KATEGORİLER

30 Eylül 2016 Cuma

SOBA

29/09/2016 Perşembe, Tire
Geceyi şehirdeki evimizde geçirdik. Oğlumu evde bırakıp eşimle birlikte sabah erkenden yaylaya çıktık. Soba arabanın arkasında hala. Aşkın Şef dün birilerini bulmaya çalışacaktı. Telefon ediyorum. Bulamamış kimseyi. Ünal Usta'yı arıyorum. İzmir'de olduğunu söylüyor. Ekibi Birgi'deymiş. Akşam üzeri dönünce yardımcı olabilecekmiş.

Hüseyin'in telefonu cevap vermiyor. Ondan bir arkadaşını bulmasını isteyecektim. Aşkın Şef arıyor yine. İri yarı birini bulmuş, yola çıkmış, geliyorlarmış. Biraz sonra Hüseyin görünüyor. Tek düşündüğüm 145 kg lık sobanın üst kata nasıl çıkarılacağı...

Çok geçmeden Aşkın Şef geliyor. Yanında bahsettiği kişi var. İlk olarak sobanın sağa sola vurmadan aşağı indirilmesi... Hep birlikte arabanın arkasından yere indiriyoruz önce. Arkasından her birimiz bir köşesinden tutarak Taş Ev'e giriyoruz. Merdivenden çıkarken zorlansak da sobayı kuracağımız yere getiriyoruz.

Borulardan en kısa olanını yedi cm kısaltmak gerekli. Redüksiyon yeniden yapılacak. Baca deliğine girecek olan ucu daraltılacak, diğer ucu ise genişletilecek. Telefon edip sobayı aldığımız yerin sahibi Hasan Beyi arıyorum. Söylediklerimi hemen yaptıracak.

Bize yardıma gelen iri yarı genç adamı yanıma alıp aşağı iniyorum. Onu söylediği kahvenin önünde bıraktıktan sonra pazartesi günü listeye dahil protokolün davetlerini tamamlamak istiyorum. Belediye Başkanının telefonu açılmıyor yine. Belediyeye gidip özel kalem ile görüşüyorum. Pazartesi günü burada olsa da meclis toplantısına katılacağı için gelemezmiş...

Web sitesini hazırlayacak olan Ercan Beye telefon ediyorum. Çalışmalara başlamış. Cumartesi günü fotoğraf çekimlerine gelecekler.

Kaza yapan arabayı onaran Rüştü Ustayı arıyorum. Önümüzdeki hafta arabanın işi bitiyormuş ama lastik seçimi için yanına gitmemi istiyor. Eve uğrayıp oğlumu alıyor, Rüştü Ustaya uğruyoruz. Lastikleri yakındaki lastikçiden seçiyoruz. Üç lastiği sigorta karşılarken dördüncüsü bize aitmiş...

Şu davet işini neticelendiremediğim için moralim bozuluyor. Almanya'da doktorluk yapan bir aile geliyor. Bol bol sohbet ediyoruz. Önce yukarıdaki salonda oturuyorlar sonra kahvelerini verandada yudumluyorlar.

Akşama doğru hareketleniyor. İki üç aile gece yarısına kadar oturuyorlar. Bir ara mutfakta Aşkın Şefe takılıyorum. "Senin yüzün hiç gülmüyor, biraz gül de resmini çekip günlüğüme koyayım." diyorum. İstediğime ulaşınca deklanşöre basıyorum.

Bizim kapı pencereyi kapatıp şehirdeki eve dönüşümüz saat bir buçuğu buluyor.
                                                                                

28 Eylül 2016 Çarşamba

TEKİR KEDİ

28/09/2016 Çarşamba, İzmir

Dün gece Taş Ev'i Zeytin'e emanet edip evimize dönmüştük. Sabah erken saatte yola çıkmamız gerekiyordu. Sobayı alacağımız yerden aramışlar, yüklemeyi ancak sabah yapabileceklerini söylemişlerdi. Oğlum ile birlikte kahvaltı etmeye vakit bulamadan çıktık yola. Biraz da geç kalmıştık aslında. Yoğun bir trafik akışı vardı karşıdan. Her zamankinden daha hızlı gitmem gerekiyordu randevu saatinde orada olabilmemiz için.

