KATEGORİLER

30 Ağustos 2016 Salı

RUHSAT İŞLERİ


08/08/2016 Pazartesi, Tire



Erkenden Elektrikçi Ali’nin adamı Kamil arayıp kapıda olduklarını söyledi. “Hemen geliyorum.” dedim. Gelmeleri çok iyi oldu. Ben de aramayı düşünüyordum onları zaten. Keşfe gelmişler neler yapılacak diye. Öncelik içecek köşesinin evye su giriş ve gider bağlantılarında. Ayrıca çay ocağına su tesisatı çekilecek. Mutfağa askı, ayna için duvara dübel çakılması gibi ufak tefek işler de var tabii.

Kapıyı açıp gelenleri içeri alıyorum. Yapılacakları anlatırken bunun son gelişleri olmayacağını hatırlatıyorum. Bugün prefabrik binaların sevkiyatı olacak. Yaşam ünitesi için elektrik, pis ve temiz su bağlantıları yapılacak. Yolun yanına aydınlatma direkleri dikilecek. Direkleri ve üzerine monte edilecek fener tipi aydınlatmaları İzmir’den ben kendim alacağım. Bir haftadır fırsatını bulup ayrılamadım buradan.

Elektrikçi Kamil yanındaki adamı alıp malzeme getirmek üzere döndü. Az sonra telefonum çaldı yine. Arayan Kaplan Köyünden bir vatandaş. “Garson buldunuz mu?” diye sorup çalışmak istediğini söylüyor. “Gel o zaman görüşelim.” diyorum. Çok geçmeden motosikletiyle geliyor. Temiz yüzlü bir çocuk. Daha önce İngiliz George ve geçenlerde bizi ziyaret eden İstanbullu bir arkadaşın bahçelerinde sebzecilik yapmış. Garsonlukta tecrübesi yok fazla. Köyde oturması, ailesinin tanıdık olması ve motoruyla gidip gelebilmesi bizim için avantaj elbette. En azından bir denemiş oluruz. Temizliğin ve müşteriye saygılı olmanın öneminden bahsediyoruz. İstediği ücreti soruyorum. Siz ne takdir ederseniz anlamına gelecek birkaç kelime söylüyor. Bu da kendisine bir artı puan olarak yazılıyor.

Hüseyin ismindeki bu garson adayının telefon numarasını alıp gönderiyoruz. Kamil iki arkadaşını gönderiyor. Onlar çay ocağına tesisat çekmekle başlıyorlar işe. Ben çarşıdaki işlerimi halletmek üzere fırsat kollarken yanlarına aldıkları malzeme yeterli olmuyor. Dükkâna uğrayıp malzeme getirmemi istiyorlar. Gidin kendiniz alın desem belki de bir hafta daha sallayacaklar. Tamam diyorum, siz yorulmayın ben gider alırım. Onlar bu arada ayna montajı vs. işleri yapıyorlar.

Çay ocağı çalışır duruma getiriliyor. Şansızlık peşimizi bırakmıyor. Yandaki arıtma kutusu fena halde su kaçırıyor. Arıtmayı iptal edip çalıştırıyoruz. Koca alameti taşımaktansa küçük arıtma kutusunu taşımak daha kolay. Aldığım yere ya da servisine götürüp garanti kapsamında tamirini yaptırmak gerek.

Toptepe üzerinden Elektrikçi Ali’nin dükkânına gidiyorum. Hazırlanan malzemeleri alıp gerisin geriye yaylaya dönüyorum. O kadar işim varken onları öyle bırakıp iki boru için bu yolu tepmek hoş değil ama ne yaparsın? Taş Ev’e gelince İtfaiyenin istediği işleri yapacak Şükrü’yü arıyorum. Sözde dün gelecekti. Telefona cevap vermiyor. Bir daha, bir daha arıyorum, değişen bir şey yok.

Kamil yerine Ali isminde bir çocuk ve yanında bir çırak çalışıyorlar tesisat işinde. Çay ocağının montajı bitince su deposuna giren, Kamil’in üstünkörü yaptığı boru bağlantısını yeniliyorlar. Son olarak üst kata çıkan ahşap merdivenlerin başındaki duvara aynayı monte ediyorlar. Erkeklerin aynayla pek bir işleri olmasa da hanımlar yukarı çıkarken illa ki şöyle bir bakmalılar güzelliklerine…

Öğleden sonraya kalıyorum. Vergi levhasını almam lazım bugün en azından. Ona bağlı işlere bir start vermem gerek. Muhasebeciye telefon ediyorum. “Vergi Dairesinde sicile uğra oradan size bir şifre verecekler, onu alıp yanıma gelin.” diyor. Denileni yapıyorum. Çalışanlar meraklı. Durum tespitine gelen eleman Taş Ev’in reklamını iyi yapmış. Yapacağını da söylemişti zaten. Herkes çok heyecanlı. “Açılsın da gelelim.” diyorlar.

