Hava iyice kararmış, yağmur çiseliyor. Arabamla kötü bir semtin dar sokaklarında ağır ağır ilerliyorum. Etrafım kalabalık, kapı önlerinde çocuklar oynuyor. Ne işim var şimdi burada diye düşünüyorum. Son zamanlarda kendime sorup da cevabını çıkartamadığım anlarım sıklaşmaya başladığından bunun üzerinde fazla durmuyorum. Yıllar öncesinden bir gece, sabaha karşı, henüz bir gün önce satın almış olduğum metalik yeşil Corolla'mı çaldıkları zaman polise haber vermeyi yeterli bulmayıp arkadaşlarımdan birinin arabasıyla Kadifekalenin hiç görmediğim ara sokaklarında çalıntı arabamı aradığımı hatırlıyorum. Çift taraflı uzanan tek katlı gecekondu sıralarını düzensiz bir şekilde bölen delik deşik asfalt yollarda bir sürü hız kesici tümsek yüzünden iyice yavaşlıyordum. Bunu fırsat bilen çocuklar aşıracak bir şey bulurum ümidiyle arkama takılıp bagaj kapağını açmaya kalkışıyorlar, fark edildiklerini anlayınca çil yavrusu gibi dağılıyorlardı. O hız kesiciler, araba hırsızlarını takip eden polis arabalarının işini kolaylaştırmak için düşünülmüş olmasına rağmen bu durum mahallenin hırsız çocuklarının işine yarıyordu. Evet, o sokaklara çok benziyor şimdi içinde bulunduğum sokak.
Bir an önce çıkmak istiyorum bu semtten. Önü caddeye açılan büyük bir kavşağa yaklaşıyorum. Yolun sonunda orta refüjde yükselen aydınlatma direğinin hemen yanında esmer bir kadın ve elinde tuttuğu beş altı yaşlarında bir kız çocuğunu fark ediyorum. Kadın yolun ortasında durmuş, kıpırdamadan bakıyor bana. Beni gördüğüne göre yoldan çekileceğini düşünüyorum. Süratim fazla değil ama gözlerini bana dikerek benim gelişimi ve onlara çarpmamı isteyeceği hiç aklıma gelmiyor. Artık bir şeyler yapmam gerekiyor. Bir yandan kornaya basarken fren pedalını köklüyorum. Araba dengesini kaybederek kırkbeş derece sola çeviriyor burnunu önce. Tam öyle kalacağımı düşünürken adeta hızı ağırlaştırılmış bir film gibi sağ tarafına yatarken soldaki tekerleklerin yerden kesildiğini hissediyorum. Bir süre yanlamasına havada kaldıktan sonra yeniden tekerleklerin üzerine düşmeyi hayal ediyorum. Düşündüğüm gibi olmuyor, refüjün hemen önünde arabam yan yatıyor.
Kendimi yokluyorum, bir şeyim yok gibi. Güçlükle şimdi üstte kalan ön kapı camından dışarı atıyorum kendimi. Bana gözlerini diken kadının elini tuttuğu çocuğuyla birlikte uzaklaştığını görünce seviniyorum. Onun yüzünden yapmıştım kazayı oysa. Sinirlenip, kızmam, bağırmam gerekirken onlara bir zarar vermediğim için şanslı olduğumu düşünüyordum sadece. Onlarca kişi doluyor arabamın etrafına. Büyük bir uğultu var şimdi. Her kafadan bir ses çıkıyor, kimisi yaklaşmayın, yakıt deposu sızıdırıyor derken kimileri bir şey yok diyerek içime su serpmeye çalışıyorlar. Sonunda el birliğiyle iterek arabayı dört tekerleği üzerindeki normal konumuna getiriyoruz.
Hemen arabama oturup kontak anahtarını çeviriyorum. Tahmin ettiğim gibi çalışıyor. Yan taraftaki hasara bakmak için aşağı iniyorum yeniden. Küçük sıyrıklar beklerken görüntü şok ediyor beni. Onca vuruk, çiziğe sadece kendi ağırlığı yetmiş demek ki. Etrafımı saran tekinsiz kalabalığı düşünüp trafik polisi bulmak ve tutanak tutturmak için orada fazla kalmak istemiyorum. İsterse kasko ödemesin. Tek arzum o insanlardan bir an önce uzaklaşmak. Son anda hasarlı kısmın fotoğrafını çekmek için cep telefonumu doğrulttuğumda arabanın içinin dolduğunu görüyorum. Kapıyı açıp önce yerime oturanın kolundan aşağı çekip sürükleyince cesaretim korkuya dönüşüyor. O kadar kişi bir olup pestilimi çıkarabilirler oysa. Sonra birer ikişer arabadan iniyorlar. Sadece yanımdaki koltuğu işgal eden iri yarı bir adam kılını bile kıpırdatmıyor. Arabadan inip arkadan dolaşarak diğer kapıya yöneliyorum. Kapıyı açtığımda adamın yerinde olmadığını görüyorum. İçeri dikkatle bakıyor, gözlerime inanamıyorum. Koca ön konsol yerinde yok. Adam nasıl becerdiyse konsolu da kendisiyle birlikte yok etmiş. Korkmaya başlıyorum. Ne kadar az zararla bu diyardan kendimi kurtarabilrsem o kadar kar etmiş olacağım. Kapıyı kapatıp sürücü koltuğuna atıyorum kendimi. Araba kazadan sonra ters döndüğü için ters yönde gittiğimi geç fark ediyorum. Bir çıkış yolu olmalı buralardan. Sağ yan taraftan gelen bir gıcırtı sesi kulağımı tırmalıyor. Ortalıkta kimsenin bulunduğu bir sokakta sağa yanaşıp iniyorum arabadan. Bir şey yok görünürde. Lastikler de sağlam. Yönümü bulmak için arabayı bırakıp sağa sola bakınmaya başlıyorum. Geriye döndüğümde arabam ın yerinde olmadığını görüyorum. Acaba doğru yere mi bakıyordum. Sokaklar arasında bir aşağı, bir yukarı koşturuyordum. Tam sokak başına geldiğimde aşağıdaki sokakta arabamın arka kısmını gördüğümde dünyalar benim oluyor. Koşarak gidiyorum. Yanına vardığımda bunun bir yanılsama olduğunu anlıyorum. Bu durum defalarca tekrarlanıyor, uzaktan arabamı görüyor, yanına gidince onu kaybediyorum. Çıldırmak üzereyken uzandığım kanapede gözlerim aralanıyor ve hemen balkona doğru koşuyorum. Şükürler olsun ki arabam dün gece bıraktığım yerde duruyor. Ne kadar sevindiğimi tahmin edemezsiniz.
Merhaba, her hafta ortak bir konu üzerine yazılar paylaşmayı düşündüğümüz yeni bir etkinlik başlattık. Müsait vaktinde bloguma göz atıp incelersen hatta sen de yazarsan çok sevinirim :)
YanıtlaSilGüzel etkinlik, katıldım bile:)
YanıtlaSiloooooo ne rüya yaa. aman aman iyi gerçek değilmiş :) tarlabaşı veya chicago gibi hihi :)
YanıtlaSilRüya görmem gerçekten son derece ender görülen bir durum. Gündüz vaktiydi, sıcağı sıcağına eşime anlattım unutmayayım diye. Uzatınca o bile sıkıldı. Ama böylelikle aklımda tuttum ve yazdım hemen. Yemin ederim kurgu yok, rüya olduğunu anlayınca dünyalar benim oldu:))
Sil