KATEGORİLER

12 Mayıs 2020 Salı

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 38

Bu haftanın konusu Aysu Arıcı'dan. Gerçekten de üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken, üzerine sayfalar dolusu makalelerin yazılabileceği bir konu seçmiş arkadaşımız. Ağaç Ev Sohbetlerinin 38. bölümünde geniş bir girizgah yapıldığı için fazla uzatmadan hemen soruya geçiyorum:

"Kelimeleri çok değerli buluyorum, kendimizi ifade etmemizi sağlıyorlar ve günlük hayatımızda çok önemli bir yer kaplıyorlar. Bu yüzden sorularımı kelimeler ve kelimelerle bir yönden ilişkili olan dil hakkında seçeceğim. Dil konusuna girmişken ilk olarak olmazsa olmaz bir soru sormak istiyorum: Dilimizin içerisinde bulunan yabancı sözcüklerle ilgili ne düşünüyorsunuz? İkinci ve son olarak da sizin için değerli olan, ister günlük hayatta sıkça kullandığımız ister dilimizin derinliklerinden gelen, bilinmedik bir sözcük söylemenizi istiyorum. Bu sözcük hakkında bir şeyler duymak istiyorum! Sizin için neden değerli olduğu gibi:)"


Yaşantımızda kelimelerin önemi yadsınamaz. Çoğu zaman yetersiz kalsalar da hali hazırda kendimizi ifade etmemizin en önemli yollarından biri bu. Yanlış zamanda yanlış kelime seçimi, insan hayatına bile mal olabiliyor. Dil konusu o kadar geniş ki, sohbetin ana konusundan ayırıp sürekli başka yerlere çekiyor beni. 


Dilimize giren yabancı sözcüklere değişik açılardan bakmakta fayda görüyorum: Bir milleti millet yapan şey ne ırk, ne toprak ne de dindir. Milleti millet yapan unsurların başında tarih ve dil gelir. Türlü medeniyetler kuran milletler, tarih ve dilleri sayesinde süreklilik arz etmişlerdir. Millet geleceği için diline sahip çıkmak zorundadır. Elbette bu husus, millet olma bilincine erişmiş insanlar açısından bir anlam ifade eder. Bu aleme geldik, gidiyoruz, hangi milletten olduğumuzun ne önemi var diyen biri, pek çok şeyi kafaya takmadığı gibi, dil konusunda da umursamaz tavrını sürdürür.

Eşim, Türk Dili ve Edebiyatı mezunu ve zaman zaman bu konuyu tartışırız aramızda. Karakter yapımız genel olarak birbirine yakın olsa da düşünsel açıdan farklı yanlarımız vardır ki, bunun olması son derece doğal ve sağlıklı bir durumdur. Örneğin onun milli duyguları benden daha fazladır. Bense bu topraklarda doğmuş olmamın, tamamen bir tesadüf olduğunu ve bu durumun bana ne bir üstünlük sağlayacağını ne de bir zafiyet getireceğini düşünürüm. Bu yüzden dilimize sahip çıkmak konusunda onun, bana kıyasla çok daha tutucu olduğunu söyleyebilirim.

Şahsen dilin kendi dinamikleri içinde gelişen bir iletişim aracı olduğunu ve bunun temelinde baskın kültürün yattığını düşünüyorum. Orta Asya'dan Anadolu'ya, oradan Avrupa ve Akdeniz ülkelerine yayılmaları sonucunda dilimize dışarıdan pek çok kelime girmiş ve bizden de diğer dillere pek çok kelime geçişi olmuştur. Günlük konuşmalarımızda kullandığımız sözcüklerin çok büyük bir kısmının yabancı kökenli olması, kültürümüzü yayan değil dışarıdan kültür ithal eden bir konumda olduğunu gösterir ki, bu durum son derece üzücüdür. Bunun yanı sıra, hızla gelişen teknoloji ve bilim dünyasında geri kalmamız, yabancıların araştırma, keşif ve buluşlarından sonra ortaya yeni çıkan terimler için dilimizde uygun karşılık bulma konusunda hantal davranmamız da ayrı bir sorun oluşturuyor. 

