19/02/2017 Pazar, Tire
Eşimle birlikte elemanları toplayıp yola çıkıyoruz erken saatlerde. Şehir henüz uyanmamış. Domates alacak bir yer bulmalıyım. Yolumuzun üzerinde yerel bir marketler zinciri var. Diğer marketlere göre erken açıyor. Oradan acil ihtiyaçlarımı karşılıyorum. Güzelim domatesleri hal ve pazar fiyatının altında bir fiyata satın alacağımı tahmin edemezdim. Bir kasa domates alıyorum.
Yaylaya çıkar çıkmaz hepimiz hummalı bir şekilde çalışmaya başlıyoruz. Herkes yapacağı işi biliyor artık. Kahvaltı etmeden gözü açılmayanlar var aramızda. Omlet sabah kahvaltısının vazgeçilmezi. Yumurtasız olmuyor maalesef. Gözüm yumurtaların olduğu yere kayıyor. Kalan yirmi tane kadar yumurta kahvaltı misafirlerine bile yetmeyebilir. Dün Aşkın Şefle konuşmamız geldi aklıma. Gerekirse onları kullanırız demişti. Kümesteki tavuklar yedi yumurta bırakmışlar. Eşim eğer yumurtalar yerinde duruyorsa birkaç tane yumurta kullanmama izin veriyor. Merakla kümese bakıyorum. Yumurtalar dokuza çıkmış (!)
Hava soğuk değil. Güneş bir görünüp bir kayboluyor. Her ihtimale karşı sobayı yakıyor bizimkiler. İlk rezervasyon telefonu geliyor. Arkasından bir tane daha. Bugün yoğun geçeceğe benzer. Bünyamin'e de ulaşamadık. İş başa düştü yine. Eksik elemanla altından kalkabilecek miyiz? Alp "Sorun yok, hallederiz." deyip moral veriyor.
Eşim oğlumuzun yanına gitmek üzere akşam yola çıkacak. Kahvaltı saati bittikten sonra rahatsızlığı nüksediyor. Onu alıp eve bırakıyorum. Öğleden sonra Taş Ev müze gibi hizmet vermeye başlıyor. Fotoğraf çektirmeye ya da methini duydukları bu mekana keşif yapmaya geliyor insanlar. Kimi bir çay ya da kahve içiyor kimi tatlılarımızı deniyor. Bazıları eşofmanla geliyorlar, bazıları ise kıyafetlerinin uygun olmadıklarını söyleyip arabadan inmiyorlar. Hatta eşofmanlı bir misafirimiz "Kıyafet zorunluluğu var mı?" diye soruyor ciddi ciddi. Ben espri olsun diye "Fraksız alamıyoruz efendim." diyorum, adam ciddi olup olmadığımı anlamak için yüzüme bakıyor.
Gündüz saatlerinde beklediğimiz yoğunluğu yakalasak da gelen misafirlere kafe tarzında hizmet veriyoruz. Bu durum tahmin ettiğimiz cironun altında kalmamıza sebep oluyor. Günün ilerleyen saatlerinde Torbalı'dan bir çift geliyor. Eskiden Ticaret Odası Başkanlığı yapmış beyefendi. Taş Ev'e hayran kalıyorlar. Bütün tanıdıklarına telefon edip harika bir yer keşfettiklerini anlatıyorlar. Hanımefendi artık sık sık buraya geleceklerini ve geniş çevrelerine de önereceklerini söylüyor. Sıcak dostluk kuruyoruz meslektaşım beyefendiyle. Kartını veriyor. Taş Ev'den zor ayrılıyorlar.
Akşam saatlerinde yoğunluk başlıyor. Yemek misafirleri peş peşe sökün ediyor. Bir kısmı rezervasyon yaptırıyor, bir kısmı çat kapı gelip şansını deniyor. Masalar doluyor, boşalıyor. Mutfak oldukça yoğun. Eleman eksikliğini kapatmaya çalışıyorum. Bir yandan yukarı çıkıp misafirlerle ilgilenirken sık sık tuvaletleri kontrol ediyorum. Taş Ev'in misafirleri tuvaletleriniz çok temiz dedikçe gaza gelip kontrol aralıklarım daha da sıklaşıyor. Saatin nasıl geçtiğini anlamıyoruz. Bütün elemanlar işlerini yapıyorlar. Malzemeler tükeniyor. Aşkın Şef garsona sesleniyor. "Izgara köfte siparişi alma artık, sadece bir porsiyon kaldı. Bonfile, pirzola ve kuzu şiş söylesinler." Taş Ev'in müdavimi olan misafirler bir kez daha memnun ayrılırlarken yeni gelen misafirler yemek ve mezelerin çok güzel olduğunu belirtiyor.