Aradıklarında neredeyse gelmiştik. Tam söz verdiğimiz saatte... 145 kg döküm sobayı önce palet üzerinde kaydırarak dükkan dışına çıkardılar. Arabayı yanaştırıp bagajını açtım. Dört kişi kolaylıkla yerleştirdiler sobayı, boruları, maşa takımı ve odunluğu. İlk işimiz tamamlanmış oldu böylece. Sabah saat dokuzda aramamı istemişti camcı dün akşam onu aradığımda. Dokuzu biraz geçe telefon ettiğimde tamperleme işi nedeniyle saat on bir gibi hazır olur demişti karşıma çıkan bayan sesi.

Sobayı ve diğer parçaları yükleyince daha dikkatli kullanmak gerekiyor arabayı. Oğlum yanımda sürekli uyarıyor. "Aniden durursak arkadaki soba öne kayıp bizi ezer, aniden hızlanırsak bagaj kapağında dışarı fırlar." Cam hazırlanana kadar annemlere uğradık. Oğlum Umman'dan hurma getirmiş onlara. Torunlarını görünce pek sevindiler. Habersiz gelişimize biraz sitem ettiler. Çok kalmadan çıktık tekrar yola. Camcıya geldiğimizde saat on biri biraz geçiyordu. "Camınız henüz tamperleme işleminden geçmemiş yarın hazır olur ancak." dedi bankın arkasında oturan adam. Geçen haftadan konuşmuştuk bugün alacağımı halbuki. Tire'den gelip bu camı almak cam parasından daha fazla yakıt harcamak demek. Camı sobanın altına koyacağız. On milimetre kalınlığındaki cam, tamperleme işleminden sonra ısıya dayanıklı hale getiriliyormuş. Söylenmeye başlıyorum. Telefon eden kız geliyor yanıma ve kendisini takip etmemi istiyor. Sıra sıra camların dizildiği bir yere götürüyor. "Camınız burada." diyor. Bazen işlem sırasında ya da istiflenirken patlayabiliyormuş camlar. Beş kuruş büyüklüğünde bir leke var bir kenarında. Öyle verseler nasıl olsa görünmez deyip almayı düşünüyorum. "İsterseniz cuma gününe yenisi çıkana kadar bu camı götürebilirsiniz ancak bu ileride patlayacaktır mutlaka." diyor dürüstlükle.  Şansımıza razı olup çıkıyoruz imalathaneden.

Gaziemir Optimuma uğrayıp alışveriş yapacağız. "Mevcut mikrodalga fırın ağır çalışıyor." diyor Aşkın Şef. Önce modern bir mikrodalga fırın alıyoruz. İstediğimiz tabakları bulamıyoruz burada. Gezinirken telefon çalıyor. Arayan camcıdaki kız yine. "Camınız hazır, fazla uzaklaşmadıysanız dönüp teslim alabilirsiniz." diyor. Şaşkınlığım sevincime karışıyor. Şaşırıyorum, çünkü on dakika önce iki günde ancak çıkar camınız demişlerdi. Seviniyorum, iki gün sonra sadece camı almak için o kadar yol yapmama gerek kalmayacak.

Hiçbirinin birbirinden haberi yok burada. Benim cam hazırmış oysa. Dönüp camı yüklüyoruz. Arabanın arka koltukları yatırılmış olduğu halde bir metreye bir metrelik cam zor sıkışıyor araya. Yeniden yola çıkıyoruz. Metrodan birkaç parça eşyanın yanı sıra eksik kalan tabakları tedarik ediyoruz. Haftaya cuma oldukça kalabalık bir dernek toplantısına ev sahipliği edecek Taş Ev.