Dilimizde çok sayıda Arapça kelimenin yer alması, İslam dininin etkisi ve buna bağlantılı olarak halkımızın Arap kültürüne ilgi göstermesinin doğal sonucudur. Benzer şekilde Osmanlının son dönemlerinde, aydınlarımızın etkisiyle Fransızca kelimeler, daha sonra Amerikan kültür emperyalizmi nedeniyle İngilizce kelimeler, dilimizi işgal etmiştir.  

Günümüzde diğer dillerden etkilenmeyen hiçbir dil yoktur. Almanya, Fransa gibi bazı ülkeler, dilin önemini kavradıkları için kendi dillerinin, başka diller tarafından bozulmasına karşı tavır almakla birlikte ülkemizin de içinde bulunduğu pek çok ülke, kendi dillerini unutup  geleceklerini tehlikeye atmaktadır. 

Bana gelince; dilimizi yabancı sözcüklerden arındırmak amacıyla aşırı bir gayret içine girilmesini gereksiz ve suni buluyorum. Böyle bir çaba, Cumhuriyetin ilk yıllarında ulus bilincinin geliştirilmesi için mutlak surette gerekliydi ancak, iletişimin geldiği bu noktada, dilin yabancı sözcüklerden arındırılması işini zor kullanarak çözmenin hem gereksiz hem de imkansız olduğunu düşünüyorum.

Diğer taraftan, siyasi nedenlerden ötürü, dilimize yerleşmiş bazı Türkçe sözcükler yerine, ısrarla Arapça karşılıklarının kullanılmasına yönelik gayretler beni isyan ettiriyor. Ülkenin ileri gelenlerinin televizyonlara çıkıp, güzel sanatlarda ilerleme kaydetmiş eski bir Türk kavmi olan Uygurlardan türetilmiş  "uygarlık" sözcüğü yerine, eski bir Arap şehri olan Medine'den türetilen "me-de-niyyet" sözcüğünü y harflerinin üzerine basa basa kullanması, kimliğimizden ne kadar uzaklaştığımızı ortaya koyuyor. Ne yazık ki, Atatürk tarafından 12 Temmuz 1932'de kurulan Türk Dili Tetkik Cemiyetinden sonra değiştirilen adıyla Türk Dil Kurumu da, diğer bütün kurumlar gibi siyasetin etki alanına girmiş durumda. 

Tamam dil bir zenginlik, hangi dil olursa olsun bir kelime öğrenmek dahi insanı yüceltiyor fakat ota çöpe yerli ve milli derken, kendi öz dilimize arkamızı dönüp Arapça'ya özenmek büyük bir çelişki değil mi?
  
İkinci soruya ilişkin size "okul" sözcüğünün öyküsünü anlatayım: Bilinmeyen bir sözcük değil ama ben bu sözcüğün Fransızca "ékol" (okul) sözcüğünden dilimize geçtiğini düşünüyordum. Dilimizin yabancı sözcüklerden arındırılması amacıyla en büyük mücadele, Atatürk'ün önderliğinde, 1934-1935 yıllarında yapılmış. Türkçe dil bilgisi kurallarına uygun bir şekilde türetilmiş pek çok sözcük dilimize o yıllarda girmiş. Bunun için izlenen yöntemlerin son derece demokratik olduğunu görüyoruz. Şöyle ki, konuşma dilimize girmiş yabancı sözcüklere Türkçe karşılık bulmak için halka anket fişleri dağıtılırmış mesela. Fişlerde değiştirilmesi istenen yabancı sözcükler, onun yerine kullanılması önerilenler ve bu önerilerin gerekçeleri gibi bilgiler soruluyormuş. Eğer, yabancı bir sözcük için Türkçe bir öneri getirilmiyorsa fişin dikkate alınmayacağı özellikle belirtiliyormuş.

