Hasan, asansöre yönelen Doktorun gidişini izledi şaşkın gözlerle. Umarsızca dönüp Selma'ya baktı. Esther'i böyle bırakıp gitmeye hiçbirinin gönlü elvermemişti ama onun sağlığı için buna katlanmak zorundaydılar. Zavallı kadının odasına girilmesini dahi sakıncalı bulmuştu Doktor. Kemal, sırtını dayadığı duvarın dibine çökmüş, boş gözlerle Esther'in yattığı odanın kapısına bakıyordu.
Koridorun sonundaki pencereden içeri süzülen gün ışığı canlılığını kaybetmiş, alaca karanlık çökmeye başlamıştı. Hasan, ağabeyinin yanına eğilip elini omzuna dayadı.
- Hadi ağabey, bize gidelim, burada beklememizin bir yararı yok, yarın
sabah erkenden geliriz yine.
- Yok, siz gidin, ben burada biraz daha kalmak istiyorum, dedi Kemal.
Hasan karısını yanına alıp ayrıldıktan kısa bir süre sonra Esther'in oda kapısı açıldı. Sesi duyar duymaz hemen toparlanıp ayağa kalktı Kemal. Heyecanla dışarı çıkan beyaz önlüklü sarışın genç kadına seslendi. Heyecandan sesi titriyordu.
- Hemşire Hanım, eşimin durumu nasıl?
- Gayet iyi merak etmeyin. Burada koridoru kapatmanız uygun değil. Beklemenize gerek yok ama kalmakta ısrar edecekseniz bekleme salonuna geçin lütfen. Hemşirenin otoriter tarzda konuşmasından rahatsız olmasına rağmen sesini çıkarmadı Kemal. Elini cebine attı. Telefonunu bulamadı. Ofisten çıkarken yanına almış olmalıydı. Muhtemelen bekleme salonunda düşürmüştü. Hızlı adımlarla koridorun başına doğru ilerledi. Salon tamamen boşalmıştı. Koltukların arasında dolaştı. Sehpaların üzerindeki broşür ve dergileri karıştırdı. Başına giren ağrı gittikçe şiddetini arttırıyordu. Danışmada oturan kadına yanaştı.
- Affedersiniz, burada cep telefonumu düşürmüş olabilirim, gördünüz mü?
Kadın, kılını bile kıpırdatmadan cevap verdi.
- Nerede düşürdüyseniz oradadır, benim haberim yok.
Normal zamanda haddini bildirmesini bilirdi bu kendini bilmez kadına ama eline düşmüştü bir kere. Sakin olmaya çalıştı.
- Hanımefendi, şu numarayı çaldırabilirseniz... Şirkette mi bıraktım yoksa buralarda bir yerde mi düşürdüm ancak öyle anlarım.
Kadın gönülsüzce eline telefonu aldı, Kemal'in verdiği numarayı tuşladı. Kemal, kalbinin tam üzerinde bir titreşim hissetti. Göğsünü yokladıktan sonra ceketinin iç cebine attı elini.
- Ohh, işte buradaymış. Sessize almışım. Teşekkür ederim.
Evet, hatırlamıştı. Telefonunu sessize almış, toplantıya giderken masada unutmuştu. Hasan aradığında ofisten çıkarken aceleyle yanına aldığı telefon yine sessiz konumda kalmıştı. Asla ceketinin iç cebine koymazdı telefonu ama telaştan ne yaptığını bilememişti anlaşılan. Uzun zamandır telefonu çalmıyordu. Onca saat aranmadığını düşünüp bunu çoktan fark etmiş olmalıydı. Esther'i gördüğü andan itibaren aklı başını terk etmişti. Arayan numaralara göz gezdirdi. Feridun Bey bile vardı arayanlar arasında. Ümit onlarca kez ulaşmaya çalışmıştı kendisine. Asansöre binip zemin düğmesine bastı. Binanın önüne çıkar çıkmaz Ümit'i aradı. Alo demeye fırsat bulmadan karşıdan geldi ses.
- Hele şükür be abi, saatlerdir cevap vermiyorsun, hepimizi meraktan öldürdün, nerelerdesin?
