Döndük yine kürkçü dükkanına. Dün saat akşam dokuza doğru Gaziemir'de kıl payı yakaladık servisi yakalamasına ama önce yer yok dediler. Her şart kabulüm, gerekirse ayakta giderim dedim de, öyle aldılar içeri. Kızımla vedalaşıp ondan ayrılır ayrılmaz saat dokuz olmasını beklemeden hareket etti aracımız. Beklemek anlamsızdı çünkü.
Yirmi kişilik midibüste kaç kişiydik saymadım ama aradaki koridor boşluğuna iğne atsan yere düşmez durumda. Koridor aralarına bir kaç tabure koymuşlar. İnsan kalabalığı arasında ayakta durmaya çalışıyorum. Tutunacak bir yer de yok doğru dürüst. Hemen sağımda tek kişilik koltuğa oturmuş gençten biri, elinde geniş ekran cep telefonu, ha babam mesajlaşıyor birileriyle. Arada telefonlara verdiği yüksek sesli cevaplardan şoför olduğunu anlıyorum.
Ne kadar zaman geçti toplu taşım araçlarına binmediğim. Ön tarafa, yola doğru bakmaya çalışıyorum, boyum yüksek geliyor yolu görmek için. Biraz eğiliyorum ama bu pozisyon yoruyor beni kısa zamanda. Sol tarafımda kasanın üzerine yerleştirilen kapak koltuk görevini görüyor. Bu yapma koltuğa ana kız olduğunu tahmin ettiğim iki kişi, yönleri aracın arkasına bakacak şekilde ters oturuyorlar.
Normal yolcu koltuklarının çoğuna genç ve orta yaşlı erkekler oturmuş. Kimi yorgun, kimi sıkkın bakışlı. Koltukların arasındaki koridorda nereye iliştikleri belli olmayan kızlı erkekli bir sürü çocuk gürültü yapıyor. Koridorun arka tarafına doğru tabureye ilişmiş türbanlı bir kadın ilişiyor gözüme. Tekmili birden insan manzaraları, hepsinin ayrı dertleri, hayalleri var. Benim derdim ise bir an önce bu rahatsızlık verici seyahati tamamlayabilmek. Koltuğuma oturup kitabımı okumaktı hayalim oysa.
Subaşı köyüne varmadan evvel aniden frene basıp sağa yanaşıyor şoför. Sendeliyorum. Ne olduğunu anlamadan otomatik kapılar açılıyor, benimle birlikte yolcuların yarısı iniyor aşağı. Servise bir genç kız biniyor bu sefer. Artık ayakta duracak yer de yok aslında. Biraz daha arka tarafa yanaşıp kıza yer açıyoruz. Kapasitesinin üzerinde yolcu alan servis şoförünün yaptığı doğru mu diye bir soru dolaşıyor kafamda. Eğer yapılan doğru değilse, ben de binemeyecektim servise, o genç kız da. Ben neyse ama bir genç kız nasıl bekler o karanlıkta, yalnız başına, hele hele sapıkların kol gezdiği ortamda! Merakla bakıyorum, gençlerden biri yer verecek mi diye. Sonra boşuna beklediğimi anlıyorum. Hiç kimsenin umurunda değil. Yer olmadığını bildiği halde bindiyse servise, ayakta seyahat etmeyi göze almış olmalı diye düşünüyorlar muhtemelen. Genç kız, "Yerini verir centilmenlerden biri, nasıl olsa" diye aklından geçirmiş midir acaba?
Yeniçiftlik köyüne gelince midibüsten bir iki kişi iniyor. Servisin yarısı aşağı inip tekrar biniyor inene yol verebilmek için. Her durduğumuz yerden yeni binenler de oluyor. Bir delikanlı insafa gelip taburesini bana veriyor, "Siz çok yoruldunuz" diyerek. Teşekkür edip oturuyorum daracık koridorun arasındaki tabureye.
Hastanenin önünde inip eve doğru yürüyorum. Sokaklar sessiz ve karanlık. Evin kapısında karşılıyor eşim. Olan bitenleri konuşuyoruz birlikte. Saatler çabuk geçiyor ve yatıyoruz. Güzel bir uykudan sonra, gözlerimi açtığımda, güneşin ilk ışıklarının evimize dolduğunu fark ediyorum. Kahvaltıdan sonra telefon zilini duyuyorum. Atilla Bey arıyor. Yeni işçiler bulmuş bana, kablo kanalını kazmak için, Kaplan'da. Hemen yukarı çıkmam lazım. Hem de ödeme günüm bugün.
Ustayı alıp işi tarif etmek üzere Kaplan'a doğru yola çıkıyoruz. Bahçe kapısı açık. İyi o zaman. Belli ki ustalar çalışıyor. Epey yükseldiğini görüyorum taş duvarın. Patlayan borudan sızan sular, yolu çamur yapmış. Bereket onarmış borudaki kaçağı Yakup Usta, zaman geçirmeden. Güzergahı gösterip istediğim işi tarif ediyorum Kerim Ustaya. Anlaşmamız uzun zaman almıyor. Benim adama onun çalışmaya ihtiyacı var. Yarın ekibiyle işe başlayacak, bakalım nasıl olacak? Her gün ben getirip götüreceğim ekibi. Bir hafta, on gün arasında bir sürede tamamlanacağını umuyorum.
İşçilerin haftalık ödemelerini yapıyorum. İnşaat malzemecisinin hesabını kapatıp Kerim Ustayı çarşıya bırakıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder