FRANZ KAFKA - ŞATO
Çeviren: Regaip Minareci
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa Sayısı: 351
Blogger Kitap Kulübünün saygıdeğer üyeleri, değerli okurlar. Sevgili "she is the man" arkadaşımızın kurduğu Blogger Kitap Kulübünün eylül ayı ev sahibi olarak önerdiğim Franz Kafka'nın Şato romanı üzerinde değerlendirmelerde bulunmak üzere ilk oturumu açıyorum. Ekim ayının BKK ev sahibi, sevgili "Okuma Günlüğüm", arkadaşımızın seçtiği kitap ise, Ruth Ware'nin "Bayan Westaway'in Ölümü". Kulüp üyelerine ve bütün kitapseverlere iyi okumalar dilerim.
Franz Kafka (1883-1924), nev'ine münhasır üslubu ve kurgusuyla dünya edebiyatında özel konuma sahip bir yazar. Baskıcı bir ailede geçirdiği çocukluk dönemi, ileriki yıllarda karşılaştığı adaletsiz iş ortamı ile toplumdaki ahlaki çöküşün bir sonucu olarak ezik, çaresiz ve yalnızlığa itilmiş karakter yapısını bütün eserlerinde görmek mümkün. Şato romanının protagonisti (ana kahramanı) K.'da bir ölçüde yazarla bütünleşiyor. Kafka'nın eserlerinde kullandığı tasvirler, anlatım tarzı, hayatın genel akışında yarattığı tehditkâr, korkutucu karakterler, mizahı da içine alan öğelerle okurda gerçeküstü bir algı yaratıyor zaman zaman.
İtiraf etmem gerekir ki, seçtiğin roman pek çok okur için zorlayıcı ve sıkıcı gelebilir. Bu bakımdan BKK'nın ilk kitabı olarak zorlu bir başlangıç yaptığımı kabul ediyorum. Belki ilk ay için doğru bir seçim değildi. Bu bakımdan kitaptan sıkılıp yarım bırakanlar olabilir. Genellikle okurun merak duygusunu gölgeleyeceğinden ötürü spoiler vermekten kaçınır insanlar. Bense tam aksine spoiler metinlerden yararlanmayı okumaya bir ön hazırlık olarak değerlendirirken kitabı daha iyi anlamak hususunda katkı sağladığını düşünürüm. Fakat Şato romanını okumadan önce kitap hakkında yapılan yorumlara ve eleştirilere bakmadım. Okumam bittikten sonra yazılanları okudum ve bir kısım görüşlere katılırken yapılan yorumların bazılarından farklı düşündüğümü gördüm. Yazarın daha önce okuduğum Dönüşüm, Milena'ya Mektuplar ve Dava romanlarında kendini gösteren Kafkaesk anlatım tarzını sevmeme rağmen okumakta en zorlandığım Kafka eseri oldu Şato. Anlaması oldukça zor böyle bir romanı Almanca aslından çeviren Regaip Minareci gerçekten büyük iş başarmış. Yazarın kullandığı uzun cümlelerin daha sonuna gelmeden başını unutuyor insan ve tek bir cümleyi tekrar tekrar okumak zorunda kalıyor. Bu durum benim gibi sıradan bir okur için zaman alıcı, bazen sıkıcı bir süreç oldu. Normalde bir haftada bitirebileceğim kitabın okumasını iki haftada tamamlayabildim bu yüzden. Ancak cümlelerin hepsi sağlam, sözcükler yerli yerinde. İşte bunu yakaladığında ve yazarın vermek istediğini anladığında mutlu oluyor insan. Romanı basit bir masal gibi okumak mümkün ancak o zaman eseri hak ettiği değerden yoksun kılmış oluruz. Yazarın kullandığı metaforlarla hayatın gerçeklerini bir alt metin olarak satır aralarına gizlediğini fark eden okur, çok katmanlı anlatım özelliklerine sahip bu romandan büyük haz alacaktır. İşin bu yönü zevkli olduğu kadar yorucudur da. Fakat her okumada yeni şeyler keşfettiğini ve her cümlesinden yeni anlamlar çıkardığını gören okuru içine çeken tatlı bir yorgunluktur bu.
"K. köye ulaştığında akşamın geç saatleriydi." cümlesiyle başlıyor roman. Öncelikle böylesine etkileyici bir başlangıç cümlesi romanın başında okuru çekiyor içine. K. kimdir? Ona gelmeden önce kitaba adını veren "Şato" dan bahsetmek istiyorum biraz. Ben bahsetmek istiyorum istemesine fakat enteresan bir şekilde şatonun ne içinden, ne de dışından bahsedilmiş romanda! Şato'nun sahibi Kont Westwest'in adı sadece bir kez geçiyor kitapta. Her şey esrarengiz bir sır perdesinin arkasına gizlenmiş! Romanın satır aralarında Şato hakkında bildiklerimiz sadece şunlar: Yukarılarda bir yer, herkesin korktuğu, cezalandırıcı, saygı uyandıran, kapısından içeri sadece ayrıcalıklı kişilerin girebildiği söylenen (sadece söylenen! bu yüzden, bundan bile emin olamadığımız), büyük saygı ve korku uyandıran memurları ve ulaklarıyla sade vatandaşların yaşadığı köye haberler ileten, sözde düzeni sağlayan, eleştirilemez, sorgulanamaz bir yer bu Şato. Kont Westwest'le birlikte Şato, onca saygınlığına ve terör estirmesine rağmen köydeki hayatın akışına pek de müdahale etmeyen, adaletin işlemediği, sınırsız güce sahip olduğuna inanılan fakat hangi dolapların çevrildiğine dair kimsenin fikir sahibi olmadığı kapalı bir kutu. En büyük otorite! Şato böyle bir yer ve böyle bir otoritenin sahibi Kont hakkında ise zerre kadar bir bilgi yok!
Kitap hakkında yapılan yorum ve değerlendirmeler, romanda, genel olarak, yabancılaşma, bürokrasinin vurdumduymazlığı, şeffaflıktan yoksun, keyfi uygulamalarla işlerin yokuşa sürülmesi ve otoriter bir devletle birey arasındaki iletişimsizlik temalarını işlendiği yönünde. Bütün bunları kabul etmekle birlikte şimdiye kadar hiç rastlamadığım, radikal bir yorumda bulunacağım burada. Bilindiği üzere Yahudi bir aileye mensup yazar, bir süre sonra ateist olmuştur. Buradan yola çıkarak Şato'nun gökyüzünde bir Tanrı katı, Kont Westwest'in Tanrı, Şato'ya girip çıkan beylerin Tanrı'nın emirlerini insanlara aktaran peygamberler, Şato'da görevli memurların ise günah ve sevapları kaydeden melekleri, havarileri, ermişleri çağrıştırdığını düşündüm. Gerçekten de romanın tamamında bu yönde yakıştırmalar hiç de anlamsız değil bence. Bütün insanlar ne olduğunu bilmedikleri, ayrıca kendisinden asla fayda görmedikleri bir güce kayıtsız şartsız teslim olmuşlar. Duaları çağrıştıran dilekçelerin cevapsız kalmasından, kaybolmasından bahsedilirken hak, adalet, hiçbir zaman yerini bulmuyor. İşler öylesine birbirinin içine giriyor ki, günlerden bir gün, Barnabas adlı bir ulak, Şato'nun yüksek dereceli bir memuru ya da beyi olan Klamn'dan K.ya bir mektup getiriyor. Kadastrocu olarak atandığı köyde muhatap bulamadığı için henüz işe başlamadığı ve yardımcılarının ise haylazlık dışında bir iş yapmadığı halde mektupta şunlar yazıyor:
"Brückenhof Hanı'ndaki Sayın Kadastrocu'ya! Şimdiye kadar gerçekleştirmiş olduğunuz kadastro işlerini takdirle karşılıyorum. Yardımcıların çalışmaları da övgüyü hak ediyor. Onları çalıştırmayı çok iyi biliyorsunuz. Bu gayreti elden bırakmayın! İşleri iyi bir şekilde sonuçlandırın. Olası bir yarıda bırakman beni çok kızdırır. Ayrıca tasalanmayın, ücret konusu en kısa zamanda karara bağlanacak. Gözüm üzerinizde."
Bildiğiniz üzere Kadastrocu Bey, henüz işe başlamamış! Yardımcıları deseniz, haylazlıktan başka bir şey yaptıkları yok. Fakat yukarıdaki makam tarafından takdir, övgü alıyorlar. Tam bir ilahi adalet!
Gelelim K.'ya. Kendisine köylülerin Kadastrocu Bey, diye hitap ettikleri bir adamcağız bu K. Muhtemelen yüzünde şeytan tüyü olan yakışıklı bir beyefendi. Bunu hem romanın önemli karakterlerinden biri olan Klamn'ın metresi Freida hem de ulak Barnabas'ın kız kardeşi Olga'nın K.'yı görür görmez aşık olmalarından anlıyoruz. Roman hakkında yukarıda belirttiğim üzere birbirinin benzeri binlerce yorum bulabilirsiniz. Ben burada Şato metaforunda yapmış olduğum alternatif bir bakış açısıyla ilerlemeye devam edeceğim. K.'nın yani Kadastrocu Bey'in köye gelmesini doğum, köyü dünya olarak düşündüm. Adamcağız ne iş yapacağını bilmediği gibi, köyün muhtarından kadastro işine de gerek olmadığını öğreniyor. Varoluş sancılarına bir atıf yapılıyor sanki. Neden geldik dünyaya, bize gerçekten ihtiyaç var mıydı? Romanda Şato'ya kayıtsız şartsız biat edenlerin aksine hareket eden iki farklı karakterden biri K. ise, diğeri de Barnabas ve Olga'nın küçük kız kardeşi Amalia'yı görüyoruz. Amalia'dan daha sonra bahsedeceğim. K. köye gelen bir yabancıdır. Köylüler tarafından kendisine şüpheyle yaklaşılır. Kimse ona yol göstermez, yapılacak ve yapılmaması gereken her işe Şato karar verir çünkü. Şato'ya ulaşmak ise imkânsızdır. Şato'nun sahibi ile köylü arasında irtibatı sağlayan Klamn'ı görebilen nadir kişiler dahi onu hep farklı şekilde anlatırlar. K. köyde kendisine görev verilmesini istediğinde aracılar adres olarak Şato'yu gösterirler fakat beylere dahi ulaşamaz bir türlü. Kaderine razı olan ve çabuk vazgeçen biri değildir K. Israrla Şato'ya ulaşmanın ve oradan işinin ne olduğunu öğrenmenin peşindedir. Köylülerin ve Şato ile bağlantısı olan sekreterlerin aksine meraklı bir kişiliğe sahip K., aklına yatmayan her konuyu cesaretle ve ısrarla sormaya, sorgulamaya devam eder. Şato'ya çıkmak için her yolu denemiş, bu konuda kendisine yardımcı olabilecek her kapıyı çalmıştır. Şato'nun tepkisini alıp toplumun dışına itilen bir ailenin evine gitmeye cüret edebilen bir yapıya sahiptir. Roman yarım bırakıldığı için sonunda hedefine ulaşıp ulaşamayacağı meçhul olmakla birlikte yakın dostu ve aynı zamanda biyografisini yazan Max Brod, yazardan aldığı bilgiye dayanarak, eğer roman tamamlanabilseydi; K.'nın ölümüne kadar köyde kalmaya devam edeceğini, ayrıca Şato'nun ölüm döşeğindeki K.'ya, köyde yaşamak hususunda yasal iddiasının geçerli olmadığını, ancak bazı faktörleri dikkate alarak orada yaşamasına ve çalışmasına izin verildiği hususunu ileteceğini iddia etmiş.
Diğer bir karakter Frieda, Beyler Han'ında garson olarak çalışmakta aynı zamanda Şato'nun üst düzey beylerinden biri olan Klamn'ın metresi olduğunu söylemektedir. Klamn'a ulaşmaya çalışan K. ile karşılaşır karşılaşmaz ona aşık olur ve birlikte Beyler Han'ını terk ederler. Frieda, kaçalım bu köyden başka yere gidelim dese de, Klamn'a ulaşmayı kafasına koyan K.yı ikna edemez. K. esas hedefinin peşine düşüp Barnabas'ın evine vardığında Olga ve Amalia ile konuşur. Bunu öğrenen Frieda Olga'yı kıskandığı gerekçesiyle K.yı terk ederek Beyler Han'ına geri döner. Beyler Hanı'na Şato görevlileri dışında kimse alınmamaktadır. Bunun dışındakiler kurallar gereği ancak bar kısmına kabul edilir. Frieda bence burada şeytan rolünü üstlenmektedir. Esas niyeti K.yı ayartmak ve onu Klamn'a ulaşmak arayışından vazgeçirmek. Amacına ulaşamayınca Olga'yı bahane ederek K. yı terk ediyor ve Beyler Hanı'na geri dönüyor.
Klamn'ın adı geçse de kendisinden fazla bahsetmedim. Aslında Kont Westwest gibi o da ulaşılmaz, esrarengiz bir karakter. Şato'nun otoritesini temsil eden anlaşılması güç bir Şato görevlisi. Diğer görevliler gibi onun da gerçek bir uzmanlık alanından bahsedilmiyor romanda. Bir süre sonra K.'yı sorgulayacak olan Erlanger ve Momus adında iki sekreteri var. Çekçe "klam" sözcüğü illüzyon manasına geliyor. Burada Klamn, Kont Westwest'in temsilcisi ve onun emirlerini köy halkına ileten yüksek düzey bir memur. Benim yorumuma göre, alt metinde, kendisi gibi ulaşılamaz, saygın, kutsallık atfedilmiş peygamberi temsil eden bir karakter. Frieda olan ilişkisi söylenti olabilir. Ya da gerçekten ilişkiye girmiştir. Bu durumda peygamber şeytana uymuş denebilir, ki neden olmasın? Fakat anlaşılıyor ki, Frieda'nın K.'ya gitmesi Klamn'ın hiç umurunda değil, bunu kıskançlık vesilesi yapmıyor. Oysa Frieda ile birlikte olması K.'nın Şato tarafından sorgulanmasına sebep oluşturuyor.
Amalia'dan bahsetmeden önce iki şirin karakterimiz daha var. Bunlar Şato tarafından K.'ya gönderilen Arthur ve Jeremiah adındaki yardımcılar. Kuklaya benzeyen fantastik gerçeküstü karakterler. K. nın gözünün önünde nişanlısı Frieda'ya sarkıntılık edecek kadar cüretkârlar. Bence yazar bu ikiliyi İsa'ya karşı şeytanın yanında savaşan ve Yeni Ahitte adı geçen Gog ile Magog'a (Kur'anda Ye'cüc ile Me'cüc) benzetmiş olabilir. Gerçekten de son derece komik bir ikili bunlar. K.'nın nişanlısı Frida'yı gözetliyorlar durmaksızın, K. bunları kapı dışarı ediyor, kapıyı yumrukluyorlar, K. dövüyor, kovuyor. Fakat Frieda tuhaf bir şekilde büyük şefkatle kucaklıyor onları. Klamn'ın görevlendirdiği sekreter Erlanger tarafından K.'nın sorgulanmak istenmesinin arkasında hangi sebep yatıyor? Yardımcılarına kötü muamele edip işten atması mı, Klamn'a rağmen Frieda'yı ayartıp, Beyler Hanı'ndan alıp götürmesi mi, yoksa K.'nın Frieda'nın oyununa mı gelmesi?
Ve benim en çok takdir ettiğim karakter Amalia. Barnabas'ın ve Olga'nın küçük kız kardeşi. Babaları hali vakti yerinde bir ayakkabıcı ve aynı zamanda itfaiyede üst düzey görev üstlenen köyün önemli şahsiyetlerden biri. İtfaiyeciler için düzenlenen bir şenlikte Şato'ya çalışan Sortini adındaki bir bey güzel Amalia'ya aşık olur ve hemen bir ulak vasıtasıyla mesaj gönderip genç kızı Beyler Hanı'nda beklediğini iletir. Mesaj son derece kaba ve saygısızdır. Bunun üzerine Amalia, mesajı yırtıp ulağın yüzüne fırlatır. Bu olay Beyler Han'ında garson olarak çalışmakta olan Freida tarafından öğrenilir öğrenilmez hızla bütün köyde yayılır. Şato'ya karşı yapılan büyük bir hakarettir Amalia'nın bu tavrı. Bütün köy aileyle olan ilişkisini keser ve onları yalnızlığa iterler. Baba itfaiyedeki görevini ve ayakkabıcılık işini kaybetmiştir. Barnabas'ın babası, Şato yolunda günlerce Sortini'nin yolunu gözler af dilemek için. Nafile bir çabadır bu. Aile cüzzamlı gibi toplumdan dışlanır, köyün dışında başka bir yere taşınır. K. bu hikayeyi Amalia'dan değil, Olga'nın ağzından uzun uzadıya dinler. Amalia Şato'ya, orada görevli bir beyin isteğini geri çevirmek suretiyle büyük bir günâh işlemiştir ve bunun cezasını çekecektir. Aslında ortada resmi bir suçlama yok! Cezayı kesen Şato'ya taparcasına bağlı olan köy halkından başkası değil. Günümüz inanç dünyasına ne kadar benziyor değil mi? Tanrı katından resmi bir bildirim olmamasına rağmen yöneticiler ve peşinde sürükledikleri halk kafalarına uymayan vatandaşları Tanrı adına cezalandırabiliyor.
Evet, kıymetli Blogger Kitap Kulübü üyelerimiz ve saygıdeğer blog dostları. Eğer siz de Franz Kafka'nın Şato adlı romanını okuduysanız, yorumlarınızda görüşlerinizi belirtebilirsiniz. Bu benim katıldığım ilk kitap kulübü. Eksik ya da hatalı bir şeyler yaptıysam affedin lütfen. Bildiğiniz üzere her türlü eleştiriye açığım. Güzel ve verimli bir tartışma olmasını dilerim. Saygılarımla,