Köy Enstitülerinin Amblemi |
17 Nisan 1940 tarihinde kurulan Köy Enstitülerinin 76. kuruluş yıldönümü bugün. Köy Enstitülerini konu alan ilk yazımı yazalı tam bir yıl olmuş. Ne güzeldi o gün. Blog yazarlığımın ilk günleriydi. Geçen yıl burada yapılan etkinlik bu sene olmadı. Olduysa da benim haberim olmadı. Yöresel gazete, sivil toplum kuruluşlarının sitelerinde tören veya anma günü düzenleneceğine dair hiçbir haber görmedim.
Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve İlköğretim Müdürü İsmail Hakkı Tonguç döneminde Kurtuluş Savaşından sonraki en büyük hamle gerçekleşiyor. 1940-1946 yılları arasında en parlak dönemini yaşayan kurum, bu tarihten sonra aklı kıt ve satılmış insanların gayretiyle kapatılana kadar yozlaştırılma sürecine girmiş. Müfredatın yarısı teorik diğer yarısı uygulamalı eğitimden oluşan bu nadide kurum, % 80'i köylerde yaşayan halkımızın kurtuluş destanını yaratmış.
Kapatıldığı 1954 yılına kadar Köy Enstitüleri, 1.308 kadın ve 15.943'ü erkek olmak üzere toplam 17.251 öğretmen yetiştirmiş. Halk tabanında bir Rönesans rüzgarı estiren bu kurumlarda öğrenci sayısı 1.500.000'e ulaşmış. Türkiye'nin 21 farklı bölgesinde üstelik hiçbir devlet desteği olmaksızın kurulan Köy Enstitülerinde ayrıca 9.000 eğitmen ve 600 köy sağlıkçısı yetişmiş. Ünlü Amerikalı filozof ve eğitimci John Dewey, bu güzide eğitim kurumlarına "hayalimdeki okullar" derken kapatılma gerekçesinin "komünist yuvası" olarak gösterilmesi trajikomik bir durumdur.
Hiç şüphem yoktur ki, eğer bu okulların önü kesilmeseydi ülkemizin gelişmişlik düzeyi, Avrupa ülkelerinden daha ileride olurdu. Halkın adalete olan güveninin tam olduğu, gelir dağılımının bu denli bozulmadığı, insanlar arasında dil, din, mezhep ve etnik kökenine dayalı ayrışmaların olmadığı müreffeh bir ülkede yaşardık. Köy Enstitülerinde eğitim görme şansına nail olup sayıları artık iyice azalmış insanlarımız, o günlerin kutsal atmosferini gözleri yaşlı anlatırlar.
Her köylü çocuğun aldığı derslerin yanı sıra dünya klasiklerinden senede en az 25 kitap bitirdiğini, en az bir müzik aleti çaldığını ve bütün öğrencilerin kızlı erkekli tiyatro oyunlarını sahneye koyduklarını düşünün bir kere. Yetmiş altı yıl sonra bugün, o okullar sadece hafız ve imam yetiştiriyor.
Her köylü çocuğun aldığı derslerin yanı sıra dünya klasiklerinden senede en az 25 kitap bitirdiğini, en az bir müzik aleti çaldığını ve bütün öğrencilerin kızlı erkekli tiyatro oyunlarını sahneye koyduklarını düşünün bir kere. Yetmiş altı yıl sonra bugün, o okullar sadece hafız ve imam yetiştiriyor.
Stalin'in ülkemizi tehdit etmesiyle başlayan süreçtir kapatma kararı. ABD'nin NATO desteğini sözde komünist yetiştiren Köy Enstitülerinin kapatılması şartına bağlaması ile sonuçlanmıştır. Bu yüzden dönemin iki süper gücü ABD ve SSCB'nin ülkemize attığı en büyük kazıktır.
Rusya sahneden çekildi Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla birlikte. ABD hep var. Emperyalist, gaddar, kibirli, sömürgeci, katil Amerika... Paraya tapan, silah ve petrol tüccarlarının, kukla devlet başkanlarının ülkesi Amerika... Üniversite yıllarıma götürdü şimdi beni. Ateşler yakılırdı yurtların orta yerinde. Kocaman ateşler... Ateşin aydınlattığı saf yüzlere vuran sarı ışıklar. Genç ama gür çıkan sesler... "Mahir, Hüseyin, Ulaş. Kurtuluşa kadar Savaş."
Askerler gelirdi Unimog (cemse derdik biz onlara) kamyonların içinde. TOMA'lar yoktu o zamanlar. Çünkü Tayyip de öğrenciydi, ya da okulunu bitirmiş, bakkallık yapıyordu. Su sıkmazdı cemseler bize. Onların su sıkacak mekanizmaları da yoktu zaten. Arkasında karşılıklı iki uyduruk kanepeyi iki manga asker doldururdu elleri tüfekli. O tüfekleri bile, bizi korkutmak için taşıdıklarına inanırdık.
Sonra bir Tuncel Kurtiz geldi, geçti bu dünyadan. Gür sesiyle Ümit İlter'in sözlerini haykırdı Amerika'ya. Ne güzel sözlerdi onlar öyle, ne güzel sesti o. Haykırdı o ses, 25.000 kişiye avazı çıktığı kadar. "Geçit yok" diye haykırdı! "Geçit yok Amerika'ya!"
Derine hep derine kazıyoruz...
Nerde çağımızın o altın kalbi?
Çağımızın altın kalbini arıyoruz,
Üzerimizde ağır bir yeryüzü,
Gökyüzünden uzakta, çok uzakta.
Nerde çağımızın o altın kalbi?
Çağımızın altın kalbini arıyoruz.
İşte bu yüzden böyleyim bugün. Ne güzel insanları yitirmişiz biz. Denizleri, Hüseyinleri, Mahirleri, Ulaşları, gencecik çocukları, Hasan Alileri, Tonguçları, İlterleri, Kurtizleri...
Ağlamamak elde mi yitirdiklerimize, ülkemin kaderine
Memlekette adam yokmuş gibi,
Yitirilenler yerine, gönderilenleri gönderene,
İsyan etmemek elde mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder