KATEGORİLER

12 Mart 2021 Cuma

SON DANS BÖLÜM 19

Aniden bastıran yağmurla birlikte havaya karışan toprağın kokusunu derin derin çekti içine. Önceki akşam sözleştikleri gibi Selma’yı evinden alacaktı. Sokağa girdiğinde yağmur dinmiş, güneş bütün parlaklığıyla ışıl ışıl ortalığı aydınlatıyordu. Apartman girişinde beklemekte olan arkadaşını görünce aracını kaldırımın kenarına yanaştırdı. Sağ taraftaki camı indirirken arabanın ön konsolu üzerindeki saate baktı.  

- Seni yağmurun altında fazla bekletmedim umarım, dedi Esther.

Beyaz spor arabanın kapısını açıp ön koltuğa yerleşen Selma,

- Yok canım, dedi. Yeni indim aşağı ben de. Başını sürücü koltuğunda oturan Esther'e çevirdi, meraklı gözlerle olan biteni anlamaya çalışıyordu. Eee, hadi anlat bakalım, nereye gidiyoruz şimdi?

Esther kendinden emin ve büyük bir özgüven içinde arabayı hareket ettirdi. Selma, meraktan kıvranırken muzipçe gülümsüyordu.

- Dün akşam söyledim ya, doktorumun yanına gidiyoruz, dedi gülümseyerek.

Aklı iyice karışan Selma, arkadaşının onu neden doktoruna götürmek istediğini anlamaya çalışıyordu.  

- Esther, meraktan çatlatma beni. Söyler misin, ne işim var senin doktorunda? Arkadaşın olduğum için benimle konuşmak mı istiyor doktorun? Niye ben, benden önce Kemal'i çağırmadı peki? 

- Dur, acele etme, bekle biraz. Hepsini anlatacağım, dedi Esther soğukkanlı bir şekilde.

Araba, Selma'nın sabırsızlığına inat, Esther'in sakinliğine nazire yaparcasına, yoğun trafiğin içinde, ışıklarda durup kalkarak,  sükunetle yol alıyordu. 

- Doktor sen içerdeyken beni de odasına alacağını sanmıyorum, dedi Selma. Yanlış mı düşünüyorum?

Esther, Selma’nın meraklı bakışları altında anlatmaya başladı.

- Bak var ya, şu senin doktor gibisini ne duydum ne de gördüm. Geçen haftadan beri her gün en az bir kez telefonla aradı beni. Aklına gelen bütün soruları sorup detaylı bir şekilde cevaplandırmamı istedi. Ben onun sorularını uzun uzadıya cevap verirken onun bana uygulayacağı tedavi konusunda güvenimi kazanmaya çalıştığını hissediyordum. Çünkü kaç doktora gittiğimi, hiç birinden fayda görmediğimi sana anlattığım gibi ona da anlatmıştım. Ama Cevdet Bey, bambaşka biri, diğerlerinden çok farklı. Onun beni tedavi edeceğine inanıyorum. Fakat bazen içime bir kuşku düşmüyor değil. Ne bileyim, normal biri değil yani, dediğim gibi, hayatımda böyle bir doktor görmedim.

- Cevdet Bey’e güvenebilir miyim diye fikrimi soruyorsun sanırım. Bu yüzden mi yanında olmamı istedin benden?

- O da var tabii, ama seni yanıma almamı Cevdet Bey istedi.

- Bak Selma, Cevdet Bey'in adını sana veren benim. Onun sıra dışı bazı uygulamaları olduğunu ben de duydum ama herkes onu başarılarından dolayı yere göğe sığdıramıyor.  Benim yakın arkadaşlarımdan birinin doktoruydu kendisi. Seninkine benzer bazı rahatsızlıkları vardı onun da. Yani, halüsinasyonlar falan görüyordu. Hatta bir ara… Selma, daha fazla konuşmamak için kendini tutarken, onun bu hali Esther’i hayli meraklandırmıştı.

- Ne olur devam et, her şeyi bilmek istiyorum.

- Bilmem nasıl anlatsam,  bunu sana söylemek istemezdim ama ağzımdan kaçtı bir kere. Evet, birkaç kez intihar girişiminde bulundu. Cinler, periler rahat bırakmıyordu peşini.

- Sonra, dedi Esther, heyecanla,

- Sonra Cevdet Bey’i bulmuş işte. Şimdi gayet iyi durumda. Kocasının tayini çıktı bir başka şehre gittiler. Hayata yeniden tutundu. Cevdet Bey’e her gün dua ediyormuş. Biliyorum senin durumun onunki kadar kötü değil ama belki bir faydasını görürsün diye sana da onun ismini verdim. 

- Evet, dedi Esther, dalgın gözlerle. Benim durumum biraz farklı, ama arkadaşından daha mı iyiyim daha mı kötü onu bilemem. Benim zorum cinlerle, perilerle değil. Evet, sanırım biraz farklı… 

- Kemal nasıl, yine gözü işinden başka bir şey görmüyor değil mi?

- Biliyorsun doğum gününü kutladığımız o geceyi hepimize zehir etmişti. Hâlâ sizlerin yüzüne bakarken utanıyorum. Ertesi gün işi bağladıktan sonra akşama Alman misafirlerini bir restaurant'a götürmüşler. Ben doktorun verdiği ilacı alır almaz derin bir uykuya dalmışım. O gece Kemal eve geldiğinde, hayatında ilk kez beni uyurken bulmuş. Öyle derin bir uykuya dalmışım ki, sabah gidişini bile fark edemedim. Selmin'e sorup öğrenmesem o gece Kemal'in hiç eve uğramadığını rahatlıkla söyleyebilirdim sana. Yıllardır böylesine huzurlu bir uykuya hasret kalmıştım. Bedenimde biriken yılların yorgunluğunu bir çırpıda atmıştım sanki, ruhumu sıkıştıran kara örtü birden kalkmıştı üzerimden. 

Ertesi akşam hiç beklemediğim bir saatte, elinde beyaz bir lilyum buketiyle eve geldiğinde yine bir hayalin içine düştüğümü sandım. Neşeyle sarılıp beni öperken kafamın içinde bu değişikliğin sebebini arıyordum. Bu bir hayal değilse gerçek hiç olamazdı. Gerçek olsa bile mutlaka bir sebebi olmalıydı. Büyük bir hata yapmış da kendini affettirmek için bir gayret sarf ediyordu sanki. Ben yine bütün olumsuz düşünceleri kafamdan kovdum, teşekkür edip çiçeği elinden aldım ve vazoya yerleştirdim. Selmin masayı hazırladı, birlikte yemeğe oturduk. Berlin'de birlikte yediğimiz ilk yemektekine benzer bir heyecan kaplamıştı içimi. Bana ilk kez işinden, yaptıkları toplantıdan bahsetti. Tesadüfe bakar mısın, toplantıya katılan Almanlardan biri de benim Berlin'deki dil okulunda birlikte çalıştığım Anna Karsch'mış. Anna'nın erkek delisi olduğunu biliyordum. Kemal'e de sarkmış toplantıda ama o hemen tepkisini ortaya koymuş. Daha sonra acaba yanlış mı anladım diye içi içini yemiş. Bu vicdan azabıyla kendisini affettirmek için imzaladıkları sözleşmeyi kutlamak üzere Alman iş adamı ile asistanı Anna'yı o akşam yemeğe almışlar. Bu kez Anna son derece mesafeli davranmış Kemal'e. Sohbet sırasında laf dönüp dolaşıp Kemal'in öğrenci olduğu dönemde benim öğretmenlik yaptığım Berlin'deki dil okuluna gelmiş. Onlara benden bahsedip, Almanca derslerini benden aldığını söylemiş. Anna beni tanıdığını ve en iyi arkadaşlarından biri olduğumu fakat üç yıldır ilişkimizin koptuğunu anlatmış. Bunun üzerine Kemal hemen telefona sarılıp beni aramış. Derin uykuya daldığım o gece değil telefon, top patlasa duyamazdım. Kemal benden bir cevap alamayınca meraklanıp apar topar yemeği bırakmış ve eve koşmuş. İşte Kemal böyle biri hayatım, onun gözü benden başkasını görmez. Anna'yı çok iyi tanırım, hiçbir erkek onun gibi fettan bir kadının elinden kolay kolay kurtulamaz.  

Dikkatinin dağıldığını fark eden Esther, önüne çıkan bir kafeye doğru yaklaşırken yavaşladı.

- Selmacım daha yarım saatten fazla zamanımız var, istersen şurada durup birer çay içelim, ne dersin? 

- İyi olur, nasıl istersen, dedi Selma.

Garson, ince belli cam bardakların içinde dumanı tüten tavşan kanı çayları önlerine bıraktı.  İki arkadaş çaylarını yudumlarken Selma kafasını kurcalayan soruyu sormaktan kendini alamadı.  

- Ben Kemal'in getirdiği şu beyaz zambak buketine takıldım.

- Ne var bunda? Beni düşünüp en sevdiğim çiçeği getirmiş. Beyaz zambak, temizliğin, saflığın, umudun ve masumiyetin simgesi. Bunun altında bir şey aramak mı lâzım?

- Estherciğim sen gerçekten beyaz bir zambak gibisin ama erkek milletini tanımıyorsun. Ya onları kafaya takmayıp hayatını yaşayacaksın, ya da kafaya takarsan peşini bırakmayacaksın. Jale'ye bir bak, kadının aklı bir karış havada ama kocasını parmağında oynatıyor. Senin dengeni bozan mesele de bu zaten. Sen Kemal'e kafayı takmışsın ama peşini bırakmış görünüyorsun. Onun keyfi yerinde, oyalanacak bir şeyler bulmuş kendisine. Farkındaysan bütün sıkıntıyı sen çekiyorsun. Ben bu konuda ne erkeklere ne de onların aklını çelen hemcinslerimize güveniyorum.

Esther bardağındaki çayı bitirdi. Selma'nın dediklerini kafasında iyice tarttıktan sonra kendinden emin bir şekilde gülümsedi.

- Seni anlıyorum canım. Ama Kemal farklı, onun beni sevdiğini biliyorum. Seven insan yanlış bir yola sapmaz. Beyaz zambağa farklı anlamlar yüklemiyorum. 

Saatine bakınca hadi kalkalım geç kalıyoruz, dedi Esther. Ödemeyi yapıp yeniden yola koyuldular. Cadde boyu yağmurun ıslattığı yolda ilerlerken yüzünü Selma'ya çevirdi Esther.

- Dur sana geçen gece gördüğüm rüyayı anlatayım: İri taşlarla kaplı bir dehlizin içinde yürüyordum. Duvarlarda asılı sağlı sollu üçer kollu meşalelerden çıkan alevler zifiri karanlığı aydınlatıyordu. Üzerimde lacivert taşlarla bezeli, yerleri süpüren mavi bir elbise vardı. Bana refakat eden on beş, on altı yaşlarında iki genç kız peşim sıra eteklerimin ucunu tutuyorlardı. Koridorun sonuna açılan yüksek tavanlı büyük bir mağaranın içine girdik. Şövalye kılıklı adamlar ve zarif hanımların bulunduğu kalabalık bir şölen masası karşıladı bizi. Sarı ve kahverengi üniformalı iki asker trompet çalarak geldiğimizi duyurdu misafirlere. Herkes büyük bir uğultuyla ayağa kalktı birden. Yakışıklı bir şövalyenin yanındaki boş koltuğu gösterdiler bana. Ortadaki uzun masaya serpiştirilmiş türlü türlü yemekler, meyveler ve şarap testileri iştahları kabartıyordu. Sazlar çalmaya, şarkılar söylenmeye başladı. Tam o sırada…

Acı bir fren sesiyle ön cama doğru fırladılar. Emniyet kemerleri bağlı olmasa başlarını cama vurmaları işten değildi. Kırmızı ışıkta aniden duran öndeki araca bindirmelerine ramak kalmıştı. Hemen arkalarında cırtlak korna sesiyle eş zamanlı acı bir fren sesi duyuldu.

Panikleyen Selma, sürücü koltuğunda, kollarının arasına aldığı başını direksiyona kapatmış  arkadaşını dürttü.

- Esther, iyi misin? diye sordu heyecanla. Esther yavaşça kaldırdı başını.

- İyiyim, ne oldu çarptık mı? Gözleri tam açılmamıştı.

- Hayır, sanmıyorum ama az kalsın önümüzdeki araca vuruyorduk, arkadaki de bize. Dur sen bir dakika, sakin ol, ben şimdi bakarım.

Selma arabadan çıkıp arka tarafa geçti. Diğer aracın içinden fırlayan birkaç adam etrafını sardı. İçlerinden en uzun boylusu,

- Ya kardeşim, böyle zank diye durulur mu? Az kalsın bindiriyorduk. Selma’nın altta kalmaya hiç niyeti yoktu.

- Kırmızı ışığı sizin de görmüş olmanız lâzım, bu kadar sürat yapmasaydınız yüreğimiz ağzımıza gelmezdi. 

Selma arabanın önüne yürüdü. Hem öndeki hem de arkadaki arabalar arasında sadece beşer santimlik bir mesafe kalmıştı. Derin bir oh çekti. 

"Neyse," dedi kalabalıktan biri, "Bir şey yok, bu kadarıyla geçmiş olsun."

Homurtulara aldırmaksızın dönüp arabaya bindi Selma yeniden. Esther, yavaş yavaş kendine geliyordu.

- Esther, arabayı kullanabilecek durumda mısın? diye sordu Selma.

- Evet, dedi Esther. Yeşil ışık yanıp yol açılınca hareket ettiler.

- Biliyor musun Selma, sana gördüğüm rüyayı anlatırken aynı şeyleri yeniden yaşadım. Bir an dalıp gitmişim. Son anda frene bastığımı hatırlıyorum. Ama bu kırmızı ışığı ya da önümdeki aracı gördüğümden falan değildi. İşte tam o sırada içeri biri girdi, yayını gerdi, fırlayan ok hızla üzerime gelip kalbime saplandı. İşte bu nedenle bastım frene...

Selma için için korkmaya başlamıştı.

- Esther, iyi ki çağırmışsın beni. Yalnız başına araba kullanamazsın sen. İstersen çek kenara biraz dinlen bari.

- Kusura bakma, seni de tehlikeye attım. Ama geldik sayılır zaten, Cevdet Bey'in muayenehanesi sağdaki ilk sokağın üzerinde.

Devam edecek





12 yorum:

  1. Önceki bölümleri bilmiyorum ama güzel gidiyor. Diyaloglar doğal ilerliyor, anlatımınız da oldukça akıcı. Kızın rüyası ilgimi çekti ve sonrasında ansızın frene basma detayı güzeldi. Devamını merak ettim. :)
    Müzik de çok güzel, anime müziğiymiş. O animeyi izlemediğim için duymamıştım müziği.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim:) Muhtemelen önümüzdeki bölümler daha fazla ilginizi çekecek. Evet, seçtiğim müziğin anime müziği olmasına şaşırmıştım ben de. Esther, beyaz zambaklara tutkun bir karakter. Beyaz zambak diğer adı lilium, lilium şarkısının bir cover'ı, bayıldım:)

      Sil
    2. Liliumun anlamını bilmiyordum, teşekkürler. :) Fırsat oldukça önceki bölümlere bakacağım.

      Sil
    3. Ne demek, ben teşekkür ederim:)

      Sil
  2. Selma da ateşe barutla girişiyor..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Esther, içten içe kinleniyor sanırım ona:))

      Sil
  3. Ah Esther çok dalgın kafası çok... Selma pat pat her şeyi söylüyor bilemedim yani yaptığı doğru mu? Doktordaki muhabbetlerini çok merak ediyorum nasıl bir yol izleyecek doktor? Kafamda soru işaretleriyle daha bir bölümün sonuna geldik :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Neyse ki doktoruna güveniyor Esther. Onun derdine bir çare bulacağından emin. Bu yüzden Selma'nın biraz dobra söylemlerine pek aldırış etmiyor:) Doktor, onun için mucize bir tedavi uygulayacak, bakalım nasıl bir tedavi olacak bu:))

      Sil
  4. hıms ester selma cevdet üçlüsü bakalım napcaklar :) zambak ne güzel çiçek tabii :) elfen lied efsane bir animeee :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir oyun hazırlığındalar sanırım:) Yakında çıkar ortaya:)

      Sil
  5. Şarkı müthiş iyi geldi kulaklarıma <3
    Esther çok ince bir çizgide yürüyor bazen. Gerçekle, hayal sınırı kaybolduğunda neler olabileceğini çok iyi biliyorum ah!
    Bekliyorum.. bakalım neler olacak.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel müzik gerçekten:) Neyse ki otobanda falan değilmiş. Doktor bir an önce iyileştirmesi lazım. Ben de merak ediyorum:))

      Sil