KATEGORİLER

2 Ocak 2020 Perşembe

YENİ BİR HAYAT BÖLÜM 41

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 41 ***

Size işi ayarlamaya çalışan adamın gergin tavırlarından biraz rahatsız olacaksınız ama bunun ne önemi var. Anlaştığınız üzere eğer ihale üzerinizde kalırsa istediği parayı verecek, yolunuza devam edeceksiniz. Ertesi gün beklediğiniz telefon gelecek. Organizatör, ağabeyim dediği bir inşaat firmasının sahibi ile konuşup müsaadesini aldığını, işi size ayarlamak için artık başka bir engelin kalmadığını söyleyecek. Sonraki günlerde sık sık arayacak sizi. Ankara merkezli iki firmaya ulaşmaya çalıştığını, A firmasına şu kadar lira, B firmasına şu kadar lira söz verdiğini anlatacak. Fehmi ile konuşup adam işini biliyor diyeceksiniz. Kısa bir müddet sonra tekrar arayacak. Falanca firmaya şu kadar, filanca firmaya şu kadar diye sayacak. Bize niye anlatıyor bunları diye merak etmeye başlayacaksınız. Telefonlar susmayacak. Buna şu kadar, şuna şu kadar... Manyak mı bu adam diyeceksiniz, sizden alacağı komisyonu bol kepçeden şirketlere dağıtıyor.

Fehmi'yle birlikte hakediş raporlarını götürdüğünüz Kastamonu bölge müdürlüklerinde işlerinizi bitirip dönerken ortağınla aynı anda bir şüphe düşecek içinize. Bu adam ihaleye girecek firmalara niye para saçıyor? Tamam bunun bir izahı var. Bütün firmaların onun güzel hatırı için size destek verecek halleri yok ya. İkna edemediklerini ama tehditle ama para ile hizaya sokuyor işte. Peki bu onun işi olduğuna göre size niye teker teker bunun hesabını veriyor? Bir anda yüzünüz kıpkırmızı kesilecek. Hemen müsait bir yerde arabayı sağa yanaştırıp duracaksınız. Endişe içinde birbirinize bakacaksınız. Yoksa? Kalp atışlarınız hızlanacak. 

Alı al moru mor bir telaş içinde yeniden yola düşeceksiniz. Zonguldak'a yaklaşırken organizatör Nuri'nin telefonu ile irkileceksiniz. Fehmi'ye bütün firmalara ulaştığını ve son olarak dağıttığı paraları bildirecek. Fehmi, heyecanla her halde bir yanlış anlaşılma olduğunu söyleyip Nuri'yi şube ofisinde konuşmaya davet edecek. Bir saat sonra buluşacaksınız ofiste. Anlaşmanızın sadece yüzde beş komisyondan ibaret olduğunu, firmalara dağıtılan paralara karışamayacağınızı anlatacak, aksi durumda komisyonun yüzde on beşi geçeceğini ve bunu ödeme imkanınızın bulunmadığını ileri süreceksiniz. Ortam gerginleşecek. Nuri, normal şartlarda ne kadar bir tenzilat yapacağınızı soracak sana % 35 falan diyeceksin. % 5'i kendisinin alacağını, % 10'unu da diğerlerine dağıttıktan sonra bile size % 20 kalacağını söyleyecek. Bu adam İnci Baba'ya özenmiş, işi bilmiyor. Eyvah ki ne eyvah! Kardeşim koca ihale bedelinin yüzde on beşini, hem de peşin olarak kim çıkarıp verebilir sana. Bunu karşılayacak ne maddi gücünüz var, ne de o kadar parayı çıkarıp vermek akıllıca. Tamam, diyeceksiniz, "Biz yokuz bu işte, işte dosyamız burada, alın bunu istediğinize verdirin işi, daha biz bir şey istemiyoruz." Sinirle çıkacak Nuri yazıhaneden. Sizi hafiften bir korku sarmaya başlarken bir yandan da üzerinizden büyük bir yük kalkmış gibi rahatlayacaksınız.

Ertesi gün İzmir'e gitmek için yola çıkmaya hazırlandığın bir sırada telefonun çalacak. Arayan Nuri, o asabi halinden eser yok. İstanbul'da birisi adına ihaleye katılacakmış. Sen anlıyorsun bu işten deyip hazırladıkları teklif dosyasına bir göz atmanı isteyecek. "Tabi yardımcı olurum ama az sonra yola çıkacağım." diyeceksin. Fehmi'yi arayıp Nuri'nin aradığını söyleyecek ve yaptığın görüşmeyi anlatacaksın. "O zaman bekle biraz istersen, ortamı yumuşatmış oluruz belki." diyecek. Hemen Nuri'ye telefon açıp gecikmemesini söyleyeceksin. Yazıhanenin yerini bilmediklerinden senden yeri tarif etmeni isteyecek. Ayrıntısıyla adresi verecek ve gecikmemesi konusunda bir kez daha ikaz edeceksin. "Sakın ayrılma, amca oğluyla çıktık, geliyoruz." diyecek. Beklemeye koyulacaksın.

Zonguldak-Ereğli arası taş çatlasın bir saat. Saatler geçecek, ne gelen var ne giden. Hava kararmaya başlayacak. Fehmi'yi arayacaksın, bu herif gelmedi daha, artık bekleyemeyeceğim, yolum uzun biliyorsun diyeceksin. "Biraz daha bekle bakalım." diyecek. Bir yandan yola çıkman, ailene kavuşma arzun, diğer taraftan önüne çıkan Nuri denilen ne idüğü belirsiz adamla bozulan ilişkinizin onarma imkanı arasında gidip geleceksin. Gergin bekleyiş sürecek. Zaman zaman kalkıp şehrin meydanına bakan pencereden beklediğin karanlık misafirin gelişini gözleyeceksin. Sabrının tükendiği bir anda karşıdan dikkat çekici bir şekilde ağır ağır yanaşmakta olan Amerikan arabasını fark edeceksin. Araç göbeği dönüp yazıhanenin önünde taksi durağının yanına park edecek. İki kişi inecek arabadan ve doğruca bulunduğun binaya girecek. Kapının zili çalınacak, kalkıp karşılayacaksın gelenleri. Sarışın mavi gözlü Nuri'nin yanında esmer iri cüsseli hafiften göbekli bir adam var. Amca oğlu olmalı. Ellerini sıkıp buyur edeceksin. Bekleyeceksin ki, teklif dosyasını versinler hemen, bir göz atıp varsa eksiklerini söyleyesin. Amacın bir an önce gelenleri gönderip yola çıkmak. Ortağının nerede olduğunu soracak Nuri. Onu ne yapacaksınız, o anlamaz ki bu dosya işlerinden. Ne ihalesi bu katılacağınız? diye soracaksın. Öfleye püfleye "temizlik işi" diyecek.

"Kaç çocuğun var senin? diye soracak Nuri. İki tane diyeceksin, bir oğlan bir kız. Allah bağışlasın demelerini beklerken seslerini çıkarmayacaklar. Evet evlat, son zamanda belediyeler bu temizlik işlerini özel firmalara ihale etmeye başladılar. Her halde ihalenin gerginliği diyeceksin suratlarına bakarak. Nuri ani bir hareketle oturduğu koltuktan kalkıp bağıracak, "Rezil ettiniz ulan bizi, etek giydirdiniz Zonguldak'ta." Hoppala, ne oldu şimdi. Amca oğlu sessizliğini koruyacak. Nuri "Telefon et Fehmi'ye gelsin o da hemen." diyecek emir verircesine. Hafiften korkmaya başlayacaksın." Evinde istirahat eden ortağını arayacak, "Seni de istiyorlar." diyeceksin. Beş dakika sonra o da gelecek. İçeri girdiğinde Fehmi'nin gergin suratı da kırmızıya boyanacak. "Yanınıza bırakacağımızı mı sandınız bu yaptığınızı?" diye bağıracak Nuri. Fehmi'yle birbirinize bakacaksınız bir an çaresiz. "Kalk, kalk gidelim, amca oğlu" diyecek. Oda kapısını çekip yazıhaneden çıkacaklar. Şaşkın bir şekilde bu adamlarla başınıza büyük bir bela aldığınızı düşünmeye başlayacaksınız. Siz çaresizlik içinde çözüm ararken Nuri ve yanındaki adam büyük bir gürültüyle kapıyı tekmeleyip ellerinde silahları olduğu halde odadan içeri dalacaklar. Masasında oturan Fehmi'ye yönelecek silahlar önce. Belli ki onu daha tehlikeli buluyorlar. Birkaç el silah sesi, feryat. Fehmi yere yığılacak. Diğer masanın başında ayağa kalkmış, olanlara anlam veremeyen sana yönelecek Nuri'nin silahı bu kez. Birkaç el silah sesi daha duyulacak. Sen de yığılacaksın yere. Çıkarlarken, bağıracak Nuri, ifade verirken sakın benim adımı anmayın, sizi vuran amca oğlum anlaşıldı mı? Her ikinizin de cevap verecek hali yok.