Dün gece geç yatıp çok erken saatte kalktığım için dönüş yolunda uyumamak için mücadele veriyorum. Eve gelince yukarı çıkıp ağır sobayı indirmek gücünü kendimde göremiyorum. Aşkın Şefi arayıp yarın için fazladan iki adam bulmasını istiyorum. Arabadan o koca sobayı indirmek ve bir üst kata çıkarmak hayli zor olacak gibi...

Pazartesi günkü davet için listemizdeki bazı kişileri arıyorum. Seha Amca çok istediği halde gelemeyeceğini söylüyor. "Kaşığı ağzıma götürmekte zorlanıyorum artık yaşlılıktan." diyor. Ayakta duramadığını söylüyor. Protokolün kendisini bu halde görmesini istemiyor. Yaşlılık böyle bir şey. Başka bir gün onu misafir edeceğiz Taş Ev'de ve uzun uzun yazacağım o tarihi anı burada.

Belediye Başkanına ulaşamadım. İki gün izne çıkmış. Telefonlarına ulaşılmıyor. Ancak davetimize icabet edeceğini sanıyorum. Yarın listenin tamamına ulaşmam lazım, yoksa geç haber verdiğimi söyleyebilirler. Orhan Aksay Hoca eşimin akrabası, Seha Hoca gibi Tire'nin ayaklı kütüphanelerinden. O da çok yaşlı. Gelmek isterim ama ben çıkamam oralara diyor. "Ne demek ben gelir sizi alır, sonra da geri getiririm." diyorum. Çok seviniyor.

Evde temizlik var sabahtan beri. Eşim kadının başında, evden ayrılamadı o yüzden. İzmir dönüşü biraz dinlendim ama aklım arkası eşya dolu arabada. Yol boyunca sobanın, tabakların gıcırtıları eşliğinde ağır ağır gelebildik kapıya kadar. Şimdi yaylaya çıkıp yükümüzü bir an önce boşaltmak istiyorum. Akşama arkadaşım Ali'lere gitmek istiyoruz. Telefon ediyorum. Kuşadası'ndalarmış. Artık sezon sona erdiği için yazlıkları kapatıyorlar. Onu da davet ediyorum yemeğe, sağ olsun kırmıyor.

Kardeşim Ahmet arıyor akşam üzeri. Yazdığı kitabın tanıtımı için Taş Ev'de bir kokteyl vermeyi düşünüyormuş. Hem kitabın hem de Taş Ev'in tanıtımı olur diyor.

Zeytine bakmamız, yemeğini vermemiz lazım. Sırf bu yüzden oğlumla çıkıyoruz yaylaya. Hava kararmaya başladı bile. Soba dışında boruları, tamperli cam altlığı ve diğer aksesuarlarla, mikro dalga fırını ve tabakları indiriyoruz arabadan. Geriye sadece soba kalıyor. Onu yerinden kımıldatmak imkansız bizim için.

Dönüşte kokoreç yemek istiyor oğlum. Ben durur muyum hiç?  Dönüşte kokoreçlerimizi yiyoruz. Ayağımızın dibinde tekir bir kedi dolanıyor. Biraz da o nasipleniyor orada. Zira karnı şişmiş iyice. Ben gebedir belki diyorum oğluma. Oğlum yok bu şişko bir kedi diyor. Kim bilir hangisi doğru?

27 Eylül 2016 Salı

KIRMIZILARIN KRALI

27/09/2016 Salı, Tire

Uzun zamandır bu saatlerde günlüğüme başlamamıştım. Gündüz saatlerinde gelen olmadı bir misafirimizin dışında. O da eşimin en sevdiği arkadaşı bildiğim kadarıyla. Yakını belediyede çalışıyor. Sağ olsun yardımcı oldu ve bir saat içinde kapımızın önüne iki çöp konteynırı geldi temizlik işlerinden. Ruhsat alacağız, araya bayram girdi, başkanla konuşalım derken bir türlü müracaat edememiştim ve bu kadar kolay halledileceğini hiç düşünmemiştim. Böylelikle her akşam köye çöp taşıma külfetinden kurtulduk.

