KATEGORİLER

20 Eylül 2019 Cuma

SANAT

Kusursuz iletişimin imkânsızlığına inanırım. Düşündüklerimi, düşlerimi söze ya da sözcüklere dökmek illâ ki bir şeyler bırakır arkada. Ya onların dinleyicileri, okurları. Onlar da istedikleri kadarını alırlar kendilerine...

İşte sanatın gücü burada, gerçek dünyadan bağımsız, düşler alemidir sanat.

"Gerçeği bütünüyle sanat yapıtlarına aktarmak olanaksız olduğu kadar gereksiz ve sanatın aleyhine işleyen boşuna bir çabadır." 

Mavi Harfler Atölyesi
Hülya SOYŞEKERCİ

27 yorum:

  1. Sanat iyi ki var diyelim o halde :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanat medeniyetin ölçüsüdür aynı zamanda:)

      Sil
  2. The world needs art, creativity is important.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Art is a must for being civilized.

      Sil
    2. So so true! I love art, especially good quality literature. Have a lovely day☺

      Sil
    3. Thank you:) Nice to see those lovely people sharing the same feelings:) Good days.

      Sil
  3. Amerikan Kültürü ve Edebiyatı bölümünden mezunum. O bölümü seçerken akademisyen olmayı hayal etmiştim. Ama hiç umduğum gibi gitmedi işler. Birçok eser okuyup değerlendirdik. Koskaca (?!) hocalar hiç sıkılmadan eserlerin internetteki basma kalıp analizlerini bize anlatıp ezberlememizi bekliyordu. Kendi yorumunuzu belirtiğimizde aldığımız cevap çok komikti. "No. You're wrong"?!?!?! Bir eseri okuyan kişinin o eserden ne anlayacağına kim nasıl karar veriyor acaba? Bunu yıllarca merak ettim. Yazar kilisedeki güllerden bahsederken ben hüzünlenirken bir başkası sinirlenebiliyor. Herkes kendi hayatıyla, kendi deneyimleri ile bakıyor esere. Sanat çok öznel bir şey. Yazan, yapan, üreten çok başka bir şey hayal ederken o esere bakan, okuyan, değerlendiren kişi çok başka şeyler düşünebilir. Sanatçının yansıttığı, yansıtmak istediği "gerçek" ile eseri deneyimleyen kişinin anladığı "gerçek" aynı olmak zorunda değil ki! Bu yüzden bence de "gerçeği bütünüyle sanat yapıtlarına aktarmaya çalışmak" çok boşuna bir uğraş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tamamen katılıyorum size. Gerçeği bütünüyle sanat yapıtlarına aktarmanın olanaksız olduğuna dair yapılan tespit dikkatimi çekmiş ve bunu doğru bulmuştum.
      İkinci tespit gerçeğin bütünüyle sanat yapıtlarına aktarmaya çalışmanın gereksiz, yani mümkün olmayanı oldurmanın beyhude bir uğraşı olduğudur.

      Nihayetinde bütün bu çabalar sanatın ruhuna aykırı düşmekte.

      Yorumunuzu E.Ü Türk Dili ve Edebiyatı mezunu olan eşime okuttum. O üniversitedeki hocalarının farklı olduğunu ve eserleri değerlendirirken basma kalıp analizlerden ziyade yaratıcı ve özgün yorumlara kıymet verdiklerini söyledi.
      Maalesef ilk okuldan üniversiteye varıncaya kadar farklı yeterlik ve donanıma sahip hocalardan dersler aldık. Eğitim sistemimiz ezberciliğe dayalı, hür ve yaratıcı fikirlere kapalı. TV de tartışma programlarını izlerken profesör etiketli nice at gözlüğü takmış insanları görüyor, hayrete düşüyorum. Bu yüzden insan yaşayarak, okuyarak ve tabii ki aklını kullanarak doğru yolu bulacaktır.
      Katılımcı yorumunuz için teşekkür ederim.

      Sil
    2. Eşinizi kıskandım. Şanslıymış. Üniversite hayatım boyunca sadece 2 hocamız fikirlerimize, benliğimize, varlığımızla saygı gösterdi. Diğerleri sadece basmakalıp bir şeyler anlatıp kendilerince işlerini(?) yapıp gittiler. Bölümden, üniversiteden soğumama, sevdiğim şeyi yapmaktan, okumaktan, yazmaktan, paylaşmaktan uzaklaşmama yol açtılar. Farklı hocalarım olsaydı bugün işinden tatminsiz mutsuz bir öğretmen olmak yerine genç dimağların fikirlerine değer veren bir akademisyen olabilirdim belki de. Ama işte benimki de çocukluktu. Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış.

