmışız. Mimar Sinan olmasaydı güzel sanatlardan bahsedemeyecektik. O garibim de birbirinin kopyası birkaç köprü, han, hamam, kervansaray dışında camilerden başka bir eser koymamış ortaya.
      Biraz araştırınca onun da devşirilmiş bir Hıristiyan olduğunu gördüm. Etnik kökenini tespit etmek için mezarı açılıp, kafatası incelenen Mimar Sinan, "Karamanlı" denilen Hıristiyan Türkler'indenmiş!
      Ben teşekkür ederim:) Yorumlaştıkça zihnimiz açılıyor:)))

      Sil
  5. okumayız bu kitabı o zamansa tımams :)

    YanıtlaSil
  6. heey yukarda yorumda gördüm dee, yanlış anlamalar var, bak şimdi, blog yazılarını fazla ciddiye alma durumum yok, bir tek senin yazılarına diyorum, şöyle böyle yapsana diye, sen kendin diyorsun hep, gelişmek istiyorum diye, senin dışında hiçbir blogçuya demiyorum yani.sen istiyorsun diye yapıyorum sana yazılarla ilgili uyarılarımı :) şimdi bir karışık durum var burda. şöyle ki, sen daha iyi yazmak istiyorum diyorsun, belki kitap yazarım diyorsun ya, o yüzden bir tek senin blog yazılarında yaptım o uyarıları, yoksa benden istenmedikçe yapmam, isteyenler oluyor, gönderiyorlar bana yazılarını, düzeltiyorum. ben senin burdaki blogundaki yazılarını kitaplaştıracağını düşünmüştüm. örnekse, amor fati gibi yazılarını, o yazı deneme diye başlayıp, kişisel günlük tarzına dönmüştü, o yüzden demiştim, bu yazını bir gün kitaba koyarsan koyma diye, sölüyordum hep, veya, burda yazarken kendine iyi yazma alıştırmaları yapıyorsun diye, yani blogda yaza yaza ne bileyim kendi istediğin tarzda yazıp sonra belki kitap yazmayı düşünürsün diye, blogcu arkadaşlarımız öyle yaptılar hep diye, blogda istedikleri kıvama gelip sonra kitap yazdılar, blogdaki yazıları kitap gibi hale geldi yani, bizler okuduk, sonra da kitap çıkaran kişi, aynen blogda yazdığı gibi yazdı kitabında da, genelde böyle oldu, bak vallahi ben sandım ki, blogda yaza yaza bir şekilde yazmaya alışmayı düşünüyon, önce burda istediğin tarzda deneme, öykü, kitap eleştirisi filan yazcan, sonra bunları kitaplaştırcan, veya burda yazdığın tarzda başka öyküler yazcan. çünkü bak, senin blogun pek de kişisel günlük, blog tarzı değil, sen öykü, çeviri, roman, kitap eleştirisi gibi, günlük tarzına girmeyen tarzlarda yazıyorsun blogunda, ama bu tarzları günlük gibi yazıyorsun. şimdi, üstte, roman, deneme, makale türlerinde yazmaya niyetlenirsem, türün dışına çıkarsam eleştirilmek isterim, demişsin ya, o zaman anladığım şu yani, de mi, blogda bu şekilde kişisel günlük tarzında yazcan, belki roman, deneme, makale yazmaya niyetlenirsen, bunu kitabında yapacaksın. bak bu durumda, ben yanlış yapıyorum, yani, bunu şimdi anladım yaaa, şimdi şöyle ki, senin blogundaki yazıları zaten ben yıllardır okuyorum keyifle, hatta tek okurunum, bütün yazılarını okuyup yorumlamış olan, yani, blogunla, yazılarınla ilgili olarak keyfim yerinde zaten, ben bir konuda yanılmışım, yani, senin herhangi bir yazını okuduğum zaman, önce zaten okuyup keyifleniyorum, bazen de gülüyorum filan işte, zaten aile gibiyiz burda, sonra da yazıyı bitirince, diyorum ki, hep eleştirilmek, gelişmek istiyor, deneme, roman yazmak istiyor, nasıl yardımcı olsam ona diyorum, düşünüyorum, örnekse amor fati de, yazı içinde deneme türünden günlük türüne geçtin ya, orda dedim, ama ben hep senin bu yazılarını yani bir dergiye, gasteye, kitaba yazar gibi yazdığını düşünüyordum, sen öyle düşünmüyormuşsun, kendi blogumda hiç kişisel günlük tarzı yazım yok benim, biliyon işte, öykü, şiir, deneme, kültür sanat yazıları yazıyorum, direk olarak sanat dergisine, kitaba yazar gibi yazıyorum yani, zaten blog arkadaşlarım yazılarımı gruplara bölüp hepsini kitaplaştırmamı istiyorlar, kitap yazıları kitabı, film yazıları kitabı, şiir kitabı, öykü kitabı gibi. neyse yani, sen dedin ya kitap yazsam burdaki gibi yazmıcam, o zamansa anladım ben, yani hata bende imiş, özür dilerim, tabisi yazı türü ile ilgili uyarı yapmam gerekmiyo yanii :) yahu ben, burdaki yazıların gibi kitap yazcan sanıyordum, sen demek ki kitap yazarsan burdaki yazıların gibi olmuycak, başka türlü yazcaksın, o zamansa burda böyle günlük tarzı yazmaya devam ki, iyi zaten böyle, yazı türü değil içerikle ilgili düşünce söleriim ben deee :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Deep, açıklamana gerek yok, biliyorum ve böyle yaptığın için sana müteşekkirim. Senin kendini fevkalade yetiştirmiş, kafası çalışan biri olduğunu biliyorum ve her zaman eleştirilerinden yararlanmak isterim. Hayata bakış açımız farklı olsa da birbirimizi anlıyoruz. Yani rahat ol ve bana karşı yaklaşımın hiç değişmesin:)
      Yazılarımı kitaplaştırmaya karar verirsem mutlaka yeniden gözden geçiririm. Mutlaka eşimin de görüşlerini alırım o zaman. Eşim pek yazılarımı okumaz, okuduğu zaman en fazla eleştiriyi o yapar:) Sadece eşimin değil yazılarıma eleştirel yorum yapan herkesin fikrine ihtiyacım olduğunu düşünüyorum.
      Belli bir türde yazı yazmak ciddi bir iş. Dediğim gibi blogta yazdıklarımın aynısını kitaba geçirmeyi düşünmedim. Ne kadar güzel yazmış olsam da her okuyuşumda mutlaka düzeltecek yerler çıkıyor. Kitap basmak için yazdıklarım arasında ilk sırada "Anadolu Hayaletleri" çevirisi var. Bu kitaba verdiğim değer her şeyin ötesinde. Masrafları bile kendim üstlenip bastırmak isterim fakat iki konu beni duraksatıyor. Birincisi telif, ikincisi göreceği tepkiler. İnancım o ki, kitap son derece tarafsız bir şekilde ele alınmış. Gel gelelim bunu farklı yöne çekecek büyük bir kitle var. Orhan Pamuk'un başına gelenlere bir bak! Neyse zamanı gelir, ölmez sağ olursam bu işi yapmaya çalışacağım. Masum Bir Adamın itirafları da severek çevirdiğim bir kitaptı, onun okur kitleri belki daha geniş olabilir ve tepki çekmez ama yine de telif sorununu aşmak gerek.

      Yanlış yaptığın falan yok, sen beni en ağır şekilde eleştirebilirsin, bu konuda bir art niyet aklımın ucundan geçmez. Bu davranışını bana verdiğin değer olarak anlarım sadece ve memnun olurum:)

      Özrünü kabul etmiyorum asla. Özür dilenecek bir konu yok, eğer kendimi yanlış ifade ettiysem ben senden özür dilerim. Ben bloga günlük yazıları yazarak başladım. Daha sonra geniş bir alana yayıldığı doğru. Yani aklıma gelen her şeyi yazabilirim. Çalışırken masam yığınla evrak dolu olurdu ama bir şey aradığımda tereyağından kıl çeker gibi çeker çıkarırdım. Bazılarının masası üzeri buz gibi tertemiz olur. Benim blogum da biraz masamı andırıyor. Eğer seni yormayacaksa üslûp, gramer, tür, imlâ, velhasıl yazımı içerik ve biçimsel yönden her türlü eleştirebilir, fikrini söylemeye devam edebilirsin. Bazı konularda sana katılmayabilir, katıldığım konularda kendimi düzeltirim. Amor Fati konusunda yapmış olduğun yorum son derece yapıcıydı. Zamanım olsa o yazıyı belli bir türe göre yazmak isterdim. Genelde bu tür yazılarımın melez bir niteliğe büründüğünü fark ediyorum. Ağaç Ev Sohbetlerinde sık sık yaşıyorum bunu. Herhangi bir konu başlığında önce sözlük anlamlarından yola çıkıp makale gibi başlıyor daha sonra kendi görüşlerimi ifade ederken deneme ya da söyleşi türüne dönüyorum. Bunu böyle yapmak için özel bir çaba içine girmiş değilim. Belki de Mrs. Kedi'nin dediği gibi kendime has post modern bir üslûp yaratmış oluyorum. Ortaya Karışıkçılar ekolü baş temsilcisi Mr. Kaplan:)))

      Sil
    2. :) taam, önce eşin beğensin, okeylesin zaten :) ya, telif hakkını almadan tabisi de basman olmaz ki, ab kanunu var öncelikle, fikri ve sinai hakları koruma kanunu yani, suç olur yaptığın :) çok uzun yazmayı sevdiğin için öyle oluyor, ciddi başlayıp, klasik müzik gibi başlayıp, oyun havası gibi bitiriyon, sonlara doğru, hehehe :) seninki post-post-modern hehehe :)

      Sil
    3. izmir karagöl, oldukça uzun bir yol, dağlarda dön dön bitmiyor, çok yüksekte, yol da dar, giderseniz erken yola çıkın yanii, göl güzel, ufak kafeler de var, yazın yani, belki şimdi kapanmıştır, yine de tost çay filan oluyor :)

      Sil
    4. Elbette telif sorunun çözmeden öyle bir işe kalkışmam zaten. Bakalım Zerdüşt ne buyuracak:))
      Aynen dediğin gibi, istediğin kadar post ekleyebilirsin:))
      Karagöl konusunda verdiğin bilgi için teşekkürler, o zaman bu sene biraz geç kaldık. Seneye nasip olursa:)

      Sil
  7. Uzak durulası romanlar listeme ekledim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Meraklısı vardır belki ama kötü bir örnek işte bana göre. Bence okunası çok güzel kitaplar var sıra buna gelene kadar:)

      Sil
  8. :)))) geçen sene hece öykü dergisi için bir ilk kitabı inceleyip yazmıştım. Parlak fikirlerle dolu öykülerdi , kurgu da fena değildi ama dil, imlâ, yalan yanlış kullanılmış deyimler ve atasözleri insanı kahrediyordu:) birkaç ay sonra instagramda bir gonderi önüme düştü..kadının biri öyle övüyor ki okumasam inanacağım:) anlatım bozukluklarını "samimi, sanki vatsapta arkadaşınızla yazışıyormuşsunuz gibi" diye anlatmasın mı bir de:) cevap yazacaktım amaaan boşver dedim. Ama hâlâ aklımda, mutlaka yazacağım o gönderiyi:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kötü yazılmış bir kitabı okurken nedense canım sıkılıyor, kızıyorum. Bunun nedeni kitaba verdiğim para değil, ona ayırdığım zaman. Sabırla kitabı bitirdikten sonra düşünüyorum; kurgu fena değil, eğer iyi yazılmış olsaydı güzel bir eser çıkardı ortaya diye. Ayrıca yapılan hataların okuru nasıl sinirlendiğini daha iyi anlamış oluyor, kitapta gördüğüm hatalardan ders çıkartıyorum. Cümleleri okurken yanlış kullanılan kelimeleri, cümle kuruluşlarını değiştirip bir kez daha okuyorum. Farkı görünce yazara yine kızıyorum. Şimdi düşünüyorum da; hani kitap yazabilmek için yazarlar bir sınava tabii tutulsa, sınavı geçenlere birer ehliyet verilse ve yayınevleri ehliyetsiz yazarların kitaplarını basmasa ne güzel olurdu. Okurda da kabahat var aslında. Dediğiniz gibi bazen hatır için bazen anlamadıklarından sıradan ya da kötü yazılmış kitapları öyle yüceltiyorlar ki. Bu da insanların hayal kırıklığına uğramasına sebep oluyor. Yazmak bana sanki biraz yetenek işiymiş gibi geliyor:)

      Sil
    2. Yetenek evet, ama en çok okumak ve çalışmak. Ciddi yazarlık atölyelerinde dilbilgisi dersleri de olur, canımızı sıkan o yazım hataları, anlatım bozuklukları va anlam hatalarını, bulanıklıklarını gösterirler. "İyi" okur olsalardı bu hataları bu kadar yapmazlardı. Elbette hepimiz hata yapabiliriz dilimizi konuşup yazarken. Bu konuda kendime güvenirim, ama ben bile günlük kullanimda bazen hatalar yaptığımı fark ediyorum. Yazdıktan sonra 10 kere 10 farklı zamanda okumak gerekir. İkinci bir göz gerekir. Dünyada bu ikinci göze editör diyorlar, bizde bu yönden pek işlemeyen bir meslek editörlük. Kaldı ki sizin benim bahsettiğimiz bu tarz kitapları redaktörler, editörler bile düzeltmekten usanırlar:) ( yaptım da biliyorum:)))

      Sil
    3. Haklısınız, ikisi de gerekli. Beethoven, Mozart gibi bestecilerin kabiliyeti tartışma götürmez. Ama biliyoruz ki bu insanlar uyku saatleri dışında bütün yaşamları müzikle geçiyor. Dilbilgisi konusunda süper bilgi sahibi olan biri yazma kabiliyetinden yoksun olabilir. Yazma konusunda maharetli ancak dilbilgisi kurallarından bihaber birinin yazdığı kitap ne kadar değerlidir? Yazdığım yazıları her okuduğumda mutlaka bir yerini düzeltirim ben de:) Bazen son hali hoşuma gider bazen döner ilk yazdığım şekle dönerim. Bu hem çok zevkli hem de çok sinir bir şey:)) Evet, ikinci göz şart. Çok basit bir hatayı on kez de okusak görmeyebiliyoruz. Teşekkür ederim:)

      Sil
  9. İşid romanlara da girdi desenize,Türkiye'ye de girşi yapmış oldu böylece.. :) Kurgudaki aile katletlemeler şiddet içerdiği için, okuyuculara ters bir etki (ki buna da ters psikoloji deniyor sanmıyorsam,böyle bir hayran) izlenimi de bırakabilir..İlginç kitapmış.. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, tüketim kültürünün kullanamayacağı bir araç yok:) Ayrıca kitapta ele alınan şiddet belirttiğiniz gibi belli bir yaşın altında okurun psikolojisini olumsuz olarak etkileyebilir. Bu yönleriyle hiç düşünmemiştim. Suriye ve göçmen meselesi güncelliğini korumaya devam ederken bu konuları ele alan kitapların ticari amaçla yazıldığı aşikar. Katkınız için teşekkürler:)

      Sil
  10. kurgunun, anlatımın gücü ve yazarın tarafsız olması bir okur için önemli kriterler.. Her yazar bu birlikteliği sağlayabilse keşke:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız:) Okuduğumuz her kitabın edebi bir değeri olmasını aramasak da asgari kriterleri sağlaması gerekir. Değerli bazı kitapları gözümüzden kaçırırken niteliksiz kitapları okumak durumunda kalıyoruz bazen.

