Sabah kahvaltısından önce telefon etti, Kamil. "Ben yukarı çıkıyorum ağabey!"
"Baki Usta orada, sen git ben de birazdan gelirim." diyorum!
Arabaya dün akşam yüklediğimiz boya, astar ve diğer malzemelerin yukarı çıkarılması gerekiyor. Baki Usta umarım sözünde durmamazlık etmez. Yoksa Kamil kapıda kalacak. Hemen telefon edip Baki Ustanın yaylada olduğunu öğrenince rahatlıyorum. Anahtarlarımı dün ona bırakmıştım. Bahçeye vardığımda Kamil'i Baki Ustayla konuşurken buluyorum. Arabadan malzemeleri indiriyorlar birlikte. Kamil'e hidrofor koyulacak yeri gösteriyor, depo ile hidrofor arasında düşündüğüm boru güzergahını tarif ediyorum. İzmir'e gideceğimiz için fazla oyalanmamam gerekiyor. Çıkarken kapıları kilitlemeyi unutmamalarını tembih edip ayrılıyorum yanlarından.
Eşim ve oğlum yayladan dönüşümü bekliyorlar. Eve gelir gelmez vakit kaybetmeden çıkıyoruz yola. Torbalı'yı geçtikten sonra önümüzde akan trafik duruyor birden. O kadar tuhaf ki yaşadığımız, anlatmam mümkün değil. Her şey göz açıp kapanana kadar desem değil aslında. Tam tersine, nefesimizi tutup önümüzdeki araçların sırayla birbirlerine çarpmalarını yavaş devirli bir film izler gibi seyrediyoruz. Üçüncü araçtan sonra sıra bize geliyor. Hızımızı epey düşürmüşüz düşürmesine ama önümüzdeki araca çarpmaktan kendimizi alamıyoruz biz de. Yapacak bir şey yok. Derin bir nefes alıyorum. Aşağı inip tutanaklar tutulacak, araç tamir için en az bir hafta serviste kalacak, eşimin arabasını kullansam onun da servis zamanı geldi her an yolda bırakabilir... Bu düşünceler o kadar hızlı geçiyor ki aklımdam, çok daha güçlü bir şekilde ikinci kez sarsılıyoruz. İlki öncüymüş meğer. Arkadan son sürat gelen beşinci araç şiddetle bize çarptıktan sonra ancak durabiliyor. Aşağı indiğimde önce arka tarafa bakıyorum. Aracın her iki hava yastığı açılmış, önünde büyük hasar oluşmuş. Neyse ki, bütün araçlarda maddi hasar dışında kimsenin burnu bile kanamıyor...
Yolda sık sık gördüğüm maddi hasarlı kazaların arasından geçerken benim başıma geleceğini hiç düşünmezdim. Bu sefer öyle olmadı. Sıra bizdeymiş demek. Hayatımda ilk kez zincirleme bir kazaya karışmış oldum. Seyirci değil oyuncu olduk bu kez. Gelen geçen bizi seyretti. Haberlere konu olduk. Kazaya karışan araç sürücülerinin hepsi medeni insanlarmış. Herkes birbirine geçmiş olsun dileklerini sundu. Biri gidip su aldı kazazedelere ikram etti. Bir diğeri polisi aradı. Neyse ki herkesin kasko sigortası varmış. Dün bakımdan yeni çıkarmıştım arabayı. Ustayı aradım, "İyi bakamamışsın, arabayı geri gönderiyorum." dedim. Arabamız yürüyecek durumdaydı ama altından bir sıvı akıtmıştı. Ne olur ne olmaz deyip sigorta şirketini aradım ve yol yardımı istedim.
Kaza yerine gelen trafik ekibi araçların resimlerini çekti tutanağını tuttu. Daha sonra araçlar yol kenarına alındı ve yol tamamen trafiğe açıldı. Oğlum Tire'ye dönüp eşimin arabasını almaya gitti. Bu arada beklediğim çekici geldi ve aracımızı Tire'deki servise götürmek üzere yükledi. Eşimle yolun karşısındaki petrol istasyonunda oğlumuzun gelmesini bekledik.
Her işte vardır bir hayır deyip avuttuk kendimizi. Bu kazanın daha büyük kazalara karşı bizi koruduğuna inandık. Belki beş dakika sonra çıksaydık yola, o kazaya denk gelmeyecektik. Belki de daha büyük bir kazanın kurbanı olacaktık, kimbilir?
Karabağlar'dan geçerken yine mobilyacılara uğramadan edemedik. Annemi aradım. Babamla beraber yola çıkmak üzerelermiş. "Ne yapıyorsunuz siz?" dedim. Otobüsle o kadar yolu göze almışlar. "Bekleyin, biz sizi alacağız." Onları da alıp biraz gecikmeyle Narlıdere'deki düğün salonuna geldik. Bir devlet kurumuna ait salon biraz tepede konumlanmış, nefis bir körfez manzarası var. Akrabalarımızı gördük, takılarımızı taktık döndük kızımızın evine...
Bunu unutturacak kaza yaşamamanız dileğiyle, geçmiş olsun.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Sağolun.
YanıtlaSil