      Sil
    3. Adına kader deyin, ya da başka bir şey. İnsanın karşısına hayatı boyunca bir takım engeller ve fırsatlar çıkıyor. Engelleri aşma ve fırsatları değerlendirme kabiliyetimiz genlerimize işlendiği kadar (hatta daha fazla) çevre koşullarına bağlı. Özellikle çevre koşullarında şans (ya da tesadüf) faktörüne inanırım.
      Örneğin eşime hocaları akademisyen olması için çok baskı yapmışlar. Tek şartları varmış; evlenmeyecek. Eşimle aynı bölümünde okuyan arkadaşlarından biri, yani benim kız kardeşim sayesinde tanışıp evlendik.
      Belki ben olmasaydım eşim edebiyat dalında profesör olacaktı. Bunun gibi nice şeyler yaşam yolumuzu belirliyor.
      Kelebek etkisini bilirsiniz. Öyle kompleks bir yapının içindeyiz ki, yarın dünyanın belki en bahtsız ya da belki en mutlu insanı olacağımız belli değil.
      Son olarak, bunu en iyi siz biliyorsunuz ki, insanoğlu her engeli aşabilir, yeter ki beden ve ruh sağlığı yerinde olsun. Mutluluk şans işidir, bir kelebek misali uçar, bazı çiçeklere konar. Çiçeğin kelebeği rengiyle, kokusu ve özüyle kendine çekmesi kelebeğin ona yönelmesini sağlar. O zaman biz de o çiçek gibi yapıp şansımızı arttırmalıyız.
      Şimdi sizi duyar gibiyim: Çiçeğin toprağı çorak, güneşi az, suyu kısıtlı ise ne yapsın diye soruyorsunuz muhtemelen. O zaman işi zor doğrusu. Ama şunu düşünün; hani bazen gözümüze takılır, bir kaya çatlağından ya da yolda iki parke taşı arasından sarı ya da mavi renkli bir çiçek başını uzatır. Ne toprağı, ne suyu vardır, akıl ermez azmine. Küçücük bir ümitle çıkmıştır yola, her türlü imkânsızlığa rağmen. O çiçeğin önünde saygıyla eğilir kelebek.
      Kusura bakmayın, hızımı alamadım:))

      Sil
    4. ne kusuru! iyi ki bazen hızımızı alamayıp yazdıkça yazıyoruz :) iki parke taşın arasından çıkan masmavi bir çiçek değilim belki ama ben de bir duvar dibinde bitmiş şanslı bir kara hindibağ gibi hissediyorum bazen kendimi :) nefes aldığımız sürece hayallerin peşinden koşmak için geç değil asla değil mi? belki bir gün yeniden düşer yolum üniversite sıralarına :)

      Sil
    5. Hiçbir şey geç değil elbette. Her darbeden daha güçlü, daha tecrübeli çıkar insan. İmkânım olsa o sıralara ben de dönmek isterdim. Şimdiki tecrübem ve ne istediğini bilir halimle:)

      Sil
  4. hıhım iyimiş ivit katılıyoree :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İşte arada felsefe yapmak iyi geliyor dimağlara:)

      Sil
  5. Gerçek nedir? Bana göre gerçek yazanın, çizenin, yapanın elinde değil okuyanın, görenin zihnindedir. Bir sanat eserinden kişiye ve zamana bağlı olarak yüzlerce yorum çıkarılabilir. Dediğiniz üzere bu yorumların hepsi kişiye özel gerçeklerdir.

    YanıtlaSil
  6. ben tam olarak bu görüşe katılmıyorum. Çünkü insan gördüğü şeylerden etkilenir ve öyle bir ürün oluşturur. neyse buraya uzun uzun yazıp kendi kafamın bulanıklığını buraya yazmayayım ama bu görüş de kendi içinde tutarlı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değerli Yağmur Tozu,
      Özellikle edebi eserlerde bir kişiyi, bir olayı ya da bir yeri doğrudan okura vermek sanatsal değeri düşürür. Ayrıca yazar bunun o kadar da kolay bir şey olmadığını hatta olanaksız olduğunu söylüyor. Misal vermek gerekirse; İstanbul deyince ne gelir aklınıza? Türkiye'nin en büyük şehri, boğaz ķöprüsü, ... binlerce şey sayılabilir. Okur kendine göre bu sözcüğü yorumlasa da yazarın ne düşündüğünü, hangi duygularla beslendiğini bilemez. Ama İstanbul'un adından söz etmese bile, Nazım Hikmet'in şiirinde olduğu gibi;
      "Yedi tepeli şehrimde bıraktım gonca gülümü"
      dizesinde bahsedilen şehrin İstanbul olduğunu, gonca gülün ise yazara ve okura göre farklı ama daha belirgin anlam kazandığını söylemek mümkün. Şimdi bir yukarıdaki dizeye bakın, bir de aşağıdakine:
      "İstanbul'da bıraktım sevgilimi"
      Ne kadar farklı değil mi?

      Sil
  7. Yaşasın düşler,imgeler! Havada uçuşsun metaforlar...
    Aksi taktirde nasıl da gri olurdu dünya :)

    Sevgiler.

    YanıtlaSil
  8. Elbette, rengârenk olsun dünya:)

    YanıtlaSil
  9. Salvador Dali der çekilirim izninizle (:

    YanıtlaSil
  10. ne güzel, işte bu kadar dedirtecek bir tanım olmuş bence. :)

    YanıtlaSil
  11. O düşler alemi sanırım bize Blog yazdıran 😀

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Keşke her zaman o düş alemi sarıp sarmalasa bizi. Ancak o alemin kapıları bazen açık, bazen de kapalı. O kapının kilidi de ilham sanırım:)

      Sil