Bu aralar karasal iklim yaşıyoruz. Gece gündüz sıcaklık farkı arttı. Özellikle sabahın erken saatleri ayazın etkisiyle daha fazla üşütüyor. Ceviz ve kestane ağaçlarının arasından kümese doğru ağır ağır ilerlerken gözüm yerde, ağaçtan düşen son cevizleri arıyor. Çoğu üzerindeki yeşil kabuklarını atmış artık. Bazen yanı başıma, dökülen yaprakların arasına düşüyorlar. Başıma düşmediği için şanslı görüyorum kendimi. Gördüklerimi topluyorum. Fifi ve Venüs de seviyorlar taze ceviz yemeyi. Topladıklarımı Taş Ev'in önündeki kayısı ağacının gövdesinde kırıyorum. Taze olduklarından kolay kırılan cevizlerin içleri bütün olarak çıkıyor. Yarısını ağzıma atarken diğer yarısını ayaklarımın dibinde "Bana da ver." dercesine türlü oyunlar yapan Fifi ile Venüs arasında paylaştırıyorum. Fifi son derece kibar bir şekilde dişlerinin arasına alıyor payını. Venüs daha karşıdan üzerime sıçramaya çalışıyor.
Akşama doğru bulaşık makinesine bakmak üzere Fethi geliyor. Kaç kez aramıştım onu. İlkinde yarın, ikincisinde akşama, üçüncüsünde iki saat sonra gelirim demişti. Son kez aradığımda "Yarım saat sonra oradayım." dediğinde artık ona olan inancım iyice azalmıştı. Yarım saat değil beş saat geçtikten sonra geldi. Sorunun ayarlarla ilgili olduğunu düşünüyordum. Aşırı miktarda köpük yapıyor makine. Öyle ki, ikinci yıkamadan sonra köpükler dışarı taşıyor. Fethi, "Sorunun kaynağı parlatıcıdır." dediğinde inanmıyorum. Bugüne kadar bir şey yoktu, durup durduk yerde niye bu kadar köpük yapsın? Aynı deterjan, aynı parlatıcıyı kullanıyoruz başından beri. Ne değişiklik oldu ki? O mu, bu mu sebep derken yine kendim buluyorum sorunun kaynağını. Yeni aldığım deterjanı eskisi tam olarak bitene kadar değiştirmemiştim. Dibe çöken kalıntılar, makinenin fazla köpük yapmasının nedeniymiş. Yeni deterjanı kullanmaya başlayınca sorun kendiliğinden çözülüyor.
Yine güzel bir gece. İki güzel şeyden bahsedeceğim sadece. Genç çift evlilik yıl dönümleri için bizi seçmiş. Bu kez masa düzenlemesi falan yok. Hatta rezervasyon bile yapılmamış. Beyefendi ilk kez geldiği Taş Ev için arkadaşlarının tavsiyesine uymuş. "Masamıza bir de mum yakar mısınız?" diye soruyor. Yakmaz mıyım? Taş Ev'in tavsiyeye şayan bir yer olması gururlandırıyor bizi.
İkincisi güzellik Ödemişli misafirlerimizden. Sık sık gelir oldular. Bir sürü meze sipariş ediyorlar. Arkasından sıcakları söylüyorlar. Son derece kibar ve saygılılar. Yüzleri gülüyor sürekli. Uğurlarken mutlulukları yüzlerinden okunuyor. "Her şey çok güzeldi, çok teşekkür ederiz." diyorlar. Samimiyetlerine güvenerek, "Onu bırakın eleştirileriniz bizim için iltifat yerine geçer, lütfen beğenmediğiniz bir şey varsa söylemekten çekinmeyin. Biz de kendimize ona göre çeki düzen verelim." diyorum. "Eleştirilecek bir şey yok, gerçekten mezeleriniz, etleriniz mükemmel." diyorlar, güle oynaya ayrılıyorlar.
Geçen gün komşum verdi iki tane taze ceviz. Hemen kırıp yedim, yok böyle bir tat..
YanıtlaSilAfiyet olsun:) Taze cevizin tiryakisi çok.
SilSonbahar telaşları arasında misafir ağırlamak zor olsa gerek. Sezon kapandığında bol bol dinlenirsiniz umarım. Bir de bu telaşlar arasında tamir ve tadilat işlerine zaman ayırmak veya aksilikleri idare etmek iyi bir ruh haliyle mümkün. O konuda yayla havası ve doğanın etkisi de önemli diye düşünüyorum.
YanıtlaSilUğraşılarınızda kolaylıklar dileklerimle, Taş Ev sakinlerine sevgi ve selamlar...
Bu ara arızalar peş peşe geldi. Bizim sezonumuz yok maalesef, yaz kış açığız. Fakat önümüzdeki sene Ramazan ayında bir on-on beş gün tatil yapmayı planlıyoruz. Hepsi hayatın akışında olağan şeyler. Bu sebeple sabırla aksilikleri gidermeye çalışıyoruz.
SilTeşekkürler güzel dilekleriniz için. Taş Ev'den de size kucak dolusu selamlar:)
"Ceviz oynamaya mı geldin odama" diye başlayan bir türkü vardı; çocukluğumuzda dilimizde pelesenk olmutu adeta. Güzel de söylerdim hani!.. Tütün tarlalarında türkü söylemek, amelelerin yorgunluğunu alır, gönül vererek tütün çapalardık güneşin altında.
YanıtlaSil.....
Her annenin ve özelllikle ninelerin cebinde ceviz bulunurdu ki çocuklar sevinsin. Çoğu kez cep karıştırırdık, belki ceviz buluruz diye.
....
Bir de altmışsekizlerde bir furya başlamıştı ki ki sormayın; "Laklak" çıkmıştı. Yedinen yetmişe herkesin elinde mikadan yapılma iki ceviz büyüklüğünde toplar bir iple birbirine bağlı bir oyuncaktı. Ortasında bir halka parmağına geçirirsin ve sallayarak iki top birbirine vururdu da 3Lak lak" diye ses çıkartırdı. Onu becerebilene kadar da toplar insanın elini morartırdı. Bir bara bu oyuncağa yasak da getirildi. Onu hatırlıyorum.
....
Taşev tatmin edici nostaljik bir yer. Aynı zamanda romantik bir mekan. Mumlar yakılır, kompetiler atılır. İstanbul çamlıcada Bir zamanları kandil yakılırmış. Sonraları restoranda mumlar yakılır olmuş. Bir de böyle düşündüm. Şavk olsun da ister mum olsun, ister kandil, ister petrol lambası fener olsun, ister dolunay!.. Yeter ki insan mutlu olsun, huzur bulsun. Teşekkür etmese de bir tebessümü olsun.
Çocukluğum öyle ceviz bahçelerinin, tütün, pamuk tarlalarının arasında geçmedi ama dedemler minder dediğimiz ahşap kanapelerin altında birer küçük çuval ceviz ve fındık bulundururdu. Bir de sürgülü kapağı olan büyükçe bir ahşap kutu içinde ev yapımı sabunlar tabii.
Sil"Laklak" çok iyi hatırladığım bir oyuncak. Çok oynamış, çok canımı yakmışımdır:)
Taş Ev'in gözleri rahatsız etmeyen hafif loş aydınlatmasına mum güzel yakışıyor. Haklısınız...