KATEGORİLER

13 Mart 2021 Cumartesi

BİN HÜZÜNLÜ HAZ - HASAN ALİ TOPTAŞ


Kitabın Adı: BİN HÜZÜNLÜ HAZ

Yazar: Hasan Ali TOPTAŞ

Sayfa Sayısı: 152

Yayınevi: Everest Yayınları

Türü: Post Modern Roman

Çağdaş Türk edebiyatında ayrı bir yeri olan Hasan Ali Toptaş'ın okuduğum ikinci kitabı, Bin Hüzünlü Haz. Daha önce Gölgesizler romanını okumuş, üslubuna, kelimeleri muhteşem bir şekilde dans ettirişindeki ustalığa ve hayal gücüne hayran kalmıştım. Gerçekten de yazar, dünyada post modern tarzda iddialı bir yapıt koymuş ortaya. Gel gelelim, edebiyat çevrelerinde müstesna bir yeri olan ve okurlarının büyük sevgisini kazanan yazarın kariyeri, birkaç ay önce kendisine yöneltilen taciz suçlamalarından sonra bir çırpıda yerle bir oldu. Doğal olarak bu olay nedeniyle okurlarından büyük tepki gördü ve insanların aklına şu kritik soruyu gündeme getirdi: Yazarın işlediği suçtan dolayı kitaplarını cezalandırmak doğru mu? Toplumun büyük bir kısmı artık kitaplarını satın almayarak yazara bir şekilde tepkilerini göstereceklerini belirtirken, bazı kuruluşlar kendisine verdikleri ödülleri geri aldılar, bunların yanı sıra kitaplarından birinin filme çekilmesi projesi de iptal edildi. Bin Hüzünlü Haz romanı, uzun zamandan beri okumamı bekleyen kitaplardan biriydi, çünkü yazarın sıra dışı üslûbunu seviyordum. Yazar, Hasan Ali Toptaş, üçü yazar olmak üzere yirmiye yakın kadına taciz suçlamasından dolayı deşifre olarak toplum nazarında hak ettiği cezayı en ağır şekilde almış görünüyor. Gerçekten de yüz kızartıcı bir davranışta bulunmuş. Diğer taraftan sanat eseri, onu yaratan kişinin çocuğu gibidir. Babası tacizci ya da katil olan bir çocuğu suçlamak ne kadar mantık dışıysa yazarı yüz kızartıcı bir suç işlemiş esere ceza vermek de pek makul gelmiyor bana. Bu nedenle yazarı yediği haltlarla baş başa bırakıp esas konumuz olan Bin Hüzünlü Haz kitabından bahsedeyim biraz.

Romanın daha önce yazarın hiçbir kitabını okumayan kişiler için anlaşılması zor bir kitap olduğu söyleniyor. Fakat benim gibi bu tarz kitaplardan hoşlananlar için okunası bir eser. Normal bir roman gözüyle bakmadan okumak gerekiyor kitabı. Anlatıcı bir kadın, ama romanın içinde belli belirsiz hissettiriyor kendini. Hiçbir karakterde, olayda, zamanda ve mekanda bir netlik yok. Ne görünüş ne de anlam bakımından. Bütün sözcükler anlamını yitirmiş aynı zamanda. Renklerin sesini, gölgelerin ve çığlıkların sessizliğini, aydınlıkta karanlığı, iyilikte kötülüğü arıyor yazar, sözcüklerinde. Eğer romanda illâ bir kahraman gerekiyorsa, bu Alaaddin olabilir belki. Ancak, kitabın başından sonuna kadar Alaaddin'i arıyoruz fakat belki de öyle bir kişi yok. Alaaeddin'in net bir tasviri de yok, kimin nesi, iyi mi kötü mü, ne iş yapar bilmiyoruz. Diğer taraftan her birimiz, ondan bölük pörçük birer parça taşıyor gibiyiz. Gerçekler hayallerle birbirinin içine girmiş bir halde, kâh şehrin kalabalığı arasında yükselen bir apartmanın terasında, kâh ormanın derinliğinde buluyoruz kendimizi. Yer yer doğu ve batı masallarında geçen kahramanların içinde dolaşıyoruz; pamuk prensesin cücelerinde, Don Kişot'un Sancha'sında, kırk haramilerde, kırmızı başlıklı kız ve ona göz koyan kurtta... Müthiş bir dil hakimiyeti, yerli yerine oturmuş uzun cümleler ve okurda bırakan bir hayranlık duygusu...

Yazar, post modern edebiyatın dibine vuruyor bu eserinde. Romanda belirgin bir olay örgüsü göremiyorsunuz. Salt edebi haz almak isteyenler için yazılmış bir eser. Türk edebiyatına yeni bir soluk getiren yazar, dili bir araç değil, düşüncenin kendisi olarak görmekte. Romanın giriş cümlesi beni çok şaşırtmış, bu cümleyle kitabın içeriğinde felsefi bir içerik beklediğim için bir parça hayal kırıklığına uğramıştım aslında. 

"Beni en çok arınmışlığım tedirgin ediyor. Uzunca bir süredir, ruhumun derinliklerinde bütün şiddetiyle hissediyordum bunu. Kimi zaman, şöyle adamakıllı kirlenip de kim olduğumu anlayayım diye kendimi pervasızca şu şehrin alkol kokulu karanlığına vuruyor,... ama bunu başaramıyordum. " 

Derken Haraptarlı Nafi'nin bir sözü çıkıyor karşımıza, kitabın sonuna doğru,

"Hayat nedir diye sorarsan, bilmiyorum evlât; sormazsan biliyorum..."  

Bir de çok hoşuma giden "sözgelimi" sözcüğü sık sık kullanması dikkatimi çekti. Bir örnek, misal vermem gerektiğinde "örneğin", belki daha çok ya da yeri geldiğinde "mesela" diye başlardım söze, hem konuşmalarımda, hem yazılarımda. Yazar, bu iki sözcüğü kullanmaktan özellikle imtina etmiş sanki. Bunların yerine "sözgelimi" sözcüğünü kullanıyor, benim de güzel geldi kulağıma. Diğer bir husus, pek çok kitap kurdunun okurken zorlandığı bu eseri görece kısa bir sürede okumayı başardığım için kendimle gurur duydum.             

22 yorum:

  1. hasan ali toptaş, sezgin kaymaz, orhan pamuk, çok iyi sağlam edebiyatçılar olsa da üslüplarını ve içeriklerini, ki benim için içerik önemli değil üslup önemli, uzak, soğuk, bulduğum üç yazar. okura uzak duran yazarları tutmuyorum. gölgesizlerde işkence çekmiştim, filminde de :) insan sıcaklığı olmayan yazarları çok gözüm tutmuyor :) toptaş için geleceğin yaşar kemali diyorlar, yaşar kemal de o sıcaklık var, toptaş'da şimdilik yok, elbette edebiyatta farklı duruşlar var, toptaş da sabahattin ali gibi öğretmen gibi yazanlardan yani, toptaş ın birçok roportajını da dinledim, edebiyat sohbetlerini de, sanıyorum memuriyetten gelen bir özellik onda bu uzaklık, iş yaşamından yani. yani işte haldun taner, hüseyin rahmi, reşat nuri gibi yazarlardaki hümanizma yok onda :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Orhan Pamuk'un sadece Cevdet Bey ve oğullarını çok sevmiştim, bana okumayı sevdiren kitaplardan biri olmuştur hatta:) Fakat diğer kitapları benim gözümde aynı ayarı tutturamadı maalesef. Üslûp konusu önemli tabii, tercih meselesi:) Kim demişse onu bence halt etmiş. İkisi çok farklı kulvardalar. Keşke doğru yoldan ayrılmasaydı. Sanatı ve düşünce tarzını seviyorum. Bahsettiğin yazarlar da çok iyi ama Hasan Ali Toptaş herkesten farklı bir yol izlemiş ve bana göre son derece başarılı. Toplumculuk, hümanizma aramayacaksın onda sanat sanat içindir ekolünden kendisi zira:)

