KATEGORİLER

7 Nisan 2016 Perşembe

05/04/2016 Salı, Prag

Tire'de olsaydık Salı Pazarını gezerdik bugün. Burada da hayırlı bir iş yaptık,  Prag Kalesini programa aldık. Kale Vlatava Nehrinin sağında. Bu yüzden Müstek Metrosunda sarı hattan yeşil hatta geçiş yapıyor iki istasyon sonra Malostranska durağında iniyoruz.

Önceki günlerin aksine çok ayrıntılı bir program yok elimizde. Zira Kalenin içine girdikten sonra gezilecek her yer aynı bölgede. Tek kaygımız Kalenin yolunu bulabilmek. İlk gördüğümüz büyük ve gösterişli bir bina Çek Jeolojik Araştırma Enstitüsüymüş. Bu binanın önünden geçer geçmez yollar Kaleye doğru kalabalıklaşıyor.  İlk kavşaktaki levha Prag Kalesini gösteriyor. Az sonra genişliği yaklaşık beş metre olan parke taş döşeli merdivenli bir yol karşılıyor bizi. Altı yedi basamak çıktıktan sonra yol eğimli olarak devam ediyor. Bu basamak ve eğim birbirinin ardında defalarca devam ediyor tabii. Bütün yokuş boyunca merdiven çıksaydık çok daha zordu. Sol tarafta boyumuz yüksekliğindeki duvarın arkasında yükseldikçe güzelleşen Prag manzarası mevcut.

Artık gücümüz kalmadı dinlenelim diye düşünmemiz ile Kale sınırlarına girmemiz aynı anda oldu. Sağdaki meydanlık seyir yeri olarak değerlendirilmiş. Bir kafe hizmet veriyor orada.

İlk Prag  manzaralarımızı çektiğimiz resimlerle kalıcı hale getirirken kafede dinlenip buz gibi biralarımızı yudumluyoruz.

Biraz dinlenip yola koyuluyoruz. Sol tarafta gördüğümüz tarihi yapılardan ilki Çekoslavakya'nın geçmişi 10. yy a kadar uzayan en eski ailesi, Lobkowicz'lere ait özel koleksiyonların sergilendiği müze. Hergün bu binalarda tanınmış bestecilere ait eserlerin icra edildiği klasik müzik konserleri veriliyor. Bu sanat gösterileri hep turistlere yönelik elbette. Konser ve müze ziyaretlerinin yaklaşık otuz TL ücreti var.

Yokuş yukarı yürürken sağ taraftaki kapıdan bir bahçeye giriyoruz. Karşımızda bir müze daha çıkıyor. Bu müze oyuncak müzesi. Çekler hem oyuncak hem de kukla yapımında bayağı iddialı. Müzenin önünde bronzdan çıplak bir erkek heykeli bulunuyor. Çoğu öğrenci olduğunu sandığım kızlı erkekli genç gruplar bağrışmalar, gülüşmeler eşliğinde tezahürat ediyor ve birbirlerini alkışlıyorlar heykelin önünde. Meğerse tamamen siyah renkli heykelin cinsel organını kim ovarsa o kişinin şansının yüzüne güleceğine inanılıyormuş. Kızlı erkekli gençler şanslarını denerken arkadaşları da onlara tempo tutuyorlar. Kapkara heykelde parlayan tek yer var doğal olarak. 

Müzeden sonra Kale civarını gezmek için tur bileti satın alıyoruz. Bu biletle akşama kadar gezeceğimiz yerler var. Önce biletimizi makineye okutup Altın Yol'a giriş yapıyoruz. Kalenin en ilginç yerlerinden biri burası. Parke taş döşeli yol boyunca içi eski tarihli günlük eşyalarla dekore edilmiş küçük şirin evler bulunuyor. Bu evlerde zamanında Kale'nin hizmetinde çalışan esnaf ve meslek sahipleri otururmuş. Çok katlı spiral ve dar merdivenleri olan eski bir bina ziyaretçi akınına uğruyor. Burada orta çağa ait silah ve giyim kuşam sergileniyor. Bazı binalarda da işkence aletleri. Kullanılan gürzler, mızraklar, kılıç ve kamalarla birlikte eski işkence usul ve aletlerini görünce dönemin barbarlığı insanın tüylerini ürperiyor.

Altın Yol'dan çıkmadan Daliborka Kulesini görüyoruz. Burası dönemin en berbat zindanlarından birisi. Buradan çıkıp St. George Bazilikasına giriyoruz. Yüksek binanın tavanı ahşap ve düz. Duvarlar süslemeli, İsa ve Meryem heykelleri var içeride. 

Maria Theresa Kadın Sığınma Evinden sonra Kraliyet Sarayını geziyoruz. Burası da yüksek bir bina. Çatısı son derece ilginç bu yapının altında büyük bir salon ve salonun yanında duruşmaların yapıldığı mekanlar ve kütüphane yer alıyor. Ayrıca sol köşedeki balkondan güzel Prag manzarasının resimlerini çekiyoruz. Nedendir bilinmez bu binanın içinde resim alınmasına izin verilmiyor ama ben bir kaç tane çektim yine. 

