"Burayı sevdiğimi nasıl bildin?" diye sordum.
Bana bakıp gülümsedi, "Sanki sen beni soruşturmadın, öyle mi? dedi.
Tabii ki onu araştırıp hakkında bilgi
toplamıştım ama bunu söylersem hakkımda yanlış düşünebileceğinden
endişelenmiştim.
"Geçen yıl gazeteye verdiğin röportaj sırasında tüm
sırlarını açıklamıştın," dedi.
Verdiğim bu röportajı unutmuştum.
"Tabii ki tanıştığımız ilk günden
başlayarak seni araştırdım." dedim.
Ne kadar geç yatarsa yatsın, erkenden
kalkardı Tieresse. Sabahları ben hala uykudayken, o spor salonuna giderdi. Evde olduğumuz zamanlarda arka
bahçede tenis oynar ya da havuzda yüzerdik. Öğleden önce birlikte film seyretmeye
başlardık. Müzelerin yönetim kurulundaydı, açılışlardan bir gün önce yeni
sergilere düzenlenen VIP turlara katılırdık. La Ventana Pazar ve Pazartesi günleri kapalıydı.
Genellikle bir gün dışarıda yersek, diğerinde evde kalıp kendi yemeğimizi pişiriyorduk.
Seks yapacağım tek kişinin mutlaka sevdiğim
kadın olacağını düşünmüştüm. İçinde bulunduğum bu durum planladığım ya da hayalini kurduğum bir
yaşam değildi. Tieresse'nin şöminesi üzerinde asılı bir tablo bulunuyordu. Tabloda aynaya bakan genç bir kadını vardı. Yüzünün bir
tarafı yaralıydı, ancak yarası aynadaki görüntüsüne yansımıyordu. Tieresse, tabloya bakarken bana "Sahip
olduğun yaşam ile tasavvur ettiğin hayat arasındaki fark, realite ve kusursuzluk arasındaki mesafeye eşittir" demişti. Ona bu sözü kendin mi uydurdun
diye sormuştum. Resmi ilk gördüğünde, bu sözü bana Reinhardt söylemişti dedi. Bunu asla unutmadım. Tieresse'ye ilk kez ihanet ettiğim günün sabahında resimdeki kadına baktım ve onda kendimi gördüm.
Tieresse sonraki günlerden birinde, "Hatırlarsan, geçenlerde yardım toplama resepsiyonundan kaçtığımız
gece, birbirimizi tanıma konusunda beni sınamaya kalkmış ve bahsi kaybetmiştin" dedi.
"Haklısın." dedim.
"Şimdi sıra senin, beni öyle bir yere götür ki oradan nefret edeyim, burası senin bildiğin ancak benim bilmediğim bir
yer olsun, buna hazır mısın?" diye sordu.
Gülümsedim ve "Merak etme, seni öyle bir yere götüreceğim." dedim.
Bu sözü verdiğimde altı aylık birlikteliğimiz vardı. Onu bir yolculuğa davet ettim. Nereye gittiğimizi sordu. Yanına el feneri almasını ve sırt çantasını hazırlamasını
söyledim.
"Vereceğin bütün bilgi bu kadar mı?" diye sordu.
"Evet, öyle." dedim.
Onunla birlikte arabamı Houston'ın batısına, bir arkadaşımın uçmama müsaade
ettiği bir uçağın muhafaza edildiği, bin metre uzunluğundaki
çim şeridine bitişik hangarın bulunduğu yere doğru sürdüm.
Bunu çok seveceksin, dedim.
Uçağın yanına yaklaştık. Daha önce küçük bir uçağa hiç binmemişti ve bu
yüzden oldukça gergin görünüyordu. Endişelenecek bir şey olmadığını söyledim.
"Gereksiz yere endişelendiğimi biliyorum ama elimde olmadan heyecanlanıyorum." dedi. Ancak daha fazla dayanamayacağım. Tamam, bu kez sen kazandın." dedi.
Havalandıktan kısa bir süre sonra, "Bana uçmayı
öğretebilir misin?" diye sordu.
Bin beş yüz metreye tırmandık, güvenli olacak kadar yüksek, kırsal
kesimi görebilecek kadar alçaktık. Yüzünü pencereye yapıştırdı. Oklahoma'nın hemen
kuzeyine doğru uçabilir miyiz diye sorunca bir dizi S-dönüşten sonra kuzeye
doğru Cimarron Nehri'ni takip etmeye başladık. Nereye gittiğimizi sordu, ona
neredeyse istediği yere geldiğimizi söyledim. Bakışlarımı Kuzeybatı Kansas'taki
o noktaya çevirdim ve dört yıldan fazla bir zaman önce acil iniş yaptığım aynı
yola indim. Uçak henüz durmadan kapıyı açtı.
