Yazar: Fyodor Mihayloviç DOSTOYEVSKİ
Çeviren: İsmail Yerguz - Engin Özden
Sayfa Sayısı: Cilt I: 366 Cilt II: 412
Yayınevi: Engin Yayıncılık
İnsanın iç dünyasını ve anlam arayışını başarılı bir şekilde edebiyata aktaran Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (1821-1881), Ruslar dışında herkesten nefret eden aşırı milliyetçi, muhafazakar bir Rus yazarıdır. Realizm akımının güçlü temsilcilerinden biri olan yazar, Ecinniler adıyla dilimize çevrilen kitabında, 19. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa'da filizlenen ateizm, nihilizm* ve sosyalizm ideolojilerinin Rusya ve Rus insanı üzerindeki etkilerini ele alıp eleştirmekte. Dostoyevski'nin gerçek hayatta yaşadıklarının, karşılaştığı olayların ve kişilerin, Ecinniler romanında konu, olay ve karakterlere esin kaynağı olduğunu görüyoruz. Zamanın Rusya'sında, nihilist ve yasadışı Halkın İntikamı adlı gizli örgüt üyesi olan Nechayev'in, devrimci arkadaşları ile birlikte davalarına ihanet ettiği gerekçesiyle, 21 Kasım 1869'da, öğrenci Ivanov'u dövüp boğduktan sonra cesedini buz tutmuş bir gölün deliğine sakladığı, gerçekte yaşanmış bir olaydır. Dostoyevski, bu olaydan etkilenerek Ecinniler romanında, Nechayev'i, Pyotr Stepanoviç Verhovenski karakteriyle, Ivanov'u ise Ivan Şatov karakteriyle konu etmiştir. Diğer bir örnekte yazar, romanında yer alan Karmazinov karakteriyle, bir türlü anlaşamadığı ünlü nihilist Rus yazar Ivan Turgenyev'i işaret eder. Yazar, Karmazinov'u küçümseyerek, kendisinden birçok kentlinin saygı gösterdiği sözde büyük yazar olarak bahsetmektedir romanında. Bazılarına göre ise, Dostoyevski, Turgenyev'in "Babalar ve Oğullar" adlı eserine, Ecinniler romanıyla cevap vermiştir.
Rus edebiyatını severim. Bu nedenle Ecinniler romanına seveceğimden emin olarak başladım. Karakterlerin büyük kısmının üç isimli olması ve konuya biraz geç adapte olmamdan dolayı biraz zorlandığımı söyleyebilirim. Ne var ki yazarın karakter tahlilleri ve anlatım tarzına diyecek yoktu. Sonraları karakterleri tanımaya başladığımda olayların akışına kendimi kaptırdım. Dostoyevski, Sibirya sürgününden sonra kaleme aldığı bu ilk kitabında Rus toplumundaki dönüşümü, sınıfsal farklılıkları, toplumun Batı'dan, özellikle Fransız kültür ve ideolojilerinden etkilenmelerini, Çarlık Rusya'sı ile ona başkaldıran devrimciler arasında süregelen muhafazakarlık ve din temelli ayrışmaları ustaca kaleme almış. Özellikle ikinci cildi çok daha heyecanla okudum.
"Siz halkı hiç umursamadığınız gibi onu küçük de gördünüz, iğrendiniz halktan. Halk deyince anladığınız Fransız halkıydı çünkü, onun da yalnızca Paris'te yaşayanları; Rus halkı da onlar gibi olmadığı için utandınız. Gerçeğin ta kendisidir bu! Halkı olmayanın Tanrı'sı da yoktur oysa! İnanın bana, halkını anlamayan, halkıyla ilişkilerini kesen biri yavaş yavaş anayurduna inancını da yitirir ve sonunda ya ateist ya da boş vermişin teki olur çıkar. Gerçeği kanıtlanmış bir olgudur bu!"
Benim açımdan romanın en öğretici yanı Sosyalizm ve Ateizm ideolojilerinin Çarlık Rusya'sına Avrupa'dan sirayet etmesiydi. İtiraf edeyim ki, ben bu ideolojilerin esasen Rusya'da doğduğunu düşünüyordum. Roman'da olaylar belli bir eğitim seviyesine sahip, en az bir yabancı dil bilen, entelektüel bir çevrede geçiyor. Karakterlerin hemen hepsi orta halli ya da varlıklı kişiler. Bazıları zaman içinde ekonomik çöküş yaşadıkları için sıkıntıya düşseler de aynı çevrenin içindeler. Sık sık bir araya gelip fikir tartışmaları yapıyor, dans partilerine katılıyorlar. Yazar ilk olarak üniversitelerde ders veren Stepan Trofimoviç Verhovenski ile eski bir generalin nüfuzlu dul karısı Varvara Petrovna Stavrogina arasında yirmi yıl sürecek garip bir ilişkiyle başlıyor kitabına. Bir sonraki aşamada Varvara Petrovna'nın oğlu Pyotr Stepanoviç Verhovenski ile Stepan Trofimoviç'in oğlu ve romanın ana karakteri Nikolay Vsevolodoviç Stavrogin çıkıyor sahneye. Nikolay Vsevolodoviç, çelişkiler, bunalımlar ve vicdan azabı içinde bir kişi. Pyotr Stepanoviç ise, Rus devrimine gönülden bağlı, Avrupa'dan gelen emirleri harfiyen uygulayan, gözünü daldan, budaktan esirgemeyen, ütopik bir hayalin peşinde biri. Yan karakterlerde son derece güçlü; İvan Şatov, kendisini kanatları altına alan Varvara Petrovna'nın eski serflerinden birinin oğlu. Dostoyevski kendine has düşüncelerini aktarma fırsatını buluyor bu karakter üzerinden. Aleksey Niliç Kirilov, ateizmle inanç arasında gidip gelen, iyi yürekli, yardımsever ve dürüst bir genç, Şatov'un yakın arkadaşı bir üniversite öğrencisi. Yazarın intihar düşüncesini ele aldığı bu karakter, intiharı, korkuyu öldürerek özgür kalmak ve nihayetinde Tanrı olmak fikrine dayandırmakta. Kirilov bir yerde şunu söylemektedir:
"En büyük özgürlüğü isteyen herkes, kendi kendini öldürmek zorundadır... Bundan öte özgürlük yoktur... Kendini öldürebilen kişi Tanrı'dır."
Romanda ele alınan inanç ve felsefe konuları epey ilgimi çekti. Yer yer dönemin yazarlarına filozoflarına atıfta bulunulurken bazen İncil'den yapılan alıntılarla Rus toplumundaki huzursuzluğun temel kaynağını inancın zayıflamasına bağlanıyor.
"Yakınlarda, 2.000 kadar domuzdan oluşan bir sürü otluyordu. Yasaya göre domuz kirli sayılan bir hayvandı, bu yüzden Yahudiler domuz besleyemezdi. Cinler şöyle dedi: "Bizi şu domuzlara gönder de onların içine girelim." İsa izin verdi, cinler de 2.000 domuzun içine girdi. Domuzların hepsi çılgınca kaçışarak uçurumdan atladı ve gölde boğuldu." (İncil - Markos 5:12)
Önceleri tanrıtanımaz olmasına rağmen nihilizm ve ateizm gibi akımların karşısında olan Stepan Trofimoviç Verhovenski, Rus halkının bire bir bu durumda olduğunu söyleyen ve vatandaşların beyinlerine giren yabancı ideolojileri, cinlerin domuzların içine girmesine benzetiyor.
"Biliyor musunuz, burada sanki bizim Rusya'mız anlatılıyor! Hasta adamdan çıkıp, domuzların içine giren şu cinler... Ve büyük Rusya'mız, aziz, sevimli Rusya'mız, hasta Rusya'mız... Ve yüzyıllar boyu onda biriken irin, cerahat, kokuşmuş yaralar, büyüklü küçüklü her türden cin, şeytan... Ama yüce bir düşünce, yüce bir irade, cin tutmuş adamı nasıl sağalttıysa Rusya'yı da sağaltacak ve yüzeyi tutmuş görünen bütün o cinler, irin, pislik, adilik, Rusya'nın içinden çıkıp domuzların içine girmeyi kendiliğinden isteyecektir. Belki de çoktan girdiler bile! Biziz bunlar."
Esasen romanın adıyla özdeşleşen konu da bu öyküden kaynaklanıyor. Diğer taraftan karakterlerin birbirleriyle ilginç diyaloglarına da şahit oluyoruz. Onlardan bir tanesi Nikolay Vsevolodoviç Stavrogin ile Aleksey Niliç Kirilov arasında geçmekte.
"Stavrogin: Apokalips'te** melek, artık zaman diye bir şeyin olmayacağını söyler.
Kirilov: Doğru, yerinde bir saptama. Tüm insanlık mutluluğa kavuştuğunda zaman artık olmayacak, çünkü gerekmeyecek. Çok yerinde bir düşünce.
Stavrogin: Zamanı nereye saklayacaklar peki?
Kirilov: Hiçbir yere, nesne değil ki zaman, bir düşünce, zihinde yok olup gidecek."
Romanın çevirisini başarılı buldum. İkinci çevirmen, Engin Özden hakkında pek bilgiye rastlamadım, muhtemelen yayınevi sahibidir kendisi, benim de ismin çıksın diye rica etmiş olmalı. Fransız Dili ve Edebiyatı mezunu İsmail Yerguz ise en az 150 kitap kazandırmış dilimize. Rusça bildiğini sanmıyorum. Ecinni romanını sanırım Fransızcasından çevirmiştir. Bir de şu meşhur roman karakterimiz Stepan Trofimoviç Verhovenski, tam bir Fransızca hayranı, bütün diyaloglarında Rusçadan fazla Fransızca anlatıyor meramını. İşin ilginci çevresindeki insanlar da bu dili gayet iyi biliyorlar ve onun ne dediğini anlıyorlar.
Dostoyevski'nin Ecinniler romanı gelmiş geçmiş en iyi siyasi roman olarak biliniyor. Bunun sebebi konunun bugün bile güncelliğini koruması. Sözgelimi ülkemizde cumhuriyetçilerle Osmanlıcılar arasında bitmeyen ideolojik kavganın bir benzerini Ecinniler'de görüyoruz. Bugün Abdülhamit hayranlarının, beyinleri Atatürkçü fikirlerle dolmuş cumhuriyet tutkunlarını, içlerine cin girmiş domuz gibi gördüklerini düşünüyorum. Muhafazakar ve dindar bir yazar olarak Dostoyevski, devrimci mücadeleyi devlete karşı bir eylem olarak görmekte. Dönemin yöneticileri, ilk baskıya verildiğinde kitabın içindeki bir bölümün çıkartılmasını istemiş, daha sonraki basımlarda bu bölümün gerçek yeri belli olmadığı için kitabın sonuna eklenmiştir.
Ecinniler'i okurken ilk başlarda zorlanmış olsam da biraz vaktimi alan fakat çok şey öğrendiğim, aynı zamanda okurken de büyük zevk aldığım bir kitap oldu. Şu an edindiğim bilgilerle kitabı baştan bir kez daha okumak hissi var içimde. Özellikle klasik Rus edebiyatı severlere şiddetle tavsiye edebileceğim bir eser.
* Nihilizm: Kelime anlamı hiççiliktir. Bu görüşü savunan kişilere nihilist denir. Nihilistler, ahlâk, erdem, sorumluluk gibi tüm toplumsal değerleri reddederler. Onlara göre insanın var olması tamamen tesadüfidir ve herhangi bir dayanağı yoktur.
** Apokalips: Kıyamet günü
O kadar eken yaşta okumuştum ki. O yüzden nasıl bulduğumu hatırlayamıyorum. Tekrar okumak lâzım. Aslında sevdiklerini ve önemlileri bir gençken bir de ileri yaşlarda okumak şart. Bir ara Ecinniler'e tekrar zaman ayırmalı. Zira Dostoyevski'yi severim. O halde hatırlatma için teşekkür ediyorum:)
YanıtlaSilErken yaşta okunacak bir kitap değil kanaatimce. Biraz alt yapı gerektiriyor. Yaş kemale erince tadından yenmiyor elbette:) Ben teşekkür ederim. Benim klasik Rus yazarlarından sevmediğim yok gibi. İyi okumalar:)
SilKitabı okumadım, klasikleri okumayı sıraya koymak lazım.
YanıtlaSilAncak, yıllar önce romandan yapılmış bir filmi izlemiş ve çok etkilenmiştim. Yönetmen Andrzej Wajda'ydı, İstanbul Sinema Günleri'nde gösterilmişti.
https://www.imdb.com/title/tt0093765/
Arada bir klasik sıkıştırıyorum araya. Gerçekten güncelliğini kaybetmeyen pek çok konuyu ele alıyorlar. Anlatım dillerine de hayranım. Ecinniler, tiyatroya da adapte edilmiş. Filmini bulursam izleyeyim. Çok teşekkürler:)
SilDostoyevski'ye henüz yeni giriş yapacağım. Bu kitabı da bir kaç seneye okurum inşallah. :)
YanıtlaSilDostoyevski romanlarını okurken adeta kitabın içine giriyorsunuz. Karakterler o kadar tandık geliyor, olaylar gözünüzde öyle canlanıyor ki, sanki aralarında onlardan biriymişsiniz gibi geliyor. Ben çok geç kaldım, sizin yeterince zamanınız var, iyi okumalar:)
Sildosto, büyük deha, kendisi kumar ve borç içinde yaşamış olsa da yazarken başka biriymiş :)
YanıtlaSilEvet, yazarlar ve sanatçılar genellikle sıra dışı insanlar. Dosto amcanın kitaplarını ben de çok severim:)
Sil