Bugün yine Salı Pazarı. Ne kadar çabuk geçiyor haftalar. Oğlum evde kalmak istedi. Onunla beraber indik çarşıya. Aşkın Şef ile buluşup pazar alışverişini yaptık. Dün planladığımız açılış daveti için bir dostun yanına uğradım. Kaymakam Beyle arası çok iyi. Telefon edip iletti davetimizi. Eğer olağanüstü bir durum olmaz ise önümüzdeki ayın üçünde pazartesi günü eşiyle birlikte teşrif edecekler verdiğimiz açılış davetine.

Listeyi dünden hazırlamıştık zaten. Ufak tefek değişiklikler olabilir yine de. Yerimiz sınırlı olduğundan seçim yapmak zorundayız.

Arada merak edip gelenler oluyor. Gezmeye çıkmışlar, yol onları bize getirmiş. Genelde karınlarını doyurmuş oluyorlar. Taş Ev'i gezip gidiyorlar. Gelen herkes tanıtım yapın diyor. Ben de ısrarla tanıtımımızı gelip memnun ayrılanlar yapsın diyorum.

Kestane hasadı yaklaştı. Öğlen vakti Aşkın Şefin tanıdıkları geldi. Aşağı, orta ve yukarı yaylayı gezdiler. Kestanelerin durumu hiç iyi değil. Bölgede kanser denilen bir illet var. Asırlık kestaneleri perişan ediyor. Üzerindeki tane sayıları azaldı, önemli bir kısmı kuruyor. Gelenlerle yarıcı olarak anlaştık. Bahar geldiğinde budama ve kuru ağaçları kesme işine de gelecekler. İnşallah bundan sonra daha az yorulacağız bu işlerde.

Bugün cevizli krokan günümüz. Cevizler bizim bahçeden. Aşkın Şef'in bir marifeti daha... Ceviz krokanlar için kavanozlara etiket yaparım fırsatım olursa.  

Kaystros Taş Ev Restaurant için facebook sayfasına bir kaç eklenti yaptım.
"KIRMIZILARIN KRALI"
DLC Cabarnet Sauvignon - Merlot
Meyvemsi ve dengeli yapısıyla vanilya, karabiber, ahududu, dağ çileği ve badem aromalarını çağrıştırıyor.
6 ay boyunca Fransız meşe fıçılarda eskitilmiş ızgara kırmızı etlerle müthiş uyum. Özel günlere özel...

Four Square'e 20 dolar para gönderdim, Kaystros Taş Ev Restaurant'ın tescili için. Şimdi sayfanın yöneticisiyim ama sanırım benden başka gören yok. Kaystros Taş Ev Restaurant diye arayınca çıkıyor. Tire'deki yemek yenecek yerler arasında sıralamaya bile sokmadı henüz. Garip oldu ama kendi sayfamı kendim beğendim. Facebook'a link vermek istedim ama sürekli hata veriyor. Bir şeyler eksik olmalı.

Yarın döküm sobamızı almaya gideceğim. Az önce aradılar.   
  

DONDURMALI İRMİK HELVASI, LEZZET DANSI

26/09/2016 Pazartesi, Tire

Dün geceyi kötü geçirdim. Ben yorulmadım desem de bünyem benimle aynı fikri taşımıyor. Taş Ev'in işleri gece yarısına kadar ancak bitmişti. Her zaman olduğu gibi yine bilgisayarın başına oturmuştum. Bir yerden başlamak istiyordum ama o başlayacağım yere bir türlü karar veremiyordum. Sabah kalktığımda ne yaptım, nasıl geçti günüm. Kafamı bir türlü toparlayamıyor,  göz kapaklarım ağırlaşıyordu. Ne olursa olsun kararlıydım. O gün yaşadıklarımı günceme dökmeden günüm bitmeyecekti. Uyur uyanık halim saatler boyu devam etti. Ne kalkıp yatmaya gittim ne de o halde yazımı bitirebildim. Saat üçü buçuğu geçiyordu sanırım. Midem bulanmaya başladı, kendimi fena hissediyordum. Alışkındım bu durumlara. Böyle olunca kısa sürede tansiyonum düşecek ve bayılacağım. Bu işi kontrollü yapmak tecrübeyle geliştirdiğim bir yöntemdi. Salonun ortasında oturmak ya da yatar pozisyona gelmek bayılma durumunda sağa sola çarpıp kaşı gözü yarmaktan daha iyiydi.

Bir ara eşimin yattığı odaya kadar gidebilir miyim diye aklımdan geçirdim. Derin nefes alarak hemen düşündüğümü yaptım. Eşime seslendim. "İyi değilim, bayılacağım galiba" Gözlerimi kapadım. Böyle durumlarda tuvalete gitme hissi doğar genellikle. Sonucu da bellidir. Gider orada bayılırım. Eşim bu huyumu bildiğinden tuvalete göndermedi ve uyumaya çalışmamı salık verdi. Yarım saat kadar sürdü bu bayılmama mücadelesi. Sonra biraz açıldım ve bilgisayarımı kapatıp yattım.

Sabah kalktığımda vücut yorgunluğum devam ediyordu. Dün stoktaki bütün malzeme tüketildiği için kasaptan et almam gerekiyor acilen. Oğlum hazırladı sabah kahvaltısını. Henüz kahvaltımıza yeni başlamıştık ki bir araba girdi içeri. Sonradan Ödemiş'ten geldiklerini öğrendiğimiz orta yaşlı bir çift indi arabadan. Açık olup olmadığımızı sordular. Saat henüz on bir bile değildi. Saat on ikide açılacağımızı söyledik. Gelmişken bir çay ikram etmeyi önerdik bir de. Verandaya geçtiler. Oradan yukarıdaki salonu görmek istediler. Sonunda verandada oturmaya karar kıldılar. Çaylarını içtikten sonra karınlarının aç olduğunu, bir şeyler yemek istediklerini söylediler. Aşkın Şef saat gelmek üzere ama henüz daha mangal yakılmamış. Olsun dediler, biz bekleriz burada. Telefon ettim şefe. Yoldaymış beş dakika içinde geldi. Misafirler çaylarını verandada içtikten sonra güneş alan avlu bölümüne geçtiler. Epey bir sohbet ettik.

Aşkın Şef gelir gelmez siparişler alındı. Ben müsaade isteyip ayrıldım yanlarından. Çarşıya inip alışverişimi yaptım, muhasebeciyle işimi gördüm. Eve uğrayıp birkaç parça malzeme aldım.

Döndükten sonraki misafirlerimiz uzaklardan gelmiş. Taş Ev'e girince hayranlıklarını gizlemiyorlar. Belli ki yabancı memleketten gelen gelinlerine değişik bir yere götürmek istemişler. Karışık et tabağı yanında meze seçimini bize bırakıyorlar. şefimiz onlara güzel bir sunum hazırlıyor. İşin güzel tarafı ilk kez bir misafir şarap istiyor. Hüseyin'e fikrini sormuşlar. Hüseyin panik içinde merdivenlerden inip benden yardım istiyor. Ben de şarap uzmanı değilim. Heyecanlanarak yukarı çıkıyorum. Bayanlar beyaz şarap içmek istiyorlar. Safir Beyaz'da karar kılıyorlar. Hanımefendi yine de soruyor bana "Tatlı şarap değil bu değil mi?" Ben cehaletimi bastırmak için gayet kendinden emin bir şekilde "Evet hanımefendi bu tatlı şarap değil efendim."