Şifre ve yoklama belgesini alıp muhasebecinin yolunu tutuyorum. Vergi levhamız hazırlanmış. Bazı formlar doldurtuyor. Birkaç imza atıyorum. Bir aya kadar yazar kasa almam gerekiyormuş. “Zaten bizde var, Ankara’dan getirmiştik.” diyorum. “Tamam o zaman onu hallederiz.” diyor. Fatura basılması gerekiyor matbaadan. Tanıdık bir matbaacı varmış. Yerini söylüyor. “Menü falan da basıyor mu?” diye soruyorum. “Tabii,” diyor. “Onu da yapar.” “Ama siz önce siz Esnaf ve Sanatkârlar Odasından başlayın.” diyor.

Geçen gün gittiğimde benden vergi levhası isteyip onsuz bir şey yapamayacağını söyleyen kız yok ortada. Kapı ve demir parmaklıklar kapalı. Cama iliştirilmiş bir kâğıtta sadece çarşamba günleri açık oldukları yazıyor. Oldukça ilginç bir uygulama. Nasıl olur da böyle bir kurum haftada bir gün hizmet eder? Aynı binanın ikinci katında Esnaf ve Sanatkârlar Odası var. Bilgi ve yön levhalarını takip ederek odaya ulaşıyorum. Kapıyı araladığımda içeride iki kocaman masa görünmesine rağmen hiçbir Allahın kulu yok. Adeta terk edilmiş bir durumda. Koridorda söylenip giderken karşıma orta yaşlı bir bayan çıkıyor. “Buyurun ben bakıyorum.” deyince peşine takılıyorum. Olayı anlatıp sicil bölümünün haftada bir hizmet vermesinin sebebini soruyorum. “Mesleğiniz ne?” diye soruyor. Muziplik olsun diye “İnşaat Mühendisi” diyorum. “Ya öylemi?” deyip çakılıyor. Sonra duruma açıklık getirip rahatlatıyorum biraz. “İşte, emekli olduktan sonra böyle böyle bir yer işleteceğiz falan” diyorum. Meğerse sicildeki görevli kız izne çıkmış. Çarşamba günleri Ödemiş’ten bir eleman geliyormuş. Acilse işimiz Ödemiş’e gidebilirmişiz. Yarından sonra Çarşamba. “O zaman bekleriz.” diyorum. Sicilden sonra Lokantacılar Odasına kayıt yaptıracakmışız. Gülüyorum kendi kendime.

Tarım İlçe Müdürlüğü’ne gidiyorum sağlık raporu için. Çalışanlar yine çok ilgili. “Ne kadar güzel, kahvaltı vermeniz de çok iyi, çok sevindik, mutlaka geleceğiz.” Haftaya herhangi bir gün raporunuz hazır diyorlar. Belediyeden sağlık raporu istendiğinde ben farklı düşünmüştüm oysa. İşveren olarak gidip bir sağlık kurumundan rapor alacaktım. İşyerinin sağlığa uygunluğuymuş mesele. Belediye bir de hijyen kurs sertifikası istiyor. Bürokrasi çok fazla ama ben on katı da olsa sabırla işimi takip ediyorum. Prosedürlerden her gün birini veya daha fazlasını bitirmek büyük mutluluk veriyor. Hijyen kursunu İlçe Halk Eğitim veriyormuş. Daha önceden yerini biliyordum. Hemen gidip müracaat etmek istedim. Kalabalık bir odaya girdiğimde bir kadın carcar bir şeyler anlatıyordu görevliye. Görevli dediğim ya müdür ya da şef olmalı. Yok, kalorifer ateşçi belgesi almış da, belgeyi çıraklık eğitimi verdikleri yerden mi alacaklarmış da… Kesmek zorunda kalıyorum. Müdüre ya da şefe kendimi tanıttıktan sonra durumu anlatıyorum. Hemen bir yazı veriyor. “Belediyede bu işinizi görür, kurs yeterli sayısına ulaşınca sizi arayacağız, o zaman akşam saatlerindeki kursa katılırsınız.” diyor. En kısa zamanda eşiyle birlikte kahvaltıya geleceğini söylüyor.

