KATEGORİLER

8 Eylül 2017 Cuma

KURBAN ERTESİ

07/09/2017 Perşembe, Tire

Kurban Bayramından sonra insanlar ete doymuş ki bayram ertesi sakin geçiyor. Bu sükunet biraz dinlenme fırsatı veriyor. Bugün de cuma akşamı sakin olur derken misafirler erkenden kapıda beliriyor. Ödemişli bir aile, İzmir'de oturuyorlarmış. Üç hanımefendi, yanlarında şirin mi şirin beş aylık bir bebek. Adı Rüzgar, gözlerinin rengi oğlumunkine benziyor, yeşille mavi arası. Keyfi yerinde, bizdeki telaşın aksine. Annesi hamağa yatırıyor, etrafa gülücükler saçıyor. Yukarı salonda camlar siliniyor, mangalı canlandırmam lazım. Serin bir rüzgar Rüzgar'a dokunur mu acaba? Hemen toparlanmalarını söylüyorum elemanlara. Zaten onlar da işin sonuna gelmişler. İzmir'den bir arkadaş tavsiyesi üzerine çıkmışlar yola misafirlerimiz. Pek bir övmüşler Taş Ev'i. "Gidelim bir görelim bakalım." demişler, sora sora güç bela bulmuşlar yerimizi. Salondaki manzara çok hoşlarına gidiyor ama verandada oturmayı tercih ediyorlar. Verandanın köşe masasına yerleşiyorlar. Endişe ediyorum, bebek hasta olacak diye. Annesi rahat, Rüzgar rüzgardan korkmaz, ona bir şey olmaz. Ben yine de güneş gören havuzun yanındaki masaya geçmelerini istiyorum. Eşimin özenle hazırladığı zeytinyağlı mezelere bayılıyorlar. Bütün yorgunluklar unutuluyor. Minik Rüzgar pek bir memnun halinden.

İki genç kalmış yolda, su kaynatmış arabaları. Biri Tire'li diğeri Bayındır'dan. Kuşadası'nda bir çok yerde şubesi olan meşhur bir Köftecide çalışıyorlarmış. Getirdikleri bidona su doldurup gidiyorlar. Az sonra geri geliyorlar. Böyle güzel bir yerde en azından birer çay içmeli diyerek. Yolda kalmışlar, sevaptır diyerek birer çay ikram ediyorum. Kalkmaya niyetleri yok, birer çay daha istiyorlar. Sezon kapanırsa gelip burada çalışabilecekleri geçiyor aklımdan. Görünüşte düzgün çocuklar. Sezonluk değilmiş çalıştıkları yer. Aklımdan geçen bende kalıyor.

Rezervasyonlar birbiri ardına geliyor. Hiç de sakin olmayacak bugün sanki. Altından kalkabilecek kadar misafir kabul ediyoruz. Çat kapı gelenlerden şansı olanlar erken gelenler. Onlardan biri baba dostu. Yıllardır Almanya'dalarmış. "Tanımam mı ben Şahap Bey'i? Tirespor'un yöneticilerindendi bir zamanlar." Dört kişi salonun en güzel masasına geçiyorlar. O kadar çok meze söylüyorlar ki masada yer kalmayacak diye telaşlanıyorum. Neyse ki anında silinip süpürülen meze tabakları yenilerine yer açıyor. 

Akşama doğru rüzgarla birlikte serinlik de kayboluyor. Hani derler ya "Limonata gibi bir hava.", işte tam bu hava için söylenmiş sanki. Salona almayı düşündüğüm rezerve masaların çoğu verandayı tercih ediyor. Şaşılacak şekilde bu akşam arılar ete gelmiyor. Havada uçuşan ne bir sinek, ne bir böcek. Fonda güzel şarkılar çalıyor. Kimsenin cuma akşamına aldırdığı yok, rakının keyfini çıkarıyorlar. Öyle ya, hangi kitapta ya da hadiste cuma akşamı için yasak konulmuş? İnsanlar bir şey uyduruyor, sonra uydurduklarına kendileri inanıyorlar.

Kalabalık bir aile beliriyor yanımda. Bu yoğunlukta gelen gideni takip etmek mümkün değil. Hızını alamayan misafirlerin üst üste siparişleri. "Bir Arnavut ciğeri daha alalım, çok güzelmiş elinize sağlık." Diğer masalar sabırsızlanıyor, "Bize bir kuru domates daha." Yeni gelen misafirlerden aile reisi olanı yer göstermemi bekliyor. "Rezervasyonunuz var mıydı?" "Hayır yok." "Çok açsanız yapacak bir şeyimiz yok. Rezervasyon yaptıran misafirlerimiz öncelikli." Geri çevirmek hoş değil. Devam ediyorum, "Ama acelemiz yok derseniz, buyurun oturun." "Ne kadar bekleriz?" "Yarım saat." Aradan beş dakika geçmeden, "Bize servis açacak mısınız?" Dedim ya, beklemek zorundasınız, kusura bakmazsanız. 

Bu akşamın konukları hep özel mezeler sipariş ediyor. Yeni işe başlayan yardımcı kadınlar henüz tam işin içinde değiller. Kuru domates, fellah köfte, skordaki, ot kavurma gibi mezelere çok talep var. Hani tabaklara koy gitsin türünden değil bunlar. Özenle tereyağında kavrulacak cevizleri, sarımsaklı kese yoğurdu tazeden dökülecek, maydanozlar yıkanıp itina ile kırpılacak üstlerine, zeytinyağı ile zenginleştirilecek bazıları, tabaklar süslenecek. Eşim mutfağa yardım eden elemanlara bırakmıyor ki hiçbir işi. Ne maydanozun doğranması öyle olacak, ne dereotunun sunumu. Hepsi istediği gibi, kusursuz bir şekilde. Çifter çifter keşkekler hazırlanıyor ara sıcak olarak. 

Misafirlerimizden biri iki kez çıkmış yayla yolunu. Talihsizlik işte. Kaplan köyüne varmışlar önce, levhalara bakmak akıllarına gelmemiş. Gerisin geriye inmişler o virajlı yokuşlardan. Kuşadası'nda güzel bir et lokantası varmış gittikleri. Oraya gitmeyi planlarken eşi, hanımefendi takmış kafayı Taş Ev'e. Nihayet internetten bulmuşlar rotayı. Gerisin geriye tırmanmışlar o zahmetli yolları üşenmeden. Sonunda bulmuşlar bizi. "İyi ki bulduk, iyi ki geldik." diyerek uğurluyoruz onları. Beşinci sınıfa giden bir kızları var, sanatçı ruhlu. "Doktor mu olacaksın benim kızım gibi?" diyorum. "Hayır" diyor, "Ben doktor olmak istemiyorum." "Ne olacaksın peki?" "Oyuncu olmak istiyorum." Bu cevabı çok hoşuma gidiyor. Babası araya giriyor. "Kızım gitar da çalıyor." Ne güzel sizleri burada ağırlamak. 

4 yorum:

  1. "Limonata gibi bir hava." Ne yakıcı ve bunaltıcı sıcağın, ne de üşütücü ve ürpertici serinliğin olmadan, orta karar bir havada yaylada olmak. Bir şeyler atıştırmak, ağaç altında gölgede uzanmak, hamakta sallanmak, yazla sonbaharın arasında zamanın ve mekanın ruhunu hücrelerine kadar hissetmek ve sindirmek keyifli olmaylı. Böyle bir mekan bütün üniteleri ve servisleriyle fanteziden uzak, otantik, mistik hatta folklorik değerleriyle geçmişten geleceğe bir huzur köprüsü oluşturmalı. Sanırım bu yolda ilk mesafe kateldi. İkincisi artık şurdan geçiyordum uğrayıvermiler kapıda bekleşedursun, rezervasyon defterined gittikçe yer ve zaman bulamamanın sıkıntısını da çekmiş olabileceksiniz. Belki de bu sıkıntı herkese yetecek kadar yer ve zaman bulamamanın bir tedirginliği olsa da artık bundan sonrası da kendinize olan ilginin de bir imkan olarak yaratılmasıdır. Burası her yönden kurumsal olmanın karşılığını hakediyor. Böyle bir misyonun çar çur edilemiyeceğini düşünüyorum. Yemek, içmek ve misafir ağırlamanın da bir usül ve adabı olmadı. Bu da türk kültürünün örnek teşkil edebilecek globel dünya standartlarında insana değer vermenin bir kriteri olabilecek duygu, düşünce ve davranışın hizmet ve tanıtım anlayışında ete kemiğe bürünmüş halidir. Uzakta da olsam yakınınızda sayılırım vesselam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biliyor musunuz, bu kadar zaman darlığı çekeceğimi ve bu kadar yorulup uykusuz kalacağımı hiç düşünmedim. Her şey istediğim gibi bunların dışında. İnsan istediğine kavuşmak için mutlaka bir bedel ödemesi gerekiyor. Keyif alıyorum, keyif veriyorum.

      Evet ben de sizi Taş Ev'in müdavimlerinden biri olarak görüyorum. Sağlıcakla.

      Sil
  2. Bizim yöresel mutfak kültürümüz hiç bir yerde yok galiba. Her yörenin yemeği ayrı lezzetli. Bir de misafire en güzelini ikram etme geleneği karşısında memnun olmanın nezaketle ifadesi yetiyor, bu işin pirlerine. Ege lezzetleri, Girit mutfağıyla birleşince ortaya çıkan lezzeti kestiremedim. Bu arada ufak tüyolarla bir tarif aldık gibi geldi bana. Aile işletmelerinin sıcaklığı başka bir yerde bulunamaz da. Hava temiz, yemekler lezzetli, ortam sıcak, ailevi paylaşımlar Taş Ev'i daha da yaşanılır kılıyor. Ortaya duygular ve memnuniyet de girince bu işten keyif aldığınızı hissettiriyorsunuz yazılarınızda. En güzeli belki de bu. İnsanın yaptığı işi içine sindirebilmesi.

    Size ve Taş Ev sakinlerine, güzel günler dileklerimle, selam ve sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanırım pek çok yerin farklı mutfak kültürü var. Ne var ki damak tadımıza en uygun olanlar kendi memleketimizin yöresel tatları. Batıda Akdeniz mutfağı, doğuda Arap mutfağı arasında kalan ülkemiz her ikisini kendine has özellikler katarak harmanlamış. Batıda ot ağırlıklı, hazırlanışı kolay salata, meze ve balık ürünleri doğuya doğru daha zor hazırlanan et ağırlıklı yemeklere yönelmiş. Benim ailemin Giritli, eşimin ailesinin Selanik göçmeni olmasının yanında bulunduğumuz bölge mezelerin Akdeniz ağırlıklı olmasının sebebi sanırım. Bunun yanı sıra özellikle Antakya ve Gaziantep mutfak kültürüne de hafifçe dokunuruz.

      Haklısınız, burada farklı bir konsept oluşuyor sanırım. Gelenler değişik bir atmosferde ev rahatlığında hissediyorlar. Mutlaka bir farklılık yaratmamız gerektiğini düşünüyorum.

      Hareketli bir yaşama girdik. Aslında her zaman bir hareket vardı hayatımızda. Çoğu zaman plansız hareket eder, karşımıza çıkacak güzelliklerin tadına varırdık. Şimdi misafirlerimizin kapıdan girmesi ile birlikte bir heyecan içinde buluyoruz kendimizi. Çalışanlar, hepimiz görevimizi biliyoruz. Olmadık zamanda çıkan aksilikler, her şeye rağmen memnun ettiğimiz konuklarımız bize heyecan veriyor. "Bugün domates yeter mi?" Sorusu bile zaman geliyor önem kazanıyor. Her zaman "Ya çok gelen olursa?" endişesi kafamızda yerini buluyor. İlk fırsatta şehre inip eksik olan malzemeyi temin edersek, içimiz rahat oluyor.

      Teşekkürler, Bizden de size selam olsun.

      Sil