KATEGORİLER

22 Aralık 2019 Pazar

YENİ BİR HAYAT BÖLÜM 31

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 31 ***

Gecenin üçünde şantiyeye iyice yaklaşmışken sel suları bir kez daha kesecek yolunuzu. Suların kara yolunu yuttuğu bir virajda çakılıp kalacaksınız. Arabadan inip farın aydınlattığı azgın sulara bakarken sürüklenen taşların sesi ve korkunç dalgaların uğultusu kulaklarınızı sağır edecek. Yağmur bütün şiddetiyle devam ederken sırıl sıklam ıslanacak, çaresiz halde şantiyenin durumunu düşünürken endişe içinde suyun bir an önce çekilmesini beklemeye koyulacaksınız. İşte evlât, böylesine büyük afetlerde yapacak bir şeyi kalmaz insanın. Dev dalgaların arasında seçmeye çalıştığın karaltılardan sele kapıldığını düşündüğün şantiye binalarını, koca iş makinalarını hayâl ederken kaç insanın sel sularına kapılıp gittiğini düşünüp karamsarlığın zirve yapacak, acizliğin ne demek olduğunu anlayacaksın.

Dev yağmur damlaları kurşun gibi başına inerken hava aydınlanmamakta ısrarcı. Yolu kaplayan sel suları çekilmeye başladığında yanındaki arkadaşınla şantiyeye bir an önce ulaşabilmenin çarelerini arayacaksınız. Dalgalar periyodik aralıklarla yolun kenarındaki dağın yamaçlarına vurup geri çekilecek hâlâ. Suların çekildiği beş on saniyelik aralıkta karşı tarafa geçtiniz, geçtiniz. Aksi takdirde gelen ilk dalga, içinde bulunduğunuz pick-up'ı kibrit kutusu gibi yutacak. Başka yolu yok, cesaretle bu riski göze alacak uygun anı kollayıp basacaksınız gaza. Baraj yerine ulaşmak için başka bir engelin kalmadığını düşünürken yıllar önce bir Alman mimar tarafından projelendirildiği söylenen ince kemer tipindeki bir köprü girişinde durmak zorunda kalacaksınız. Durmanızın nedeni devrilip yolu tamamen kapatan ağaç elektrik direkleri. Bilemeyeceksiniz ki şanssızlık diyerek hayıflandığınız o direkler sizin hayatınızı kurtaracak. Mecburen arabadan inip alaca karanlıkta cereyan yüklü kabloların arasından geçip köprü tabliyesinin üzerinde karşı tarafa yürümeye başlayacaksınız. Köprünün diğer ucunda bekleyen kalabalığı seçmek bir tarafa altınızdan geçen suların uğultusu nedeniyle onların seslerini duymanızın imkanı yok. Son açıklığa geldiğiniz esnada yüzünüz buz kesecek arkadaşınla şaşkın vaziyette birbirinize baka kalacaksınız. Evet evlât, köprünün son açıklığı yerinde yeller esiyor. Selin azgın sularına o da dayanamamış. Artık karşı kıyıya geçmeniz asla mümkün değil. Elli metre ötede, suyun karşı yakasında toplanan kalabalığa sesinizi duyurmaya çalışacaksınız. "Can kaybı var mııı?" Nihayet sesinizi duyacaklar, elleriyle can kaybı olmadığını anlatmaya çalışacaklar. Köprü başında devrilip yolunuzu kapatan o elektrik direkleri var ya evlât, arkadaşınla birlikte hayatta kalmanızı onlara borçlusun. Zira onlar yolunu kapatmamış olsaydı, zangır zangır titreyen köprünün üzerinden bir an önce karşı kıyıya geçmek için gazı kökleyecek, karşı yakaya varmadan azgın sel sulara yem olacak ve sana yazdığım bu mektup burada sona erecekti. 

Karşıya geçme imkânın yok. Can kaybı olmadığını öğrenir öğrenmez geri dönüp Ankarayı durumdan haberdar etmen gerek. Ormanlı Köyünde güçlükle bulduğun açık bir bakkal dükkanındaki telefonu kullanarak Rauf ve Necmi Beyleri arayacaksın. Akşama doğru ancak ulaşabileceksin şantiyeye. Ereğli'den yola çıkıp dere boyunca ilerlerken gördüğün manzara tüylerini diken diken edecek. Yol üstündeki bir benzin istasyonunda temeli oyulup yarısı askıda kalan idari bina, köklerinden sökülmüş koca ağaç kütükleri, suyun akış yönünde dalları eğilmiş yüzlerce ağaç, kalın bir çamur tabakası...

Şantiyede maddi kayıp büyük. Jeneratör, su pompaları, kompresörler, paletli sondaj makinaları, bir kaç parça iş makinası, trafolar, hızar atölyesi sulara kapılmış. Senin odanın da bulunduğu yönetim binaları, işçi koğuşları, mekanik atölye, ambar bel hizasında çamur ve mille örtülmüş. Ayakta kalabilen binaların arasında kalın gövdeli koca ağaç gövdeleri, selin taşıyıp getirdiği enkazla kaplı. Donup kalacak, şaşkın ördek gibi etrafına bakacaksın. Necmi Bey, askerlikten gelen özelliğiyle işçileri toparlayacak, olan oldu, hadi herkes iş başına deyip milletin üzerindeki ölü toprağını kaldıracak. Bütün şantiye personeli, el birliğiyle binaları temizlemeye başlayacak. Odandaki çekmeceler çamur içinde. Evrakların arasında neden oraya götürdüğünü bir türlü çözemeyeceğin evlilik cüzdanın da var, o da kullanılmaz halde. Birkaç gün içinde binalar temizlenecek fakat en önemlisi dinamitlerin bulunması (!)

Şantiyede idari binaların önünde bulunan ve içinde yedek parça, inşaat malzemelerinin bulunduğu bir çift konteynırı da sel suları alıp götürmüş. İşgüzar ateşçiler dinamit deposuna teslim etmeleri gereken iki koli dinamit lokumu, fitil ve ateşlemede kullanılan zaman ayarlı kapsülleri sırf kolaylık olsun diye konteynırlardan birinin içine koymuşlar (!) Konteynırlar suya kapılıp önce yüzmeye başlamış, daha sonra kayalara çarpıp parçalanmış olmalı. Belki de dinamitler derenin aşağısında bir yerde karaya vurmuştur. Sular yatağına çekilir çekilmez sekiz kişilik bir ekip kurup derenin denize döküldüğü yere kadar olan bölümünü taratacaksın. Ne dinamit, ne de konteynırlardan ufak bir parça ilişecek gözlerine. Çocuklardan biri bulur da o dinamitlerden birini patlatmaya kalkarsa işin iş. Bunu düşünerek aylarca tedirginliğin sürecek.

Tek sorumlu sensin evlât. Sahi, sana barajın şantiye şefi olduğunu söylemeyi unuttum değil mi? Necmi Bey işi sana bırakıp şantiye ziyaretlerini azaltınca DSİ'nin baş kontrol mühendisi Nezih Bey, "Bütün işi sen yapıyorsun, seni şantiye şefi yapalım" diyecek. Şantiye işleri ile tanışalı henüz üç ay olmuş. "Benim şantiye tecrübem yok, Bölge onay verir mi ki?" diye soracaksın. O iş kolay, biz istersek olur diyecek. Sonradan öğreneceksin ki Rauf Bey, konuşmuş önceden kontrol mühendisiyle. Onun esas amacı, Necmi Bey'i barajdan uzaklaştırmak. Diğer taraftan Necmi Bey'le kontrol Nezih Beyin yıldızları da pek barışık değil zaten. Bir keresinde sırf onun gönlünü hoş etsin diye, biraz da espri yaptığını sanarak Necmi Bey, "A be koca kafa, ne işin var DSİ tesislerinde, sana benim Kuşadası'ndaki kulübenin anahtarını vereyim, git kal orada istediğin kadar." deyince, Nezih Bey, "Koca kafa ha, göstereceğim ona koca kafayı" diye söylenecek ve o günden sonra ona daima diş bileyecek. Daha sonra seni Zonguldak DSİ müdürü Abdullah Bey çağırarak iyi niyetle uyaracak. "Bak, Orhan Bey, çalışmandan memnunuz. Ancak yaşın çok genç, şantiye şefliği ağır bir görev, sorumluluğu büyük, eğer başarılı olamazsan yazık edersin geleceğine" diyecek. Sen kendine güvendiğini söyleyince gerekli yazışmalar süratle tamamlanacak, beklediğinden erken şef olacaksın. Bu arada maaşın da yeni pozisyonuna göre düzenlenecek.

Şantiye şefliği her ne kadar havalı bir pozisyon da olsa, bu iş zor evlât, sorumluluğu büyük. Yapılan işlerin sağlamlığından, işçilerin sağlığından, imzaladığın hak ediş ve diğer evraklardan sorumlu olan yegâne kişisin. Öyle ki, uyguladığın projelerde bir hata olsa dahi sorumlusu projeyi yapan değil, yine sensin. Bu yüzden kılı kırk yararak, gece gündüz çalışman, proje hesaplarını kontrol etmen, satın alma sorumlusunu boş bırakmaman ve iş programına göre işleri zamanında bitirmen gerek.

Son gelen sel fizibilite aşamasında yapılan ölçüm ve tahminleri alt üst etmiş, dere yatakları gelen suyu taşıyamayıp yön değiştirmişti. Yeniden yapılan ölçümlere göre saniyede geçen su miktarı 2.764 m3'ü olarak tespit edilmiş, bundan dolayı projeler revize edilip dolusavak kapasitesinin arttırılmasına karar verilecekti.

(Devam edecek)

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 1 ***                 

20 Aralık 2019 Cuma

YENİ BİR HAYAT BÖLÜM 30

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 30 ***

Genel koordinatörün Rıza Bey her yönüyle antika bir adam. Onunla sık sık telefonda görüşeceksiniz. Şirketin diğer koordinatörü Cemal Bey ile hiç anlaşamıyorlar. Seni sıkı sıkı tembihleyecek onunla konuşmaman için. Cemal Bey seninle aynı okuldan, iyi biri aslında ama Rıza Bey kadar fırıldak değil. Rıza Beyle karakteriniz uyuşmasa da yirmi yıldan fazla süren garip bir ilişkiniz olacak. Ne sen vazgeçeceksin ondan ne de o senden. Sevmediği kişileri akla gelmeyecek türlü biçimlerde altını oymaya çalışan birinden bahsediyorum. Şirket Nevşehir'de bir kara yolu köprüsünün ihalesini almış. Senin sınıf arkadaşlarından biri de şantiye şefi olarak atanmış oraya. Rıza Bey bir gün soracak sana nasıl bir adam bu diye. İyidir, diyeceksin. Lakin senin iyi demenin ne önemi var. Rıza Bey'le çalışabilmek hiç kolay değil.  Onun bir türlü yıldızının barışmadığı arkadaşına takacak bir kere. Patrona kötüleyecek onu mütemadiyen. Patronun Maruf Bey de onun ciğerini biliyor elbette. Bir türlü ikna olmayacak uzun bir süre. İstediği olmayınca şantiyedeki muhasebeciyi sıkıştıracak telefonlarını kessin diye. Sonunda adamı pes ettirip işten ayrılmasına sebep olacak. Fakat nedense seni sevecek bu tehlikeli adam. Rıza Bey, yol işlerinde tecrübeli. Baraj deneyimi Necmi Bey dışında sende var. Rıza Bey kontrolü elinde tutabilmek için seni kimseyle paylaşmak istemeyecek. Bu yüzden Necmi Bey'in varlığı bile rahatsız edecek onu. 

Yurt genelinde yükleniciler ödenek sıkıntısı çekerken siz yaptığınız hakedişleri tıkır tıkır alacaksınız. Bu yüzden işin temposu zirve yapacak. Gece vardiyası başlayacak. On beş günde bir pazar tatili vereceksiniz. Sabahın köründe şantiyeye varıp gece yarılarında eve döneceksin. Eşin seni sevgiyle karşılayacak, çocuklarını özleyeceksin. Dönüş saatinde ikisi de uyuyor olacak. Uyandırıp sevmek, oynamak isteyeceksin onlarla. Eğer uyanırlarsa sabaha kadar sen uğraşırsın diyecek eşin. Yorgun, uykusuz kaldığın için bu öneri pek cazip gelmeyecek sana. Çocuklar uyurken sessizce onları öpüp koklayacak, hasret gidereceksin sadece. Şantiyecilik zor arkadaş. Herkesin katlanacağı bir iş değil. Eşin sana her zaman destek olacak. Elbiseye ihtiyacın mı var? Eve üç dört takım elbiseyi taşıyıp, denemeni, hangisi hoşuna giderse onu seçmeni isteyecek. Getirdiği elbiseleri denemek bile zor gelecek sana, kapris yapacaksın. Beğendiğini alıkoyup diğerlerini mağazaya geri götürecek.

Elinde birikmiş bir miktar parayı değerlendirip bir daire almak isteyeceksin. Ne var ki bu para istediğin evin ancak yarısını alabilir. Rıza Bey sana taktik verecek, git patronla konuş, avans iste, azar azar ödersin diyecek. İşe başlayalı henüz üç ay olmuş. Nasıl sana güvenip o kadar parayı verecekler? Bunu istemek zor gelecek sana. Bazı huyların kötü. Eğer olumsuz cevap alırsan yıkılacak, her şey bitmiş olacak sanki. Eşine açacaksın durumu. O da seni teşvik edecek Maruf Bey'le konuşman için. Yine de cesaret edemeyeceksin bir türlü. Rıza Bey, her fırsatta soracak sana, konuştun mu patronla diye. Nihayet bir şantiye ziyaretinde Maruf Bey'e açacaksın konuyu. Tamam, diyecek sorgusuz sualsiz. Şaşıracaksın, çok şaşıracaksın. Ne senet, ne sepet. Tam üç yılda alacağın maaş toplamını bir anda verecekler eline. Ya bu adam çekip giderse demeyecekler. Bu sana ne kadar güvendiklerini göstergesi. Üç ay çalıştırdığın bir kişiye nasıl bu kadar güvenirsin? Sen de bu güvenin karşılığını vereceksin evlat.

Sana bir de Tavuk Virajının hikayesini anlatayım. İşin başında derivasyon tüneli kazılarına başlamak için karşı sahile geçmek lazım. Ankara'dan çelik köprünün ağır parçalarıyla yüklü TIR yola çıkmış. O sene müthiş bir kış olacak. Yollar karla kaplanmış. Şantiyeye buz tabakasının üzerinde gidip geliyorsunuz. Bir haber gelecek sana sizin TIR Tavuk Virajında kalmış diye. Hemen çıkıp gideceksin. Yol tamamen kapanmış, iki tarafta uzun kuyrukların oluştuğunu göreceksin. Erdemir'deki müdürlere ulaşıp zor bela büyük bir vinç getirip uzun uğraşların sonunda şarampole kaymış TIR'ınızı kurtaracaksınız. O sırada öğreneceksin virajın hikayesini. Bir zamanlar istimlak nedir bilmezmiş köylüler. Devletin kara yolları görevlileri, köylülere ait araziler üzerinden istedikleri gibi yol geçirir giderlermiş. Öyle ya yanından yol geçecek, arazin kıymetlenecek, üstüne bir de devlet sana para niye versin. Sadece bu kadar olsa. Yolu açan dozerin operatörü köylüler tarafından krallar gibi ağırlanırmış bir de. Tam Tavuk Virajı'nın bulunduğu bölgeye geldiklerinde operatör arazi sahibi köylüden bir tavuk kesmesini ve pişirip getirmesini istemiş. Bu kez köylü dik kafalı çıkmış. Yok demiş, niye sana tavuk kesecekmişim? Sen misin bunu diyen. Operatör çalıştırmış makinayı, hafif bir meyille dosdoğru bağlanabilecek yolu, köylünün arazisini kullanılmaz hale getirecek şekilde bir sağa, bir sola S'ler çizerek bağlamış. Adamcağız pişman olmuş ama artık iş işten geçmiş. O günden beri Tavuk Virajı kalmış adı burasının. Sadece köylü olmamış zarar gören, birçok kaza olmuş bu virajda. Her kar yağışında geçit vermez olmuş. İşte sizin TIR da dozer operatöründen tavuğunu esirgeyen bu köylünün son kurbanı olacak.

Rıza Bey ayda en az bir kez şantiyeye gelecek. Geceleri tavuk gibi erken yatıp sabahları horoz gibi erken kalkanlardan. Şantiyede disipline çok önem verecek. Sabah mesai saati başlar başlamaz iş makineleri ve kaya kamyonları motorlarını ısıtmış işlerine koyulmuş olacaklar. Sen de buna azami dikkat göstereceksin. İşçiler bu kadar baskıya dayanamayacaklar. Kamyonlar işe zamanında çıkacaklar ama hızlarını dikkat çekici bir şekilde düşürerek pasif direnişe geçecekler. Günlük sefer sayılarından bu durumu anlayacaksın. Sahaya çıkıp ele başlarının ya da eyleme katılanlardan en azından birinin canını yakmak isteyeceksin. Fakat bunu bir türlü başaramayacaksın. Senin arabanı gören gaza basacak. En sonunda çareyi formeni çağırıp konuşmakla bulacaksın. "Ya bu işi başlatanı bul getir bana, ya da sen de dahil olmak üzere bir gün şirkete çalışmış olacaksınız. Hadi git şimdi, konuş arkadaşlarınla." Formen yanına gelip bir şoförlerin ele başlarını ele vermediklerini söyleyecek. Bütün ekibin bir günlük yevmiyelerini kesince her şey düzene girecek.

O sene kış sert ve yağışlı geçecek. Kar yolları kapatacak, üç gün şantiye ile irtibatınız kesilecek. Kara yolu açıldıktan sonra bile köy yolları kapalı kalacak. Ovaköy sakinleri cenazelerini kaldırıp mezarlığa götürmek için senden yardım isteyecekler. Yaklaşık on kilometre boyunca kar küreyerek yolu açacak gönderdiğin dozer. Sonra yürümez hale gelecek. Cenaze yolu açılacak ama sen de paletli bir makinanın o kadar uzun mesafe yürütülmemesi gerektiğini anlayacaksın. Bahara doğru karlar eriyecek. Bu sefer her yağmur sele dönüşecek. Derenin suyu kabardıkça kabaracak. Zamanında önlemini alarak herhangi bir kayba meydan vermeyeceksin, ta ki büyük sel felaketinin olduğu güne kadar.

Yine yağışlı bir günün akşamı, gece ekibini sele karşı tembihleyip şantiyeden ayrılacaksın. Eve gelip bir bira açacak televizyondaki maçı izlemeye başlayacaksın. Henüz birandan bir yudum almadan evin telefonu acı acı çalacak. Arayan formen, "Sular çok yükseldi, şantiye sular altında, direkler devriliyor, malı bıraktık can kurtarmaya çalışıyoruz." der demez her şeyi bırakıp fırlayacaksın evden. Enjeksiyon işlerini yapan taşeron firmanın şantiye şefiyle birlikte yola düşeceksiniz. Deli Hakkı köyünden sonra yol yok. Her tarafı sel suları kaplamış, gittikçe su seviyesi yükseliyor. Yolun ortasında kalan içi insan dolu bir minibüs, suyun seviyesinin düşmesini bekliyor. Evlat, iyi bak onlara. O minibüsün içindeki üç kişi ıslanmaktan korkacak, şansları yaver gitmeyecek. Ha şimdi, diye diye suyun çekilmesini beklerlerken minibüsün içinde boğularak can verecekler. Sen bunu görmeden dönüp başka bir güzergahtan şantiyeye ulaşmaya çalışacaksın şantiyeye. Yağmur olanca şiddetiyle devam edecek. Arkadaşınla birlikte zorlukla ilerleyeceksiniz daracık köy yollarında.

(Devam edecek)

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 1 ***                 

18 Aralık 2019 Çarşamba

YENİ BİR HAYAT BÖLÜM 29

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 29 ***

Yurt dışından döndükten sonra şantiye deneyimi kazanmak hedefin. "İyi bir mühendis proje bilgisinin yanı sıra sahada uygulama tecrübesine sahip olmalı" demişti tecrübeli ağabeylerin. İki hafta içinde yeni bir işin olacak. CV'ni eline alıp Ankara'da tanınmış bir inşaat firmasıyla görüşmeye gideceksin.  Şirketin kapısında Irak'ta birlikte çalıştığın orada enjeksiyon işlerine bakan müdür Bahattin Beyle tesadüf eseri karşılaşacaksın. Kendisini referans göstermeni isteyecek. Senin burnun kaf dağında. Benim referanslarım kuvvetli diyeceksin gülerek. Yaşamının neredeyse üçte birini birlikte geçireceğin teknik koordinatör Rıza Bey'le ilk kez karşılaşacaksınız. Seni odasına kabul edecek, masasının önündeki iki koltuktan birine oturacaksın. Birkaç cümlede kendini tanıttıktan sonra o da ihalesini  yeni aldıkları, Kdz. Ereğli'de yapılacak bir baraj hakkında özet bilgiler verecek. İstemediği halde CV'ni uzatacaksın önüne. Hiç düşünmeksizin Lâz şivesiyle gerek yok, işe alındın, gel şimdi seni patronla tanıştırayım diyecek. Doğru zamanda doğru yerde doğru kişiyle bir araya gelmek; İşte bunun adına şans denir evlât.

Merkezi Arjantin Caddesinde bulunan şirketin sahipleri iki kardeş. Kardeşlerden büyük olanı tecrübeli bir mühendis, idari ve mali işlerin sorumluluğunu da kardeşi almış ama her konuda karar verici durumda olan ağabeyi Maruf Bey. Rahat, kendinden emin tavırlarınla Rıza Bey'le birlikte gireceksiniz odasına. Karşısındaki iki koltuktan birine oturup bir de sigara yakacaksın. Bilmeyeceksin ki Maruf Bey sigara içenlere düşman(!) İlk intiba önemli derler ya, hepsi hava cıva. Sen sigaranı tellendirmeye devam ederken hiç oralı olmayacak. Şirketin aldığı ilk baraj işi bu, belli ki senin gibi birine acil ihtiyaçları var. "Baraj benim işim" diyeceksin. Hani desen ki ben şantiye şefliğini üstlenmek istiyorum, belki onu da kabul edecekler. Fakat sen kendini tanıyorsun, şantiyelerde görev yapmış olsan bile bir şantiye nasıl sevk ve idare edilir henüz bilmiyorsun. Şantiye şefi yardımcısı olarak çalışmak istediğini söyleyeceksin. Maruf Bey, birkaç soru sorduktan sonra hayırlı olsun diyecek, hep birlikte çatıdaki yemekhaneye çıkıp patronlara özel olarak ayrılmış masada birlikte yemek yiyeceksiniz.

Öğleden sonra Rıza Bey, seni tecrübeli bir mühendisle tanıştıracak. Necmi Bey, esmer tenli, sert mizaçlı atletik yapılı bir adam. Birlikte çalışacağız diyecek. Projeleri açıp, yapılması gereken işleri anlatacak. Görünümünün aksine saygılı ve sıcak tavırları ile Rıza Bey'den daha fazla hoşlanacaksın bu adamdan. Ertesi günü inşaatın yapılacağı, Kdz. Ereğli'ye 20 km mesafedeki baraj yerine doğru yola çıkacaksınız. İki köyün arasında kalmış barajın konumlanacağı yer. İlk olarak şantiyenin kurulacağı yere karar verecek, malzeme ocaklarına ulaşım sağlamak için çözüm arayacaksınız.

Kdz. Ereğli güzel bir Karadeniz ilçesi. Ereğli Demir Çelik Fabrikaları, kısaca Erdemir oraya büyük canlılık getirmiş. Sahil boyunca salaş balıkçı lokantalarıyla sevimli bir yer. Sahilin Erdemir'e komşu batı ucunda, Elif Otel adında şirin bir otelde kalacaksınız. Toplam yirmi odasında numara yerine çiçek isimleri yazılı. Yasemin, manolya, orkide, menekşe ...

Sabahın ilk saatlerinde, hava tam aydınlanmadan odanın kapısına güm güm vurulacak. Necmi beyin koğuş kalk borusu bu(!) Hemen hazırlanıp soluğu çorbacıda alacaksınız. Sen o kaynar mercimek çorbasından üfleye üfleye birkaç kaşık içene kadar Necmi Bey, paça çorbasını çoktan midesine indirmiş, çayını söylemiş olacak. Onu fazla bekletmemek için ağzından yemek borusuna, oradan da midene kadar iç organların yana yana bitireceksin çorbanı. Necmi Bey, 68 kuşağı, Harp Okulunun son sınıfında iken darbeye karıştıkları gerekçesiyle okuldan atılanlar takımından. Daha sonra kendilerine verilen bir hakla ITÜ İnşaat Fakültesini bitirmiş. Orduyla ilişiği kesilmiş fakat askerliğin ona verdiği disiplin ve sert mizacı hâlâ üzerinde taşıyor. Şantiye kurulana kadar kısıtlı sayıda personel için bir daire kiralanıp hem onlara yatacak yer hem de irtibat bürosu olarak kullanılacak. İlk iş oraya bir telefon çektirmek, zira merkezle başka bir iletişim imkânınız yok.

Altına bir Renault Station verilecek, Zonguldak DSİ Şube Müdürlüğüne gidip müdür, kontrol baş mühendisi ile tanışacaksınız. Bir hafta sonra Necmi Bey, seni bırakıp dönecek Ankara'ya. Her akşam onu evinden arayıp uzun uzun konuşacak, yaptığın ve yaptırdığın işleri anlatacak, ihtiyaçları birlikte saptayacaksınız. Fırsat bulduğunda Ereğli'ye inip kiralık daire arayacaksın, aileni yanına getirebilmen için. Çok geçmeden istediğin evi bulacaksın ancak evde yaşayan Zühre Hanım evi bir türlü boşaltmayacak. Zamanında ekonomik durumları iyi olan ancak eşini kaybettikten sonra dara düşen kadın kendine küçük bir ev bulmuş ama eşyalarını taşıtmak için parası yok. Hemen şantiyeden bir kamyon gönderip taşınmasına yardımcı olacaksın. Badana boya işlerinden sonra evin hazır. İzmir'den eşyalarınızı bir nakliyat firmasına taşıtacak, çocuklarınla birlikte yeniden aile sıcaklığına kavuşacaksın.

Dev iş makinaları birbiri ardına şantiyeye yığılacak. Maharetli ustalar işçi koğuşlarını, yemekhaneyi, tamir bakım atölyesini ve idari binaları büyük bir süratle inşa etmeye koyulacaklar. Sen de şantiyeye elektrik, telefon bağlatılması ve patlayıcı madde kullanım izni almak için Ereğli, Zonguldak arasında koşturacaksın.

Ereğli yaşanması güzel bir ilçe olmakla beraber bir anda sele dönüşen yağmurları, rutubeti,  kış aylarında yollara düşen yoğun sis örtüleri, her yağmur ertesinde karşılaşabileceğin heyelânlarıyla seni canından bezdirecek. Şantiyeye düşen her yağmur damlası killi toprağı sakız kıvamına getirecek, ayağındaki çizme çamura saplanıp kalacak. Fakat ilk günden başlayarak çok şeyler öğreneceksin, mesleğinle ilgili. Önceleri projeyi eline alıp dozerin yola vuracağı ilk bıçak darbesini bilmekten aciz iken zaman içinde arazi çalışmalarına dair her detayı öğrenecek, maiyetindeki tüm gruplarla uyumlu çalışma içine gireceksin. Sahip olduğun proje ve teknik bilgiyi sahada kazandığın uygulama tecrübesiyle birleştirip kemale ereceksin evlât.

(Devam edecek)

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 1 ***                 

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 16

Ağaç Ev Sohbetlerinin bu hafta 16. sı. Sohbet konusu açan sevgili Yürüyen Balık'tan. Sorusu şu:

"Eline seyahat etme fırsatı geçti, bunu hangi ülke ile değerlendirirdin?"


Üç kıtada yirmi civarında ülkeye seyahat ettim. Kendine has özellik ve güzelliklere sahip bu ülkelerden her birinin tarihi, kültürü ve mimarisi etkiledi beni fakat yine de Sezen Aksu'nun söylediği gibi kalbim Ege'de kaldı. Singapur'u, Tayland'ı gördüm de burnumun dibindeki Yunanistan'ı görmek, o Anthony Quinn'in "Akdenizli" filmindeki kır kahvelerinde denizi seyrederken "Zorba" nın ezgilerini dinlemek, tavernalarında eşsiz Akdeniz mezeleri eşliğinde ouzomu içip porselen tabakları keyifle kırmak nasip olmadı. İlk fırsatta görmek istediğim ülke Yunanistan, komşu, milli kurtarıcımız Mustafa Kemal Atatürk'ümüzün doğduğu şehir Selanik, tarihin beşiği Atina, eşimin atalarının yaşadığı topraklar Karaferiye (Veria) ve diğer şehirleri, kasabaları, köyleri...

Bir hakkım daha varsa eğer, ata toprağı Girit, Hanya, Kandiye... "Ela na pame Hanya" (Haydi Hanya'ya gidelim) türküleriyle çocukluğumu hatırladığım Hanya. Ecdadımın türlü acılarla terk etmek zorunda olduğu topraklar...

Ondan sonra gelir diğerleri, Barselona, Güney Amerika ülkeleri ve elbette Küba. Selâm olsun görmek istediğim o güzel topraklara...

17 Aralık 2019 Salı

BLOGGER MİMİ

Sevgili Manxcat-Kuyruksuz Kedi'ye mimlettim kendimi. Kendisine huzurunuzda çok teşekkür ederim. O da bu mim sorularını içtenlikle cevaplamış. Mimi başlatan arkadaşımız ise İnci. İşte sorular ve cevaplarım.

1. Blog dünyasına nasıl adım attın? Hadi anlat bize.

Blog dünyasına ışınladığım ilk yazım "Kaystros Kaplan Tyrha" adındaki blogumda 05 Mart 2015, Perşembe günü yayınladığım "Tyrha" başlığını taşıyordu. Daha sonra yayına giren "Kaplan Diary" blogumda bir mimden yola çıkıp uzun soluklu bir yazıya evrilen "YENİ BİR HAYAT" dizisinden dolayı bir süredir beklemede olan önceki blogumu yayından kaldırma kararı aldım. Diziden haberi olanlar bilir, anlatılan olaylar gerçek bir hayat öyküsünden kesitler, bazen kahramanların gerçek isimlerini kullandım, bazen de baş harfleri aynı kalmak üzere farklı isimlendirdim. Yayından kaldırdığım blogta gerçek kimliğim yer alıyordu.  Dün bir şey denedim. Google amcada YENİ BİR HAYAT dizisinde yer alan gerçek bir karakteri tırnak içinde arattım. İlk sayfada "Kaplan Diary" adlı blogumda ondan bahsettiğim yazı bölümü çıktı. Herhangi bir olumsuz durumla karşılaşmamak adına kimliğimi gizlemeyi tercih ettim. Önceki blogumu yayından kaldırmamın diğer bir nedeni ise atıl durumdaki bloguma yapılan yorumları cevapsız bıraktığımı fark etmem oldu. Orada acemice yazdığım gezi yazıları, fotoğrafların ayrı yeri var bende elbette. Fırsat bulduğumda onlardan bazılarını "Kaplan Diary" bloguma taşımayı düşünüyorum. 

Blogta yazı yazma kararım ticariydi önce. Sosyal medyanın öneminin inkar edilemez yaşadığımız dünyada. Hayallerimi gerçekleştirerek İzmir Tire Kaplan Köyündeki dede yadigarı arazi üzerindeki eski bir Rum evini ayağa kaldırarak restore ettiğimiz taş evde restoran işletmeciliğine soyunduk. Bütün sosyal medyada Taş Ev Restaurant'ı tanıtmaya çalıştım. Bu mecraların birinin de Blog olabileceğini düşünüyordum. "Kaplan Diary"'de önce inşaat aşamasından başlayarak hayatımda ilk kez tanıştığım ziraat işleriyle ilgili daha sonra restoranın işletme aşamasında günlük tarzda yazılar yazdım. İki yılı aşkın bir süre devam eden bu yazılar, iki saatlik uyku uyuyamadığım günlerde dahi gün atlamadan devam etti. Facebook'ta bin beş yüze yakın takipçim doğrudan blog yazılarıma ulaşabiliyordu. O esnada blog dünyasında dostlarım oldu. Güzel yazılarını severek okuduğum Evde Yazar, Deeptone, Buzlu Kalem, Bir gibi blogger dostlarının yazılarıma yaptığı yorumlar ve teşvik edici sözler gururumu okşadı. Restoranımızı kapatmak zorunda kaldıktan sonra yazılarıma bir süre ara verdim. Bunu neden yaptım bilmiyorum açıkçası. Bir süre sonra yeniden geri döndüm. Günlük yazılarım sona erdikten sonra serbest tarzda düşüncelerimi aktardığım yazılar yazdım, anı, gezi yazısı ve öykü gibi denemelerim oldu.    

2. Blogunu kısaca tanıt desem neler söylemek istersin?

Sevinçlerim, üzüntülerim, hüzünlerim, mutluluğum, acılarım, anılarım, duygularım, yaşantım, hayallerim, karalama defterim, öykülerim, denemelerim velhasılı hayatım, yazma tutkum her şeyim.

3. Yazarken olmazsa olmazlarınız nelerdir?

Internet, Bilgisayar, o da olmazsa akıllı telefonum yeter. Diğerleri olmasa da yazarım. Günün hangi saatinde olursa olsun. Fakat gece saat on ikiden başlayıp sabaha kadar olan süre yazarken en sevdiğim zaman dilimi. 

4. Ne sıklıkta yayın giriyorsunuz?

Daha önce bir süreliğine ara vermiştim. Onun dışında ilham gelirse günde iki üç yazı da yazabilirim. Bir takvimi yok. Günlük tarzında yazdığım sıralar her gün düzenli olarak yayın girerdim. Onun dışında ilhamın gelmesini beklerim. Bir hafta gelmezse canım sıkılır, zorlarım, aramaya çıkarım onu. Bulursam yazarım yine. 

5. Değiştirme imkanın olsaydı Blogger'da neyi değiştirirdin? 

Henüz değişiklik önerecek kadar yeterli görmüyorum bu konuda kendimi. Benim için önemli olan yazılarımı yazmak ve onları paylaşabilmek. 

6. Yazıların içinde en fayda sağlayan yazın ya da yazıların nelerdir?

Eşimin bir dönem yaşamış olduğu rahatsızlık nedeniyle araştırdığım ve tedavi sürecinde tecrübelerimizi paylaştığım "Fibromiyalji: Artık Seni Yeneceğiz" başlıklı yazımın aynı sıkıntıyı çekenler için faydalı bir yazı olduğunu düşünüyorum.

7. Senin sevdiğin blog türleri nelerdir?

Yaşamdan kesitler sunan serbest yazılar, kitap yorumları, sanatsal faaliyetleri konu eden yazılar, günlük, anı, öykü, deneme türlerindeki yazılar, edebiyat, felsefe, mitoloji, sosyoloji, psikoloji ve diğer bilim dallarındaki yazılar, tasavvuf ve inanç dünyasında sorgulayıcı yazılar ilgimi çeker. Bu konularda düzgün Türkçe kullanan blogları büyük bir zevkle takip ederim.

8. Blogunla ilgili içine sinmeyen ya da değiştirmek istediğin bir şeyler var mı?

Sayfa düzeninde bazı değişiklikler yapabilirim. Çok fazla kurcalamak da istemiyorum açıkçası.

9. Blogunla ilgili hedefin nedir?

Sevdiğim için yazıyorum. Açıkçası fazla bir beklentim yok. Fakat yine de kendimi geliştirerek değişik konularda yazacağım yazılarla insanların daha çok ilgisini çekebilmek isterim. Fırsat bulabilirsem şu SEO olayına biraz girebilirsem iyi olur. Yarıştığım bir başka "Kaplan Diary" var. Varşova'da Naziler tarafından zulme uğrayan ve yaşadıklarını tuttuğu günlüğe aktaran bir Yahudi olan Chaim Kaplan (1880-1942) hakkında kitaplar yazılmış, vakıflar kurulmuş. Uzun süredir arama sayfasında beşinci sıradan yukarı çıkamıyordum onun yüzünden. Daha sonra dördüncü sıraya çıktım. Bir süre ikinci ile dördüncülük arasında dolaştım. Bu aralar ilk sıraya yükseldiğim için çocuklar gibi seviniyorum. 

15 Aralık 2019 Pazar

YENİ BİR HAYAT BÖLÜM 28


YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 28 ***

Savaş çanları çalmaya başlayacak. Türkiye'den getirilen gazetelerin manşetten verdiği haberler şantiyeyi saran korkuyu daha da alevlendirecek. Özal, niyeti bozmuş, "Kahvaltımızı Musul'da ederiz" diye atılacak manşetler. Şantiyeye Türkiye'den gıda taşıyan tır Irak'a geçtikten hemen sonra sınırlar kapanacak. Kamptaki bütün ailelerle birlikte markete koşup arabanızı size en az üç ay yetecek erzakla dolduracaksınız. Paket paket unlar, şekerler, sucuklar, kolilerce yumurta, makarna, bulgur, yağ, artık aklınıza ne gelirse alıp aracınızı tıka basa gıda malzemeleri ile dolduracaksınız. İşçilerin bir kısmı can korkusundan işi bırakıp yurda dönmek isteyecek ama ne mümkün. Musul konsolosluğundan evrak çıkmayacak. 

İşçilerin yavaş yavaş işi bırakması sebebiyle işler durma noktasına gelecek. Yönetimden bir açıklama bekleyeceksiniz. Ne zaman, nasıl döneceksiniz yurda. Tam bir kaos. Kimse bir şey bilmeyecek. Akşamları yüksek yerlere çıkıp transistörlü radyolardan TRT haberlerini dinleyip gelişmeleri takip etmeye çalışacaksınız. Önce sadece eş ve çocukların ülkeyi terk edeceği dolaşacak ağızdan ağıza. Eşin soracak sana, "Ne zaman?" "Haber vereceklermiş." diyeceksin. "Bak, iki küçük çocukla toparlanmam kolay değil, zamana ihtiyacım var." diyecek. "Şimdilik beklemede kalın dediler." diyeceksin. Üç gün sonra ofiste çalışırken haber verecekler, iki saat içinde eşler ve çocuklar yola çıkacaklar. Hemen arabaya atlayıp eşine haber vereceksin. Eşin kriz geçirecek, iki saatte nasıl yetişilir diye. Arkadaşların yardımı ile eşyaları toplamaya koyulacaksınız panik içinde. Zor belâ otobüse yetiştireceksin.

Abdülhalıq bir gün gelip askere çağrıldığını, bir hafta içinde teslim olması gerektiğini söyleyecek. Ailesini ne yapacağını soracaksın. En güvenli yer burası diyecek, idare lojmanlarında kalmaya devam edeceklerini söyleyecek. Artık öğlen ve akşam yemeklerini yemekhanede yemeye başladığından evde stokladığın bir sürü gıda maddesini koltuklarını yatırdığın arazi aracına tıka basa doldurup Abdülhak'ın ailesine vereceksin. Bu jest gözlerini dolduracak arkadaşının. Aslında onun askere çağrılması şaşırtacak seni. Onca genç varken sıranın ona gelmesi beklediğin bir durum değil. Adam resmen savaşa gidiyor, belki de bir daha dönmeyecek. Yaşlı gözlerle sarılacaksınız birbirinize. Ondan bir daha haber alamayacaksın.

Oldukça meşakkatli bir yolculuktan sonra eşinin ve çocuklarının sağ salim baba evine ulaştıkları haberi rahatlatacak seni. Eşin sınırda iki çocuk ve eşyalarla çektiği eziyeti anlatacak. Şimdi onlar merak içinde senin yolunu gözlerken diğer arkadaşlarının aksine tuhaf bir rahatlık çökecek üzerine. Yanında çalışan genç bir mühendis 12 Eylül ihtilâlinin genel sekreteri Haydar Saltık'ın oğlu. Musul'daki Türk konsolosu ve büyük elçi ile tanışıp görüşmesine rağmen ülkeden çıkışına müsaade edilmeyecek. Bir gece vakti senin rahatlığını görünce, dağlardaki askeri konvoyların ışıklarını gösterip yakana sarılacak. "Bizi rehin alacaklar, hepimizi öldürecekler" deyip kriz geçirecek.

Sınırlar kapatıldığından iş makinelerinin çalışabilmesi için lüzumlu yedek parça sevkıyatı duracak. Arızalanan araçların tamiri yapılamayacak. Son kez sahaya çıkıp yapımı devam eden batardo inşaatına bakacak, taş ocağından malzeme getiren dev kaya kamyonlarının son seferlerine şahitlik edeceksin. Son kamyonun son şoförü, kaya malzemesini batardo dolgusuna boşalttıktan sonra aracı olduğu yerde bırakıp terk edecek şantiyeyi. Bu senin göreceğin son saha faaliyeti olacak evlât, gözlerin dolacak. Yugoslavların durumu da hiç farklı değil. Onların da işçileri işi çoktan bırakmış. Yer altı santrali için açtıkları dev mağaranın içine iş makinelerini doldurup girişini kalın bir betonla örtecekler. Oysa bir yıl öncesine kadar ne kadar mutluydun onlarla çalışmaktan. Kendi kamplarında kocaman bir kültür merkezleri vardı. Orada türlü müzik ve tiyatro gösterileri yapılırdı. Hatta bir keresinde hazırladıkları müzikli oyunda, sen Miranda adlı güzel bir Yugoslav kızıyla birlikte geleneksel halk oyunlarının öykülerini anlatmak için sahneye çıkmıştın. Her oyun arasında Miranda Yugoslavlara kendi dilinde, sen Iraklılara İngilizce, şirket personeline de Türkçe olarak oyunun öyküsünü anlatmıştın.

Şantiyede herkes ülkeden kaçmanın bir yolunu arayacak. İşçiler isyan edip toplu gösteri yapacaklar. Konsorsiyum başkanı Haydar Bey işçileri sakinleştirmek için büyük işçi kalabalığının önünde yüksek bir kürsüye çıkacak. Ne var ki konuşması işçiyi sakinleştirmek yerine topluluğu daha çok galeyana sürükleyecek. Belli ki o da ülkede hapis kaldığını düşünüyor. İşçilere; "Durumumuz kötü arkadaşlar, hiçbirimizin ayrılmasına müsaade etmiyorlar. Ne siz ne de ben buradan kurtulabiliriz"

Apar topar indirecekler adamı kürsüden. Tedavi için Bağdat'a gittiği söylenecek. İşçiler Enka bize sahip çıkmıyor diye sürüler halinde yollara dökülecekler. Ellerinde Irak bayrakları ile Saddam lehine tezahürat yapıp Saddam'ın posterlerini taşıyacak, ülkelerine dönmek için Saddam'dan medet umacaklar. Akşam karanlık basınca geceleri arazide yatarak geçirirlerken bazılarını akrepler sokacak. Her şeye rağmen insanlar çaresizlik içinde Musul'a kadar yürüyüşlerine devam edecek.

Senin şantiyeden ayrılman ise hiç mümkün görünmeyecek evlât. Bağdat, baraj inşaatını böyle yarım bırakamayacağınızı, bunun riskli olduğunu söyleyecek. Sel gelirse tamamlanmamış batardo patlar felâkete yol açabilir diyecekler. Ana gövdenin sıyırma kazıları, nehir yatağını malzemeyle doldurduğu için tehlikeli bir durum yaratmayacak demenizden ikna olmayacaklar, rapor isteyecekler. Bir yandan Genel Müdürlüğe sunulacak raporun hazırlığı sürerken diğer yandan işlerin durum tespit hesaplarına devam edeceksin. Sonunda bütün personelin pasaportları ellerine verilip ülkeye dönüşleri sağlanacak. Sadece size moral olsun diye gönüllü beş altı mühendis bırakılacak şantiyede. Birkaç arkadaşınla birlikte hesap ve raporları tamamlayabilmek için gece gündüz çalışırken size destek olsunlar diye yanınızda kalanlar lokalde okey oynayarak geçirecekler vakitlerini.

Haberler kötü, ABD her an hava saldırına başlayabilir. Proje Müdürün Cevdet Bey, enjeksiyon işlerini yapan kardeş şirketin müdürü Bahattin Bey, Employer Camp'ın şefi ve diğer birkaç mühendisle birlikte, her akşam heyecan içinde TRT haberlerini dinlemeye devam edeceksiniz. İncirlik üssündeki hareketlilikten bahsedilecek. Her an savaş patlayabilir. Nihayet Bağdat'tan beklediğiniz haber gelecek. Evet evlât, raporunuz onaylanmış, artık hürsünüz. Hemen toparlanıp yola çıkma zamanı. Ailen endişe içinde yolunu gözler. Bir sürü eşya, hangi birini götüresin. Kıyafetlerin çoğu evde, ucuz bulup aldığınız on iki kişilik değerli bir yemek takımı, daha neler neler. Tabuta benzer iki koliyi eşya ile dolduracaksın.  Belini sakatlayacaksın, ağır eşya kolilerini taşırken. Tam şantiyeden ayrılırken Iraklı bir yüzbaşı binecek otobüse. Öyle dokunaklı bir veda konuşması yapacak ki hepinizin gözleriniz dolacak. Biz sizden yana çok memnunuz diyecek. "Eğer ülkemizde sizi iyi ağırlayamadıysak kusurumuza bakmayın. Ne yazık ki şartlar bu ayrılığı getirdi. Umarım en kısa zamanda dönersiniz. Her şey için teşekkür ederiz."

Eylül ayında İzmir'e ailenin yanına  ulaşmış olacaksın. Bir rüyadan çıkmış gibisin. Aklın Abdülhalıq'te, aklın büyük bir zevkle çalıştığın barajda kalacak. Batardo dolgularında kullanılması düşünülen kayanın dolomit mi kireç taşı mı olduğu hususunda aylarca süren tartışılmaları unutamayacaksın. Amerika'dan İdare'yi ikna etmesi için getirilen seksen yaşındaki uzman mühendisin Şarık Tara ve şirket mühendislerine verdiği brifing esnada simultane tercümesini yaparken verdiğin mücadele tatlı bir anı olarak kalacak hafızanda. İhtiyarın kelimeleri yutarcasına yaptığı teknik konuşmada tercüme etmen için ara vermeyi unutarak gazlayıp gittiğini, nihayet aklına gelip sözü sana verdiğinde söylediklerini aklında tutmak için nasıl ecel terleri döktüğünü hatırlayacak, "Ne günlerdi be" deyip bir efkar bulutu çökecek üstüne.

Irak Bekhme Barajı macerası önemli bir özelliğini ortaya çıkaracak. Evet evlat, senin herhangi bir konuda kendini ifade etme kabiliyetin konuşmaktan ziyade yazmaktan yana. Zira bu özelliğin kısa zamanda bütün yazışmaların üzerine kalmasına sebep olmuştu. İdare ile tartışmalı konular başta olmak üzere bütün yazıları yazan sendin. Yazılan her yazının başında referans olarak gösterilen, gelen-giden ilgi yazı sayısının otuzu bulduğu yoğun yazışmalar senin için bir satranç oyunuydu adeta. Sana bir haber vereyim; bundan sonraki iş yaşamında bu tür yazışmalar peşini bırakmayacak yine.

Yolculuk boyunca taşıdığın koliler sebebiyle sırt ağrılarından yakınacaksın. Kayınpederin bu işin çaresini biliyor evlat, sıkılma. Seni meşhur Türk hamamlardan birine götürecek. Sıcak suyla iki kese attırıp iki gün sonra yeni bir hayatın kapısını çalmaya hazır hale geleceksin...

(Devam edecek)

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 1 ***                 

14 Aralık 2019 Cumartesi

YENİ BİR HAYAT BÖLÜM 27

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 27 ***

Baraj ekseni İran'dan doğan Rawanduz ile Türkiye'den doğan Zap Suyu'nun birleştiği yerden hemen sonra. İki nehrin azgın suları ile başa çıkmak zor. Gövde inşaatının başlayabilmesi için suyun derivasyon tüneline çevrilmesi lâzım. Ne tecrübe ne de hesap kitap işleri sorunun çözülmesine yetmiyor. Akımın en fazla hızlandığı yerdeki üç gözlü kutu menfezin önüne yığılan dev kaya blokları birer çakıl taşı gibi suya kapılıp sürükleniyor. Önceden düşünülen kapak sistemi faydasız. Çünkü sürtünme kuvvetini yenebilmek için çelik kapağı indirmek için tonlarca kuvvet gerekiyor ki buna erişmek mümkün değil. Bütün şantiyenin  çaresiz kaldığı bu önemli sorunu çözmek için kafa patlatacaksın. Aklına basit bir çözüm gelecek. Eski tip fare kapanlarına benzer şekilde çelik profillerden oluşan bir ızgarayı takla attırmak suretiyle suyu arkaya almayı teklif edeceksin. Mantıklı bulunacak. Dediğin yöntem uygulanıp başarıyla suyun önü kesilecek ve barajın en önemli inşaat safhalarından biri tamamlanmış olacak. Bu olay meslekte en başarılı bir anın olarak zihnine kazınacak.

Beş bin Türk'ün çalıştığı şantiyede inanılmaz bir eleman sirkülasyonu olacak. Sekizinci ayında şirketin en eski beş yüz kişisi arasına gireceksin. Diğer taraftan mühendisler arasında ayrıcalıklı bir grup dikkatini çekecek. Bunlar önceden şirketin başka bir şantiyesinde çalışmış kaşarlılar çetesi. Her birine ayrı bir kısım şefliği verilmiş bu insanların araziye çıktıklarını ya da işle ilgili bir şey yaptıklarına şahit olmayacaksın. Tek yaptıkları, şantiye şefinin ya da birbirlerinin odasında geyik muhabbeti yapmak. Bazıları çalışırken onların oturdukları yerden diğer mühendislerden çok daha yüksek maaş almalarına illet olacaksın.

Öğlen yemeklerini yediğin yemekhanede çıkan çöp miktarı artınca kalitenin düştüğü anlaşılacak. Önce, "Kolay değil beş bin kişiye yemek çıkarmak" diyeceksin. Hiç de öyle değil evlât. Şarık Tara şantiyelere arada kendi aşçısını gönderir, adam kısa sürede mutfakları düzene sokar, bir müddet sonra geri çağırırmış. Aynı aşçı size de gelecek. Bir anda beş yıldızlı otel restaurant'larını aratmayan lezzet ve kalitede nefis yemekler çıkmaya başlayacak yemekhanede. Tepsilerde tatlısından tuzlusuna servis edilen çeşit çeşit yemeğin görselliği iştahları kabartacak. Çöp miktarı neredeyse sıfırlanırken personelin yedikleri damaklarında kalacak. Bu yetmezmiş gibi nazire yaparcasına aile lojmanlarına gönderdiği tatlılar, börekler hanımları kıskandıracak. 

Oğlun yerinde duramayan, güzelliği ile herkesin ilgi odağı, hareketli bir çocuk olacak. Tatil günlerinde çocuklarınızı alıp Erbil'e, Süleymaniye'ye ya da Musul'a gezmeye gideceksiniz. Bu bölgelerdeki Türkçe konuşabilen yerli halk oldukça fazla. Genelde sıcak, sevecen insanlar. Erbil'in ne ararsan bulabileceğin büyük bir çarşısı var. Sık sık alışverişe gideceksiniz oraya. Sıcak bir yaz günü hayatında yaşayabileceğin en büyük sıkıntılardan biriyle yüzleşeceksin. Teflon tavalar yeni çıkmış, çok sağlıklı olduğu söyleniyor. Erbil çarşısı o saatlerde ana baba günü. Sen kucağında kızını taşırken, annesi de oğlunun elinden tutacak. Mutfak eşyası satan dükkânlardan birinin önünde duracaksınız. Eşinin asla bakmadan önünden geçemediği zücaciye dükkânlarından biri. Boy boy teflon tavalar sergilenmiş. Eşin bir an boş bulunup Fırat'ın elini bırakıp kendini tavalara kaptıracak. Senin de ilgin aynı noktaya yönelecek. Kısa bir süre sonra panik içinde soracak sana. "Fırat nerede?" Şaşırıp etrafına bakacaksın. "Elinden tutuyordun ya!" Onca insan seli içinde oğlunuzu aramaya başlayacak gözleriniz. Bir aşağı bir yukarı koşacaksın, çocuk yok ortada. Hanım feryat figan ağlamaya başlayacak, sen çaresizlik içinde kıvranacaksın. Aklınıza her türlü olumsuz düşünceler gelecek. Kaçırdılar mı, ya bulunmazsa. Ana yolu kesen yan sokaklarda panikle oğlunu arayacaksın. Esnaf ayağa kalkacak. Türkçe bilenler sizi sakinleştirmeye çalışırken, bulur getiririz şimdi deyip size ümit vermeye çalışacaklar. Çocuğun peşine düşen birkaç genç farklı yönlere koşup gözden kaybolacak. Aradan on beş dakika geçmesine rağmen hiçbir iz yok. İşte o anda dizlerin çözülecek, eşini sakinleştirmeyi bırakıp içinden "Gitti çocuk" diyecek, yüreğin parçalanacak. Elin yabancı memleketinde polise gitsen ne yazar? Çocuğun dilinden kimse anlamaz, ne adres bilir ne babasının çalıştığı yeri söyleyebilir. Keşke iyi insanların eline düşse, yine bir umut. Umutların tükendiği bir anda uzaklardan gelen bir ses duyacaksın. Gençlerden biri, Fırat'ı kucaklamış, "Bulduk, bulduk" diye bağırarak size doğru geliyor. Bu mucize senin yeniden doğuşun evlât. Sevincinizin tarifi yok. Delikanlı "Çarşının en sonundaki caddede karşıya geçmeye hazırlanırken buldum bunu, kucaklayıp getirdim." diyecek. 

Eşin çocukları tamamen steril ortamda büyütecek evlât. Oysa onların bir şekilde mikroplarla tanışması kaçınılmaz. Fırat üç yaşını doldurduğunda kapının önünde ilk kez toprağı avuçlayacak ve ilk kez mikrop kapacak. Ağzındaki yaralar geçmek bilmeyecek. Şantiyedeki revirin doktoru antibiyotik iğnelerine başlayacak. Fakat çocuğun durumu her geçen gün kötüleşecek, kilo kaybedip yemeden içmeden kesilecek. Erbil'de çocuk hastanesine götüreceksiniz. Hiçbir iyileşme olmayacak durumunda. Çocuğunuz gözünüzün önünde eriyor. Önemli bir toplantının ortasında, "Hadi al çocuğu, Türkiye'ye götür." diyecek müdürün. Bağdat Hava alanından başlayan uçak yolculuğunuz İstanbul'a yönünde devam edecek. Oğlunun uçakta verilen yemek menüsündeki pilavdan sadece birkaç pirinç tanesini ağzına alması bile sevindirecek sizi. İstanbul'dan hareket edip İzmir'e doğru yol alırken çocuğun rengi yerine gelmeye başlayacak. Bildiğiniz bir doktora götüreceksiniz hemen. Doktor, hiçbir şey yapmasaydınız iki günde geçecekti, verilen antibiyotik iğneleri ağız mukozasındaki yararlı mikropları da öldürdüğü için bu hale gelmiş çocuk diyecek. Ne ilâç, ne tedavi. Üç gün içinde eski haline dönecek oğlun evlât. Bu vesileyle mikrobun iyisini kötüsünü öğrenmiş olacaksın. 

Birkaç ay sonra Irak ordusunun Kuveyt'i işgal ettiği haberi bomba etkisi yaratacak. Aslında Kuveyt'in Irak topraklarının bir parçası olduğu, gittikçe bölgenin askeri ve siyasi güç bakımından lideri konumuna gelen Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i ele geçirip denizle bağlantı sağlamayı amaç edindiği konuşulmaya başlanacak. Evet, Saddam bir diktatör. Güçlü bir gizli servisi var. Herkes acaba bu Saddam'ın adamı mı diye birbirinden korkuyor. Siz bile yanlış bir şey kaçmasın diye ağzınızdan, Saddam yerine adama "Ayhan Işık" diyorsunuz kendi aranızda. Diğer taraftan haklı adam. Nasıl emperyalist devletler ülkemizi parçalayıp işgal ettiler de, daha sonra bir punduna getirip Hatay'ı geri aldık. İşte o da elinden alınan ve eskiden ülkesinin bir vilayeti iken, sonradan yine emperyalist devletler tarafından el konularak işbirlikçi bir ailenin sultan olarak başına getirdiği Kuveyt'i geri almaya niyetlenmiş. 

Dünyanın jandarması ABD bu işe müsaade eder mi? Ne Saddam geri çekilmeyi kabul edecek, ne de ABD buna göz yumacak. Yaşanan bu gelişmeler şantiyede hemen etkisini gösterecek. Önce barajda müşavir hizmetini yapan birkaç Amerikalı rehin alınıp bilinmeyen bir yere götürülecek. Arkasından gençlerden başlayarak barajda görevli Iraklı mühendisler birer ikişer askere çağrılacak. Türkiye'den gelen haberler tedirginliğinizi daha da arttıracak. Cumhurbaşkanı Özal, her zaman olduğu gibi bir koyup üç alacağını zannedip ABD'nin yanında tarafını belli edecek. Aktif bir rol üstleneceği konuşulan Türkiye'ye karşı Irak ordusu sınırına yığınak yapmaya başlayacak, geceleri endişe içinde dağların arasında ilerleyen askeri araç konvoylarının ışıklarını izleyeceksiniz.

(Devam edecek)

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 1 ***