Tarım İlçe Müdürlüğünden çıkıp matbaaya gidiyorum. Menü konusunda istediğim çalışmayı yapacak. Fiyat üzerinde de anlaşıyoruz. Buralarda kimse menü sunmuyor müşteriye. Gelen hesap kafaya göre. Yabancı iseniz farklı yerli iseniz farklı. Bizim menümüz olacak mutlaka. Fatura basımını da ona veriyorum. Hediye olarak bin adet kartvizit basacak. 

Dönüşte Ozan’a uğruyorum. Taş Ev’e kuracağımız kamera sistemini ve internet bağlantısını konuşmak istiyorum onunla. Oldukça yoğun bir saatine denk geldiğim için fazla vaktini almıyorum. Daha sonra telefon edip konuyu anlatıyorum. Çarşamba günü akşamı keşfe geleceğini söylüyor.

Yaylaya çıktıktan sonra Şükrü’ye telefon ediyorum yine. Bu sefer açıyor telefonu. Çok yoğunmuş. Akşama geleceğini söylüyor. Saat altıdan sonra bir kez daha arıyorum. Yarım saate kadar oradayım diyor.

Zeytini ağaca bağlıyorum. Motosikletli iki kişi geliyor. Biri Torbalı’dan birisi de Şelale Restoranın şef garsonuymuş. Açıldığımızı sanmışlar. “Henüz açılmadık.” diyorum. Biraz bilgi alıyorlar. Torbalı’dan gelenle fikirlerimiz daha uyum sağlıyor. Diğeri bana ters geliyor ama dinliyorum yine.

Prefabrik üniteler kamyonlara yüklenmiş geliyorlarmış. Gecenin karanlığında ne bu yollardan geçebilir ne de yerine indirilebilir. Ama dinleyen kim? Yolda şoför arıyor. Yirmi kilometre kalmış Tire’ye. Anca gelirsiniz diyorum içimden. Köye vardıklarında arıyorlar. Arabaya atlayıp köye iniyorum. Köy meydanında iki devasa kamyon sağa park etmiş bekliyor. Çam restoranın önü çift sıra araba. Zaten arabaların arasından geçemezler. Yanıma alıp yaylaya çıkarıyorum keşif yapsınlar diye. En sonunda bu işin gece olamayacağına kanaat getiriyorlar. Karınları da acıkmış. Çarşıya inip birer şiş köfte ısmarlıyorum. Yemeklerimizi yerken biri daha arıyor. Açılıp açılmadığımızı soruyor. Köy meydanında, kamyonların yanında bırakıyorum onları. Sabah saat sekiz buçukta geleceklerini söylüyorlar.

Eleman konusunda kadro hala eksik. Akşam dönerken hafta arası olmasına rağmen restoranların hınca hınç dolu olması korkutuyor beni. Eksik kadroyla bu işe başlarsak baştan kaybederiz. Eleman arayışına hız vermemiz lazım. Eşimle oturup menüyü bir kez daha gözden geçiriyoruz. Türlü senaryolar üzerinde fikir tartışması yapıyoruz.   

HAZIRLIKLAR TAM GAZ


07/08/2016 Pazar, Tire



Uzun denemelerden sonra özel bir menemen türü geliştirdim. Eşimin pozitif eleştirileri ile son şeklini alan kahvaltı ekstrasının adını “Kaystros Usulü Menemen”. Bir bakıma tek başına kahvaltı yerine geçebilecek doyurucu bir yemek. İzmir usulü klasik menemenden farkı zeytinyağında soğan ve biberle birlikte küçük küp şeklinde doğranmış köy peyniri kullanmış olmam. Daha sonra ilave edilen kabukları soyulmuş domates piştikten sonra yumurtaları kırıyor ve kısık ateşte karıştırmadan bırakıyorum. Bu aşamada üzerine bir miktar tereyağı ekliyorum. Yumurta akları iyice beyazladıktan sonra sarıları karıştırıp alt üst ediyorum. Son olarak üzerine rendelenmiş kaşar peyniri ilave ediyorum. Peynir eridikten sonra ocağın altını kapatıyorum. Kaystros Usulü Menemenimiz hazır. Tuz ile aram iyi olmadığı için eşimden en büyük eleştiri konusu oluyor yemek pişerken tuz eklemeyişim. Domatesle birlikte tuzunu ekleyip karıştırmak doğru olanı elbette. Karabiber ve kırmızı pul biber iyice taçlandırıyor yemeği.