Fehmi benim durumum kötü çok kan kaybediyorum diyecek, kardeşini aramanı isteyecek. Kımıldamaya çalışacaksın. Daha önce yaşamadığın bir ağrı danalar gibi böğürtecek seni. Kurşun ayağını parçalamış, ağrın dayanılmaz. Benden ümidi kes, kıpırdayamıyorum, başının çaresine bak diyeceksin ortağına. Sürüne sürüne peşinde bir kan gölü bırakarak merdivenlerden aşağı inecek Fehmi. Taksi durağında kimse yok. Çevrede kimse yok. Herkes iki ortak birbirine girmiş, silahlar konuşmuş diye düşünüp arazi olmuş. Kıpırdamadan ağrılar içinde inleyeceksin dakikalarca. Ne kadar zamanın geçtiğini hatırlaman mümkün değil. Fehmi'nin kardeşi gelecek. Ortağını en hassas yerinden vurmuşlar, erkeklik organından. Seni de acilen hastaneye götürmek istiyorlar ama ne mümkün. En ufak bir hareket, dayanılmaz acı veriyor. Bağırmana aldırmayıp bir battaniye içinde merdivenlerden aşağı indirip devlet hastanesine yetiştirecekler. Serumlar takılacak koluna, ağrı kesiciler kar etmeyecek. Sabah olunca eşine telefon edip vurulduğunun haberini vereceksin. Hemen ameliyata alacaklar. Yakın mesafeden attıkları birkaç el kurşundan sadece biri isabet etmiş, o da yetmiş zaten. Sol ayağından giren kurşun kemiğine dokunmadan sağ dizinin hemen üzerini delip geçmiş. Kemiği parçalamış elbet bu kez geçerken, dayanılmaz ağrılarının sebebi bu. Akşamına eşin, annen gelecek hastaneye. Olayı anlatacaksın onlara. Kapıda iki polis güya seni koruyor. Sizi vuranlar kayıp çünkü daha. Durmak bilmeyen ağrılara hiçbir ilaç kar etmiyor. Hemşire doktorun daha fazla ağrı kesici verilmemesini istediğini söylüyor eşine. Ameliyatı yapan baş hekim, bir zamanlar Ereğli'de oturduğunuz bir apartman komşusu. Özel odanızın kapısını arkadan kilitlemesini isteyeceksin eşinden, daha sonra bir sigara yakıp vermesini. O hiçbir ağrı kesicinin durduramadığı acıyı, içine çektiğin o nefes dindirecek ilk kez. Şaşıracaksın. İzmir'e götürmek isteyecek seni eşin. Kıpırdamak dahi böylesine acı verirken o kadar yol nasıl gidilir? On günden fazla kalacaksın hastanede. Yine ağrıların büyük ama zor da olsa dayanabileceksin. Olayın ertesi günü yerel gazetelerde manşet haber olacaksınız. Belki ana medya organları da söz edecek sizden. Çünkü hastaneye gönderilen büyük bir çiçeğin üzerinde Rauf Beyin adı var. Nereden duydu, kimden öğrendi bu kadar çabuk diye soracaksın kendine.

Olaydan sonra ihale iptal edilecek. Nuri ve amca oğlu ortalık yatışınca gidip teslim olacaklar. Polis gelip ifadeni alacak. Bütün bildiklerini olduğu gibi anlatacaksın. Nuri, daha önce birini vurup öldürmüş ve şartlı tahliye edilmiş, bu yüzden bu kez suçu amca oğlunun üzerine atmaya çalışıyor. Yoksa ilk aldığı ceza ile birlikte bütün hayatı ceza evinde geçecek. Hastane'den taburcu olur olmaz şoför seni ve eşini İzmir'deki evinize götürecek. Parçalı kırık evlat, dile kolay öyle birkaç hafta ya da birkaç ayda iyileşmez. Aylarca yatacaksın evde. Psikolojin bozulacak. Çocuklarına muhtaç olacaksın, onlardan bir bardak su istemek zorunda olmak ağırına gidecek. Eşinin seni evde bırakıp bir arkadaşının yanına gitmesini bile kabullenmeyeceksin. İlacı oldum olası sevmedin, sevmeyeceksin. O bunalımlı günlerinde eşinin verdiği minik, pembe bir ilacın sihrine hayran kalacaksın. "İnsidon" adındaki bu hapçık, ruhundaki acıları alıp rengi gibi pembe bir dünya gösterecek sana.