Aşkın Şef'in menüye yeni eklediği patates mezesine isim bulmakta zorlanıyoruz. Bugün ilk sipariş gelince çocuklar gibi seviniyor. Bebek patatesten yapılan bu mezeyi internette araştırıyorum. Bu yemeğin Denizli yöresine ait olduğu çıkıyor ortaya. Ufak tefek farklılıklar olsa da şefin yaptığı buna benzer bir şey. Bölgesel olarak "galgıtma" ya da "hoplatma" derlermiş adına. Haşlanmış bebek patatesleri yağda pişirirken tavayı hoplatarak ters yüz ettiklerinden dolayı bu isimlerle anılırmış. Denizli yöresinde patateslerin kabuklarını soymadan yapılırken bizim şef onları soyup mısır ununa batırdıktan sonra tavada kızartıyor. Çatal kullanılmaması gerekiyormuş patateslerin dağılmaması için. Güzelce kızardıktan sonra sarmısaklı yoğurt ve domates sosu ile servis ediliyor bu meze. Hemen fotoğrafını çekiyorum paylaşmak için.
Yoğunluk nedeniyle sıcak su ihtiyacı artıyor. Mevcut termosifon ihtiyacı karşılayamıyor. Duvara monte elektrikli ısıtıcıları öneriyor şef. İlk fırsatta bunu düşünmem lazım. Aşkın Şef hazırladığı ızgaraların fotoğrafını çekip sosyal medyada paylaşıyor. Ben de onları Taş Ev'in facebook sayfasına taşıyorum. Tatlı bir rekabet başlıyor aramızda. Senin sayfan mı yoksa benim sayfam mı daha çok tıklanacak. Geceyi sorunsuz tamamlıyoruz. Aşkın Şef'in o telaş içinde keşkek kasesini elinden kaydırıp kırmasını ise nazara bağlıyoruz.
Okurken yoruldum diyebilirim.Bir Maşallah size bir Maşallah çalışanlarınıza.Allah kolaylık versin.Kasenin kırılması Nazar'dandır NET!Çok sevgiler...
YanıtlaSilÇalışmak iyidir:) Çok teşekkür ederim.
SilDolu dolu bir gün yaşanmış gene.Tüm ekibin enerjisi daim olsun.
YanıtlaSilEşinize geçmiş olsun.
Hoplatma farklı bir lezzet. Adı da değişik olunca tercih çoğalır.
Kolay gelsin.
Galiba her pazar böyle olacak. Hatta havalar ısınınca daha da yoğun olacaktır.
SilTeşekkür ederim. O da çalışmayı çok seviyor ama bedeni isyan ediyor.
Bundan sonra menüye dahil ederiz:)
Teşekkürler.
NEdir sizin şu eksik eleman sendromu? İyi sabrediyorsunuz. Hizmet sektörü gerçekten zor. Kolay gelsin.
YanıtlaSilMeze ilgimi çekti. Sarmısak yoğurtlu herşey bana cazip geliyor.
Aslında sorun sadece bizim değil, Türkiye'nin sorunu. Özellikle bu bölgede çalışmaya ihtiyacı yok kimsenin. İki gün çalışıp aldıkları parayı içkide harcıyorlar. Üçüncü gün neredesin bile diyemiyorsun, çünkü telefona cevap bile vermiyorlar. En iyisi elemanı dışarıdan getirmek sanırım. Sabretmek zorundayım. Hele yeni bir işe başlarken daha da sabırlı olmak gerekiyor.
SilBizim şefin repertuarı geniş:) Benden geniş bir teşhir dolabı istiyor yaza. Neymiş, daha yapacak çok mezesi varmış. Yani yirmi çeşit meze yetmiyor bizim butik restorana:)
Aşkın şefi kutlamak gerek. Galgıtma, hafif ve nrfis bir tat olduğunu resimden de söylüyor. Eşinize geçmiş olsun. Ve iyi yolculuklar dilerim :)
YanıtlaSilGerçekten adam işinin erbabı. Ama yaptığı şeyin ismini bilmiyor:)) İsim babası da ben oluverdim:) Teşekkürler.
Sil