YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 28 ***
Savaş çanları çalmaya başlayacak. Türkiye'den getirilen gazetelerin manşetten verdiği haberler şantiyeyi saran korkuyu daha da alevlendirecek. Özal, niyeti bozmuş, "Kahvaltımızı Musul'da ederiz" diye atılacak manşetler. Şantiyeye Türkiye'den gıda taşıyan tır Irak'a geçtikten hemen sonra sınırlar kapanacak. Kamptaki bütün ailelerle birlikte markete koşup arabanızı size en az üç ay yetecek erzakla dolduracaksınız. Paket paket unlar, şekerler, sucuklar, kolilerce yumurta, makarna, bulgur, yağ, artık aklınıza ne gelirse alıp aracınızı tıka basa gıda malzemeleri ile dolduracaksınız. İşçilerin bir kısmı can korkusundan işi bırakıp yurda dönmek isteyecek ama ne mümkün. Musul konsolosluğundan evrak çıkmayacak.
İşçilerin yavaş yavaş işi bırakması sebebiyle işler durma noktasına gelecek. Yönetimden bir açıklama bekleyeceksiniz. Ne zaman, nasıl döneceksiniz yurda. Tam bir kaos. Kimse bir şey bilmeyecek. Akşamları yüksek yerlere çıkıp transistörlü radyolardan TRT haberlerini dinleyip gelişmeleri takip etmeye çalışacaksınız. Önce sadece eş ve çocukların ülkeyi terk edeceği dolaşacak ağızdan ağıza. Eşin soracak sana, "Ne zaman?" "Haber vereceklermiş." diyeceksin. "Bak, iki küçük çocukla toparlanmam kolay değil, zamana ihtiyacım var." diyecek. "Şimdilik beklemede kalın dediler." diyeceksin. Üç gün sonra ofiste çalışırken haber verecekler, iki saat içinde eşler ve çocuklar yola çıkacaklar. Hemen arabaya atlayıp eşine haber vereceksin. Eşin kriz geçirecek, iki saatte nasıl yetişilir diye. Arkadaşların yardımı ile eşyaları toplamaya koyulacaksınız panik içinde. Zor belâ otobüse yetiştireceksin.
Abdülhalıq bir gün gelip askere çağrıldığını, bir hafta içinde teslim olması gerektiğini söyleyecek. Ailesini ne yapacağını soracaksın. En güvenli yer burası diyecek, idare lojmanlarında kalmaya devam edeceklerini söyleyecek. Artık öğlen ve akşam yemeklerini yemekhanede yemeye başladığından evde stokladığın bir sürü gıda maddesini koltuklarını yatırdığın arazi aracına tıka basa doldurup Abdülhak'ın ailesine vereceksin. Bu jest gözlerini dolduracak arkadaşının. Aslında onun askere çağrılması şaşırtacak seni. Onca genç varken sıranın ona gelmesi beklediğin bir durum değil. Adam resmen savaşa gidiyor, belki de bir daha dönmeyecek. Yaşlı gözlerle sarılacaksınız birbirinize. Ondan bir daha haber alamayacaksın.
Oldukça meşakkatli bir yolculuktan sonra eşinin ve çocuklarının sağ salim baba evine ulaştıkları haberi rahatlatacak seni. Eşin sınırda iki çocuk ve eşyalarla çektiği eziyeti anlatacak. Şimdi onlar merak içinde senin yolunu gözlerken diğer arkadaşlarının aksine tuhaf bir rahatlık çökecek üzerine. Yanında çalışan genç bir mühendis 12 Eylül ihtilâlinin genel sekreteri Haydar Saltık'ın oğlu. Musul'daki Türk konsolosu ve büyük elçi ile tanışıp görüşmesine rağmen ülkeden çıkışına müsaade edilmeyecek. Bir gece vakti senin rahatlığını görünce, dağlardaki askeri konvoyların ışıklarını gösterip yakana sarılacak. "Bizi rehin alacaklar, hepimizi öldürecekler" deyip kriz geçirecek.
Sınırlar kapatıldığından iş makinelerinin çalışabilmesi için lüzumlu yedek parça sevkıyatı duracak. Arızalanan araçların tamiri yapılamayacak. Son kez sahaya çıkıp yapımı devam eden batardo inşaatına bakacak, taş ocağından malzeme getiren dev kaya kamyonlarının son seferlerine şahitlik edeceksin. Son kamyonun son şoförü, kaya malzemesini batardo dolgusuna boşalttıktan sonra aracı olduğu yerde bırakıp terk edecek şantiyeyi. Bu senin göreceğin son saha faaliyeti olacak evlât, gözlerin dolacak. Yugoslavların durumu da hiç farklı değil. Onların da işçileri işi çoktan bırakmış. Yer altı santrali için açtıkları dev mağaranın içine iş makinelerini doldurup girişini kalın bir betonla örtecekler. Oysa bir yıl öncesine kadar ne kadar mutluydun onlarla çalışmaktan. Kendi kamplarında kocaman bir kültür merkezleri vardı. Orada türlü müzik ve tiyatro gösterileri yapılırdı. Hatta bir keresinde hazırladıkları müzikli oyunda, sen Miranda adlı güzel bir Yugoslav kızıyla birlikte geleneksel halk oyunlarının öykülerini anlatmak için sahneye çıkmıştın. Her oyun arasında Miranda Yugoslavlara kendi dilinde, sen Iraklılara İngilizce, şirket personeline de Türkçe olarak oyunun öyküsünü anlatmıştın.
Şantiyede herkes ülkeden kaçmanın bir yolunu arayacak. İşçiler isyan edip toplu gösteri yapacaklar. Konsorsiyum başkanı Haydar Bey işçileri sakinleştirmek için büyük işçi kalabalığının önünde yüksek bir kürsüye çıkacak. Ne var ki konuşması işçiyi sakinleştirmek yerine topluluğu daha çok galeyana sürükleyecek. Belli ki o da ülkede hapis kaldığını düşünüyor. İşçilere; "Durumumuz kötü arkadaşlar, hiçbirimizin ayrılmasına müsaade etmiyorlar. Ne siz ne de ben buradan kurtulabiliriz"
Apar topar indirecekler adamı kürsüden. Tedavi için Bağdat'a gittiği söylenecek. İşçiler Enka bize sahip çıkmıyor diye sürüler halinde yollara dökülecekler. Ellerinde Irak bayrakları ile Saddam lehine tezahürat yapıp Saddam'ın posterlerini taşıyacak, ülkelerine dönmek için Saddam'dan medet umacaklar. Akşam karanlık basınca geceleri arazide yatarak geçirirlerken bazılarını akrepler sokacak. Her şeye rağmen insanlar çaresizlik içinde Musul'a kadar yürüyüşlerine devam edecek.
Senin şantiyeden ayrılman ise hiç mümkün görünmeyecek evlât. Bağdat, baraj inşaatını böyle yarım bırakamayacağınızı, bunun riskli olduğunu söyleyecek. Sel gelirse tamamlanmamış batardo patlar felâkete yol açabilir diyecekler. Ana gövdenin sıyırma kazıları, nehir yatağını malzemeyle doldurduğu için tehlikeli bir durum yaratmayacak demenizden ikna olmayacaklar, rapor isteyecekler. Bir yandan Genel Müdürlüğe sunulacak raporun hazırlığı sürerken diğer yandan işlerin durum tespit hesaplarına devam edeceksin. Sonunda bütün personelin pasaportları ellerine verilip ülkeye dönüşleri sağlanacak. Sadece size moral olsun diye gönüllü beş altı mühendis bırakılacak şantiyede. Birkaç arkadaşınla birlikte hesap ve raporları tamamlayabilmek için gece gündüz çalışırken size destek olsunlar diye yanınızda kalanlar lokalde okey oynayarak geçirecekler vakitlerini.
Haberler kötü, ABD her an hava saldırına başlayabilir. Proje Müdürün Cevdet Bey, enjeksiyon işlerini yapan kardeş şirketin müdürü Bahattin Bey, Employer Camp'ın şefi ve diğer birkaç mühendisle birlikte, her akşam heyecan içinde TRT haberlerini dinlemeye devam edeceksiniz. İncirlik üssündeki hareketlilikten bahsedilecek. Her an savaş patlayabilir. Nihayet Bağdat'tan beklediğiniz haber gelecek. Evet evlât, raporunuz onaylanmış, artık hürsünüz. Hemen toparlanıp yola çıkma zamanı. Ailen endişe içinde yolunu gözler. Bir sürü eşya, hangi birini götüresin. Kıyafetlerin çoğu evde, ucuz bulup aldığınız on iki kişilik değerli bir yemek takımı, daha neler neler. Tabuta benzer iki koliyi eşya ile dolduracaksın. Belini sakatlayacaksın, ağır eşya kolilerini taşırken. Tam şantiyeden ayrılırken Iraklı bir yüzbaşı binecek otobüse. Öyle dokunaklı bir veda konuşması yapacak ki hepinizin gözleriniz dolacak. Biz sizden yana çok memnunuz diyecek. "Eğer ülkemizde sizi iyi ağırlayamadıysak kusurumuza bakmayın. Ne yazık ki şartlar bu ayrılığı getirdi. Umarım en kısa zamanda dönersiniz. Her şey için teşekkür ederiz."
Eylül ayında İzmir'e ailenin yanına ulaşmış olacaksın. Bir rüyadan çıkmış gibisin. Aklın Abdülhalıq'te, aklın büyük bir zevkle çalıştığın barajda kalacak. Batardo dolgularında kullanılması düşünülen kayanın dolomit mi kireç taşı mı olduğu hususunda aylarca süren tartışılmaları unutamayacaksın. Amerika'dan İdare'yi ikna etmesi için getirilen seksen yaşındaki uzman mühendisin Şarık Tara ve şirket mühendislerine verdiği brifing esnada simultane tercümesini yaparken verdiğin mücadele tatlı bir anı olarak kalacak hafızanda. İhtiyarın kelimeleri yutarcasına yaptığı teknik konuşmada tercüme etmen için ara vermeyi unutarak gazlayıp gittiğini, nihayet aklına gelip sözü sana verdiğinde söylediklerini aklında tutmak için nasıl ecel terleri döktüğünü hatırlayacak, "Ne günlerdi be" deyip bir efkar bulutu çökecek üstüne.
Irak Bekhme Barajı macerası önemli bir özelliğini ortaya çıkaracak. Evet evlat, senin herhangi bir konuda kendini ifade etme kabiliyetin konuşmaktan ziyade yazmaktan yana. Zira bu özelliğin kısa zamanda bütün yazışmaların üzerine kalmasına sebep olmuştu. İdare ile tartışmalı konular başta olmak üzere bütün yazıları yazan sendin. Yazılan her yazının başında referans olarak gösterilen, gelen-giden ilgi yazı sayısının otuzu bulduğu yoğun yazışmalar senin için bir satranç oyunuydu adeta. Sana bir haber vereyim; bundan sonraki iş yaşamında bu tür yazışmalar peşini bırakmayacak yine.
Yolculuk boyunca taşıdığın koliler sebebiyle sırt ağrılarından yakınacaksın. Kayınpederin bu işin çaresini biliyor evlat, sıkılma. Seni meşhur Türk hamamlardan birine götürecek. Sıcak suyla iki kese attırıp iki gün sonra yeni bir hayatın kapısını çalmaya hazır hale geleceksin...
Abdülhalıq bir gün gelip askere çağrıldığını, bir hafta içinde teslim olması gerektiğini söyleyecek. Ailesini ne yapacağını soracaksın. En güvenli yer burası diyecek, idare lojmanlarında kalmaya devam edeceklerini söyleyecek. Artık öğlen ve akşam yemeklerini yemekhanede yemeye başladığından evde stokladığın bir sürü gıda maddesini koltuklarını yatırdığın arazi aracına tıka basa doldurup Abdülhak'ın ailesine vereceksin. Bu jest gözlerini dolduracak arkadaşının. Aslında onun askere çağrılması şaşırtacak seni. Onca genç varken sıranın ona gelmesi beklediğin bir durum değil. Adam resmen savaşa gidiyor, belki de bir daha dönmeyecek. Yaşlı gözlerle sarılacaksınız birbirinize. Ondan bir daha haber alamayacaksın.
Oldukça meşakkatli bir yolculuktan sonra eşinin ve çocuklarının sağ salim baba evine ulaştıkları haberi rahatlatacak seni. Eşin sınırda iki çocuk ve eşyalarla çektiği eziyeti anlatacak. Şimdi onlar merak içinde senin yolunu gözlerken diğer arkadaşlarının aksine tuhaf bir rahatlık çökecek üzerine. Yanında çalışan genç bir mühendis 12 Eylül ihtilâlinin genel sekreteri Haydar Saltık'ın oğlu. Musul'daki Türk konsolosu ve büyük elçi ile tanışıp görüşmesine rağmen ülkeden çıkışına müsaade edilmeyecek. Bir gece vakti senin rahatlığını görünce, dağlardaki askeri konvoyların ışıklarını gösterip yakana sarılacak. "Bizi rehin alacaklar, hepimizi öldürecekler" deyip kriz geçirecek.
Sınırlar kapatıldığından iş makinelerinin çalışabilmesi için lüzumlu yedek parça sevkıyatı duracak. Arızalanan araçların tamiri yapılamayacak. Son kez sahaya çıkıp yapımı devam eden batardo inşaatına bakacak, taş ocağından malzeme getiren dev kaya kamyonlarının son seferlerine şahitlik edeceksin. Son kamyonun son şoförü, kaya malzemesini batardo dolgusuna boşalttıktan sonra aracı olduğu yerde bırakıp terk edecek şantiyeyi. Bu senin göreceğin son saha faaliyeti olacak evlât, gözlerin dolacak. Yugoslavların durumu da hiç farklı değil. Onların da işçileri işi çoktan bırakmış. Yer altı santrali için açtıkları dev mağaranın içine iş makinelerini doldurup girişini kalın bir betonla örtecekler. Oysa bir yıl öncesine kadar ne kadar mutluydun onlarla çalışmaktan. Kendi kamplarında kocaman bir kültür merkezleri vardı. Orada türlü müzik ve tiyatro gösterileri yapılırdı. Hatta bir keresinde hazırladıkları müzikli oyunda, sen Miranda adlı güzel bir Yugoslav kızıyla birlikte geleneksel halk oyunlarının öykülerini anlatmak için sahneye çıkmıştın. Her oyun arasında Miranda Yugoslavlara kendi dilinde, sen Iraklılara İngilizce, şirket personeline de Türkçe olarak oyunun öyküsünü anlatmıştın.
Şantiyede herkes ülkeden kaçmanın bir yolunu arayacak. İşçiler isyan edip toplu gösteri yapacaklar. Konsorsiyum başkanı Haydar Bey işçileri sakinleştirmek için büyük işçi kalabalığının önünde yüksek bir kürsüye çıkacak. Ne var ki konuşması işçiyi sakinleştirmek yerine topluluğu daha çok galeyana sürükleyecek. Belli ki o da ülkede hapis kaldığını düşünüyor. İşçilere; "Durumumuz kötü arkadaşlar, hiçbirimizin ayrılmasına müsaade etmiyorlar. Ne siz ne de ben buradan kurtulabiliriz"
Apar topar indirecekler adamı kürsüden. Tedavi için Bağdat'a gittiği söylenecek. İşçiler Enka bize sahip çıkmıyor diye sürüler halinde yollara dökülecekler. Ellerinde Irak bayrakları ile Saddam lehine tezahürat yapıp Saddam'ın posterlerini taşıyacak, ülkelerine dönmek için Saddam'dan medet umacaklar. Akşam karanlık basınca geceleri arazide yatarak geçirirlerken bazılarını akrepler sokacak. Her şeye rağmen insanlar çaresizlik içinde Musul'a kadar yürüyüşlerine devam edecek.
Senin şantiyeden ayrılman ise hiç mümkün görünmeyecek evlât. Bağdat, baraj inşaatını böyle yarım bırakamayacağınızı, bunun riskli olduğunu söyleyecek. Sel gelirse tamamlanmamış batardo patlar felâkete yol açabilir diyecekler. Ana gövdenin sıyırma kazıları, nehir yatağını malzemeyle doldurduğu için tehlikeli bir durum yaratmayacak demenizden ikna olmayacaklar, rapor isteyecekler. Bir yandan Genel Müdürlüğe sunulacak raporun hazırlığı sürerken diğer yandan işlerin durum tespit hesaplarına devam edeceksin. Sonunda bütün personelin pasaportları ellerine verilip ülkeye dönüşleri sağlanacak. Sadece size moral olsun diye gönüllü beş altı mühendis bırakılacak şantiyede. Birkaç arkadaşınla birlikte hesap ve raporları tamamlayabilmek için gece gündüz çalışırken size destek olsunlar diye yanınızda kalanlar lokalde okey oynayarak geçirecekler vakitlerini.
Haberler kötü, ABD her an hava saldırına başlayabilir. Proje Müdürün Cevdet Bey, enjeksiyon işlerini yapan kardeş şirketin müdürü Bahattin Bey, Employer Camp'ın şefi ve diğer birkaç mühendisle birlikte, her akşam heyecan içinde TRT haberlerini dinlemeye devam edeceksiniz. İncirlik üssündeki hareketlilikten bahsedilecek. Her an savaş patlayabilir. Nihayet Bağdat'tan beklediğiniz haber gelecek. Evet evlât, raporunuz onaylanmış, artık hürsünüz. Hemen toparlanıp yola çıkma zamanı. Ailen endişe içinde yolunu gözler. Bir sürü eşya, hangi birini götüresin. Kıyafetlerin çoğu evde, ucuz bulup aldığınız on iki kişilik değerli bir yemek takımı, daha neler neler. Tabuta benzer iki koliyi eşya ile dolduracaksın. Belini sakatlayacaksın, ağır eşya kolilerini taşırken. Tam şantiyeden ayrılırken Iraklı bir yüzbaşı binecek otobüse. Öyle dokunaklı bir veda konuşması yapacak ki hepinizin gözleriniz dolacak. Biz sizden yana çok memnunuz diyecek. "Eğer ülkemizde sizi iyi ağırlayamadıysak kusurumuza bakmayın. Ne yazık ki şartlar bu ayrılığı getirdi. Umarım en kısa zamanda dönersiniz. Her şey için teşekkür ederiz."
Eylül ayında İzmir'e ailenin yanına ulaşmış olacaksın. Bir rüyadan çıkmış gibisin. Aklın Abdülhalıq'te, aklın büyük bir zevkle çalıştığın barajda kalacak. Batardo dolgularında kullanılması düşünülen kayanın dolomit mi kireç taşı mı olduğu hususunda aylarca süren tartışılmaları unutamayacaksın. Amerika'dan İdare'yi ikna etmesi için getirilen seksen yaşındaki uzman mühendisin Şarık Tara ve şirket mühendislerine verdiği brifing esnada simultane tercümesini yaparken verdiğin mücadele tatlı bir anı olarak kalacak hafızanda. İhtiyarın kelimeleri yutarcasına yaptığı teknik konuşmada tercüme etmen için ara vermeyi unutarak gazlayıp gittiğini, nihayet aklına gelip sözü sana verdiğinde söylediklerini aklında tutmak için nasıl ecel terleri döktüğünü hatırlayacak, "Ne günlerdi be" deyip bir efkar bulutu çökecek üstüne.
Irak Bekhme Barajı macerası önemli bir özelliğini ortaya çıkaracak. Evet evlat, senin herhangi bir konuda kendini ifade etme kabiliyetin konuşmaktan ziyade yazmaktan yana. Zira bu özelliğin kısa zamanda bütün yazışmaların üzerine kalmasına sebep olmuştu. İdare ile tartışmalı konular başta olmak üzere bütün yazıları yazan sendin. Yazılan her yazının başında referans olarak gösterilen, gelen-giden ilgi yazı sayısının otuzu bulduğu yoğun yazışmalar senin için bir satranç oyunuydu adeta. Sana bir haber vereyim; bundan sonraki iş yaşamında bu tür yazışmalar peşini bırakmayacak yine.
Yolculuk boyunca taşıdığın koliler sebebiyle sırt ağrılarından yakınacaksın. Kayınpederin bu işin çaresini biliyor evlat, sıkılma. Seni meşhur Türk hamamlardan birine götürecek. Sıcak suyla iki kese attırıp iki gün sonra yeni bir hayatın kapısını çalmaya hazır hale geleceksin...
(Devam edecek)