Fehmi'ye gelince; İlk müdahaleden sonra İstanbul'a götürecekler onu. Bir biri ardına tam üç ameliyat geçirecek ama senden önce toparlayacak kendini. Bir gün sana telefon edecek. "Bu adamlar yine para istiyorlar" diyecek. Ne parası? Kan parası mı? Hani sizi vurdular ya, kan akıttılar, çok pişman oldular demek. Hayır diyecek, bizden para istiyorlar. Neden? Göz dağı vermek için evini silahla taradıklarını söyleyecek. Bu işin şakası olmaz. Hayır, diyeceksin. Ne yaptık ki biz bunlara. Tam aksine bize yaptıkları yetmiyor mu? Ortağın ben vereceğim istediklerini diyecek. Adam haklı, sen kaçıp uzaklaşmışsın tehlikeden. Fakat eşin aynı fikirde değil. Çocukların okul servisine binişleri, dönüşlerini endişe içinde izliyor. Ya peşimize düşüp gelirlerse?

Birkaç ay geçtikten sonra Fehmi arayacak yine. Sana yalvaracak adeta, mahkeme günü ifadeni Zonguldak'ta ver diyecek. Ne fark eder, burada adliyeye verebilirsin ifadeni. Olsun, sen gel yine diyecek. Koltuk değnekleriyle ayaklanmaya başlamışsın artık. Araba gönderip İzmir'den aldıracak seni. Eşin yalnız bırakmayacak. Ereğli'ye varınca ısrarla çağırmalarının nedenini anlayacaksın. Vermen gereken ifadeyi güzelce hazırlatmışlar. Olaydan sonra yazıhanede yapılan aramada ikisi ruhsatlı olmak üzere tam üç tabanca bulunmuş. Senin haberin yok bundan. Yok, efendim Fehmi silahını çekmişmiş, sizi vuranlar nefsi müdafaa yapmış. Hayır, diyecek, direteceksin, beni bunun için mi çağırdınız? diyecek isyan edeceksin. Duruşma günü Fehmi arkadaşlarını toplayıp dört beş arabanın korumasında Zonguldak'a gideceksiniz. Arabadakilerin hepsi silahlı. Salon hınca hınç dolu, etrafında gördüklerinin hiçbiri tanıdık değil. Hakim adını okuyacak, olayı anlat diyecek. Kulakların sağır, hiçbir şey duymayacaksın. Sadece bir uğultu. Gerçeği anlatacaksın olduğu gibi. Planlı bir şekilde geldiklerini. Planlayarak adam öldürmeye tam teşebbüs yani. Sonradan öğreneceksin ki, arka sıralardan sana laf atarak, "Canına susamış bu, keşke zamanında gebertseydik"  dediklerini, hakimin ise "Sessiz olun, atarım dışarı" diye formaliteden göz dağı verdiğini. Duruşma sona erdiğinde bir et duvarının arasında peşine takılanları fark etmeden yanından geçtiğin polislerin sesini duyacaksın sadece. "Burada olay çıkartmayın, dışarıda ne isterseniz yapın." dediklerini.

Fehmi, karamsarlık içinde bunu neden yaptığını sormayacak sana. Sen de bunu neden yaptığını bilmeyeceksin. Sanki bir rüyadasın. Eşinin ısrarı üzerine vakit geçirmeden İzmir'e doğru çıkacaksınız yola.

(Devam edecek)

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 1 ***                 
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 38 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 39 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 40 ***

16 yorum:

  1. Aman Allahım dehşetle okudum. Her saniye gerçek değil tüm bunlar böyle olabilirdi ama olmadı demenizi bekledim Mr. Kaplan!!! İnanamıyorum yaşadıklarınıza! Çok çok üzüldüm, acısını hissettim kurşunun. Canınızdan olmadığınıza çok sevindim. Gerçeği anlatmakla en doğrusunu yapmışsınız bence. Umarım hak ettikleri cezayı almışlardır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, sevgili Mrs. Kedi. Genellikle hırslı biri değilim, belki de farkında olmadan hırslandım o dönem. Bir seneye yakın iş alamadıktan sonra usulünü (!) öğrenmiş, ardı ardına işler almaya başlamıştık. DSİ'den aldığımız iş büyük ve epey karlı bir işti. Orada durmak gerekirdi işte. Zonguldak'taki şube sekreterinin araması ile birlikte şans belki de ilk kez sırtını dönmüştü bana. Hayatımın en zor günleriydi. Gerçeği anlatmam maalesef değiştirmedi bir şey. Bu konuyu yeniden deşmek istemiyorum ama size küçük bir bilgi notu. Bizi vuranın adını değiştirdim. Bunu okuma ihtimali olmasa bile. Hala içimde bir korku kalmış demek.
      Bu kişi birkaç yıl sonra çıkıp ünlü birini daha vurup öldürdü. Kim miydi? İşte linki. Bak etek giymeye takıntılı biri bu alçak, yine aynı lafı etmiş. http://www.milliyet.com.tr/yerel-haberler/zonguldak/efsane-sendikaci-denizer-i-olduren-cengiz-balik-konustu-10566658
      Neyse hepsi geride kaldı:)

      Sil
    2. :( Çok geçmiş olsun. Bu adamların girişinden anlamıştım ben bu sahnenin kötü biteceğini ama "kaç çocuğun var" lafı..... Allah korumuş hepinizi.