Menemene başlamadan önce Zeytin’in yemeğini hazırlayıp zincirini çözüyorum. Bugün saat tuttum. Kaystros Usulü Menemenin hazırlanması yarım saati buldu. Ön hazırlık yapılmış olduğunda sadece on beş dakika yeterli. Biz kahvaltıya oturduğumuzda Ali Usta ve adamları yolun beton bordürlerine başlamışlardı bile.



Bugün pazar olması sebebiyle insanlar serin bir yer arayışındalar. Belki de senenin en sıcak günleri yaşanıyor. Yaylada yaprak kımıldamayan zamanlar olsa da aşağısı kadar bunaltıcı olmuyor buranın havası. Çok gelen oldu bugün. Kimi haber verip geldi kimi habersiz.. İzmir’den gelenler oldu. Taş Ev Cafe Restaurant tabelasını gören açıldığımızı düşünüp giriyorlar içeri. Hiç birini geri çevirmiyoruz. Taş Ev’i gezdirip çay veya kahve ikramlarında bulunuyoruz. Değişik geliyor bu insanlara. Çok beğendiklerini söylüyor ne zaman açılacağını soruyorlar. Gelenlerin hepsi reklamımızı yapacaklarını söylüyorlar. Taş Ev artık iyice merak uyandırmaya başladı.



Şükrü gelecekti, itfaiyenin istediği değişiklikleri ve ilaveleri yapmak için. Öte yandan Reklamcı Yavuz’un da gelmesini bekliyorduk fotoğraf çekmek için. Söz verdiler, gelmediler.

Öğlen vakti bordür işi bitti. Daha önce havuzun cam mozaik fugalarını yapan Servet Usta işini bitirdi ve yemeğe kalmadan gitti. Ali Usta ve adamları ise öğle yemeğini yedikten sonra ayrıldılar. Onları gönderdikten sonra biz geç vakte kadar gelen gidenle ilgilendik.

Biberleri közleyecektik akşam. Yolu yapan mühendis ailesi ile birlikte gelmişti. Sıcak bir sohbet yaptık. Ayrıldıklarında akşam saat dokuzu geçiyordu. Ne akşam yemeği yiyebildik ne de biberlere başlayabildik. Eşim sofrayı hazırlarken ben önce bordür betonlarını suladım. Daha sonra mangalda ateşi harlanmış bırakıp biberleri yıkadım. Geçen sefer közlediğimiz biberin iki katını almışız bu kez.

Biberlerin közlenmesi yeni günün ilk saatlerine kadar sürdü. Yarın yeni bir gün.  

29 Ağustos 2016 Pazartesi

İT ÜZÜMÜ

29/08/2016 Pazartesi, Tire

Hüseyin rahatsız olduğunu söyledi gelir gelmez. Karnı ağrıyormuş. Henüz tam olarak tanımıyoruz onu. Başka bir işi var da numara mı çekiyor acaba?  Doğru da olabilir. Yüzü biraz solgun gibi.

Artık her sabah yapacaklarını biliyor. Masa, sandalyeleri sildi, verandayı süpürüp paspasladı, merdiven ve salonu temizledi. Bir de terası yıkamasını istedim. "Şehre inip alışverişimi tamamlayana kadar kal, sonra seni gönderirim." dedim.

Zeytin fidanlarına gübre alalım demişti Hüseyin. Dönerken şeker gübresi dedikleri gübreden aldım beş kilo kadar. Aralık ayında azotlu gübre atılacakmış toprağa. Köyün girişindeki zeytinliği artık onun ellerine teslim ettik. Gübrelendikten sonra sık sık sulanması gerekiyormuş. Bu işleri benden iyi bildiği kesin. Zaten şu restoran işi bir otursun tamamen bahçe işlerine vereceğim onu. Önümüzdeki sene sadece kendi tavuklarımızın yumurtasını toplamak değil hedefimiz, domates, salatalık ve her türlü sebzeyi de kendi bahçemizde yetiştireceğiz. Hüseyin bu tür işleri daha çok seviyor. Temizlik işlerini ise erkeklik gururuna yediremiyor. Garson önlüğü bile tuhaf geldi adama. Bu kadar uzununu kadınlar giyer deyip çıkarıp attı üzerinden. Ancak zeki çocuk. Bir kere söyleyince işi kavrıyor ve hakkını vererek yapıyor. Sadece eğitmek gerek.

Tuvalet girişlerine bilgi levhalarını hazırlayacaktı Mehmet. Onları almaya gittim. Unutmuşum burada verilen sözün hafifliğini. Lütfetti, "Bugün hazırlayayım artık." dedi. Akşama doğru hazırlamış, yarın alacağım.

Şule Abla aramış eşimi. Öğleden sonra oğlu Haluk ile birlikte geleceklermiş. İşlerimi bitirip dönüyorum yaylaya. Hüseyin'e gübreyi veriyor, gidip istirahat etmesini söylüyorum. Yarım saat kadar sonra Şule Ablalar geliyor. Başka misafirlerimiz de var. Hep birlikte verandanın tadını çıkarıyoruz. Aile ortamında geçiriyoruz bütün günümüzü.

Bir fırsatını bulup Haluk'la Taş Ev'in cepheden fotoğrafını çekmek istedik. Ağaçlar dört bir taraftan kapatıyor yapıyı. Haluk, çitin üzerine kiraza benzer salkım salkım dökülen bir bitki gösteriyor. Bildiğim kadarıyla it üzümü bu. Tilki üzümü, ayı üzümü de derler yöreye göre. Mayasıl ve kaşıntılara iyi geldiği söylenir. Yaprakları dökülmüş ama meyveleri hala diri duruyor. Belli ki kestane ağacının tepesinden düşmüş. Burada kestane ağaçlarına yapışıp asalak şeklinde büyüyorlar. Zehirli olduğu söyleniyor.

Bugün gelenlerin iyi niyetle eleştirdikleri park yeri sorununu mutlaka ele almamız gerektiğini düşündüm. Sürücülükte biraz acemi olanlar Taş Ev'in önüne gelseler de geri dönüp çıkmakta zorlanıyorlar. Hele açılış falan yapmaya kalksak en az otuz araba gelir. Bu kadar arabayı nereye koyacağız.  Ağaçların arasında park edilecek epey yer var ama yağmurlu havalarda her yer çamura dönebilir. Toprağın üzerine biraz çakıl serdirirsem yeterli olur mu acaba?

28 Ağustos 2016 Pazar

CEVİZ ZAMANI

28/08/2016 Pazar, Tire

Artık bizim için pazar günü deyince akla gelen ilk şey hareket oluyor. Ekmek almak için şehre inerken eşime kahvaltı için beni beklememesini söyledim. Biliyorum ki özellikle sabah kahvaltısı gecikince dayanamaz. Ama benim için kahvaltı eşime eşlik etmekten ileri gitmiyor.

Yaylaya normal açılış saatimizden önce döndüm. Güzel bir gün geçirdik. Hem kahvaltı, hem yemek hem de kafe tarzında hizmet verdik. Yeni dostlar edindik. Geçen haftaki misafirlerimizin tavsiyesi üzerine bu kez komşuları geldi. İzmir'den, Kuşadası'ndan konuklarımız vardı. Taş Ev hakkında bir şeyler duyup merak edenler de konuğumuz oldu, levhayı takip edip yolu Taş Ev'e düşenler de. Kahvaltılarını yapıp yemeklerini yedikten sonra kahve içmeye gelenler de... 

Güzel bir gün derken eleman konusundaki gelişmenin payı var bunda elbette. Öğleden sonra bir hanım aradı. Turizm ve Otelcilik meslek lisesi mezunu tecrübeli biri. Geldi, konuştuk, anlaştık. Böylelikle en büyük sorunumuz olan eşime yardımcı bir bayan konusu halledilmiş oldu. Perşembe günü işbaşı yapacak.  

Bizi sevindiren diğer olay kardeşim Ahmet ve güzel yeğenim Ece'nin ziyaretleriydi. Onlarla yeterince ilgilenemedik ama bize anlayış göstereceklerinden eminim. Bugün eşimle birlikte mutfaktaydık yine. Geçen pazar günü kadar yorulmadık ama nasıl akşam olduğunu anlamadık.

Sohbet konuları arasında Zeytin önemli bir yer işgal ediyor. Çocukların da ilgisini çekiyor bir yandan. Ama yine de en fazla ilgiyi Taş Ev topluyor. Tire'den gelenler zaten methini duymuşlar. Dışarıdan levhaları takip edenler de yapıyı görünce meraklarına yeniliyorlar. Bize düşen her gelen misafire müze gezdirir gibi evi gezdirmek oluyor. Kısa bilgiler veriyorum konuklara Taş Evin tarihçesi hakkında.

Cevizlerin toplanma zamanı geldi hemen hemen. Bekçi Ahmet'in oğlu Soner ve bir arkadaşı silkmeye geleceklermiş. Toplamak için köyden bir de kadın ayarlamışlar. Bir kadın daha ayarlanırsa ve her şeyden önce sözlerinden caymazlarsa çok güzel olacak. Hüseyin'e hafta içi yapılması gereken işleri anlattım. Konteynırların yeri haklı olarak eleştiriliyor. Ancak maalesef yerini değiştirmem mümkün değil. Yapılacak tek şey onları kamufle etmek mümkün olduğunca.

Kara yemiş her gün birkaç meyve olgunlaştırıyor. Hemen birkaç tane koparıyoruz. Bu meyve eşimin en çok sevdiği meyve. Odasında istirahat eder buluyorum. Gözleri kapanmış. Bir tabağa koyup sürpriz yapmak istiyorum. Az sonra uyanıp ben söylemeden keşfediyor yerini ve icabına bakıyor.

Konteynırların ucundaki şeftali haftaya olgunlaşır diyor Hüseyin. Ne aşı ne gübre. Tamamen doğal. Küçük meyveli ancak lezzet ve kokusu da eşsiz. Eşime söylemedim. Söylesem hemen reçel kazanlarını kaynatmaya başlayacak yoksa.  

Ceviz ve kestane ağaçlarının arasında yavru sincaplar daldan dala atlıyor. Bütün kışlıklarını ağaç kovuklarına ya da toprağın altında depoladılar. Sabah ekmek almaya giderken de önümde karşıdan karşıya geçen iki yavru sincap görmüştüm. Beni şaşırtan gördüklerimin hepsinin yavru olması. Bizim cevizleri yiye yiye kedi kadar olmuşlardır diye düşünüyordum hep. Gece terasın kapısını kapatmaya çıktığımda önümde uzayan ceviz dalının resmini çekiyorum.

Gece eşim odasına çekiliyor. Yukarıda katlanır camları kapatmaya çıkıyorum. Nefis bir manzara bu. Misafirlerden biriyle konuştuk manzara konusunu. Hacıya da içirir bu manzara hocaya da. Bir fotoğraf daha çekiyorum şehrin gece görünüşünden. Flaş patlıyor gecenin karanlığında. Güzelliği yansıtamıyor. Güzel bir fotoğraf makinesi ve usta bir fotoğrafçı lazım hakkını verebilmek için.

YAĞMURLU BİR GÜN

27/08/2016 Cumartesi, Tire

Sabah rutin işlerle başladım güne. Türlü reçeller, peynirler, zeytinler özenle hazırlanıp küçük porselen kaplara konuldu. Hemen aşağı inip taze ekmek aldım. Hüseyin geldiğinden hazırlıklar tamamdı ama henüz kahvaltıya oturmamıştık.

Avludaki masada kahvaltımızı ederken Zeytin bizi izliyor. Bazen yediklerimizi onunla paylaşıyoruz. Bu aralar gurme kesildi o da başımıza. Bazı peynir cinslerini daha iştahla yiyor 

Ekmekleri alıp yaylaya döner dönmez ceviz kırmak var kafamda. Hüseyin'le. Hüseyin bu işi de temizlik işi gibi kadınlara özgü sanıyor. Çok hoşnut kalmasa da başlıyoruz kırmaya.

Hava bozmaya başlıyor. Uzaklarda şimşekler çakıp gök gürlüyor. Fazla zaman geçmeden birkaç damla iniyor yerlere, yağmurun habercisi. İlk aklımıza gelen terasta kurutulmak için ızgaralara serilen kırmızı biberler. Hüseyin çoğunu kaldırmış, içeri almış.

Güzel bir yağmur yağıyor. Bu yağış zeytin fidanlarına iyi gelecek. Yine yağmur topu topu yarım saatten daha az sürdü

Yağmur kesildikten sonra güneş yükseliyor. Toprak kokusunu ciğerlerimize çekiyoruz. Eşim acı biberleri ipe dizerken Hüseyin ile birlikte verandaya geçip ceviz kırıyoruz. Gelen misafirlerin bu doğal ortamı görmesini istiyorum aslında. Eşim "Yok artık" diyor. "Eğer ceviz kıracaksanız avlunun en uzak köşesindeki masada yapın o işi."

Gelen misafirlerden bazıları Taş Ev Restaurant'ı bulmakta zorlanıyorlarmış. İki eksik saptadık bugün. Bunlardan biri Kaplan Köy meydanına koymamız gereken bir yönlendirme levhası, diğeri bahçe girişindeki büyük levhaya kapıyı gösteren bir ok eklememiz. Ufak çocuklu aileler bebek sandalyesi soruyorlar bir de.

Öğleden sonra biracılar geldi. Bölge sorumlusu Taş Ev'i ilk kez gördü. Önümüzdeki hafta bira soğutucu dolaplarını getireceklerini ümit ediyorum.