Diğer taraftan gazeteler kanalıyla halka çağrı yapılarak dilimizin yabancı kelimelerden arındırılması amacıyla yabancı sözcüklere Türkçe karşılık önermeleri isteniyormuş. Bu vesileyle dilimizde yer alan yabancı sözcüklerin yerine halk arasında kullanılan uygun karşılıklar aranıyormuş. Toplanan bütün öneriler Dil Tetkik Cemiyetinde kurulan komisyonda değerlendirildikten sonra her gün seçilen beş yeni sözcük gazetelere gönderiliyor ve bunların yabancı sözcüklerin yerine kullanılması isteniyormuş. Gazeteler bazen yabancı sözcükleri, bazen de önerilen Türkçe karşılıklarını kullanıyorlarmış belli bir süre. Hatta aynı paragraf içinde aynı anlama sahip yabancı ve Türkçe sözcükler bulunabiliyormuş. Zamanla yeni sözcüklerden bazıları kalıcı oluyor bazıları ise silinip gidiyormuş.

İşte, "okul" sözcüğü de bunlardan biriymiş. Toplanan yüzlerce öneri arasından Urfa'dan derlenen fişlerde mektep yerine önerilen "okulağ", Denizli'den derlenen "okunak" bir adım öne çıkmış. Atatürk ilk kez çektiği bir telgrafta mektep yerine "okula" (Siyasal Bilgiler Okulası) sözcüğünü kullanmış. Daha sonraki yıllarda kelimenin sonundaki -a harfi atılmak suretiyle "okul" sözcüğü yaygınlaşmış.

Sadece bir kelimeyi dilimize kazandırmak için ne kadar büyük çaba sarf edildiğine hayret etmemek elde değil. "Okul" sözcüğünün ortaya çıkış öyküsünü kaleme alan Yrd. Do. Dr. Sedat Balyemez'in, SDÜ Fen ve Edebiyat Fakültesi dergisinde yayınlanan makalesini şurada bulabilirsiniz.    

17 yorum:

  1. Okulun böyle bulunduğunu hiç düşünmemiştim. Kelimelerin kökenlerini öğrenmek çok ilgi çekici olabiliyor. Hımmm, bu konuda kendimi geliştirsem azıcık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, etimoloji oldukça ilgi uyandıran bir branş. Her sözcüğün ayrı bir öyküsü var. Doğduktan sonra da sürekli olarak kendini geliştirmeye devam ediyor.

      Sil
  2. O kadar çok şey yazmak istiyorum ki şu an Mr. Kaplan! Yazdıklarınıza genel olarak katılıyorum. Nereden başlasam?

    İngilizce, Fransızca gibi yabancı dillerden alınan kelimeleri kullanınca hemen eleştirenler, günlük hayatta kullandığımız bir sürü kelimenin halihazırda Arapça ve Farsça gibi yabancı dillerden geldiğinin farkında bile değil. Çoğu kelime hâlâ Arapça'dan, Farsça'dan geçtiği haliyle kullanılıyor ve insanlar o kelimeleri öz Türkçe sanıyor. Ama ne zaman ki az buçuk bildikleri Avrupa dillerinden bir kelime kullanılsa hemen eleştiriyorlar. Bunu çok saçma buluyorum. Gereksiz milliyetçiliği de çok saçma buluyorum ki hiçbirimiz kendimiz seçmiyoruz doğduğumuz ülkeyi, bölgeyi. Dünyanın her yeri aynı benim gözümde. Kendi seçmediğim, özgür irademle karar vermediğim bir şeyi aşırı sahiplenerek başkalarını küçümsemek ya da ayrımcılık yapmak çok mantıksız. Farklı dillerde çok sevdiğim farklı kelimeler var ve hepsini de kullanmak en doğal haklarımdan biri bence. Keşke sevdiğimiz tüm kelimelerle yeni bir dil oluştursak ve tüm dünya o dili kullansa! Bu da benim ütopyamın bir parçası sanırım :D Dilini kaybeden kimliğini kaybeder yaklaşımını biraz garipsiyorum. Milli kimliği kaybetme korkusu da hiç anlayamadığım bir şey. Dünya dili, dünya insanı, ortak paydada buluşma taraftarıyım. Çok ütopik belki ama napalım ben de böyleyim bu aralar :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mrs. Kedi, teşekkür ederim. Tamamen aynı fikirdeyiz. Bu kesin:) Hayır olmayabilirdik de, bu hiçbir şeyi değiştirmezdi:) Şimdi bir konu üzerinde tartışmak istiyorum sadece. Dur bakayım;
      Hah, tamam, "Dilini kaybeden kimliğini kaybeder yaklaşımını biraz garipsiyorum." Benim de milli duygularım biraz zayıf. Ancak yazımda, dilin millet olmanın bir gereği olduğunu söylemem, tespitten öte bir şey değil. Millet olmak ne kadar önemli? Ayrı bir mesele. Fakat günümüzde o kadar önemsenmeyecek bir husus gibi gelmiyor bana yine. Çünkü çark ona göre dönüyor. Devletler kendi vatandaşlarına her zaman iltimas geçiyorlar. ABD'de vatandaşın önemi büyük. Dil temelinde sağlanan milli birlik beraberinde sömürmeyi ya da sömürülmeyi getiriyor. Başka devletlerin sömürüsüne karşı, milli duruş sergilemek zorundaymışız gibi geliyor bana. Ha, bu benim açımdan manevi bir bağlılık değil. Madem bu topraklarda doğdum, o yüzden kendi dilim, kültürüm ve tarihimle ayakta durmalıyım. Eğer İskoçya'da doğmuş olsaydım aynı şeyleri orası için düşünürdüm. Aksi takdirde ne özgürlükten ne de bağımsızlıktan bahsederiz. Milli birliği sağlam ülkeler ulus bilincine erişmemiş olanları sömürürler daima. Diyeceksin ki biz ne özgürüz, ne bağımsız. Üstelik sömürüldüğümüzü de bal gibi biliyoruz. O zaman ben de sana diyeceğim; diline bak kaç yabancı sözcük var?

      Dünya vatandaşı olmak, dünya dilini kullanmak, dünya dillerini öğrenmek ve bunlardan büyük haz duymak... Bunlar asla itiraz edeceğim konular olamaz. İstediğim kelimeyi ister Türkçe, ister Arapça, Farsça, İngilizce, İtalyanca ve hatta bilsem Japonca olsun özgürce kullanmak isterim:) Ya ben bu yazıyı bitiremeyeceğim galiba:)))

      Sil
    2. Açıklamalarınız çok mantıklı ve net Mr. Kaplan. Ne demek istediğinizi anlıyorum sömürme ve sömürülme konularında. Haklısınız. Size katılıyorum ama diğer yandan da şöyle bir düşününce İskoçya'da doğmuş olmayı isterdim sanırım :D Böyle düşünüyorken de başka türlü hareket edemiyorum ki :)))

      Sil
    3. Açlık, yoksulluk kötü. Bunların olmadığı herhangi bir ülke olabilirdi benim için. Ha bir de lütfen Arap ülkelerinden biri olmasın:)

      Sil
  3. Anketle sözcük seçimini duymamıştım, ne kadar demokratikmiş, bir tür beyin fırtınası:)) dil yaşayan bir şey,çok katı olmamak gerekiyor. Su gibi akıp yolunu buluyor...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk'ün önderliğinde, üstelik savaştan yeni çıkmış olmanın yoksunluğu içinde o kadar güzel şeyler yapmışlar ki! Ne yazık ki şimdi hepsini unutturmaya çalışıyorlar. Ama Türk gençliğine bunları unutturamayacaklar.

