Daha sonra La Ventana'ya gittim. Orası,
üç ay öncesinden bütün masalarının rezerve edildiği ünlü bir suşi restoranı olmuştu.
İçeri girdiğimde, bardaki bayan garson, şu anda tüm yerlerin dolu olduğunu söylemiş, ancak beklemek istersem şefle görüşmesi gerektiğini belirterek iznimi istemişti. Şef, cevabını vermeye fırsat bulamadan beni tanımıştı ve hemen yanıma koştu. Oturmam için yer
gösterdi. Korkarım zamanım yok derken, ona
karşı kendimi suçlu hissetmiştim. En kısa zamanda kesinlikle yeniden geleceğimi söyledim. Eğilip selamladı, ona elimi uzattım.
Hava alanına geri döndüğümde yakıt depolarına bir göz attım. Eve geri dönebilmek için birden kendimi çok yorgun hissetmiştim. Kısa bir
şekerleme yapmak üzere havaalanının bekleme salonunda uzandım. Uyanmam gece yarısını
bulmuştu ve en az yetmiş beş yaşlarında görünen bir güvenlik görevlisi dışında salonda
hiç kimse yoktu. Ona, uyumama izin verdiği için teşekkür ettim, sonra havayı
kontrol ettim, bulutsuz, aysız bir gecede yola çıktım.
Tieresse’le balayına çıkamamıştık. Fakat mutlaka bir
yerlere gitmek istiyorduk. Aklında Kuzey Dakota'yı görmek vardı. Ülkede ziyaret
etmediği tek eyalet orasıydı.
“İkimizin de daha önce görmediği bir yere birlikte
gitmemizin iyi olacağını düşünüyorum.” demişti.
Gitmek istediği her yer benim için iyiydi. Ne var
ki, yola çıkmazdan bir gün önce tenis oynarken dizindeki ön çapraz bağını
yırttı ve bu yüzden seyahatimizi ertelemek zorunda kaldık. Alternatif planımız birinci
yıl dönümümüzde gitmekti, fakat o tarih geldiğinde, Almanya’daki
temsilciliklerini kapatmak için yurtdışına çıkmıştı. Avrupa'dan döndüğünde,
“Amor,
gelecek yıl bütün dünya yansa, ikinci yıl dönümümüz için Dakota'ya gideceğiz.”
dedi.
Bu, bizim bir daha hiçbir zaman kutlayamayacağımız
ilk yıl dönümüydü.
Aşağı inip gözetleme deliğinden baktım. Moss ve
Stream hücrelerinde oturmuş, sohbet ediyorlardı. Kapıyı açtım ve daha ne kadar yaşayacağımdan
emin olmadığımı söyledim.
“Avukatım Olivido’ya sizi kaçırdığımı itiraf eden,
bu işi nasıl yaptığımı ve nerede bulunduğunuzu detaylı olarak anlatan bir
mektup bıraktım. Eğer yirmi dört saat benden haber alamazsa, mektubu kasasından
çıkarıp okumasını istedim.” dedim.
Stream, “Doğru mu bu söylediklerin?” diye sordu.
Telefonuma baktım ve hemen geri döneceğimi
söyledim.
Merdivenleri çıktım, her katta telefonumun
kapsama alanına girip girmediğini kontrol etmek için durup kontrol ettim.
Tamamen yukarı çıkana kadar servis dışı görünüyordu. Dedektif Pisarro'ya bir mesaj gönderdim.
“Dedektif, benimle ilgili olarak, ilgilendiğiniz iki olaydan
birinde, içgüdüleriniz beni gerçekten etkiledi.” yazdım ve silonun
kapak GPS koordinatlarını mesaja ekledim. Telefonumu yere bırakıp geri döndüm.
Moss, “Her şey yolunda mı?” diye sordu.
“Ziyadesiyle” dedim.
Gözlerimi kapadım, ne kadar öyle kaldığımdan
emin değilim. Göz kapaklarımı yavaşça aralarken, daha önce Etch A Sketch’iniz
oldu mu? Hani resim çizmek için kullanılan, iki düğmesi olan, daha
sonra silmek ve yeniden başlamak için makineyi sallamanız gereken bir çocuk
oyunuydu.
Moss,“Evet, Etch A Sketch, sevdiğim bir oyundu.” dedi.
“Küçüklüğümden beri, gözlerimi sımsıkı kapatıyordum, bu sanki kötü olan her şeyi silmek gibiydi. Daha sonra gözlerimi açtığımda, her şey gözüme daha iyi görünüyordu. " dedim.
Tieresse'nin bana evlenme teklif ettiği güne kadar her şeyi kafamdan
silmiştim.
Moss'a kocasıyla balayına nereye gittiğini
sordum.
“Ben kaplıcaları severdim, Harvey ise kalabalık
yerlerden hoşlanırdı. Bu yüzden Vegas'a gittik.” demişti.
Stream’a sordum, “Ya, sen balayında nereye
gittin?
“Ben önceki evliliklerimde balayı için gittiğim
yerlerden hiçbirini tekrar ziyaret etmek istemem.” dedi.
Onlara Kuzey Dakota'dan bahsettim.
Stream,“Cooperstown'da Minuteman füze fırlatma tesisi
var dedi. Bizim içinde bulunduğumuz yer göz önüne alındığında hayli ironik.” dedi.
Onu bilmiyordum. Bana bir şeyler ima ettiğini
düşündüm. Dönüp dijital saate baktım, saniyeler geriye doğru birer birer
azalıyordu.
“Sizinle uzun yıllar pasta paylaşmayı umuyordum. Her yıl sizler için özel olarak seçtiğim pastaları hatırlıyor musunuz?”
diye sordum.
Moss, “Evet, bize daha önce söylemiştin.” dedi.
Nefesim daralıyordu ama kendimi yorgun
hissetmiyordum. Hatta öncesine göre biraz daha iyi gibiydim. Tieresse de bana, cilt
kanserine yakalandığı sıralar, en zor günlerinden hemen önce, kendini daha iyi
hissettiğini söylemişti.
Stream ve Moss'a döndüm,
“Belki bu hastalığımdan kurtulma ihtimali olan
tek kişi ben olabilirim. Bu şansa sahip birisi mutlaka vardır. Ama o kişi ben
olmayacağım, B planımı uygulama zamanım geldi. Şu anda, hayatlarınıza son vermeye
ya da sizi serbest bırakmaya karar vereceğim bir noktadayım.
Her ikisi birden gözlerini bana dikip dehşet içinde yüzüme baktılar.
(Devam edecek)