Yarının yoğun geçmesini bekliyoruz. Eksilen malzemeleri akşamdan tedarik etmek üzere geç vakit şehre iniyorum. Sıcakçı olarak çalışmak isteyen Aşkın arıyor, görüşmek için. Bir saat sonra gelmesini istiyorum. Akşam alışverişlerini yaparken bir iş seyahati için Bursa'da bulunan Kardeşim Ahmet arıyor, yarın yeğenim Ece ile birlikte geleceklerini söylüyor.

Aşkın içeri girsin diye demir kapıyı kilitlemiyorum. İyice geç bir vakit geliyor. Genel çerçevede anlaşıyoruz anlaşmasına ama bizim hedef büyüyor. Dört beş masa neyimize yetmezdi ki. Sıcakçının yanında bir bulaşıkçı, bir garson daha, bir de eşime yardımcı bayan bakacağız en azından. Hafta sonu bu da yetmeyecek ilave servis elemanları ayarlayacağız. Bu bölgede eleman bulmak büyük sıkıntı zaten. Diğer taraftan etleri muhafaza etmek için yeni bir dolap alacağız. Kahvaltı sadece hafta sonları çıkacak.

Anlaşılan o ki düzen kurulana kadar çok bocalayacağız. Ne zaman ki Taş Ev'in sorunlarını bir başkası düşünüyor, o zaman rahatlamaya başlayacağız. Uykusuzluktan gözlerim kapanıyor. Diğer blogları bu halde okumam mümkün değil.


27 Ağustos 2016 Cumartesi

HAVUZ BAŞI


06/08/2016 Cumartesi, Tire



Hafta sonu bile olsa her gün burada olmamı gerektiren bir neden bulunuyor. Bugün de prefabrik üniteler gelecek, Burak Beyin göndereceği usta gelip havuzun cam mozaiğini yapacak, Yücel Usta çay ocağının üzerine yapacağı davlumbaz için ölçü alacak, belediyenin anonsunu duyup görüşmek üzere gelmek isteyenler var.

Bu arada bir an önce Zeytin’i de veterinere götürmek istiyorum. Gelen olursa telefon eder nasıl olsa. Arabanın arkasına koyuyorum Zeytin’i. Huysuzlandığı için virajlı yollarda ağır gitmeye çalışıyorum. Arabada seyahat etmeye alışkın olmadığı için bagaj kapısının üzerindeki camı açıp temiz hava almasını sağlıyorum. Bir yandan da arkaya doğru seslenip moral veriyorum.

Bizim oturduğumuz sitenin yan bloğundaki veteriner hanıma götürdüm Zeytin’i. Hekim onu tarttı, dişlerine baktı, bir hap yutturdu, iğnesini yaptı, ensesine bir ilaç sürdü. Muayene sonrasında sağlıklı bir durumda olduğunu söyledi.

Zeytin’i bir süreliğine veterinerin yanında bırakıp alışveriş yapıyorum. Daha sonra yine arabanın arkasına koyup ağır bir tempoda yaylaya çıkıyoruz. İlk arayan havuzun cam mozaiğini yapacak Servet Usta oldu ama ben çalışmak üzere müracaat edenlerden biri sandım onu. Adama daha önce nerede çalıştınız diye sorduğumda “İnşaatlarda” deyince uyandım.

Az sonra bahçeye Fiat Doblo marka araçla gelen Servet Usta hemen üzerini değişip işe başlıyor. Prefabrik ünitelerden haber yok daha. Elif Hanımın izinli olduğunu söylüyorlar. İlknur isminde bir kız çıkıyor telefona. Sevkiyatın pazartesi günü yapılacağını söylüyor. Kızıyorum sözlerinde durmadıkları için.

Bir aile geliyor. Oturup çay içiyoruz. Kendisi aşçıymış. Biz eşime yardımcı bir bayan ve bir garson arıyoruz öncelikle. Açıkçası gözüm de pek tutmuyor geleni.

Televizyonlarda hala darbe girişimi, Fetö konuşuluyor. Sıkıldım artık bunları duymaktan…

Akşam karanlığı basmadan havuza bakıyorum. Neredeyse ağzına kadar dolmuş. Çıkış vanasını açıyorum. Yarın gelecek ustalara karışım suyu vermek için  iki üç saat sonra vanayı kapatmam gerekecek.