      Sil
  11. Her yazar edebi bir değer katamıyor kitabına. Ama yine de anlatım üslup önemli. Mükemmel kelimeleri seçerek yazmak değil de anlatım tarzı okutuyor kitabı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Edebi değeri olmasa bile yazarın ifade tarzı önemli bence. Yerli yersiz kelime ya da deyim kullanımları, bozuk cümle yapıları, kulağı tırmalayan bir üslûp okuru rahatsız ediyor. İlkokul seviyesinde bir Türkçeyle yazmaya soyunmak hiç hoş değil elbette. Teşekkür ederim:)

      Sil
  12. Öfke kusmuşsun yazdıkların tarafsızlıktan uzak ,gelişime kapalı.Hatta öfkeni kitaptan çıkarmışsın bile diyebilirim hatta ve hatta yorumun bir yerden sonra kontrolden çıkıp yazara bir küfür etmediğin kalmış:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazarı tanımam ve kitap hakkında mümkün olduğunca dış etkilerden uzak şahsi değerlendirmelerimi aktarmaya çalışırım. Yazımda açıkça belirttiğim üzere bazı kitaplar beni kendisine hayran bırakırken bazıları öfkelendirebilir. Bu son derece doğal bir durum. Evet, yazar ve kitap olumlu ya da olumsuz eleştirilebilir. Her insanın başarılı olduğu farklı branşlar olabilir. Eleştiri ne kadar sert olursa olsun bu durum okurun yazara hakaret ve küfür etmesini gerektirmez. Yazarı ve yazdığı kitabı sert bir şekilde eleştirdim fakat ne küfür ne da hakaret ettim. Her yazar eseri hakkında en acımasız eleştirilere açık olmalıdır. Bugünün milyonlarca satan klasik romanlarını yazanlar yaşadıkları dönemde en acımasız eleştirilere maruz kalmışlardır. Sizin hakkımda yaptığınız olumsuz eleştiriyi de isminizi vermediğiniz halde son derece doğal buluyor ve rahatsızlık duymadığımı ifade etmek isterim. Ayrıca yazarla olan bir dostluğunuz ya da tanışıklığınız sebebiyle yazdıklarım duygusal yönden sizi incitmiş olabilir. Yine de alacağım tepkiye göre düşüncelerimde samimiyetten uzak suni değerlendirmeler yapmak tarzım değil. Teşekkür ederim:)

      Sil
  13. Yazarla bir dostluğum yok.Yazdığı sıfır günü ve rehber isimli kitaplarıda okudum Balon Çobanı isimli kitabında ayrıca Jules Verne ve Wells kitaplarına yaptığı adaptasyonlarida okudum .Dili oldukça yalın ve ağdalı anlatımdan kaçınan bir yazar .Bunu özellikle Wells kitaplarinin adaptasyonu yaptığı kitaplarda okuyucu olarak daha net anlıyorum.Sizden yana şahsi forusum ya kitabı sadece üstün körü okudunuz yada şahsi bir probleminiz var yoksa yazdıklarınızı olumlu olqbilecek yasa bir bireyin kendini geliştirmesine dönük hiç bir açılım yok.Bu kitap özelinde diyecek olursak kitap içinde İŞİD'e bir övgü söz konusu olmadığı gibi oğlu tüm aileye düşman edebilecek kadar tehlikeli bir örgüt olduğunu bahsetmiş .Netice itibariyle herkesin zevki farklı ve benimde beğenmedigim kitaplar oluyor ve eleştirisini kendi blogunda ve 1000kitap gibi sitelerde yapıyorum ama hiç birinde sizin gibi hakaret etmiyorum.Şahsi görüşüm yazarla bir bağlantınız olduğu yönünde ve bir intikam yazısı yazmışsiniz🙂Tabi bu benim şahsi görüşüm ama nedense emin gibiyim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sondan başlayayım, yazarı daha önce belirttiğim üzere tanımıyorum ve değerlendirmemi intikamcı bir duyguyla yapmadığımın altını çizeyim. Yazarın bahsettiğiniz kitaplarını okumadım, eğer okuma imkânım olsaydı hem yazar hem de diğer kitapları hakkında farklı düşünebilirdim belki. Hatırladığım kadarıyla kitapta beni en çok rahatsız eden yazarın seçtiği konuyu yüzeysel olarak ele alış şekliydi. Bu popülerlik peşinde koşan bazı yazarların ticari kaygılarla tercih ettiği bir yöntem sanırım. Sözgelimi pandemi sırasında salgın hastalıkları konu alan bir roman insanların ilgisini çekebilir. Ancak yazılan derinliği ve üslûp bakımından değeri olmayan bir kitapsa bu, kısa zamanda popülerliğini yitirip kaybolur. Diğer taraftan bir kitaptan ne beklediğiniz, ilgi alanlarınız, kültürel birikiminiz kitabı sevip sevmemekte bazen göklere çıkarıp bazen yerin dibine batırmanızda etkilidir. Belirttiğiniz gibi kişisel yorumlardır bunlar. Işid tehlikeli bir örgüttür. Fakat mensuplarının ne derece cani oldukları, nasıl kafa kestiklerinden ziyade Işid gerçeğini, bu örgütün nasıl ortaya çıktığını, kaynaklarını nereden temin ettiğini, kimler tarafından ve nasıl kullanıldıklarını öğrenmem benim açımdan çok daha değerlidir. Altını çizeyim benim yazımda sert eleştiriler yapılmış olsa da küfür ve hakaret yoktur. Yazar berbat bir roman yazmıştır dediğimde bu düşüncemi hakaret olarak kabul etmek yersizdir. Günümüzde eline kalemi alan pek çok kişi yazarım ya da şairim diye ortaya çıkıyor. Bu durum nitelikli yazar ve şairin daha az öne çıkması sonucunu getirirken aynı zamanda okurun kıymetli zamanını tüketir. Elbette her isteyen ve kendine bu konuda güvenen yazabilir ancak her yazar en ağır eleştirilere karşı tahammül etmesini bilmeli ve eleştirileri dikkate alıp kendini geliştirmelidir. Keşke blog adresinizi verseydiniz ve sizi daha iyi tanıma imkânı bulabilseydim. Beni blog dünyasında tanıyan bilir, en sevdiğim şey yazılarımın beğenilmesi değil eleştirilmesidir. Beğenilmek gururumu okşasa da kendimi geliştirmemin tek yolunun eleştirilmekten geçtiğini biliyorum. Bu perspektiften size de teşekkürlerimi sunarım:)