Cumhur Başkanının kullandığı binanın arkasından geçerek en muhteşem kiliselerden birini, St. Vitus Katedralini geziyoruz. Belki de bu Prag'ın en prestijli yapısı. Daha sonra Cumhurbaşkanı'nın ikametgahı ve Prag Kalesi ana giriş kapısından çıkıyoruz Masaryk meydanına. 

Kale turumuz tamamlandığında epey yorgun düşüyoruz. Sadece Saint Vitus Katedralinin önündeki bir cafede soğuk birşeyler içerken dinlenmiştik. Meydanda ayrıca turistik eşya ve hot dog, ızgara ve muhtelif yiyecekler satan kulubeler yer alıyordu.

Kaleden aşağı doğru inerken hedefimiz Charles Köprüsüydü. İniş daha kolay oldu tabiatıyla. Ancak ben şu meşhur Prag'ın en dar sokağını göreceğim diye tutturdum. Sora sora bulduk sonunda. Sokak Vlatava nehrinin yanında bir lokantaya açılıyor. Kendimizi ağa yakalanmış bir sinek gibi hissetmemize neden oldu bu durum. Bunun gibi dar sokaklardan ülkemizde çok var ama burada nasıl paraya dönüştürüldüğünü görüyorsunuz.

Son olarak Charles köprüsünün sol kenar ayak kulesinden sağ tarafa yürüdük. Köprü üzerinden hem akış aşağı hem de akış yukarı güzel resimler çektik. Köprü oldukça kalabalık. Kenarda karikatür ve kara kalem portre yapan çok sayıda ressam, sokak müzisyenleri var. Bunun dışında yaklaşık yirmi metrede bir sağlı sollu heykeller yer alıyor. Her heykelin hikayesi farklı elbette. Sağ taraftan sola giderken köprünün sağındaki sekizinci heykel yine elini sürenlere şans getiriyormuş. Bu sebeple insanlar yine parlatmışlar el sürdükleri yerleri.

Dönüş yolunda bronz bir kapı, yanında da ona ait bir plaket görüyoruz. Bronz kapının üzerindeki resim John Amos Comenius (1592-1670) ile Desiderius Erasmus (1466-1536) arasındaki tartışmayı betimliyormuş. Yakında bunu da ellemeye başlarlar eminim.

Akşam yemeği için Pizzerio Carllino Ristorante'de bir yandan biramızı yudumlarken risotto ve spagettimizi yiyoruz. Tatlı bir yorgunlukla kapatıyoruz günümüzü.

4 yorum:

  1. Dar sokakları bile değerlendirmişler diyorsunuz ya, işte bu yakaladığınız nokta sanırım bakış açılarımızdaki farkı gösteriyor. Onlar güzelliklere değer verip insanlığın hizmetine sunuyorlar, bizse güzellikleri yok ederek saçma rantlar peşine düşüyoruz. Onlar emek veriyor, biz kolaycıyız. Onlar estetiğe önem veriyor, sanata önem veriyor, bizdeyse her geçen gün daha da kabalaşıyor ve hoyratlaşıyor yaşam. Onlar gülümsmeyi, bizse mağduriyeti kutsuyoruz...
    Keyfini çıkarın siz, bitmez bu benim yakınmalarım :)

    YanıtlaSil
  2. Ne güzel anlatmışsın.. Abiciğim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler. Kendi bilgisayarım yok yanımda, bu nedenle hatalarımı kontrol edemiyorum. Ayrıca resim yüklemede de problem var ama dönüşte bol bol resim koyacağım. Yarınki gezi Karlova Vary. Avrupa'nın en büyük termal şehri. Bizi izlemeye devam edin:)

      Sil
  3. Gezi bloglarının neredeyse tamamında "En dar sokak" tan bahsedilmiş. İki bina arasında sadece bir kişinin geçebileceği kadar genişliği var. Sokak denirse tabi buna, uzunluğu on beş metre ya var ya yok. Geniş basamaklarla aşağı doğru iniliyor. Geçit desek daha doğru olacak sanırım. Giriş ve çıkışlara trafik ışıklarına benzer birer ikaz lambası koymuşlar. Kırmızı yanarken düğmeye basıp yeşilin yanmasını bekleyeceksiniz. Her milletten insan bu basit geçidi görmeye geliyor akın akın. İşin ilginç yanı sokağın diğer ucuna daha geniş bir sokak ya da cadde bağlanır diye düşünürken bir anda restaurant'lardan birinin bahçesinde buluyorsunuz kendinizi. Garson elinde menü ile sizi içeri davet ediyor hemen. Bu duruma şaşıran yüzünde şaşkın bir tebessümle düğmeye basıp yolun açılmasını bekliyor tekrar. Evet, eğer görmeseydim içimde kalacaktı. Yorumunuza aynen katılıyorum. Burada her şey turizm odaklı düşünülmüş. Günlük siyasi kavgalar, tecavüzler, kadın cinayetleri, terör, trafik kazaları, maden kazaları gündemlerinde değil...

    YanıtlaSil