HABER TİRE

26/08/2016 Cuma, Tire

Sabahları habersiz gelen misafirlerimizi bekletmemek için hazırlık yapıyoruz. İkinci haftamızda herkesin görevi aşağı yukarı belli. Kadro tamamlanıncaya kadar eşimle boşluğu doldurmaya çalışıyoruz. Kahvaltı tabaklarının hazırlanması işi eşimin. O benim aksime son dakika işlerini pek sevmez. Eşimin hazırladığı serpme kahvaltı tabaklarının üzerinin streçlenmesi benim işim. Misafir geldiğinde ekmeklerin kesilmesi ve salatalık, domates söğüşlerin hazırlanması, peynir tabaklarının ceviz ve maydanozla süslenmesi, lor peynirinin üzerine karadut reçeli dökülmesi işleri de bende. Eşim bu esnada sıcak sıcak servis edilecek peynirli pişiyi hazırlamaya başlıyor. Hüseyin'i mutfaktan içeri pek sokmuyoruz. Onun görevi sabah temizliği ile başlıyor. Masalar, sandalyeler siliniyor. Misafirden sipariş alınması, masaya servis açılması, su, çay ve meşrubat servisi onda.

Sabah hazırlığını tamamlayıp kahvaltı tepsisini havuzun kenarındaki masaya koyana kadar Hüseyin geliyor. O gelmeden Zeytin'in sabah kahvaltısını ve suyunu hazırlamış, bir ara gidip demir kapıyı açmıştım. Hemen gidip taze ekmek alıyorum. Bugün küçük pazardan alacaklarım var. Bana öyle geliyor ki en fazla tüketilecek meze atom olacak. İzmir'in bazı yerlerinde bu mezeye eroin de diyorlar. Çocukluk arkadaşımın marketinde bir meze reyonu var. Müşterilerden biri gelip "Bana biraz eroin ver Mustafa Bey" deyince çok şaşırmıştım. Atom ya da eroin zehir gibi acı kurutulmuş kırmızı biber, süzme yoğurt ve tereyağı ile yapılan bir tür meze. Şimdiye kadar aldıklarım yetmiyor yine gidip bir çuval kırmızı biber alıyorum.

Öğlene doğru Haber Tire gazetesinin sahibi arayıp ziyaret etmek istediğini söylüyor. Daha önce tanıştığımızı söylüyor. Fen Lisesi öğrencilerinin botanik çalışması yapmak üzere yaylamıza yaptıkları ziyaretleri esnasında tanışmış olduğumuzu hatırlıyorum. Yarım saat sonra geldiğinde misafirimi verandaya alıyorum. Gazeteden ve şehir yaşamından bahsediyor. Ben de Taş Ev'i anlatıyorum. Taş Ev'imizin tanıtımını yapabileceğini söylüyor. Gazetede köşe yazarlığı teklif ediyor. Memnuniyetle karşılıyorum. Gazetede köşe yazıları yayınlanan kişileri tanıtıyor. Uzun bir sohbet oluyor. Web site çalışması yaptıklarını ve Taş Ev için birlikte çalışma yapabileceğimizi söylüyor, daha önce yapmış olduğu çalışmalardan örnekler gösteriyor. Öğlen yemeğini yedikten sonra ayrılıyor yanımızdan.

Zeytin bugün çok sevimli. Hoplayıp zıplıyor etrafımızda. Sonunda yorgun düşüp uyuyor. Oynadığı kestane kozalağı burnunun dibinde. Yanına eğilip fotoğrafını çekiyorum. Artık bize o kadar güveniyor ki gözünü bile açmıyor.

Akşam saatlerinde yukarı yaylanın üzerindeki bölgede ceviz yetiştiriciliği yapan ve geçenlerde bizi ziyaret eden Galip Bey, yanında biri öğretim üyesi olmak üzere Ankara'dan gelen üç misafiri ile birlikte Taş Ev'e geldiler. Onları Taş Ev'i gezdirdik bir kez daha. Hiç bir şey yapmayıp müze olarak değerlendirsek Taş Ev'i daha mı karlı olacak acaba?

Onlar gittikten sonra demir kapıyı kilitliyorum. Akşam yemeğinden sonra eşim verandada pazardan aldığım acı kırmızı biberleri ipe dizmeye başlıyor. Ben de yanında ceviz kırıyorum. Yeni sezon cevizler piyasaya çıkmak üzereyken geçen sezonun cevizleri oldukça iyi durumda. Birkaçı dışında bozuk çıkmıyor.

Rüzgar bu tarafa estikçe şehrin düğün salonlarından oyun havası sesleri geliyor. Gece kuşu seslerine baykuş sesleri karışıyor. Serin ama üşütmeyen bir hava. Eşim benden bu kadar deyip içeri giriyor. Ben tertemiz havayı içime çekiyor gecenin sessizliğinde kayboluyorum.