      Sil
    3. Hayatta kalabiliyorsan, hepsi tecrübe işte! Belki de, o anda kendi çocukları geldi aklına, dumanlı kafasına rağmen. Bugün yaşıyorsam muhtemelen çocukların sayesinde. Hayatımın en sıkıntılı günleri...

      Sil
  2. Ay çok geçmiş olsun! Fena bi bölüm, fena...

    YanıtlaSil
  3. oyyyy bu neee yaaaa çok fenaaa amanin işin içinde para olunca silah da oluyo yani. pof yaa neyse ucuz kurtulmuşunuz ama işallah devamında bişi olmaz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yok artık devamı, bu bölüm yarı finaldi:) Sezon sonu gibi yani:))

      Sil
    2. azcık mola diyosuuun, dinlen bikaç gece yaaa :)

      Sil
    3. Bir gün dinlendim, yenisi geliyor:) Bir an önce bitsin istiyorum aslında kitap okumaya ara verdim bu yüzden:(

      Sil
  4. İçime fenalıklar geldi okurken. Yaşamayı düşünemiyorum bile.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayatın içinden... Bugünleri değerli kılan geçmişteki acılardır:)

      Sil
    2. Bilemedim. Benim sıradan hayatım değersiz demem gerekecek bu sözlere katılırsam :D

      Sil
    3. Siz katılmayın sözlerime bence de:) Veciz (!) sözümün temeli şudur. Benim bildiğim her şey zıddı ile anlam kazanır. Acıyı bilmeseydik sevinci anlayamazdık. Gelişmek istiyorsak zıt kutupların her ikisini de yaşayarak tecrübe etmek zorundayız. Ancak böyle gerekli olan deneyimi kazanarak bu konudaki öğrenme sürecini tamamlayabiliriz (Polarite yasası)

      Handan Hanım, sizi hep neşe saçan ve pozitif enerji yayan, mutlu bir kişi olarak tanıyoruz. Hayatının tamamı bu şekilde geçen, hiç üzülmemiş, acı çekmemiş, problem yaşamamış birini hayal edemiyorum. Belki sizin gibi istisnalar olabilir bilmediğim:)

      Sil
    4. Tabii ki yoktur öyle birileri, ben de dahil olmak üzere :) Negatif düşüncelere gömülmek yerine çırpınıp pozitife geçmek bütün uğraşım.

      Hayatın tuhaf dengeleri, herkes kendi cenneti ve cehennemini yaşıyor bir şekilde. Kimi güllerin arasında cehennemde kimi ateşin ortasında cennet yaratabiliyor. Büyük ya da küçük yaşadıklarımızdan birşeyler öğrenip kendimizi yükseltiyorsak ne âlâ.

      Ben hep memur zihniyetli insanlardan oldum, pek riske atmadım hiçbir şeyi. Dolayısıyla yaşadıklarınız film sahnesi gibi benim için. Neyse ki sonunun mutlu olduğunu biliyorum da rahat okuyorum :)

      Sil
    5. Sizi anlıyorum:) Yazı dizisinde araya bazı dönüm noktaları koymak istedim. Yani o noktadan sonra farklı bir karar verseydim ne olabilirdi. Elbette kurgusal boyutta düşünecektim. İlginç olan şimdiye kadar iki dönüm noktası uygun gördüm. Birisi meslek seçimi, diğeri memuriyet. Zaman zaman sizin tercih ettiğiniz bir hayata özenmedim desem yalan olur:) Fakat yine de yapamazdım her halde ya. Mesela devlet memurluğunu tercih etseydim, kenarda köşede kalmazdım gibi geliyor bana. Hiç ayıplamayın, rüşvet de yerdim muhtemelen. Çünkü yemeyen yükselemez bu sistemde. Rüşvet yemezsen ortaklıktan atarlar seni kenara. Sözüm bütün memurları kapsamıyor fakat karar verici makamlarda bulunan memurlarda rüşvet yemeyen yüzde biri geçmez. Film tekliflerine açığım:)))

      Sil