      Sil
  2. Kesinlikle şahane kitaptır, katılıyorum, kesinlikle emek ister, zordur. Ayrıca yazarla tanışma kitabım olup, yazar bu kadar tanınır değilken başka bir mertebeye koymama sebep olmuştur. Haraptarlının o sözünü çok sevip, çok kullanmışımdır. Yazıyı görür görmez koştum kitabı aldım raftan, tarih atmanın faydaları işte. 1998, daha enteresan durumsa yapıştırma fiyat etiketinin tam şöyle olmasıdır 2000000:) Seynan Levent'in TV2'deki enfes programı Akşama Doğru'ya çıkmıştı ve mütevazi hayatı ve duruşu çok etkilemişti beni, sanki Vergi Dairesinde İcra'da memuruydu diye hatırlıyorum. Taciz haberleri, etkilemedi diyemem, üzüldüm.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim de çok hoşuma gitti. Her yazarın altından kalkacağı bir yol izlemiyor. Evet, yaşam öyküsü de ilginç. Babasını suskunluğundan dolayı Beckett'le, annesini ise anlatıcı yönüyle Şehrazat'a benzetiyor. Hayatı bir roman olabilecek usta bir yazar. Taciz konusuyla evet, yazık etti kendine ve onu sevenlere. Büyük hayal kırıklığı...

      Sil
  3. Hasan Ali Toptaş kitaplarını çok beğenerek, edebiyat tadı alarak okumuştum. Son kitabının yayınladığı haberini alınca, o gün koşup kitabını almıştım.
    Şimdi, kesin ve net olarak söyleyeceğim tek şey, artık yazılmış yazılacak hiç bir kitabını elime almayacağım.
    Öncelikle kızgınım, sonra bir kadın okur olarak iki kere kızgın ve kırgınım. Evet, yazarı ve eserini birbirinden ayırmaktır doğrusu. Ancak, kadınların zayıf görülerek tacize uğratıldığı ve bunun üzerinin örtüldüğü bir dünyada, görmezden gelinemeyecek bir davranış ve bizim bunu görüp protesto etmemiz doğru olan bence.
    Benzer kırgınlık ve kızgınlık sonucu çocuk tacizcisi Woody Allen'ı da protesto ediyorum ve filmlerini gözden çıkardım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, kızdık, yazarı sevenler olarak kırıldık. Hasan Ali Toptaş yanlış yaptı ve hayatı boyunca kendisine yapışacak kara bir lekesi oldu. Ona verilen bu tepki kendisinin tanınmış ve sevilen bir yazar olması sebebiyle daha da büyük oldu. Hepsini anlıyor ve yapılması gerekenin bu olduğunu düşünüyorum. Ancak ne yazık ki ona kızmış olmamız, kitaplarını almamamız, onları okumamamız kadınlara taciz olayını önlemeyecek. Kişiliğine duyulan saygı büyük ölçüde kalkmıştır. Bence en büyük cezayı okur verdi ona, artık hiçbir yayınevi kitaplarını basmayacak. Lakin bu durum, eserlerinin edebiyat dünyasındaki kalıcı yerini değiştirmeyecektir. Tacizci yazar, yazmaya devam edeceğini söylemiş. Muhtemelen sağlığında hiçbir kitabı basılmayacak artık. Ama öldükten sonra kitaplarının basılacağına ve onların yine ses getireceğine inanıyorum. Belki şimdi oturup yediği haltları ve düştüğü durumu maharetli kalemiyle yazıya döküyordur. Allah kimseyi onun durumuna düşürmesin, büyük hesaplaşma içine girdiğini düşünüyorum ve bunları yazamaz, günahlarını çıkaramaz ve kendisiyle yüzleşemezse intihar bile edebilir bence.