Bir tek Ümit'ten fırça yemediği kalmıştı. Merak ederler tabii, dedi içinden. Bensiz ne yapacaklarını bilemezler çünkü. Kesin Feridun Bey aratmış olmalı. Bir eşek bulmuş ya, kaybetmek işine gelmez tabii. Yoksa ne Esther'i düşünecek hali var, ne de benim kara kaşıma kara gözüme hayran. Kafasındaki tek soruya cevap arar bu adam sadece, ne zaman döneceğim işin başına?
- Telefonum sessizde kalmış, dedi. Ne yaptınız toplantıda? Boş bulunup işleri sorduğuna pişman olmuştu yine. Cehenneme kadar yolunuz var, dedi içinden.
- Kemal Bey, boş verin siz şimdi toplantıyı. Şoförü de almamışsınız yanınıza. Neredesiniz, Esther Hanım'ın durumu nasıl?
Bir an duraksadı. Ne cevap verecekti? Esasen Esther'e ne olduğunu, onun neden bu psikiyatri kliniğine getirildiğini kendisi de bilmiyordu. Cevdet Bey'in sözlerini hatırladı. Eğer olay ortaya çıkarsa medyanın ilgisini çekeceğinden emin olduğunu söylemişti. Gözünün önünde Esther'in perişan haldeki yatağa bağlı resimleri ve gazete manşetleri uçuşmaya başladı. "Olay, Olay. Reenkarnasyon gerçek mi? Hipnozdan uyanan genç kadın daha önce bilinmeyen bir dil konuşmaya başladı."
- Önemli bir şey yok Ümit. Evde ufak çaplı bir baygınlık geçirmiş. Bana ulaşamayınca birader de onu alıp hastaneye getirmiş. Bu akşam müşahede altında tutacaklar bakalım. Ben yarın da gelemeyebilirim. Şirket sana emanet. Şu anda başım çatlıyor, bir ağrı kesici alıp yatacağım şimdi.
- Kemal Bey, Feridun Bey sana ulaşamayınca çok kızdı bize. Gidin, ilgilenin, neredeyse bulun şu adamı, nasıl cevap vermez telefona deyip söylendi durdu. Bir şeye ihtiyacın varsa söyle, ne diyeyim şimdi ben patrona. Bari hangi hastanede yattığını söyle, çiçek gönderip bir geçmiş olsun diyelim.
- Uzatma artık Ümit. Dedim sana, önemli bir şey yok işte. Bir şeye ihtiyacım olursa ben sizi ararım. Hadi iyi akşamlar.
Telefonu yüzüne kapattı. Sokak lambalarının ışığı akşam karanlığını delmeye başladığında hafif bir ürperti hissetti, yağmur çiseliyordu. Caddenin karşı köşesindeki kafeye doğru ilerledi. Bir şeyler atıştırdıktan sonra garson kendisine kuvvetli bir ağrı kesici bulabilirdi belki.
***
Ertesi sabah kliniğin bekleme salonunda heyecan doruktaydı. Cevdet Bey, akşamın geç saatlerinde Selma’yı aramış, konsolosluk çalışanını kliniğe gelmesi için ikna ettiğini söylemişti. Kemal saatine bakıp sıkıntıyla içini çekti. Kâh oturuyor, kâh kalkıyor, zaman bir türlü geçmek bilmiyordu. Atıştırmalık bir şeyler ve su almak üzere Hasan’ın yanlarından ayrıldığı sırada kliniğin sürgülü cam kapısı açıldı. Cevdet Bey'in bir adım kadar gerisinde atkuyruğu saçlarını sallayarak ona yetişmeye çalışan sarışın genç kadın, bahsettiği Macar olmalıydı.
- Günaydın dedi, Doktor. Bu sizlere bahsettiğim hanımefendi Zsofia, sağ olsun beni kırmadı. Selma, elini uzatıp "Hoş geldiniz." dedi. Kemal de onun peşinden ayağa kalktı, başıyla selamladığı genç kadına geldiği için teşekkür etti.
- Türkçem, iyi değil çok dedi, Zsofia, bozuk şivesiyle. Umuyor ben yardım edecek size.
Cevdet Bey, kadına oturması için yer gösterdikten sonra hemen döneceğini söyleyip hastanenin doktoruyla konuşmak üzere yanlarından
ayrıldı.