Gözlerini açarak "Burası inanılmaz bir yer." dedi.
Ormanın içinde el ele yürüdük ve dere kenarına
oturup hafif bir öğle yemeği yedik. Daha sonra mayolarımızı giydik ve Delaware
nehrini kanoyla gezdik. O akşam erkenden, Ozawkie'nin hemen dışında, devasa kavak ağacının gölgesi altında piknik yaptık, bana Kansas City’deki barbekünün
Teksas’takinin yerini tutmadığını söyledi. Fakat yine de hiç fena değildi.
"Uçağı indirdiğimiz yerdeki arazi satılık mı?" diye
sordu.
"Hiçbir fikrim yok." dedim.
"Eğer satarlarsa, orayı alalım ve hemen
evlenelim." dedi.
Şaşırarak "Neee?" dedim.
"Burası son derece güzel, şehre biraz uzak ama işleri buradan yönetebilirim." dedi. Anlatmaya devam etti,
Daha ne
söyleyebilirim ki, Midwest'in stratejik konumu bana her zaman hitap etmiştir. Birçok yerleşim mükemmel dik açılarla bağlanmış birbirine. İlk alt kadromu Lincoln yakınlarında, Nebraska’da
kurabilirim mesela." dedi.
"Teklifinde şaşırdığım şey evlilikle ilgili olan bölümdü." dedim.
"Ha şu mesele," dedi. "Artık bırak şu suratsız Alman
karakterini. Latin erkeklerinin daha atak olmaları gerekmez mi?"
Şok olmuştum. Tieresse tabletini açtı, beş dakika kadar bir şeyler araştırdıktan sonra telefonunu eline aldı. Karşısındaki kişiye üç soru sordu ve her birinin
ardından, "Evet, anlıyorum." dedi. Telefonu kapatmadan önce, yeri nakit olarak satın
almak istediğini söyledi. Telefonu kapatınca bana dönüp,
"Yeri satın aldım." dedi, "Şimdi gözlerini kapat."
"Ciddi olamazsın." dedim.
"Hadi dediğimi yap ve kapat gözlerini." dedi. Dediğini yaptım.
"Şimdi gözlerini açabilirsin." dedi. Gözlerimi açtığımda, elinde yarım düzine çam iğnesiyle süslenmiş iki halka tutuyordu.
"Houston'a döndüğümüzde daha iyini satın alabiliriz." dedi. "Şimdi
bana elini uzat."
Gözlerimi tekrar kapattım.
"Şimdi ne yapıyorsun?" diye sordu.
"Bunun
gerçek olduğundan emin olmak istiyorum." dedim.
O günden sonra bu bizim özel oyunumuz haline
geldi. Kendimi gergin hissettiğim ya da enerjimin düştüğü zamanlarda,
Bana "Gözlerini kapat aşkım." deyip elini yüzüme koyardı. Bir süre sonra,
"Sana gözlerini açmanı
söylediğimde dünya daha iyi bir yer olacak." derdi. Bunun her seferinde işe yaradığını gördüm.
Geceyi ucuz bir motelde geçirdik ve bir zarfın
arkasına inşa etmeyi planladığımız konutu çizmeye başladık. Tieresse, Kansas'a
taşınıp inşaatı denetlemesi için Houston'dan altı aylığına bir mimar tuttu.
(Devam edecek)
(Devam edecek)
Rüya gibi, masal gibi her şey ama işte bir bit yeniği var işin içinde!
YanıtlaSilBazen yaşam, fevkalade güzel giderken beklenmedik bir anda her şey tepe taklak olabiliyor. Kader diyor bunun adına bazıları. Herkes kaderini çizenin peşinde; hatalarını arıyor:)
Silheeey gelcam yineee deeeee yeni bir hayat noldu yaaaa, bitti mi yaniiiii :)
YanıtlaSilYok bitmedi, araya hatırlı işler aldık:))
SilRomantik bir çiftmiş. Kadını adam öldürmüş olamaz gibi sanki..
YanıtlaSilEvet birbirlerini seviyorlar adamın anlattığına göre. Adam kendisinin masum olduğunu iddia ediyor fakat doğru mu söylüyor, bilmiyoruz henüz:)
Siloh güzel hayat kıskanılcak hayat hihihi :) yeni bir hayat ın kahramanından daha aksiyonsuz gidiyo şimdilik adamın hayatı ha ha haaa :)
YanıtlaSilKeşke hep öyle gitseymiş hayat. Ama işte, o zaman hayat olmuyor:)
SilOooo, burada aksiyon çok daha fazla. Allah'a şükür dedektifler kapıma gelip seni karını öldürmekten tutukluyoruz demedi:))
Hata bulamadın mı?:))
cıks maalesef hihihi :)
Sil