      Sil
  4. Yazara aylar önce ben de blogumda yer vermiştim. Farklı üslubunu herkes beğenmese de ben çok beğeniyorum. Geçmiş Şimdi Gelecek, Beni Kör Kuyularda ve Ben Bir Gürgen Dalıyım adlı eserleri severek okuduklarımdan. Öte yandan hakkında çıkan haberlere üzüldüm. Profesyonellik, sizin de belirttiğiniz gibi eserleri ile yazarı birbirinden bağımsız düşünmeyi gerektirir ama bu yaklaşım bu ülkeninin kodlarına pek uymuyor. "İftiraya ve komploya kurban gitmiştir, inşallah da aklınır" diye düşünmek istiyorum. Aksi halde kendini bu mertebeye getirmiş yazarın hem kendisine hem okurlarına yazık olacak.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hep düşünürüm, sadece edebiyat dünyasında değil, diğer bütün sanat dallarında isim yapmış sanatçıların hemen hepsinde bir arızalı yanı var. Ben de yazarın tarzını güzel ve sanat yanını kuvvetli bulanlardanım. Maalesef taciz olayını kabul etmiş ve özür dilemiş. Genel olarak benzer davranışta bulunanlar iddiaları inkar ederlerdi. Düştüğü durum, bana göre kendisine verilecek en büyük cezadır. Diğer taraftan yazarın işlediği suç ne olursa olsun, birini öldürse dahi, eserlerinin değerini azaltmaz bana göre. Bu olayın diğer sanatçılara da bir ders olmasını diliyorum, gerçek er ya da geç, hiç umulmayan bir zamanda ortaya çıkar ve ayaklarına dolanır insanın.

      Sil
  5. Bloglarda yazara ait kitaplar yorumlanmış ve begenilmişti.Burdan merakımı cezbetmisti yazar ve okurum diye not ediyordum köşeye, fakat henüz okuyamadım. Çıkan haberler etkilemedi diyemem. Eser sahibini tanımamak, bilmemek en iyisi sanırım.Bu daha sağlıklı bir süreç bence.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle diğerlerinden ayrılan bir üslubu var. Yazarın hayat hikayesi de yazmaya başlama serüveni de ilginç. Bence kitabı sanat yönüyle değerlendirmek ve yazarın hangi koşullardan geldiğini bilmek önemli. Hakkında yapılan suçlamalar okuru şoke etti, kızdırdı elbette ve toplum nazarında düştüğü durumla, alnına sürülen kara lekeyle, bütün emekleri heba oldu. Belki bir münazara konusu olabilir bu ama ben şahsen sanatı ve sanatçının kişiliğini aynı kabın içinde değerlendirmeyenlerdenim. Elbette, farklı düşünenler olacaktır.

      Sil
  6. kuşlar yasına gider kitabını okumuştum bir usluba sahip olduğunu düşünüyorum ancak özrü kabahatini geçti ha sanat yönü yazar yönü diye ayırmalı mıyız buna katılmam imkansız yapılan davranış bie kez olsa farklı bakardım ama seri olarak devam etmiş bu sebeple güzel yazıyor diye kulağını tıkayan kadınları bir dakika düşünmeye davet ederim.saygılar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dediğim gibi farklı fikirler olabilir, saygı duyuyorum. Yazarın davranışını kınıyorum, ona saygım kalmamıştır, benim gözümde bitmiştir. Ama aynı şeyi yazdığı kitaplar için söyleyemem. Sözgelimi, Hitler, dünyanın lanetlediği biri, onca insanın kanını taşıyor fakat yazmış olduğu "Kavgam" adlı kitabı benim de okurken zevk aldığım, dünyada en çok okunan kitaplardan biri. Yazarı yaptıklarından dolayı kınayıp eleştirebilir, cezalandırılmasını talep edebiliriz ama yazdığı romanların post modern edebiyatın en muhteşem örnekleri olduğu gerçeğini değiştirmez bence. Bu tür taciz ve şiddetin önlenmesi için 2014 yılından beri imzalanıp onaylandıktan sonra yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesini uygulayamayan ve bu konuda yeterli halk desteğini bulamayan bir toplumun bir twitter mesajıyla ortaya çıkan münferit bir olay karşısında göstermiş olduğu tepkiyi hiç de samimi bulmadığımı söylemek isterim.