      Sil
  14. Bak benden sana bir tavsiye; muhtemelen yazdığın çoğu kelimenin birleşerek nasıl bir anlam intibâ ettiğini bilmeden yazanlardansın örneğin bana kullandığın şu cümle "...kültürel birikiminiz kitabı sevip sevmemekte bazen göklere çıkarıp bazen yerin dibine batırmanızda etkilidir..."bak sence de bu cümle ukalaca değil mi ? Evet ,bende dediğim gibi blog tutuyorum okuduğum bir kitap yada izlediğim bir film hoşuma gitmediginde de bunu belirtiyorum ancak bu belirtiyi yaparken hakaret varı bir şekilde "o zaten oyunculuktan ne anlar "demiyorum yada okuduğum bir kitapta kitap hoşuma gitneyince "o da yazar mı bence şunu yazsın"demiyorum.Vegennedigim kısımları belirtiyorum ,inandırıcı gelmeyen yerlerin altını çiziyorum görsellerle beraber paylaşıyorum.Peki bak sen ne yapmışsin onu gostereyim ;kitaptan beklentin suymuş "...Işid tehlikeli bir örgüttür. Fakat mensuplarının ne derece cani oldukları, nasıl kafa kestiklerinden ziyade Işid gerçeğini, bu örgütün nasıl ortaya çıktığını, kaynaklarını nereden temin ettiğini, kimler tarafından ve nasıl kullanıldıklarını öğrenmem benim açımdan çok daha değerlidir..."iyide bu bir roman amacı sana bunu öğretmek degil ki senin mantığına göre Simyacı kitabıni okuduktan sonra"berbat bir kitap "dememiz gerekiyor ."Neden ?"diye sorduklarındaysa "ben bu kitabi simyaciligi ogrenmek için almıştım ama simyaciligi öğretmiyor"demem gibi bir şey oluyor...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hiç istemeyerek konuya dahil olmak zorunda hissettim kendimi. Çünkü iş artık saygı boyutundan çıktı. İsminizi bilmiyorum ama bilsem de "siz" diye hitap ederdim ki hepimiz öyle yapmalıyız. Birisine "sen" demek için ya çok yakını olmamız ya da en azından yaşıtı/dengi vb. olmamız gerekir. Sizin kimliğiniz anonim olduğu için Mr. Kaplan'ın yakını olduğunuzu sanmıyorum; yaptığınız yorumları okuyunca yaşıtı olacağınızı da hiç sanmıyorum. Bu sebeple "sen" yerine "siz" hitabını tercih ederek saygı çerçevesinden ayrılmamak gerekli.

      Gelelim Mr. Kaplan'ın tamamen kişisel değerlendirmesine ısrarla müdahale etmeye çalışmanıza. İfade özgürlüğü kavramına aşikar olduğunuzu düşünüyorum. Mr. Kaplan hiçbir kitap yazısında bir edebiyat dergisinde edebi bir eleştiri yazdığını iddia etmiyor. Tamamen kendi fikrini bizlerle paylaşıyor. Kimsenin aynı fikirde olması gerekmiyor ya da herkesin onaylaması da gerekmiyor. Siz de bu yazıyı beğenmediğiniz belirtebilirsiniz ama bunu zorla kabul ettirmeye çalışma hakkınız yok. Eleştiri yaptığınız sürece okuyup sessiz kaldım ancak siz kendi dediğiniz kabul edilene dek işi uzatmaya ve zorla kendi fikrinizi kabul ettirmeye çalışıyorsunuz.

      Mr. Kaplan çok sabırlı biri ve size kendini defalarca kez nazikçe açıkladı. Uzlaşmak zorunda değilsiniz ama kabalaşmanıza hiç gerek yok. Yıllardır Mr. Kaplan'ı takip ediyorum ve o hiç tanımadığı bir insana kin duyup eleştiri yazısı ile intikam almaya çalışacak biri değil.

      Herkes her kitabı sevmek zorunda değil, profesyonel eleştiri yazısı yazmak zorunda da değil. Siz de bu blogdakileri onaylamak, okuduklarınızdan hoşnut kalmak hatta bu takip etmek zorunda değilsiniz. İfade özgürlüğü hakkınızı kullanıp kendinizi ifade ettiniz eminim okuyan herkes de sizi anlamıştır.

      Eminim şimdi "Size - ya da Sana - ne ki?" diyeceksiniz. Cevabımı şimdiden vereyim: Sevdiğim, saygı duyduğum birine haksızlık ya da saygısızlık yapılınca sessiz kalamıyorum maalesef. Umarım beni anlarsınız.

      Sil
    2. Hayır, ukalaca değil. "Diğer taraftan bir kitaptan ne beklediğiniz, ilgi alanlarınız, kültürel birikiminiz kitabı sevip sevmemekte bazen göklere çıkarıp bazen yerin dibine batırmanızda etkilidir. Belirttiğiniz gibi kişisel yorumlardır bunlar." derken kastım siz değildi, genel anlamda söyledim. Çünkü hakkınızda bu değerlendirmeyi yapacak kadar sizi tanımıyorum. O oyunculuktan ne anlar gibi bir yaklaşımım yok. Ama oyunu berbat, iyi bir oyuncu değil diyebilirim. İlkinde bir kibir ikincisinde bir eleştiri vardır. Ayrıca bana karşı kullandığınız üslûp benim anlatım tarzının yanında çok daha ağır.
      Ayrıca, benim mantığıma göre Paul Cohelho'nun Simyacı kitabına "berbat bir kitap" dememiz gerekir demişsiniz. Evet, aynen öyle demişim:) Bu ne kadar tutarlı olduğumun kanıtı. Söz konusu kitap hakkında yazdıklarım sizi yine kızdıracak muhtemelen fakat okuduğum kitaplar arasında muhtemelen en ağır eleştiride bulunduğum iki kitabı seçmişsiniz, tebrikler. Eğer merak ederseniz size aşağıda linkini bırakıyorum.
      https://kaplandiary.blogspot.com/2021/04/simyaci-paulo-coelho.html
      Neyse, görünüyor ki anlaşamayacağız. Fazla uzatmaya gerek yok. Özellikle de adınızı belirtme cesaretini gösteremediğiniz ve kullandığınız üslûp sebebiyle bundan sonraki yorumlarınızı sileceğimi bilmenizi isterim.

      Sil