Az sonra yanında genç bir doktor olduğu halde geri döndü, Cevdet Bey,
- Esther Hanım geceyi sakin geçirmiş. Herhangi bir sıkıntı yaşanmadığını bildirdi bana Nazmi Bey. Doktor başını sallayarak Cevdet Bey'i tasdik ettikten sonra bıyık altından gülümsedi.
- Bakalım bugünü nasıl geçireceğiz.
Yanlarına gelen Hasan elindeki poşetten çıkarttığı bisküvilerden
birini açıp yanındakilere ikram etti. Selma, karşısında oturan sarışın kadını
işaret ederek,
- Sofia, Cevdet Bey’in dün bize bahsettiği hanım, dedi.
- Hoş geldiniz hanımefendi, deyip nezaketen gülümsedi, Hasan.
Cevdet Bey, genç doktora döndü,
- Nazmi Bey, hastayı görebilecek miyiz şimdi?
- Elbette hocam, siz uygun gördükten sonra.
Kemal içini yakan kararsızlığın pençesinde kıvranıyordu. Ellerini kucağında kenetlemiş, mahzun gözlerle doktorlara bakarken onlardan ufak bir işaret gelmesini bekliyordu. Tam kalkmaya hazırlanıyordu ki, Cevdet Bey'in arkasını dönüp gittiğini görünce vazgeçip oturdu yerine yeniden. Esther’in kendisine gösterdiği tepkiyi hatırladı. Derin bir korkunun izlerini taşıyan gözlerinden nefret fışkırıyordu kadının. Neydi onu bu kadar korkutan? Onu düşman gibi görmesinin sebebi ne olabilirdi? Onca insan arasında karısının yalnız kendisine gösterdiği bu korkunç davranış derinden yaralamıştı yüreğini. Bunca nefrete yol açacak ne yapmıştı ona? Beyninin içini kemiren düşünceler arasında ateş basıyordu yüzünü. Geceyi bekleme salonunda geçirmiş, gözüne bir gram uyku girmemişti. Eğilip ellerinin arasına sıkıştırdığı başını kaldırdığında herkesin Cevdet Bey'in peşine takılıp gittiğini yanında kimsenin kalmadığını fark etti.
Esther’in yattığı odanın kapısına geldiklerinde Kemal'i göremeyen Profesör, Doktor Nazmi'ye döndü.
- Kemal Bey niye gelmedi?
- Bilmiyorum ki efendim, Esther Hanım'dan çekinmiş olmalı. Siz de bir şey söylemeyince...
- Olur mu öyle şey. Git hemen çağır, gelsin, Esther Hanım yine aynı tepkiyi gösterecek mi bakalım?
- Peki, efendim, dedi genç doktor. Geri dönüp hızlı adımlarla koridor boyunca ilerleyip Kemal'in yanına geldi.
- Kemal Bey, Hocam sizi çağırıyor.
- Gerçekten mi? Şaşırdı, kulaklarına inanamadı. Heyecanla hemen fırladı yerinden. Sevinçle bağırdı. Geliyorum, geliyorum. Doktorun önünden koşmaya başladı.
Odanın içi kalabalıktı. Yatağın baş ucunda bir hemşire, onun yanında daha önce görmediği genç bir doktor dikilmiş, sessizce bekliyorlardı. Cevdet Bey'in hemen arkasında duran Hasan ve Selma'nın meraklı gözleri Esther'in üzerindeydi. Zsofia yatağın başucuna yaklaşırken hemşire geri çekilip yerini verdi ona. Cevdet Bey ve hastanenin genç doktoru Zsofia'nın arkasında yerlerini aldılar. Hasan, Selma’nın omzuna elini attı. Kemal ne olur ne olmaz diyerek hepsinin arkasına siper etmişti kendini. Fısıltı ve ayak sesleri Esther’i uyandırmaya yetmişti. Genç kadının normale dönmesi için içinden dua ediyordu herkes.
