Doğuştan itibaren alnımıza koyu harflerle yazıldığı ruhlarımıza işlenmiş, özgür irademizle değiştiremeyeceğimiz, her birimiz için özel olarak belirlenmiş bir yaşamı simgeleyen
kader, ya da diğer bir deyişle
yazgı, TDK'ya göre, genellikle kaçınılmaz
kötü talih, alın yazısı, ezelî takdir, mukadderat, takdir-i ilahî sözcükleriyle tanımlanmaktadır. İslâm tarihinde kaderin belirleyicisi olarak birbirine zıt iki görüş bilinmektedir. Bunlardan ilki,
Kaderilik, özgür iradeyi savunurken, insanın irade ve kudret sahibi, yükümlülüğü olan bir yaratık olduğunu ve insanların Allah'ın müdahalesi olmaksızın fiillerini bizzat kendi güç ve iradelerine bağlı olarak meydana getirdiğini savunur. Bunun tam aksi görüşe sahip
Cebriyye mezhebi, kişinin kader ve fiilleri konusunda söz sahibi olmadığını, özgür irade diye bir şeyin olmadığını ve her türlü fiili yaratan ve yaptıranın Allah'ın bizzat kendisi olduğunu ileri sürer.
İslâm Rönesans'ının fitilini ateşleyen, Kaderilik mezhebi kurucularından Ma'bed el-Cühenî, "La kader, el-umru Unufun" yani, kader diye bir şey yoktur, olaylar kendiliğinden meydana gelir diyerek kaderin ilâhî bir güç tarafından belirlendiği fikrine karşı gelen ilk kişi olarak tarihe geçmiştir. Emevîler döneminde Vali Haccac tarafından yapılan tüm eziyetlere sabırla göğüs gererek düşüncesinden geri adım atmayan Ma'bed el Cühenî, 702 yılında işkenceyle katledilmiştir.
Her iki anlayışın arasında sıkışıp kalan ve modern dünyada da hayli kabul gören diğer bir görüş Latince eski bir deyim olan "Astra inclinant, sed non obligant." sözüne karşılık gelir. (Yıldızlar bizi eğer ama bağlayıcı değildir.) Bu söz, kaderin bize belli ölçüde rehberlik etmesine rağmen özgür iradenin var olduğunu, nihayetinde kendi eylemlerimizden sorumlu olduğumuzu anlatır.
Türkçede aynı anlama gelen kader, yazgı, alın yazısı gibi sözcüklerin İngilizcede iki farklı karşılığı bulunmakta. Hemen hemen bütün yabancı dillerde birbirleriyle karıştırılan iki sözcükten "Fate", önceden kesin olarak belirlenmiş gelecek bir yaşamın karşılığı iken, "Destiny" hayattaki seçimlerimize bağlı olarak değişen bir gelecek anlamına gelir. Diğer bir deyişle "Fate" bireyin aldığı her kararın onu mevcut senaryosuna götürdüğü şimdiki zamanla ilgiliyken, "Destiny", önceden bilinemeyen ve sadece bireyin alacağı kararlarla belirlenemeyen bir gelecek senaryosudur.
Yukarıdaki tanımlardan anlaşılacağı üzere bizim dini ve kültürel bağlarımız sebebiyle algıladığımız "kader" sözcüğünün İngilizce karşılığı "Fate" tir. Dilimizde "Destiny" sözcüğünün yerini tutacak bir sözcüğe henüz rastlamış değilim. Bu durum bizim gibi Şark toplumlarında gayet anlaşılabilir. Zira tüm beceriksizlik, ilgisizlik, dikkatsizlikleri sonucu karşılaşılan felâketlere "Takdir-i İlâhi" diyerek mağdur insanların ağızlarına bir parmak bal çalan yöneticiler için kadere sığınmak muhteşem bir kaçış yolu olmuş ve olmaya devam etmekte.
Bana göre kader; önceden kesin olarak bilinemeyen, özgür irademiz dışında meydana gelen ve kökleri geçmişe dayalı sonsuz sayıda tesadüfün bir araya gelip geleceğimizi belirleyen olaylar silsilesidir.
Bugüne kadar kaderimizin önceden belirlendiğine ya da belirlenmediğine dair felsefi ve teolojik alanda birçok görüş ileri sürüldü. Astrologlar, falcılar kader, kısmet, gelecek hakkında türlü ahkâmlar kestiler. Ben geleceğin bir güç tarafından kesin olarak belirlendiği ya da önceden bilindiği inancında değilim. Bilimsel tahminlerde bulunabilir, söz gelimi jeolojik yapısı itibarıyla falanca bölgede deprem bekleniyor diyebilirsiniz ancak depremin büyüklüğü, yeri ve zamanı hakkında asla kesin bir şey söylenemez, söylenemeyecektir. Çünkü deprem olayı suyun belli basınç altında 100 derecede kaynaması gibi sadece birkaç nedene bağlı bir özelliğe sahip değildir. Ayrıca bilim dahil her şey değişime açık olduğu için kesinlik özelliğine sahip değildir.
Kişisel gelişim uzmanları verdikleri saçma sapan telkinlerle insanların hayatlarını değiştirebilecekleri iddiasındalar. Onların yaptıkları tek şey insanların psikolojilerine etki edebilir ancak kaderleri üzerindeki etkisi ihmal edilebilecek kadar azdır. Özgür iradenin, kader üzerinde ön aldığı tek durum vardır; intihar etmek! Evet, insan özgür iradesini kullanarak istediği zaman kendi canına kıyabilir. Bunun dışında özgür iradeden bahsedilemez. Söz gelimi öğretmen olmak istediniz, şartlar buna elverdi, istediğiniz mesleğe kavuştunuz diyelim. Düşünün bakalım sizi öğretmen olmaya iten şey neydi. Örnek aldığınız ve hayranlığını kazanmış o öğretmen karşınıza çıkmasaydı, okuduğunuz bir kitap ya da bir yakınınızdan etkilemeseydiniz yine aynı mesleği tercih eder miydiniz? O öğretmenden ders almanız, o kitabı okumanız ya da yakınınız olan kişinin size yaptığı o konuşma, hepsi birer tesadüf değil mi? Ya onların uygun mekân ve zamanda karşınıza çıkması olasılığını bir düşünün. Ortaokula giderken sokağımızda, beyaz Peugeot'sundan inen beyaz takım elbiseli o yakışıklı mühendisi görmeseydim mühendis olmayı aklıma koyar mıydım? O beyefendinin orada olma olasılığı, benim ona hangi duygular içinde hayranlık beslemem, yıllar sonra atacağım adımları belirleyen nedenlerden sadece birkaçı değil mi?
İnsanın kaderini ana rahmine düştüğü andan itibaren tüm geçmiş yaşamını kuşatan tesadüfler belirler. Yaşamın ta kendisi olan bu tesadüfler zinciri, bazen mutluluk, bazen de üzüntü, acı verir. Mutluluk, üzüntü ve acı geçici ve döngüseldir. İnsanın huzur bulması bu gerçeği kabul etmesiyle mümkündür. AMOR FATI, Friedrich Nietzsche'nin eserlerinde sıklıkla geçen, "Kaderini Sev" şeklinde dilimize çevrilen Latince bir deyim. Kaderini sev, belki bu başına geleceklerin en iyisidir.
Devamlı bir arayış, bir hedef peşindeyiz. Hedefimize ulaşınca mutlu oluruz ama bu mutluluk çok kısa sürer. Daha büyük hedefler koyarız önümüze. Devamlı onlara ulaşmaya çalışırız. Bazen işler istediğimiz gibi gitmez. Hayal kırıklığına uğrar üzülürüz. Üzülmenin hiç bir anlamı yok, kim bilebilir ki bu durum bizi mutluluğa götürecek yeni bir kapı aralamasın. Yaptığımız şeyler, aldığımız kararlar özgür irademizden bağımsızdır. Bu nedenle, herhangi olumsuz bir durumla karşılaştığımızda kendimizi suçlamamıza bir neden olmadığı gibi istediğimize kavuşmamız halinde aşırı böbürlenmemiz de gerekmez. Bu ilk akla gelen şekliyle kaderimize razı olmak durumu asla değil. Zira kaderin bize nasıl bir senaryo çizdiğini kimse bilemez. Kaderimizle savaşacağımız yerde onunla iyi geçinelim, rakip değil dost olalım onunla. Mutlu bir yaşam için karşımıza çıkan fırsatları değerlendirmek, kaçırdıklarımıza ise hayrımıza olacağı ihtimalini dikkate alarak kafayı takmamak, acılarımızı, üzüntülerimizi yaşamın birer gerçeği olarak kabul etmek, bunların geçici olduğunu bilerek sabırla geçmesini beklemek ve sorunsuz yaşadığımız her anın tadını çıkarmak hayat felsefemiz olmalıdır. Unutmayın ki geçmiş ve gelecek bir hayal, anı yaşamak ise bir gerçek. Hayallere takılıp gerçeği gözden kaçırmayalım.