      Sil
  4. Fiş yöntemini daha önce hiç duymamıştım. Gerçek çok güzel yerlere değinmişsin. Sayende yeni şeyler öğrendim. Teşekkürler 😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben teşekkür ederim. Birbirimizden çok şeyler öğreniyoruz. Bu da büyük mutluluk kaynağı:)

      Sil
  5. bak yine konuya ciddili bir devlet olayı gibi yaklaşmışsın yaa :) arapça fransızca ingilizce farsça osmanlıca hep özeniyoz işte biz bişilere. bak bu konular senin eşinin konularııı, o da söleseydi yaa fikirlerinii :) yani şimdi anlamadım ki, hangi kelimeleri kullanmayı seviyon gündelik yaşamda. heey soruya cevap vermemişsin yaaa. iki soru var, sadece birinciye cevap vermişsin. yerli yabancı hangi sözcükleri seviyon, hangilerini kullanmayı söylemeyi seviyon, yani işte ses olarak güzel olanlar belki, benim hep ferforje demem gibi. o kelimeleri neden seviyon. yani bilimsel olan ilk kısımı sölemişsin, kişisel olanı bırakmışsıın. bi tane daha yazsana ağaç ev 38 ikinci blüm diyeee :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Huylu huyundan vazgeçer mi hiç?:)))
      Bak ben hiç bir dile karşı değilim. Sadece dilde zorlamaya karşıyım. Yani Ulusal Egemenlik Bayramı hazır yerleşmişken, kalkıp Hakimiyyeti Milliyye Bayramı demenin alemi ne?

      Yazıda eşimden bahsettim biraz:) O dilimizin yabancı sözcüklerden arındırılması işini ciddiye alıyor. Türkçesi dururken yabancı kelime kullanılmasına ifrit oluyor. Ne de olsa uzmanlık konusu, belki de ondan:)

      İkinci soruda kulağıma hoş gelen bir sözcük söylememin beklendiğini düşünmedim. Benim seçtiğim "okul" sözcüğü;

      "benim için değerli"
      "günlük hayatta sıkça kullandığımız" bir sözcük,
      "dilimizin derinliklerinden" geliyor,
      nasıl ortaya çıktığı "bilinmiyor"
      Kulağa hoş gelen sözcük sorulsaydı;
      "Champs Elysee" diyebilirdim, hatta Fransızca bilumum küfürler bilem olabilirdi:))

      Bu sözcük hakkında bir şeyler duymak istiyor musun?
      Gezdim, dolaştım geniş bir cadde. Işıl ışıl geceleri, pahalı mağazaları var, bize gelmez:)

      Benim için tek değerli yanı söylenişi:
      Champs Elysee, Mon Amour! :))

      Sil
    2. :) bizim ülkede küçük yerlerde "şanzelize düğün salonları var :) bize her yer şanzelize :)

      Sil
  6. İlk olarak bu haftanın sorusunu cevapladığın için teşekkür ederim. Şu an bu kelimeler dilimize, insanlarımıza, kültürümüze yerleşti. Bu yüzden bunlardan kurtulmaya çalışmamızın gereksiz ve imkansız olduğu konusundaki düşüncelerine katılıyorum. Sonda bahsettiğin, okul kelimesinin öyküsü için de çok teşekkür ederim. Daha önce duymamıştım bu yüzden okuduğuma sevindim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne demek, benim için büyük zevkti. Harika bir konuydu üstelik:)
      Evet, haklısın, dilde zorlama olmaz:) Ben teşekkür ederim:)

      Sil
  7. Siyasi çekişmelerin dilimize verdiği zarar fikrinize ben de katılıyorum. Aslında pek çok dil biri birinden etkilenmiştir dediğiniz gibi ama siyasi görüşüne bağlı olarak Arapça' ya kaymak doğru değil.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle. Ne Arapça ne de başka bir dilin lehine yönetim tarafından suni bir cazibe yaratmamalı. Toplum ne isterse yapabilir.

      Sil