"Buzullarda saklı hastalıkların, virüslerin, bakterilerin ve benzeri mikroorganizmaların türümüzün (Homo sapiens sapiens) karşılaştıklarından bile çok önce var olan türlerinin yeniden açığa çıkma olasılığı karşısında neler düşünüyorsunuz? Bu konuda daha önce araştırma yapmış mıydınız veya bir yerlerden duymuş muydunuz? Sibirya Yamal Yarımadası örneğindeki gibi duyduğunuz varsa konuyla beraber bizimle de paylaşabilirsiniz. Örneğin New Mexico'daki bir mağarada 300 metre derinlerde 4 milyon yıldır gün yüzü görmemiş bakteriler (Paenibacillus) bulunmuş."
Milyonlarca yıldır defalarca evrime uğrayan farklı hayvan türleri insanlarda hastalığa yol açan bulaşıcı birçok mikroorganizma barındırmakta. Bilimsel araştırmalardan elde edilen verilere göre günümüzden 13.000 yıl kadar önce buzul çağının sona ermesiyle birlikte Afrika kıtasından çıkan atalarımız dünyanın muhtelif bölgelerine dağılmaya başladı. Avcı-toplayıcı döneminde vahşi hayvanları avlayarak ve yabani bitkileri toplayarak yaşam savaşı veren insanlık göçebe hayatı sürerken küçük gruplar halinde bulunuyorlardı. Hayvan ve bitkileri evcilleştirmeyi öğrenerek yerleşik hayata geçtiklerinde nüfusça kalabalıklaştılar. Hayvanlarla daha fazla haşır neşir olmaları bulaşıcı hastalık getiren mikroplarla tanışmaları sonucunu getirdi. Savaşlar, göçler ve yeni yurt arayışları salgın hastalıkların yayılmasına yol açtı. Bir süre sonra bağışıklık kazandılar ama mikroplarla henüz tanışmayan toplumlara hastalığı yaymaya devam ettiler. Öyle ki Amerika ve Afrika kıtasının Avrupalılarca istila edilmesinde en büyük etkenlerden birinin Avrasya mikropları olduğu biliniyor.
Buzullarda saklı kalmış, insanlara hastalık getirebilecek mikroorganizmalar olabilir. Bunun gelecekte ne kadar etkili olabileceği konusuna girmeden önce bakteri ve virüsler hakkında biraz bilgilerimizi tazeleyelim. Bakteriler dünyada ilk kez ortaya çıkan tek hücreli canlı türü. Dünyanın her yerinde ve her türlü ortamda yaşayabilirler. Normal bir insan vücudundaki bakteri sayısı, toplam insan hücresi sayısının on katı civarında. Bunların çoğu vücudumuzun bağışıklık sistemi sayesinde zararsız hale getirilmiş iken bir kısmı yararlı (probiyotik) bakterilerdir. Bir kısmı ise verem, kolera, frengi, şarbon, cüzzam ve veba gibi bulaşıcı, ölümle sonuçlanabilen ciddi hastalıklara sebep olur. Penisilin ve antibiyotik hastalığı önlemede etkili bir araç olsa da bakteriler artık bu tür ilaçlara direnç gösterebiliyorlar.
Virüsler ise son derece ilginç nesnelerdir. Ne oldukları, nasıl ortaya çıktıklarına dair kesin bir bilgiye ulaşılmış değil henüz. Hatta bu mikroorganizmalara metabolizması olmadığı için canlı bile diyemiyoruz. Tamamen asalak bir özelliğe sahip olan bu organizmalar ilk önce hayvanlardan insanlara geçmiş olup genetik materyaline göre RNA ve DNA olmak üzere iki tip. RNA tipli virüsler, ebola, nezle, grip, hepatit C, çocuk felci ve kızamık gibi bulaşıcı hastalıklara, DNA tipli virüsler ise, çiçek, zona, herpes, su çiçeği gibi ciddi hastalıklara yol açmakta. Dünya gündemini işgal eden Covid-19, RNA tipi virüsle bulaşan bir tür grip hastalığı. Her iki tip virüs de vücudun belli hücrelerinde konaklayarak zamanla kanser hastalığına da yol açabiliyorlar.
Şimdiye kadar virüsleri etkisiz hale getirebilecek hiçbir bir ilaç geliştirilemedi. Hastalık virüsün hücreye girip inanılmaz bir hızla çoğalması ve vücudun bağışıklık sistemini çökertmesiyle kendini göstermekte. Bağışıklık sistemi güçlü olan insanlarda hastalık etkili değil. Bugüne kadar dünyadaki milyonlarca virüsten sadece 6.000 adedi bilim adamlarınca tanımlanabilmiş. Kısa sürede mutasyona uğrama becerilerinden dolayı virüse karşı en etkili yöntem olan aşıdan elde edilecek başarı da son derece sınırlı görünüyor. Virüslerin hayvanlar ve insanlar olmadan yaşama şansı yok. İnsanları hasta edip öldürüyorlar, eğer başka bir insana bulaşamazlarsa bu onların kendi sonu oluyor aynı zamanda.
Bütün bunlardan çıkardığım sonuç şu: Buzulların erimesiyle ortaya çıkabilecek bir bakteri ya da virüsün insanlar arasında bulaşıcı bir hastalığın yayılmasına sebep olabilir elbette. Bununla birlikte halen milyonlarca bakteri ve virüsle yaşadığımız bir ortamda bunu fazla kafaya takılacak bir sorun olarak görmüyorum. İnsanlığı tehdit eden mikroplar gelecekte atom bombasından daha etkili bir silah haline gelecektir şüphesiz. Zira Covid-19'un Wuhan laboratuvarlarında Çin tarafından üretilmiş olması ihtimal dahilinde. Belki de virüsü yaymadan önce aşıyı geliştirmiş olabilirler. En azından teknik açıdan bu mümkün. Zamanı gelince planladıkları bir senaryonun provası ya da kazaen virüsü izole ortamından dışarı çıkarmış da olabilirler. Biyolojik silah olarak virüs, bugün dünyanın en etkili silahı olmaya aday!
Buzul çağının sonunda Japonya adaları, Asya ana karasının birer uzantısıymış. Buzulların erimesi sonucunda deniz 150 metre yükselerek karadan koparak bir ada ülkesi olmuş Japonya. Küresel ısınma devam ediyor. Okyanusların, denizlerin 13.000 yılda 150 metre yükseldiğini düşünün. Sibirya'yı kaplayan buzulların altında kalan metan gazı buzların erimesiyle atmosfere karışacak. Küresel ısınmaya karbondioksit gazından yaklaşık 25 kat daha fazla etkisi olan metan gazı ısınmayı daha çok arttıracak. Ülkeler su altında kalacak, büyük göçler, kuraklık, kıtlık başlayacak. Yani buzulların erimesi sonucu ortaya çıkacak bakteri ve virüsleri düşüneceğimize küresel ısınmaya ve mevcut bakteri ve virüslerimize kafa yorsak kanaatimce çok daha isabetli hareket etmiş oluruz. Ayrıca bireysel olarak da bol bol ilikli kemik suyuna çorba içip bağışıklık sistemimizi korumaya çalışalım.
Eskilerin çok sevdiğim bir lafı var: "Olanla ölene çare yok." Her şey olacağına varır, vardıktan sonra da ne yapsak boş. Hiç o bakteriler, virüsler, hastalıklar yayılırsa ne olur diye düşünesim yok. Covid yetiyor da artıyor zaten :( Kendimize odaklanıp bağışıklığımızı güçlü tutmaktan ve yaşamı ertelemek yerine her anı dolu dolu yaşamaktan başka yapılacak bir şey görmüyorum Mr.Kaplan. Dediğiniz gibi iş o bakterilere gelene dek hâlihazırda düşünecek bir sürü başka sorun var zaten.
YanıtlaSilDeğil mi ama, fazla kuruntu yapmaya gerek yok. Bir yandan çevreyi mahvederken diğer yandan sonuçları için çözüm arıyoruz. İnsan istediği takdirde dünyayı cennete çevirebilir. Ama bunu yapmak yerine herkes kendi çıkarını düşünüyor. Ne yaparsak kendimize bizden sonraki nesillere yapıyoruz. Yarın ne ile karşılaşacağımız hakkında fütüristik çalışmalar yerine bugünün dertlerine odaklanıp hayatı kolaylaştırmaya çalışsak çok daha iyi olur bence de. Ancak ne var ki mevcut sistem birilerinin hayatını düzeltirken diğerlerini gömüyor. Adalet, eşitlik hak getire. Beni en çok mutsuz eden de bu zaten.
SilBuzulların erimise ile ilgili benim de ilgilendiğim hep suların yükselmesi oldu. Virüsler daha uzak bana. Her ne kadar arada denk geldiğim haberleri okusam da konu hakkında bilgiliyim diyemem.
YanıtlaSilElektronik, genetik, biyokimya gibi sektörlerin insanın geleceğine yön vereceğini düşünüyorum. Virüsler dünyanın sonuna kadar canlı hayatın bir parçası olacaklar. Virüsler hakkında o kadar az şey biliyoruz ki.
Silpiku hocam :) sen bu ağaç ev sohbetlerini bir tür ders, araştırma konusu gibi görüyon yaa :)
YanıtlaSilArkadaşımız son derece bilimsel bir konu önermiş, bildiklerimi, araştırıp öğrendiklerimi, düşüncelerimi paylaştım. Ciddi bir konuydu, ciddiyetle yaklaşmak lazım şimdi:))
SilBu konuda bilgim yoktu. Ne güzel olmuş bu haftanın sorusu.
YanıtlaSilBilgiyi paylaşmak kadar güzel bir şey yok. Sessiz Gemi'ye teşekkür ederiz:)
SilAmaaaan, eninde sonunda ölecez bea, diyorum ben artık:)
YanıtlaSilDoğru diyorsun ama "Her işin başı sağlık" diyenleri ne yapacağız:)))
SilO dava kaybedilmiş dava:)
SilDoğru söze ne denir:))
Sil