      Sil
  7. Hah. Tam isabet bu konuyu tartışmayı çok istiyorum ama zaten benzer düşünüyormuşuz :) Kesinlikle, bu “cancel culture” konusunda sayfalar dolusu yazılabilir ama sizin tek cümleniz özetlemiş: baba manyaksa çocuğun günahı ne..
    Suç varsa ceza vicdani değil adli olmalı bu da işin diğer yüzü. Magazinel boyutu beni ilgilendirmiypr sanatçıların. İnsan olarak suç işledilerse tabii ki yaptırımı olmalı uygulanmalı ama eserlerin ve sanatın üzerinden kesilmemeli bu ceza. O zaman esere yaptırım uygulanıyor sanatın özgür ve özgün olması önüne set çekiliyor ki bu da sonuçta sanata ceza kesmek demek, kişiye değil. Buçok anlamsız..
    Sanırım sorun adaletin çalışmadığı bir ülke oluşumuzun bilincinde olmamızdan kaynaklanıyor. Yoksa adalete güvenebilsek hıncımızı da eserden çıkarmaya kalkmayız sanırım..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, düşündüklerimiz bire bir aynı:) Diğer taraftan feminist bazı çevreler şu örneği verip eğer tacizci bir bakkal ya da kasapsa ondan bir daha alışveriş eder misiniz? diye soruyorlar. Ben buna ne alâka diyorum. Elbette, o durumda alışverişi keserim, ikisi aynı mı? Çoğu konuya duygusal tepki verip dağları deviriyoruz ama birkaç gün sonra unutup gidiyoruz toplum olarak. Oysa sorun orada öyle duruyor...

      Esere, sanata ceza verilmesi tam bir saçmalık. Orta çağda kitaplar yakılıyordu, o zamandan bu zamana fazla bir şey değişmemiş demek. Özellikle bu anlayışa kadınlar önderlik edince daha çok şaşırıyorum. Aynı konuyla ilgili olarak yine başka bir röportajda, olaydan şöyle bahsediliyor. Bazı kadınlar, Hasan Ali Toptaş'la cazibesini kullanarak yazarlık konusunda ondan faydalanmak istiyorlar. Karşılığını aldıklarında sesleri çıkmıyor ama umduklarını bulamayınca da ondan intikam almak için fırsat kolluyorlar. Ben bu olayın iç yüzünü bilemem ama nedeni ne olursa olsun yazarın yakışıksız davranışlarda bulunduğuna inanıyor ve özür tweet'ini yetersiz buluyorum.

      Diğer taraftan sanat eserine ceza kesilemeyeceğini, yazara ilişkin bu tür suçlamaların adli makamlarca değerlendirilip cezalandırılması gerektiğini düşünüyorum. İki romanını okudum, çok beğendim ve kendi tarzında tartışmasız bir öneme sahip olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla eserleri yazarın tacizci olmasından dolayı benim gözümde zerre kadar değer kaybetmemiştir. Yazarın yargı önünde hesap vermesi ve vicdanıyla baş başa kalması ve gereken cezasını çekmelidir. Şu anda acınacak bir haldedir zaten. Düştüğü duruma bakın, sen yıllarca çalış, didin, koca Hasan Ali Toptaş ol, düştüğün hale bak... Allah insanı yoldan çıkarmasın.