Hafiften aralandı gözleri. Işıktan rahatsız olmuştu. Göz
kapaklarını kırpıştırdı. Ellerini oynatmak istedi ama yine sıkı sıkıya bağlanmıştı yatağa. Gözleri kocaman açıldı. Başını kaldırmaya çalıştı, etrafına bakındı, neler olduğunu anlamaya çalışıyor gibiydi bakışları. Yüzünün şekli değişik bir hal aldı, korkuyla
yoğrulmuş büyük bir şaşkınlık içindeydi. Önce Zsofia’yı, daha sonra yatağın
etrafında dikilen insanları uzun uzun inceledi. Gözleri Kemal’e takılır takılmaz
içinde büyük bir sancı hissetti, dişlerini sıktı, gözlerini kapatıp avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı. Ağzından yine anlaşılmaz sözcükler saçıyordu etrafa. Zsofia ona kendi
dilinden bir şeyler söyler söylemez bağırmayı kesti, sakinleşir gibi oldu. Cevdet Bey, sevinçle,
- Gördünüz mü, sakinleştirdi onu, dedi. Zsofia’ya dönüp sordu
hemen.
- Ne diyor?
Şaşkın gözlerle Doktor'a baktı Zsofia.
- İnanamıyorum, dedi. Evet, söylediklerinin yüzde doksanını anlıyorum. Fakat farklı bir
lehçe konuşuyor. Niye burada olduğunu, çevresindekilerin kim olduğunu
soruyor. Bir de…
- Evet? Bir de ne? diye sordu, Cevdet Bey, merakla devam etmesini bekledi. Zofia çekinerek Kemal’i işaret etti.
- O adam beni öldürecek, gitsin buradan diyor!
Kemal, bir adım daha çekti kendini geriye. Hasan, endişe içinde Zsofia'ya yanaştı.
- Sorun bakalım, eşini tanımıyor mu, kim olduğunu bilmiyor mu onun?
Zsofia denileni yaptıktan sonra alaycı bir gülümseme belirdi
yüzünde.
- Kendisi Prenses Nora imiş. "Benim düşmanım o adam, beni öldürmek istiyor" diyor.
- Şaka mı bu? diye sordu Kemal, ellerini yana açarak. Esther,
onun yaklaştığını görür görmez yeniden çığlık atmaya, bağırıp çağırmaya başladı. Bütün gözler Zsofia’ya döndü.
- Peki şimdi ne diyor, neden bağırmaya başladı yine? Heyecanla sordu Zsofia'ya Hasan.
- Gitsin buradan, onu görmek istemiyorum, o kaçırdı beni
buraya. Ellerimi yatağa bağlattı, beni öldürecek diyor dedi, Zsofia. Genç kadının şaşkınlığı yüzünden okunuyordu.
- Hadi artık onu yalnız bırakalım, büyük bir şok geçiriyor, dedi Cevdet Bey.
Hep birlikte odadan dışarı çıkıp bekleme salonuna doğru ilerlediler.
Cevdet Bey, Kemal’e yaklaştı. Usulca kulağına eğildi.
- Sizinle biraz konuşabilir miyiz?
- Hocam isterseniz benim odama
geçelim dedi, yanlarındaki genç doktor.
Üçü birlikte odaya girip kapıyı kapattılar. Masanın başına
Cevdet Bey geçti, Kemal Bey ile hastane doktoru karşısına oturdular. İçini çektikten sonra anlatmaya başladı Cevdet Bey:
- Bakın Kemal Bey, sizi çok iyi anlıyorum. Esther Hanımın tedavisini ben üstlendim. Şimdiye kadar böyle bir olay başımıza gelmedi. Zsofia Hanım'ın bir süre Esther'in yanında kalmasında fayda görüyorum. Aralarında bir güven oluşursa zamanla her şeyin normale döneceğine inanıyorum. Elbette Zsofia Hanım'la da bu konuyu konuşmamız gerekir. Teklifimizi kabul eder mi bilmiyorum. Ben sizi tedavi süresince yalnız bırakmayacağım, bütün randevularımı iptal ettirdim, Esther Hanım normale dönene kadar hep yanınızda olacağım. Anlaşılan o ki, eşiniz bambaşka bir dünya yaratmış hayalinde. Onun dünyasında yer alamayan her şey kendisini olumsuz yönde etkileyebilir. Etrafında gördüğü her nesne, yeni insanlar onu şaşırtıp korkutabilir. Bu nedenle karınızı yeni şoklardan uzak tutup yumuşak bir geçiş ortamı sağlamak gerekiyor. Zsofia'nın yardımıyla eşinize sorular sorup hafızasında onu meşgul eden şeyleri öğrenmeye çalışacağız. Hayalini kurup içinde bulunmak istediği ortamı, insanları, arkadaşlarını... Ani geçişlerin travmatik sonuçlar doğurabileceğinden endişeliyim. Bu nedenle elimizden geldiği kadar Esther Hanım'ın suyuna gidip isteklerini yerine getirmek zorundayız. Zaman içinde her şeyin normale döndüğünü göreceksiniz. Ha, bir de şu var. Maalesef kendisine zarar vereceğinizi, ona kötülük yapacağınızı düşünüyor sizin. Zsofia, eğer bizimle çalışmayı kabul ederse, sizin ona zarar vermek gibi bir niyetiniz olmadığını telkin edecek ona. Yani Esther Hanım'ın sizi kabul edebilmesi için biraz zamana ihtiyacı var.
