Cevizler toplandı, yeşil kabuklarından soyulmayı bekliyor. Bulaşık makinesi altından su kaçırıyor. Burada işten anlayanı bulmak oldukça zor. İzmir'den nasıl gelir buraya servis? Azmin elinden ne kurtulur ki? Tesisatçıyı çağırıyorum. İyi ve akıllı bir çocuk. "Yok abi, bu benim anlayacağım iş değil." Bayılıyorum böyle durması gereken yerde duranlara. Yapmaya soyunup daha çok bozmuyorlar en azından. Tanıdıklarını arıyor. Verdiği telefon numarasını arıyorum. Kendi haline bıraksam ne zaman gelir belli değil. "Ben gelip alırım seni." diyorum.
Böylece şehir yayla arasında git-gel trafiği başlıyor. Gelen teknisyen bir şey yapamıyor. Bir arkadaşını arıyor. "Makineyi almamız lazım." diyor ona. Doblo bir aracı varmış. Şenol'u şehre bırakırken durum değişiyor. Bugün iyi günümdeyim. Üçüncü teknisyeni yanıma alıp yeniden yaylaya çıkıyorum. Makineyi almadan yerinde tamir edeceğini söylüyor. Yarım saat sonra işlem tamam. Üzerimden büyük bir yük kalkıyor.
Öğleden sonra misafirlerimiz İzmir'den. Tabelamızı görüp gelmişler. Oldukça memnun ayrılıyorlar. Facebook'ta bir beş yıldız daha alıyoruz onlardan. Çevre ilçelerden birinin Kültür ve Turizm Müdürü geliyor yakışıklı oğluyla. Böyle turistik bir yerin yollarını nasıl yaptırmaz belediye diye şaşırıyor. "Başkan'la birlikte gelelim bir akşam." diyor, "Çok sever böyle yerleri."
Bin bir türlü davranış şekline tanık oluyoruz. Gelenlerin ekonomik durumları etken yeyip içtiklerinde belki ama her zaman değil. Geliri fazla olmayan gençler arkadaşlarından duyup ziyaretimize geliyorlar. Fazla bir siparişte bulunmamaya özen gösteriyorlar. Az yiyor, bol fotoğraf çektiriyorlar. Belli ki Taş Ev'de misafir olmak onlar için bir ayrıcalık. Esas anlatmak istediğim onlar değil zaten. Öyle misafirlerimiz oluyor ki sipariş ettikleri mezelere masa yetmiyor. Bazıları bir ya da iki mezeyi yeterli buluyor. Çoğunlukla meze tabaklarında küçük bir parça kalsa dahi boşalmış tabağı almama müsaade etmiyorlar. "Şu son lokmayı da alayım ondan sonra." Benim garibime giden zayıf ve narin yapıda olan misafirler. Yiyebileceklerinin çok üzerinde meze sipariş ediyorlar. Her birinden küçük bir kısmını yiyorlar. Tabakta kalan huzursuz ediyor doğal olarak bizi. Soruyorum, "Beğenmediniz mi?" Hararetli bir şekilde karşı çıkıyorlar. "Hayır, hepsi çok güzel ama fazla geldi bize." İşte onlardan birini ağırlıyoruz. Genç bir çift, yakışıklı genç bir beyefendi, yanında çıtı pıtı narin bir hanımefendi. İlk kadehten sonra küçük hanımın ağzı kaymaya başlıyor. Gözleri kapanıyor. Beyefendi tam aksine yaşının üzerinde bir olgunluğa sahip. Bulutların üzerinde uçuyorlar.
Akşam misafirleriyle güzel vakit geçiriyoruz. Onlar erkenden kalkınca elemanları eşimle birlikte bırakıyoruz şehre. Ayhan Usta hala açık (!) Hemen dükkanına dalıp Tire'nin en güzel dondurmasını yiyoruz.
Yine harıka bir yazı olmus
YanıtlaSilOkuyan gözler sağ olsun:)
Sil