      Sil
  8. Bilinçli bir tercih değil ama klasik romanlar modern eserlerden daha fazla ilgimi çekiyordu. Yeni yeni çağdaş yazarları da okumaya başlamıştım.Hasan Ali Toptaş'ı ilk kez maalesef taciz iddiaları ile duydum ve yazılarına baktım. Maalesef sanatına da kendisine de yazık etmiş.İstese de istemese de artık ömür boyu taciz iddiaları akla geldiği için sanatını tarafsız bir gözle görebilmek zor olacak. Sanatı ile kişiliğini ayırmak gerektiğini düşünen(ki ben de bu konuda tam karar vermedim.İki görüş arasında gidip geliyorum.) siz bile iddiaları dile getirmek ihtiyacı duymuşsunuz.
    Bu durumu aklım taciz edilen kadınların yaşadıklarını getirdi aslında. Tacizin yarattığı psikolojik tahribatı gidermek için ömür boyu uğraşan kadınlar var. Ve kurban olan kadınlar bu acıyla yaşamak zorunda kalıyorlar. Tabi bu tahribatın sonuçları fiziksel olarak görülemediği için diğer yaralar kadar ciddiye alınmıyor. Hasan Ali Toptaş'da artık eylemininin sonuçları ile ömür boyu yüzleşmek zorunda kalacak. Ağır bir hal. Yaptıkları ile yaşayacakları orantılı mı? Bilmiyorum... Herhalde tacizin yarattığı travma ile boğuşan kadınlar bunu daha iyi değerlendirebilir...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sadece C.nin yorumuna verdiğim cevapta belirttiğim gibi konuya fazla duygusal yaklaşmak çözüm değil. Önemli olan bu tür olaylarda, kadınlara (hem de erkeklere) mobbing ve taciz olaylarının önüne geçmek için ne yapılması gerektiğine odaklanmalıyız bence. Elbette, sizin gibi duygusal davrananlar olacaktır ama bu etkili bir yöntem değil, inanın. Zira bugün eserlerini sergileyen pek çok sanatçının geçmişinde nice kara lekeler bulmak mümkün. Evet, eserini okurken Hasan Ali Toptaş'ın bir tacizci olduğu aklımıza gelecek ama bu durum, esere ceza vermemizi gerektirmez diye düşünüyorum. Yapmış olduğu insaniyet dışı davranışlar eminim ki ona pahalıya mal olmuş, olacaktır da. Elbette, olaylar ve kişiler hakkında çeşitli değerlendirmeler yapıp farklı yorumlarda bulunmayı son derece normal karşılıyorum.
      Varsayalım, bu olay üzerine kalemi eline aldı ve yaptıklarının vicdanını nasıl sızlattığını o müthiş edebi sanatını kullanarak anlattığı bir eser koydu ortaya. Onun neler hissettiğini öğrenmek, pişmanlıklarını ve belki de topluma ders niteliğinde fikirlerin yer aldığı yazılarını okumak fena mı olur? Teşekkür ederim.

      Sil
  9. Yazarı hiç okumadım,eğer okumuş olsaydım belki birşeyler söylerdim ama taciz konusu ortaya çıkınca artık alıp okumak istemem tabiki:( Bu arada ağaç ev sohbetleri konusunu siz mi seçeceksiniz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlk okuyanlar için zor ve anlaşılmaz gelebilir:) Fakat anlayanlar için onun kitaplarını okumak büyük bir keyif. Yazara yapılan muamele haklı, cezasını şimdiden buldu ama hiçbir güzel eser sanatçının işlediği suçlardan dolayı cezayı hak etmez. Suç ve ceza insanlara mahsus:) Ağaç Ev Sohbetlerinin bu haftaki konusunu ben belirleyeceğim, evet:)

      Sil
  10. Yazarın sadece "Gölgesizler" adlı eserini okudum. Önceden bildiğim bir yazar değildi. Çok yakın bir arkadaşım hadi beraber okuyup tartışalım dediği için okudum ve bitirene dek çok zorlandım. Kitap elimde süründü, ben yerlerde. Kitabın hangi kategoriye girdiği konusunda kafamda ciddi soru işaretleri var. Kısacası pek bana hitap etmedi yazarın tarzı. Ancak yazarın işlediği suçlardan dolayı eserleri cezayı hak etmez fikrinize katılıyorum. Sezen Aksu ile ilgili konuşmuştuk daha önce. Hatırlarsanız ne demiş olursa olsun şarkılarının hakkını vermemiz gerektiğini yazmıştım.