Beyler filtresiz Bomonti istiyorlar. Hüseyin'e şarabı bana bırakmasını biraları halletmesini söylüyorum. İçime bir kuşku düşüyor. Şarap tedarikçisinden aldığım katalog geliyor aklıma. Hemen açıp bakıyorum. Safir Doluca serisinin tek tatlı şarabıymış meğer. Şanssızlığın bu kadarı mı olur. Hemen tatlı olmayan başka bir beyaz şarap bakıyorum. Onların istediği 37cl lik olacak hem de. Antik Beyaz var elimizde. Hemen katalogla çıkıyorum yanlarına. "Hanımefendi çok özür dilerim, seçtiğiniz Safir maalesef Doluca'nın tek tatlı şarabıymış. Size önerebileceğim Antik beyaz." diyorum. Kadının çok hoşuna gidiyor, "Peki madem o zaman Antik olsun." diyor.

Hüseyin hemen tirbuşona sarılıyor. Biraz bekle bakalım diyorum. Soğutucudan yeni çıktı, biraz oda sıcaklığına gelsin. Hem yanlarında aç ve önce hanımefendiye tadım için kadehin şu kadarını doldurup ikram et. Eğer memnun kalırsa kadehlere şu seviyeye kadar doldurur, şişeyi masada bırakırsın.

Hüseyin, dün yediği zılgıttan sonra daha uyumlu. Şarap servisinden sonra muzaffer bir edayla iniyor aşağıya. "Şarabı çok beğendiler, senin dediğin gibi yaptım, çok hoşlarına gitti." diyor. Misafirlerimiz son derece memnun bir şekilde ayrılırken Hüseyin'e yüklü bir bahşiş bırakmayı ihmal etmiyorlar.

Akşama doğru Aşkın Şef bize dondurmalı irmik helvası yapıyor. Sakızlı dondurma, irmik helvası, üzerine ceviz ve sıcak çikolatanın sergilediği harika uyumun tadını çıkarıyoruz. 

Dünkü yoğunluktan sonra bugün bize Allah acıdı. Düne göre sakin geçti günümüz. Haftaya pazartesi günü tanıtım için şehrin ileri gelenlerini restoranımızda ağırlamayı düşünüyoruz.

26 Eylül 2016 Pazartesi

YOĞUN BİR GÜN

25/09/2016 Pazar, Tire

Kara iklimine döndük sanki. Geceleri ve sabaha karşı iyice soğuk oluyor, öğlene doğru hava yavaş yavaş ısınmaya başlıyor. Bugün de erken kalkıyorum. Oğlumun tostunu hazırladıktan sonra Zeytin'e yiyecek bir şeyler götürmeye gidiyorum. Tam o esnada Hüseyin sesleniyor kapıdan. Gidip açıyorum kapının kilidini. Neşesi yerinde görünüyor. Ama benimle çok samimi olmasını istemiyorum. Çünkü birden kendini kaybedip asker arkadaşımmış havasına giriyor.

Bugün bereketli bir gün.. Her gelen bir arkadaşına ya da bir yakınına tavsiye ediyor. Bir kısmı da sadece gezmek amacıyla merak edip geliyor. .Yine de gelenlere Taş Ev'i gezdirip çay ikram ediyoruz.

Hüseyin'i kenara çekip ikaz ediyor, bundan sonra mesai saatlerinde alkol almamasını söylüyorum. Sadece bu kadar mı? Değil tabi... Hata üzerine hata yaptı bu çocuk bugün...

Kahvaltı ile başladık gelen misafirleri ağırlamaya. Birkaç masa olunca sapıtıyor Hüseyin. Dış dünyaya kapanıyor. Açmış çay ocağının musluğunu, gitmiş gelen misafirlerle sohbet etmeye. Demlik dolunca başlıyor taşmaya. Tezgahın üstü göl oluyor birden. Allahtan eşim görmüş de kapatmış musluğu. Gidip haber veriyorum. Kızıyorum hiç utanma alameti yok adamda.

Veranda yerini avluya bıraktı artık. Ya da yukarı salona çıkıyoruz.

Güneşin nazlanarak yüzünü gösterdiği, gelen, giden, çoluk çocuk herkesin mutlu olduğu bir tatil günüydü bugün. Kapının önünde bir hareket oluyor bir an. Başkan geldi diyorlar. Evet Tire Belediye Başkanı Tayfur Çiçek eşiyle birlikte bir sürpriz yapmış, Belediye Genel Koordinatörü Orhan Bey ve eşini de yanına alarak Taş Ev'e gelmişler. Oysa önümüzdeki günlerde biz ağırlayacaktık onu ve şehrin ileri gelenlerini. Başkan ilgiyle geziyor Ev'imizi. Salonda ağırlıyoruz kendilerini. O kadar ısrarımıza rağmen hesabı ödüyorlar. 

Akşama doğru Hüseyin "Benim hesabımı çıkarın, ben artık çalışamayacağım." dedi. "Ben de anlamıştım senin çalışamayacağını zaten." dedim. Akşamın erken saatlerinde eşimden izin alıp çıktı gitti. Sonradan çok pişman olacak ama bu kendi sorunu. Ben bu işte yola çıkarken her şeye hazırlıklı olduğum için normal geliyor bana. Taş Ev sadece Hüseyin'in keyfine kalmadığını bilmiyor. Sanıyor ki "Aman kal." diyeceğim. Kalifiye olmayan sıradan biri, o kadar. Muhtemelen gelir yarın süngüsü düşmüş olarak, belki de dersini almış olarak.  

25 Eylül 2016 Pazar

GÜN AĞARIRKEN

24/09/2016 Cumartesi, Tire


Bugünü kısaca özetlemem lazım. Erkenden kalkıyorum. Dışarıda hava yeni aydınlanıyor. Günün ilk resmini hava aydınlanırken çektim. Bu saatlerde sessizlik hakim.  Soğuk hava cırcır böceklerinin kökünü kazımış.

Hüseyin günleri şaşırmış, geç geldi bugün. Hani başına güneş geçti falan diyeceğim ama artık güneş adamı ısıtmıyor bile. Sabah o gelene kadar temizlik ve kahvaltı hazırlığı bitmişti zaten. Artık kendine çeki düzen vermesi lazım. Aksi takdirde onun için hayırlı olmayacak.


Kalabalık bir aile geliyor sabahın erken saatlerinde. Hava bu saatlerde oldukça serin. Hele yaz boyunca zevkle oturduğumuz veranda rüzgar tüneli olmuş. Yine en korunmalı yer salonumuz. Israrla dışarıda oturmayı istediler. Masaları havuzun yanına çektim. Sabah güneşi çok cömert değil artık. Krallara layık bir serpme kahvaltı sunuyoruz. Bayılıyorlar. Üçüncü gelişleriymiş zaten.

Oğlum yaptı alışverişi. Kışlık kavunlarımızı yukarı getirdiler. Akşama doğru güzel bir börek hazırlıyor Aşkın Şef.

Açıldığımızdan bu yana ilk kez dışarıda eşimle birlikte olacağız. Yakın bir ahbabımızın kızı evleniyor. Bu sefer oğlum kaldı Taş Ev'de nöbetçi olarak. Her perşembe yukarıda bir numaralı masadayız diyen çift bu hafta gelmeyince merak etmiştim. Biz yokken gelmişler, perşembe günü yerine. Biz yaylaya döndükten az önce çıkmışlar.  

Keyifli bir gündü kısaca...


