KATEGORİLER

18 Şubat 2016 Perşembe

KİMDİR BU TERÖRÜN SORUMLUSU?

Yine terör, yine sönen hayatlar, kaybolan umutlar... Acılar, acılar, acılar... Ankara'dan geldi haber. Şimdilik otuza yakın ölü, altmıştan fazla yaralı. Bu canların sorumlusu kim?
Fransız yazar Viktor Hugo'nun (1802-1885) "Bir İdam Mahkumunun Son Günü" adlı radyo tiyatrosunu  dinlerken dikkatimi çekmişti. Hırsızlık yapmak isterken birisini kaza sonucu öldüren ve bu yüzden idam cezasına çarptırılan bir adamın feryadı ile bugün meydana gelen terör olayını ilişkilendirdim. Adam, "Evet, ben birini öldürdüm, ama evdeki hasta kızımı doktora götürebilmek, yiyecek ve ilaç almak  için. Onu soyup sadece parasını alacaktım. Adam bağırınca telaşlanıp bıçaklamak zorunda kaldım, onu öldürmek istememiştim." diye dert yanıyor baba dediği gardiyana. Ve devam ediyor;

"Aylarca açtım, işsizdim. Bunun için beni değil, ailemi aç beni işsiz bırakan devleti, Fransız Makamlarını yargılamaları gerekir, Giyotinin kanlı bıçağının altına onları yatırmaları gerekir."

Şimdi televizyon kanallarına bakıyorum. Bazı kanallarda siyasiler, ölenlere rahmet, yaralılara acil şifa dilerken menfur saldırıyı kınadıklarını, terörün kendilerini yıldıramayacağını, mücadelenin daha kararlı bir şekilde sürdürüleceğine dair bir sürü açıklama yapıyorlar, ölü ve yaralı sayısını resmen! açıklıyorlar. Bazı haber kanalları ise yaptıkları tartışma programlarında havanda su dövüyorlar. Diğerleri, önemli bir şey olmamış gibi eğlence programlarına tam gaz devam ediyorlar.

Parlamenter sistemle yönetiliyoruz şükürler olsun. Siyasi sorumluluk, yasama yetkisi ile donatılmış mecliste. Sorumlu, yürütme yetkisine sahip hükümet. Sorumlu, sorumlu olmadığı halde devletin iç ve dış politikasına yön verip yasa dışı başkanlığını ilan eden cumhurbaşkanı.

"Beni en çok düşündüren husus, hiç kimsenin sorumluluk yüklenmeyeceğinin açıkça ilan edilmesidir. Parlamentonun almış olduğu kararlar feci sonuçlar doğursa bile, bu kararlardan kimse sorumlu tutulamıyor. Eşi benzeri görülmemiş vahim sonuçların ertesinde ya hükümet istifa ediyor ya da parlamento feshediliyor." diyor Hitler, döneminin Avusturya parlamenter sistemi ve demokrasi kurumuna yaptığı eleştirisinde. Bizim ülkemizde istifa kurumu bile çalışmıyor. Hitler'den feyz almaya devam edelim:

"Bir husus daha var ki, bunu hatırdan çıkarmamak gerekir. Çoğunluk, hiçbir zaman bir kişinin yerine geçerli olamaz. Çoğunluk ahmakları olduğu kadar alçakları da tensil eder. Saman dolu yüz kafa nasıl ki, hiçbir zaman bir akıllı kişiyle eşit olamazsa, yüz korkak adamdan da hiçbir vakit kahramanca bir karar beklenemez..." diyerek parlamenter sistemi yerin dibine batırırken diktatörlüğe kapıları açıyor.

Medyanın gücüne de vurgu yapıyor Adolf. 1900'lü yılların başında Avusturya'daki basın için bakın neler demiş;

"Basın, basit ve ciddiyetten uzak bir hadiseyi, birkaç gün içinde önemli bir devlet meselesi haline getirmeyi kolaylıkla beceriyordu. Aynı zamanda, önemli bir meseleyi milletin hafızasından silmek için yaptığı yayınlarda da başarılı oluyordu. Kısa zamanda bazı şahısları ileri itip milletin karşısına bir kahraman olarak çıkarıyor ve o şahsın hayatı boyunca hayal bile edemeyeceği, şöhretli hayatı ona sağlıyordu. Bir iki ay önce kimsenin bilmediği, duymadığı şahıslar "günün adamı" durumuna getiriliyor ve yine devletin ve milletin menfaatine ait meseleler canlı canlı gömülüyordu..."

Ne diktatörlüğün, ne de ülkemize giydirilmek istenen başkanlık sisteminin, yönetim şekli olarak savunulacak tarafı yok. Asıl olan, mevcut parlamenter sistemimiz ile demokrasi anlayışımızın diktatörlükten pek farkı olmadığını görmektir. Hitlerin demokratik yönetime ve basına bakış açısı, yıllardır "gelişmekte olan ülkeler" sınıfını geçemeyen bizim gibi ülkelerde hala geçerliğini koruyor.

Adolf Hitler, yaklaşık 5,5 milyon kişinin canından sorumluydu. Yargılanmasına fırsat vermeden 30 Nisan 1945'te intihar etti. Devletin en yetkilisi ve en sorumlusuydu. O, parlamenter sistemin kararlarının getirdiği sonuçlar ne kadar feci olursa olsun sorumlularının bulunamayacağı iddiasında haklıydı. Oysa sorumlu devletti, parlamenter sistemdi. Victor Hugo'nun eserindeki, idam mahkumunun haykırdığı gibi, onca masum cana karşılık giyotinin kanlı bıçağının altına, devletin sorumlularının yatırılması gerekirdi.

Demokratik parlamenter sistemin eğitimsiz toplumlardaki yansımaları alternatif olarak maalesef diktatörlüğü getiriyor. Ne yazık ki, her topluma uyan bir demokrasi geliştirilemedi henüz. O zaman geriye tek çözüm kalıyor. Rasyonel eğitim sistemini benimseyip geliştirmek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder