KATEGORİLER

15 Ocak 2020 Çarşamba

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 20

Ağaç Ev Sohbetleri oldukça zevk aldığım etkinliklerden biri oldu. Hele seçilen konular düşünmeye sevk edici, araştırmaya yönelik, tartışmaya açık olunca daha da çok hoşuma gidiyor. İnsanların aynı konu hakkında farklı düşüncelerini paylaşması ufkumu açıyor. Yirminci haftada sevgili Mavi Lale'nin seçtiği konu oldukça derin. İşte Ağaç Ev Sohbetleri # 20 'nin konu başlığı:

Ölüm kavramı sizin için ne anlam ifade ediyor? Genelde sevdiğiniz bir insanın vefatı, özellikle annenin vefatı ve hissettirdikleri üzerine.

Beklenen bir sondur bana göre ölüm. İstisnasız her canlının yaşam sahnesinden çekilmesidir. Madem ki dünyaya gelen tüm canlılar belli bir süre yaşayıp bu alemi terk ediyor, bunun doğum gibi doğal olduğunu kabullenip ölümden korkmamak gerekir. Sevdiğimiz bir insanın vefatı, özellikle annemizin vefatı çaresiz bir kabulleniştir. Onca anıyı paylaştığımız, üzerimizde sonsuz emeği olan bir kişinin kaybı elbette çok üzer bizi. Fakat kimsenin böyle bir sona itiraz etme lüksü yoktur. Belli bir dönem acı çekilir, zaman içinde içimize düşen ateş küllenir. Sonuçta vakti gelince bizim sonumuz da aynı adrese çıkacaktır. 

Ölüm kavramının üzerinde biraz durmak istiyorum. Bugüne kadar bilim, din, felsefe ve tasavvufun konusu olmuş ölüm. Üzerine şiirler, şarkılar yazılmış. Yaşarken ölüme çareler aramış bazıları, Ab-ı Hayat'ın peşine düşmüş nafile, kimileri Reenkarnasyon'la kendini avutmuş, kimileri de cennet hayaliyle yaşamış. Kendimi kandırmak istemiyorum, bana göre bir "hiç"liktir ölüm. Ahiret, kabir azabı, sırat köprüsü, cennet cehennem tartışmaları ve yorumlarına ilişmeden haddimi aşarak varoluşu sorguladığım bu hayatta iyi işler yapan insanlarla kötü işler yapanların aynı sonda buluşmalarını adaletsiz buluyorum aslında. Madem hiçliğe gideceğiz var olmamızın anlamı ne? Bu soruya cevap ararken sanki bir oyunun aktörleri ya da figüranlarıymışız gibi geliyor bana. Yaşam bir deney, dünya bir laboratuvar gibi sanki. Bilinmez bir yerden dünyaya birer tohum atılmış ve buradan türeyen canlı hayatın gidişatı izleniyor. İşin ilginç tarafı bu tohumu atan da olacak bitecekler hakkında fikir sahibi değil. Merak ediyor işte, zalimlik, adaletsizlik, sevinç, üzüntü, açlık, yoksulluk, zevk, şatafat gibi binlerce, hatta milyonlarca olguyu milyarlarca insan üzerinde test ediyor. Bu kendisine ne kazandıracak bilmiyorum. Bilinmeyenler o kadar çok ki. Ölüm bu kadar çok bilinmeyen arasında belki en çok bilineni. Beden ölür, ruh ölmez derler. Ruh dediğin nedir ki? Gaz gibi bir şey mi, beden ölünce göğe yükselsin, zamanı gelince hesap versin. Evet, kainat muazzam bir düzen, kusursuz bir işleyiş. İnsan hala gelişme yolunda. Gün gelecek, belki de çaresi bulunacak ölümün. Bunun iyi bir şey olduğunu sanmıyorum. Beş yüz yıl, bin yıl yaşansa bıkılmaz mı bu hayattan?          

10 yorum:

  1. vampirler ölmüyor işte yüzyıllarca yaşıyolar, sevdiklerinin ölümlerini görüyorlar, hep aynı hayat hep aynı hayat, bilmiyom belki yorucu olabilir ama olsun tatlı bişi, vampir olmaktan memnunum ha haa :) senin sevdiğin konular bunlar, ciddi yaşamsal konular. bi de, very hayret yaniii kısa yazmayı başarmışsın, hihihi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Vampir mi? Yok canım, şaka yapıyorsun:))
      Evet, sevdiğim konu bunlar. Very very hayret, ben de şaşırdım bu kadar kısa yazdığıma. Oysa başlarken sayfalar dolusu yazarım gibi gelmişti:)

      Sil
    2. ebrar da yazdı. ortak öykünün yeni bölümü sendeee. acelesi yok keyifle yaz yaniii :)

      Sil
    3. Biliyorum deep, yazacağım.

      Sil
  2. Bugün DBE ile konuşurken - evet yine - ya her şey bir hayalse dedi ve ben o andan beri yazıyorum kafamda tüm bunlar bir hayal, bir rüya aslında. Birinin rüyasından geçip gidiyoruz. Bir rüyanın ortalama süresi birkaç saniyeymiş diye bir bilgi kırıntısı var aklımda (üşendim de şimdi Google'a sorup doğrusunu öğrenemeyeceğim :) Ama bize sanki film gibi uzun geliyor uyanınca gördüğümüz rüyalar. İşte bize uzun ve karmaşık gelen hayatlarımız da birinin birkaç saniyelik rüyası belki de... Yok artık canım mı? Sırat köprüsü, zebaniler, günahları sevapları tartan teraziler, huriler, nuriler, ateşler, şarap nehirleri... Tüm bunlar olabilir de rüya mı olamaz?!

    "Ben varsam ölüm yok, ölüm varsa ben yokum!"

    Sevdiklerimizin ölümü ise bambaşka ki oralara hiç girmek istemiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Birinin birkaç saniyelik rüyası..." Kim o biri? Onu bir yakalarsam soracağım hesaplar çok. Süre konusunda sorun yok. "Relativite" bunu gayet güzel açıklıyor. Sırat Köprüsü vs. beşeri hayaller kanımca:) Yani o birinin yaptıklarına ölçü olamaz. Ölümü düşünmeye gerek yok bence de. Nasıl olsa üzerinde irademiz söz konusu değil.

      Ağaç Ev Sohbetlerinin bu haftaki konusunu es geçebilirim demiştiniz. Bence de es geçin sevgili Mrs. Kedi. Öyle geliyor ki bana, siz bu konuda yazarsanız eğer ben okumaya dayanamam.

      Sil
    2. Ah kimin rüyası olduğunu bulsak da hesap sorsak topluca :D

      Ben de yazmaya dayanamayacağımı hissediyorum. Hatta bu hafta tüm yazılanları okumuyorum bile ucundan köşesinden gözüme toz kaçar diye :) Takip ettiğim bloglara şöyle bir göz atıp çağrışım yapan yerden yorum bırakıyorum. 21.haftaya az kaldı, umarım orda katılırım sohbete tekrar :)

      Sil
    3. O birini aramaya birlikte devam edelim o zaman:)
      Gerçekten yazma sen. 21. Hafta acısını çıkartırsın. Bu aralar zaman mefhumu kafamı kurcalıyor, bakalım arkasından ne çıkacak...

      Sil
    4. Ne farklı pencerelerden bakmışsınız ölüme,emeğinize sağlık.. Bu sohbete katılmak istedim ama yazarken bile içim acıdı her seferinde vazgeçtim ve haftayı da kaçırdım zaten böylece😏

      Sil
    5. Evet, sıra dışı bir konuyu seçmiş arkadaşımız. Aslında sayfalar dolusu yazarım sanmıştım ama bu kadar kısa bir yazı olması da benim açımdan sıra dışı oldu doğrusu:)

      Sil