24 Eylül 2016 Cumartesi

TIK TIK RESTAURANT

23/09/2016 Cuma, Tire


Eşim her zaman olduğu gibi erken kalkıp hazırladığı özel mezeleri teşhir dolabına dizmiş. Çok beğendim. Özellikle köz biber sarmasının görünüşü çok yaratıcı. Közde kapya biber, kızartılmış yeşil biberi kurutulmuş domatesle harmanlayıp değişik bir meze çıkmış ortaya. Tam bir renk cümbüşü...

Çarşıya iniyorum alışveriş için. Dün listeyi Aşkın Şef ile birlikte yapmıştık. Eşim de üzerine birkaç şey eklemişti. Malum bugün küçük pazar kuruluyor.


Hafta sonuna girerken eksiklerimizi tamamlamak için böyle bir pazarın olması bir şans. Örneğin kabak çiçeği aldım, Aşkın Şef hünerli elleriyle dolmasını yapsın diye. Turp otu buldum, daha turfanda sayılır, oldukça pahalı. Yine de menümüzde ot salatası bulunması lazım.

Acele ediyorum dönmek için. Aşkın yukarı çıkıp yeni mezeler için kolları sıvamış. Getirdiğim kabak çiçeklerinin harcını hazırlamış bile. Oğlumla yeniden çarşıya inip alışveriş yapacağız. Tire'ye geldiğimden bu yana epey kilo verdiğimden onlarca elbise boşa çıktı. Ya yeniden gardırop düzmem lazım ya da yeniden verdiğim kiloları almam. Oğlumun zevkine güveniyorum. Babasını tepeden tırnağa giydiriyor.

Dönüyoruz yaylaya. Yine tavlaya tutuşuyoruz. Mars ile aldığı ilk elden sonra durumu toparlıyor maçı alıyorum. Şeytanın bacağını kırdım nasıl olsa.

Hava soğuk bugün. Verandada oturulacak gibi değil. Yine de ısrarla oturmak isteyenler oluyor. Gelenleri doğrudan üst salona alıyoruz. Soba siparişini tam zamanında vermişiz. 

Verandadaki masalardan birini antreye aldık. Sanırım burası benim kışlık mekanım olacak. Kalın taş duvarlardan olsa gerek içeride telefon bile zorlukla çekerken  internete sorunsuz bağlanıyorum. Kışın bir iki masa atılır gibi. Aslına bakılırsa küçük bir kuzine sobası da güzel gider burada.

Bugün çok hareket yok. O da bizim şansımız. Hüseyin'in yarattığı boşluğu rahatlıkla kapatıyoruz. Saat dokuza doğru kızının rahatsızlığından dolayı Aşkın Şefi göndereyim derken bir biri arkasına iki araba geliyor. Yine de saat on olunca gönderiyorum Aşkın'ı.  İki masa bana kalıyor. İhtiyacınız olursa ayağınızla döşemeye vurun diyorum. Çağırma düğmesi alana kadar idare edeceğiz artık. Bu usul kabul görüyor. Dört numara eşiyle birlikte gelmiş rakı içiyorlar. Ayağıyla ahşap döşemeye hafifçe tık tık diye vuruyor. Hemen çıkıyorum merdivenlerden. Gülümseyerek, "İki çay alabilir miyiz?" diyor. Belki bu haberleşme işini daha da geliştirebilirim. Mesela bir numaralı masa tık diye bir sefer vurabilir ayağını. İki numara tık tık, üç numara tık tık tık. Beş masadan fazla olursa, o zaman bir garson devamlı yukarıda olur zaten. Nasıl olsa aşağıda oturacağım kışın devamlı. Sinyali alır almaz Hüseyin'e "Oğlum üç numaraya bir bakıver." derim artık. Bir de bakmışız bu haberleşme yöntemi Taş Ev'in alametifarikası olmuş. Her şey iyi, güzel de. Herkes Taş Ev demeyi bırakır, Tık Tık Restaurant kalırsa adı...