KATEGORİLER

26 Mayıs 2016 Perşembe

TÜRKİYE'DE ASKER OLMAK

Artık ne haber dinlemek ne de şehit lafını duymak istiyorum. Neden varlıklı ailelerin çocuklarından asker ya da polis çıkmaz? Bu dünyanın yükünü neden hep garip ve yoksullar çeker? Türkiye'nin meslek haritasını çıkartmışlar. Uğur Kariyer Merkezi tarafından 900 bin kişiye uygulanan bir testle ülkemiz gençlerinin kariyer eğilimleri ölçülmüş. Yapılan araştırmaya göre Ege Bölgesi'nde yaşayan gençlerin meslek tercihi olan askerlik diğer bölgelerde sıralamaya dahi girmiyor. Ne yaman çelişkidir bu! Ülkeyi ateş çemberine sokan bir politika güden partiyi diğer bölgeler iktidara taşırken ceremesini iktidarı devirmek isteyen Ege Bölgesi çekiyor.   

Ben de Ortaokul son sınıfa giderken Kuleli Askeri Lisesi sınavlarına katılabilmek için form doldurmuştum. Annemle bu konu üzerinde uzun uzun konuştuğumuzu hatırlıyorum. Aslında o benim en çok doktor olmamı istiyordu ama bir işçi ailesinin tek maaşla dört çocuk okutması da kolay bir iş değildi. Askerlik mesleğini tercih etmek bazıları için bir kurtuluş, hayat garantisiydi. Döneminin en itibarlı mesleğiydi askerlik. Şimdiki gibi silik, saçma sapan politikalar yüzünden sürekli kan kaybeden bir kurum değildi. O zamanlar cumhurbaşkanını tanımayanlar genel kurmay başkanının adını gayet iyi hatırlarlardı. Siyasetten uzak, başına buyruktu asker. Cumhuriyeti koruyan, Atatürk'ü sayan, laikliğin en güçlü teminatıydı. Başbakan, bakan, bürokrat her kim varsa yönetimde bütün siviller çekinirdi askerden. Asker eşleri de kocalarının taşıdığı rütbeye göre itibar görür, en rütbesizi dahi benim kocam asker deyip sivil kocalı hanımlara caka satardı. Başarılı olanlar önce kurmay, sonra general, daha sonra kuvvet komutanı ve genel kurmay başkanı olurdu. Cumhurbaşkanı olmanın mutlak koşuluydu bu yollardan geçmek.

Ortaokul yaşlarında değirmenin suyunun nereden geldiğini hiç umursamazdık. Zor koşullarda geçinebilmek ailemizin en büyük sıkıntı kaynağıydı oysa. Bize hissettirmeseler de bir yerde tıkanıp kalacakları gün gibi açıktı. Bu düşünceler içinde verdik kararımızı. Özenle doldurduğum müracaat formunu zarfa koyup kapattım ağzını. Orhan Bakkal'ın önündeki PTT'nin sarı posta kutusuna atmadan önce zarfın üzerine adresi yazıp, pulunu yapıştırdım. Başvuru formunu doldurmakla asker olunmuyor elbette. Bir sürü soruşturmadan geçmek gerek, yazılı sınavı, mülakatı var. Ancak tuhaf bir şekilde bir endişe kaplıyor içimizi. Geri dönülmez bir girdabın içindeyiz sanki. Ben bir, annem bin pişman. Bilgilendirme kılavuzunu elimizden düşürmüyoruz. Bir yerde eğitimin yarıda bırakılması halinde ödenmesi gereken yüklü tazminatlardan bahsediliyor. Paniğe kapılıyoruz. Bizim zarf ellerine geçerse ne olacak? "Vazgeçtim, asker olmak istemiyorum." deme hakkım var mı? Yoksa tazminat mı ödetecekler?  

Arka sokakta PTT'nin sarı renkli posta kutusuna koşuyorum. Kutunun üzerinde postanın alınacağı saatler yazılı. Günün belli saatlerinde PTT sarısı bir triportör gelip kutunun içinde biriken mektupları alıp merkez postanesine götürüyor. İşi garantiye almak için posta kutusunun önünde saatlerce triportörün yolunu gözlüyorum. Görevli geliyor sonunda. Zarfımı iade etmesini istiyorum. Önce veremeyeceğini, merkezden almam gerektiğini söylüyor. Başımdan aşağı kaynar sular dökülüyor. Yalvarıyorum adama, zarfımı geri versin diye. Uzun bir mücadeleden sonra kimliğimi istiyor. Zarfın içinde ne olduğunu soruyor. İkna oluyor, yırttığı zarfın içinde gördüklerinin beyanımı doğruladığını anlıyor. Doldurduğum formu elime aldığımda yeniden doğmuş gibi seviniyordum.

Şimdi düşünüyorum da; Nur içinde yatsın anneannemin dul maaşı ile Kredi ve Yurtlar kurumundan aldığım öğrenci kredisinin desteğiyle  yurdumuzun en iyi üniversitelerden birini bitirmiş, ortalamanın üzerinde bir yaşam sürüp emekli olmuşum. Zarfı geri çevirmeyip askerlik mesleğini seçseydim, şehit! olmasam bile büyük bir ihtimalle darbeye teşebbüs suçlamasıyla içeri atılacaktım.

2 yorum:

  1. Malesef artık iyice içimize işledi siyasetin leş kokusu."Bize hiçbir şey yapmadılar- bizi yalnızca sonsuz bir hiçliğin ortasına yerleştirdiler''az önce bir blogger arkadaşımın kitap tanıtım yazısında okudum bu sözü.Askerliğe verilen değerin de boyutu değişti ister istemez.Bu durumu kendi hikayenizle çok da güzel anlatmışsınız.Son anda da olsa doğru seçimi yapabilmişsiniz neyse ki.Ellerinize yüreğinize sağlık...

    YanıtlaSil
  2. Maalesef sözcüklere farklı anlamlar yüklendi, yeni algılar oluşturuldu. Kutsal saydıklarımızı ayaklar altına alıp yeni kutsallar yarattılar. Yorumunuz için teşekkürler:)

    YanıtlaSil