KATEGORİLER

16 Mart 2017 Perşembe

FİFİ'NİN ŞANSLI GÜNÜ

15/03/2017 Çarşamba, Tire


Bugün öğlen yemeğinde doğum günü kutlaması var. Genellikle bu tür kutlamalar akşam yemekleriyle birlikte yapılırken sabah kahvaltısı ya da öğlen yemeğinde olunca sıra dışı bir durum çıkıyor ortaya. Elemanlar sabah beni bekletmiyorlar. Yol üzerindeki çiçekçiden kırmızı renkli bir gonca gül alıyorum. Şimdiye kadar bir gonca güle verdiğim en yüksek bedel isteniyor. Bunun sebebini çiçekçi izah ediyor. Hollanda'nın çiçek getiren tırları kriz nedeniyle gümrükte takılmış. Bu doğru mu yoksa bahane edip fiyat mı çekiyorlar anlamak mümkün değil. Çaresiz kabul ediyorum. Beyefendi şehir dışından geliyor arkadaşına sürpriz doğum günü yemeği için. Gül ve konfeti istemişti masa süslemesinin yanı sıra. Erken saatlerde arayıp teyitleşiyoruz.

Fırat şömine sobayı yakmakla başlıyor işe. Hava iyice soğudu. Kışın kazma kürek yaktırdığı günler. Biraz daha dişimizi sıktık mı bundan sonrası kolay. Depodan hazır kesilmiş odunlardan getiriyorum. Bir araba odun obur soba için bir gün dayanmıyor. Beklediğimiz saatte geliyor misafirler. Gündüz saati olmasına rağmen mumları yakıyoruz. Akşamın romantizmini vermiyor yine de. Yemekten sonra törenle masaya getirilen pastanın mumları üflenirken patlatılan konfeti de abartılı geliyor gözüme. Oysa akşam yemeğinde doğum gününü kalabalık arkadaş grubuyla kutlamak, alkolün verdiği çakırkeyiflikle güzelleşen neşeli bir muhabbetin sonunda doğum günü sahibine pastanın mumları üfletilirken kimsenin beklemediği anda patlatılan konfetinin verdiği etki bir başka oluyor.

Dışarıda ayaz var. Gelirken yolda rastladığım Fifi henüz yaylaya dönmedi. Dün yeterince yemek bırakmamıza rağmen çitin altından kaçmayı başarmış. Özgür olmayı seven bir köpek. Zeytin gibi vefasız değil ama. Öğleden sonra çıkıp geliyor. Birbirimizi görünce seviniyoruz. Aşkın Şef kaynattığı kemikleri veriyor. Zeytin'in aksine son derece sakin bir şekilde hırlamadan yiyor yemeğini.

Öğleden sonra mutfakta ceviz kırıyoruz akşam misafirlerimizi beklerken. Fifi bahçeye her çıktığımda yanıma koşturup ayaklarımın dibine yatıyor, kuyruğunu sallayarak. Telefon geliyor İzmir'den. Cumartesi günü için yeni bir doğum günü kutlaması... Masanın süslenmesini istiyor misafirimiz. Kulaktan kulağa özel gün kutlama talepleri bir çığ gibi çoğalıyor. Bir telefon da şehrin ileri gelen simalarından birinden, meslektaş bir dostumdan geliyor. Meslektaş derken restorancılık manasında değil elbette. Restoran işi benim için asla bir meslek olmayacak. Bir hobi, zamanı değerlendirme ve zevk aracı sadece. Değerli dostum OSB'den misafirleri için Kaplan'da Taş Ev'i adres göstermiş. Öğlen saat tam on ikide gelecekmiş misafirler. Salonu ısıtmamız için daha erken çıkmalıyız yola.

Akşam misafirlerimizden biri elinde bir balık paketiyle geliyor. Aşkın Şefle olan eski muhabbetine dayanarak onu pişireceğimizden emin. Aşkın Şef nezaketle dışarıdan balık kabul etmediğimizi söylüyor.  

Gecenin ilerleyen saatlerinde Fifi ayaklarımın etrafında dolaşıyor. Aşkın Şef onun yemek kabını kaynatılmış kemiğe ufaladığı ekmekle dolduruyor. Bugün onun şanslı günü. Tıka basa karnını doyurduktan sonra şımarık hareketlerle minnetini gösteriyor.

8 yorum:

  1. O kadar eğitim alıyoruz, yüksek okullar okuyoruz. Yüksek lisanslar yapıyoruz. Bir müddet mesleğimizi icra edip sonunda da emekli oluyoruz. Elbette hayat devam ediyor ve asıl mesleğimizin dışında hobi olarak gördüğümüz işlerle meşuliyet buluyoruz. Müzik, resim gibi güzel sanatlarla uğraşmanın yanında Köftecilik ve pilavcılık da yapabiliriz. Güzel pilav yapmak onu üç tekerlekli camekanlarda akşamları ve geceleri yoldan geçen yorgun insanlara yedirmek aynı zamanda pilavın bilinmeyen lezzet sırrını da ifyşa etmeye çalışıyoruz. Bundan da zevk alıyoruz. Bir gün ballandıra ballandıra sokakta yediğim bir tabak pilavı evdekilere anlatınca aforozu bile göze almıştım. Evdeki pilav lezzetli olmuyor mu deniyor. Adam pilav yapmanın feriştahı olmuş. Mesela ağaçtan tahtadan organik oyuncaklar yapmak ve onu satmak da güzel bir duygu olsa gerek. Hayat nasıl geçecek!.. Siz de Taşev'de sadece lezzet taddırmıyorsunuz; daha çok duygu tattırıyorsunuz. İnsanlar karın doyurduğu için değil, özel duygular yaşayarak ve kaynaşarak hatıralarında yer veriyorlar. Taşev böyle bir şey. Zaman gelecek; bu felsefeden güzel bir ekip oluşacak. Siz de kendinize en az haftada iki gün kendinize özel ayırma imkanına sahip olacaksınız. Bir gün evde dinlenme ve tembellik yapma gününüz olacak. Bir gün de eş dost ziyaretleri ve kültür sanata ayırmış olacaksınız. Yapınız ve dünyaya bakışınız aslınad bunu zorunlu kılacak. O günler şimdiden göz kırpıyor diyebilirim. Aynı şeyi yıldıznamede de görmek mümkün. Biz yine ed hayırlısını dilemekle yetinelim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Pilav şeker hastalarına yasak:) Benim en sevdiğim yemek ama maalesef durum böyle. Her insanın zevk alacağı muhtelif uğraşılar illa ki vardır. Yapamayacağım tek şey kahve köşelerinde vakit öldürmek. Keşke daha çok zamanım olsa da farklı uğraşılara zaman ayırabilsem.
      Güzel moral veriyorsunuz, teşekkürler...

      Sil
  2. Hayat yoğun biçimde devam ediyor. İnsanlar güzel kutlamaların yapıldığı, anıların biriktirildiği o özel mekanları kolay kolay unutmazlar.
    Hollanda krizi çiçekçileri, çiçekleri bile etkiledi demek ki.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten de zaman su gibi akıyor. Bu fani dünyada biraz iyi iz bırakırsak ne mutlu.
      Daha neleri etkileyecek yakında görürüz. Turizmden zarar şimdiden on milyar dolar diyorlar. Bu zararlar devleti satarak finanse ediliyor...

      Sil

  3. Yazılarınızı okumasam, Taş Ev'e şöyle bakardım. Sobalar sanki parmak şaklatınca yanıyor, kesilmiş odunlar hiç bitmez, çalışanlar robot gibi didinir, oralarda havalar ılımandır,.... diye gider.

    Kamera arkası sizin yazılarınız bir anlamda. Görünenin ardındakiler. Hiç akla gelmeyecekler. Ortamı, o hale getiren çabalar, emekler.

    Artık başka gözle bakıyorum desem yeridir.

    Bu arada Taş Ev, fotoğraflarda anı olarak kalacak bir yer oldu galiba çoktan 

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız:) Günlük yazmayı düşünüyordum, Taş Ev'in perde arkası oldu burada yazdıklarım. Bunun nedeni hayatımın neredeyse tamamını Taş Ev'e adamam.

      Hiçbir şey göründüğü gibi değil, her şeyin bize görünmeyen bazen özellikle gösterilmeyen bir yanı var. Ne zaman ki biri çıkıp gerçeklere ayna tutar, işte o zaman şaşırır "Vay canına, neler oluyor?" deriz. Ben naçizane Taş Ev'de yaşananlara bir ayna tutuyorum. Umarım bu ülkenin üzerinde çevrilen gizli hesaplara da birileri ayna tutar da halkımız nelere kandığını görür.

      Umarım düşündüğünüz gibi olur:)

      Sil
  4. Restorana balık götürmek gerçekten enteresan, bu kaçıncı oldu hem. İnsanlar ne tuhaf :)

    YanıtlaSil
  5. İstanbul ya da diğer büyük şehirlerde yapamazsınız bunu elbette. Burada normal karşılanıyor. Bundan sebep pişirmek üzere getirdikleri balığı benim özür dileyerek geri çevirmem tuhaf geliyor insanlara.
    Son yıllarda Ankara'da bir biri ardına açılan balık pişiricileri sanırım İstanbul'da da vardır. Genel olarak balık satan dükkanların yanına bir salon ilave edilen bu mekanlarda alkol olmaz genellikle. Balıkçıdan aldığı balığın parasını dükkana ödenir yan tarafta pişirme ve servis parası alırlar. Genelde balığın yanında sipariş üzerine salata ve bazı mezeler sunulur.

    Burada bir balık pişirici açılsa iyi iş yapar sanki:) O zaman balığını alan soluğu orada alır diyeceğim fakat alkol olmazsa iş yapmaz yine de.

    YanıtlaSil