    Yapılan işle/söylenen sözle yapan kişiyi birbirinden ayırmak gerekir. Birini sevmiyor oluşumuz, o kişinin işini iyi yapmadığı anlamına gelmez. Yazarın kadınlara yaklaşımı affedilir gibi değil, özür dilemesi durumu kurtarmaz. Ama bu ayrı, eserlerinin değeri ayrı tutulmalı. Ben bu mevzudan önce de hayran kalmamıştım kendisine ama önceden eserlerini takdir edenlerin bir anda o eserleri karalamaya kalkması da pek mantıklı olmaz. Yine de sevdiğim bir yazar olsaydı ister istemez soğurdum diye düşünmekten alamıyorum kendimi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gölgesizleri ben de okudum ve neden bu kitap hakkında yazmadım diye çok kızdım kendime. Sanırım iki sene falan oluyor, yaz tatili için Foça'da bir aylığına ev kiralamıştık. Ne yazık ki evin interneti yoktu. Orada bulunduğum süre içinde okuduğum sekiz kitabı blogumda yazamadım. İnternet olsaydı belki o kadar kitap okuyamazdım ayrı:))

      Ben Gölgesizler romanını sevmiştim. Bu tür romanlar post modern olarak sınıflandırılıyormuş. Üzerinde derinlemesine edebi tartışmalar yapılıyor, tezler hazırlanıyor, analiz ediliyor. Öyle ki yazar bile şaşırıyor bu duruma:) Vay neler yazmışım diye şaşırdığını biliyorum. Bu tür kitapların beni çeken yönü kullandığı dil. Hasan Ali Toptaş tam bir kelime cambazı, uzun ama oturmuş cümleler, müthiş bir hayal ve gözlem gücü. Bana büyük bir keyif veriyor okurken. Zaten dili araç değil amaç olarak değerlendiren bir yazar.

      Evet, Mrs. Kedi, Sezen Aksu konusunu hatırlıyorum. Ben ona çok tepkili ve öfkeliydim. Ama Firuze de Firuze yani. Firuze'nin ne kabahati var şimdi. Çoğu kez keşke bu güzel eserleri aklı başında başka bir besteleyip yorumlasaydı diyorum. Bugün aynı şekilde Hasan Ali Toptaş'ın eserleri keşke bir tacizcinin elinden çıkmasaydı dediğim gibi. C. ve sizinle aynı görüşü paylaşmaktan dolayı mutluyum:)

      Sil
  11. Kendine ait kitapları okumadım hiç ve olay sonrasında yazara destek olup olmamak da okuyucunun kendi isteğine kalmış tabii. Ama ödüllerin geri alınması bana biraz saçma geldi. Bu ödüller yazdığı şeyler için mi verildi yoksa kişiliği ve davranışlarına mı verildi sorusu geliyor insanın aklına. Ben alıp kitabını okur muyum bilmiyorum. Hiç aklımda olan bir yazar değil şimdilik :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazara destek olsun diye kitap okumam asla. Bu konuda kafam karıştı biraz şimdi böyle söyleyince ödüller eserin sahibine takdire değer bir şey ortaya koyduğu için verilir sanırım. Yani ödüllü kitap falan diyoruz ama kitaba madalya takıp para ödülü falan vermiyorlar. Bunları alan eserin sahibi. Dolayısıyla bence yazara verilen ödül eğer böyle bir ahlaksızlık yaptıysa geri alınabilir. Bir de biliyorsunuz ödülü kabul etmeyen sanatçılar var. Onlar da ödül veren kurumu değerli bulmuyorlar.

      Kitap bazılarına ağır gelebilir. Beş sene önce okusaydım muhtemelen aynı zevki alamazdım. Şimdi üçüncü kitabını aldım yazarının ismini kapatıp okuyacağım:)))

      Sil