Kemal sesini çıkarmadan dinledi Cevdet Bey'i. Genç Doktor girdi araya,
- Hocam, ayrıca hanımefendinin dışarı çıkması… Ne bileyim, farklı insanları görmesi, arabalarla, uçaklarla karşılaşması iyi olmayacaktır. Esther Hanım'ı bir süre daha kontrolümüz altında tutmamız iyi olur sanırım.
- Evet, ben de bundan bahsedecektim dedi, Profesör. Kemal’e döndü.
- Yine de son karar sizin Kemal Bey, dedi. Elindeki kartviziti uzattı. Beni dilediğiniz zaman arayabilirsiniz.
Devam edecek
Gizem hâlâ devam ediyor. Çok şey öğrenemesek de Esther ile iletişime geçilmesi iyi oldu. Bakalım sakinleşecek ve normale dönecek mi?
YanıtlaSilKemal' in iş hayatında neler olacak onu da merak ediyorum. Eskisi gibi devam mı edecek, başka yol mu izleyecek?
Danışmadaki kadın da gıcıkmış gerçekten. Düzgünce yanıt vermek çok mu zor. :)
Sondaki 'evet, benden' ile başlayan diyalogda hata var sanırım. Yeni bölümü bekliyorum. :)
Esther'le iletişim kurulsa bile ne anlatabilecek ki? O şimdi bambaşka bir evrene yelken açmış görünüyor. Prenses Nora... Bakalım dünyamıza geri gelmek isteyecek mi?:)
SilKemal; romanın en zavallı karakteri, onun yerinde olmak hiç istemezdim:)
Danışmadaki kadın sorunlu, yaptığı kabalık affedilir cinsten değil. Cevdet Bey bilse hemen kapının öne koyar.
Düzelttim, çok teşekkür ederim. Her düzeltme yeni bir hata, her gözden geçirme yeni bir düzeltme getiriyor. Bazen başım dönüyor bu işten:))
Doğru, Esther farklı bir alemde. Prenses Nora' ya değinecektim, unutmuşum. Bu prenses nasıl biri acaba? Yeni gelişmeler olacak gibi, çok heyecanlı. :)
SilDüzeltme işi sıkıntılı cidden. Sürekli başa dönüp okuyunca sıralama falan karışıyor bende. Burayı okumamış mıydım diye geri başa dönüyorum. :)
Demin yanlış yazmışım bir kelimeyi, mesajı o yüzden sildim. :)
Kimse bir şey bilmiyor henüz. Herkes şaşkın. Tercüman kadın şaştı kaldı, ne yapacağını bilemedi. Umarım dışarıda konuşup birilerine söylemez.
SilHaklısınız:)
Problem değil, teşekkür ederim tekrar:)
Oyy demek o bir prenses.. sonunda iletişim kurulması güzel ama bu durum hala bir muamma.. heyecan dorukta :) Süpersiniz.
YanıtlaSilPrenses Nora! huzurlarınızda:)) Evet, çok heyecanlı gidiyor. Bakalım bu işin sonu nereye varacak? Teşekkürler:))
SilBenim merak ettiğim nokta başka. Dr. Cevdet Bey işlerin bu hale geleceğini planlamış mıydı? Yoksa hipnozun etkilerini tam hesaplayamamış mıydı? Esther'in halinin oyun olduğunu sanmıyorum çünkü çok sevdiği kocasına bir anda kendi isteği ile düşman kesilecek değil. Belli ki hipnozun etkisiyle kendisini gerçekten Prenses Nora sanıyor. Merak ettiğim bu durumun ne kadarı Cevdet Bey'in müdahalesi ile gerçekleşti acaba? İçten içe doktorun olay üzerindeki tüm kontrolü kaybettiğini ve çare bulmak için kıvrandığını düşünmek istiyorum ama iç sesim tam aksine her şeyin onun planına uygun gittiğini söylüyor. Bakalım hangisi çıkacak sonuçta.
YanıtlaSilEvet, iki ihtimali de düşünmek lazım. Ya Cevdet Bey bu işte çuvalladı, Esther kontrolden çıktı ya da dediğiniz gibi Doktorla bir işbirliği içindeler. Benim de dikkatimi çeken şey Esther'in durumunu anlatıcının da bilememesi. Kemal, Hasan ve karısı Selma son derece şaşkın. Sanırım yakında Jale de işin içine girecek. Hatırlarsanız onun diline düşerlerse yandılar. Jale zaten reenkarnasyonla yatıp reenkarnasyonla kalkıyor. Esther'in durumu da onu haklı çıkarıyor zaten. Merakla bekliyoruz hep birlikte:))
SilBir hikaye yazılırken seçilebilecek farklı anlatıcı türleri vardır. En çok kullanılanlar "birinci kişi" (yani hikayenin kahramanı kendi ağzından anlatır) ve üçüncü kişi anlatıcılardır. Üçüncü kişi anlatıcıların bir versiyonu "omniscient" denilen ve olay örgüsündeki her şeye vakıf olan anlatıcıdır; diğer versiyon ise sadece izleyici olan ve gördüğü kadarını bilen anlatıcıdır. İç seslere ve tüm bilgilere hakim değildir. Sizin seçtiğiniz, sadece aktarıcı olan bu anlatıcı da merak öğesini aktif tutuyor hikayede Mr. Kaplan. Genelde geçmişe yönelik sonu başından belli olan hikayelerde ise daha çok "omnicient" anlatıcı tercih edilir ki öyle kitapların okunması nispeten daha kolay çünkü sürekli "eee bu niye böyle, o niye öyle" diye sorgulamak zorunda kalmıyor insan okurken :D
SilAynen dediğiniz gibi. Omniscient anlatıcı versiyonunda merak duygusu olmadığı için büyük ölçüde sürükleyiciliğini yitirir öykü. Bölümler halinde yazarken aldığım yorumlardan sonra farklı alternatif kurgular da aklımdan geçmiyor değil:) Şimdilik herhangi bir sapma olmadı olayların akışında ama yine de garanti edemem. Daha önce belirttiğim gibi romanı çok önce ve çok kısa bir zamanda yazmıştım, sonunu biliyorum. Bazı bölümlerde detaylar aklımdan çıkmış olabiliyor ve bu benim de heyecanlanmamı sağlıyor. Özellikle ileriki bölümlerden bazılarını yazarken çok duygulandığımı ve yazarken kendimi tutamayıp ağladığımı hatırlıyorum. Muhtemelen okur bu kadar etkilenmeyecektir ama alacağım tepkileri şimdiden merak ediyorum. Teşekkürler:)
SilÇok ilginç!!! Yazacak yorum bulamıyorum çünkü heyecanla okuyoruz, anlatıcısını da zorlayan bir hikaye desenize!!!
SilHaklısınız, aynen öyle:) Teşekkür ederim:)
SilReenkarnasyon gibi bir şey mi çıkacak acaba altından? Merakla okuyoruz.
YanıtlaSilSanki öyle bir şey varmış gibi:) Mrs. Kedi olasılıkları değerlendirmiş. Her şey olabilir, göreceğiz:) Teşekkürler.
Siliyi saatte olsunlar nolcak bakalımlım :)
YanıtlaSilCin çarpmış olabilir bak. Bu hiç aklıma gelmemişti:))
Sil