KATEGORİLER

24 Ocak 2020 Cuma

TASHİH-İ TEFEKKÜR

Siyaseti sevmem, çünkü işlevinden uzaklaşmış bir organdır bu memlekette siyaset. Fakat bazen tutamıyorum kendimi, içimdekileri boşaltmak istiyorum. Bugün yine öyle bir gün. Dün gece tartışma programlarından birinin tekrarını izledim. Fetö'nün siyasi ayağı hakkında yapılan bir horoz dövüşüydü. O hengame içinde, gündemden kopmamak adına faydalı bilgileri olabildiğince toplamaya çalıştım yine de. Konu hakkında bazı düşüncelerim değişti diyebilirim. Ülkenin geleceği biraz daha karanlık göründü gözüme.

Fetö'nün devletin bütün kurumlarına sızdığı halde devleti yöneten siyasi otoriteye nasıl bulaşmamış olabilir? Ordu, emniyet, yargı, eğitim üst düzey atamaları iktidar tarafından yapılmıyor mu? Dış güçlerin maşası bir örgüte devletin en gizli kapılarını sonuna kadar açan iktidar partisinin lideri, halen milletin cumhurbaşkanlığı makamını teslim ettiği şahıs, "Aldatıldım ey halkım, kusura bakmayın, affınıza sığınıyorum" dediğinde cezai müeyyidelerden kendini nasıl kurtarabiliyor, bu bataklıktan kendini kurtardığı yetmezmiş gibi durumu lehine çevirip hem sözde darbe teşebbüsü olayından önce hem de sonrasında bağımsızlığımızın ve lâik cumhuriyetimizin teminatı olan ordumuzdaki Atatürkçü kadrolar başta olmak üzere kendisine rakip gördüğü değerli insanlara önce darbeci, sonra fetöcü yaftasını yapıştırıp nasıl etkisiz hale getirebiliyor? Kendisi ile birlikte partisinin diğer mensupları örgüte her istediğini verdiği için darbe teşebbüsünün araştırılması amacıyla açılan meclis araştırma komisyonlarını, soruşturmaya gerek görülmeksizin örtbas ediyor. Devlete ihanet bütün bunlar değilse hangi eylemin karşılığıdır bu suç?

Adını ister demokrasi meydan muharebesi koyun, ister kontrollü darbe, başından beri şahsen yazarım, söylerim; benim zaviyemden 15 Temmuz, kanlı bir tiyatro oyunundan başka bir şey değil. Kanaatim odur ki, darbe teşebbüsünün baş sorumlusu gördüğüm ve ülkeyi yaklaşık yirmi yıldır yöneten iktidar partisinin içinde bilerek ya da bilmeyerek örgüte yardım ve yataklık yapmayan kişi sayısı yok denecek kadar az. 

Neyse, esas anlatmak istediğim ve düşüncemin değişmesine neden olan bu değil. Enver ALTAYLI: Eski BBP milletvekili Orhan Kavuncu'nun kayınbiraderi, 1963 yılında Tâlât Aydemir'in darbe teşebbüsüne karıştığı için ordudan ihraç edilen, eski MİT mensubu. Darbe teşebbüsünden bir yıl sonra, 27 Ağustos 2017 tarihinde fetöcü suçlamasıyla tutuklanıyor. Geçmişi biraz araştırılınca CIA başta olmak üzere Alman ve diğer gizli istihbarat örgütleriyle yakın ilişkisi saptanıyor bu zatın. Sadece birine değil bir çok istihbarat örgütü adına ajanlık yaptığı iddia ediliyor. Rasim BÖLÜCEK: Tıp doktoru, uzun yıllar MHP danışmanlığı yapmış, partilerin seçim kampanyalarının mimarı, RTÜK başkanlık müşavirliğinden istifa ettikten sonra Kılıçdaroğlu'nun davetiyle kendisinin siyasal iletişim danışmanı yapılan ve ikametgah adresi Newyork olarak gösterilen bir şahıs. CHP Genel merkezinde vekillerin ve bazı yetkililerin dahi giremediği 14. kat kendisine tahsis edildiği. Ekmeleddin İhsanoğlu'nun CHP cumhurbaşkanı adayı olması için Kılıçdaroğlu'nu ikna ettiği, partiyi sağa yaklaştırdığı iddia ediliyor. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ABD'ye gidip orada yaşamaya devam ediyor. Bölücek bir Tıp doktoru olmasına rağmen Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş tarafından belediyenin alt yapı, üst yapı, konut, yol ve köprü yapan Metropol A.Ş isimli şirketin yönetim kurulu üyeliğine getiriliyor.  

Bu iki kişi, yani ALTAYLI ve BÖLÜCEK arasında tam 1.159 telefon görüşme kaydı varmış! Ne konuştukları henüz meçhul, belki de bunu detaylı bir şekilde hiç öğrenemeyeceğiz. Bir partinin başkanı, ana muhalefet partisinin, yani CHP'nin başındaki adam, danışacak onca liyakatli adam dururken, böyle bir adamı sormadan, araştırmadan, kendine nasıl olur da danışman seçer? De ki seçti, öyleyse böyle bir başkan CHP gibi bir partinin başında nasıl durur hala?

Sonuçta siyaset kurumu ve dolayısıyla bütün devlet kurumları, muhalefet partileri dahil bütünüyle CIA'in eline geçmiş. At izi it izine karışmış. Düne kadar CHP ile dinci bir örgüt arasında bir ilişki olabileceğini aklıma dahi getirmiyor, iktidar partisinin hedef saptırması olarak görüyordum yapılanları. Şimdi anlıyorum ki CHP içinde de paralel bir yapılanma varmış. Şimdi siyasal bağımsızlığımızı kazanmak çok daha zor olacak. En iyi ihtimalle birkaç nesil süreceğini düşünüyorum bu mücadelenin. Fetö'ye bulaşmış kişilerin ağzında dolaşan ortak bir laf var. Hepsi sözleşmiş gibi "Ben Allah'tan korkan, dinine, devletine bağlı, ülkesini, milletini seven bir Türk Milliyetçisiyim." diyor. Ülkeyi yıllardır ABD'ye ve süper güçlere satan bu kişiler diyorum, Allah muhafaza, bu güruh, ya Allah'tan korkmayıp dinine bağlı olmasa, ülkesini, milletini sevmeseydi halimiz nice olurdu acaba? 

14 yorum:

  1. Çoğu insan siyaset yapmayı sevmiyo,açıkçası ben de sizin gibi siyaseti pek sevmiyorum hatta siyasi yazılar da yazmak istemiyodum blogumda ama bu son başımıza gelenlerden sonra başımıza gelenleri yazmaya karar verdim..İnsanın başına gelmeyince,böyle konulara dahi girmek istemiyo işte.."Hep bana hep banacı olduk" milletçe..Yukarıda sizin anlattıklarınız,ülkenin ve ülke siyasetinin ne hallerde olduğunun özeti aslında..Ben "bağımsız yargıya giden yol" diye bir yazı yazmıştım,o yazı halen durur blogumda,kaldırmadım,ülkenin bu yapmacık gidşattan kurtulabilmesinin tek yolunun milletçe belirlenecek ve milletin sahip çıkması gereken bir "bağımsız anayasa ve bağımsız bir yargı"nın oluşturulması olduğunu yazmıştım..Bugünkü meclisin ve siyasilerin yapabileceği birşey değil bu,hangi parti ikitdara gelirlse gelsin hiç bir şekilde bu yeni bağımsız anayasayı yapamaz..TBMM nerdeyse artık işlevini yitirmiş bir meclis götünümünde,bu meclsiin bu haliyle tam demokrasiye uygun bağımsız bir yeni bir anayasa yapması imkansız..Neyse uzun bir yorum oldu,siyaset karmalarışık bir şey..😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değerli arkadaşım,
      Bir ülkenin huzur, mutluluğu ve bağımsızlığı için adalet, yani bağımsız yargı ön koşuldur sizin de ifade ettiğiniz gibi. Adalete güvenin kalktığı bir ülkede ne eğitim, sağlık ne ticaret, sanayi, ziraat gelişir. Bağımsız bir adalet sistemine sahip olursak anayasaya bile gerek kalmaz. İngiltere örneğin, anayasası olmayan bir ülke ama yasaları herkese adil bir şekilde düzeni sağlamaya yetiyor.
      Demokrasimiz sorunlu. Biz seçimle diktatörümüzü seçiyoruz. Milletvekillerinin her biri kukladan farksız. Vergilerimizle onlara ödenen paralara acıyorum. TBMM ye milletvekili seçmek yerine sadece parti başkanları arasında bir seçim yapılsa ve aldıkları oy nispetinde karar verebilseler değişen bir şey olmaz.
      Uzun yorumları zevkle okurum, sıkıntı yok. Sizin yazınızı da okuyacağım. Üzüldüğüm nokta, ülkemizi liyakat esasları dahilinde yönetecek, dış güçlerin boyunduruğu altına girmeyen ve bağımsızlığımızı koruyacak bir alternatiften yoksun olmamız:(

      Sil
  2. Açıkçası siyasetin konuşulmaması beni çok rahatsız eden bir durum. Çoğu kişi tarafından sevilmemesi de. Evet içinden çıkılamayan, ve genellikle de korkulduğu için konuşulmayan bir konu fakat hepimizi toptan etkileyen çok önemli bir konu. Ve bu toplum düzenini oluşturduğu için, halk olarak hepimizin içinde bulunması gerektiğini düşünüyorum.

    Diğer bir konuya gelecek olursak geleceğe karşı ben hep zaten karamsardım hala öyleyim. 15 Temmuz olayını cahil ve araştırmayan, ordan burdan söylenenleri muhabbet kuşu gibi tekrarlayanlar ya da çıkarı olanlar dışında herkes açık bir şekilde görebilir zaten sizin dediğiniz gibi geliştiğini.

    Asıl konuya gelecek olursakta böyle bir şeyi ben de bilmiyordum, yazınızı okurken şaşırdım. Doğruluğunu ve detaylarını iyice araştırdıktan sonra geri döneceğim bu yorumuma:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eskiden gençler siyasetin dışına itilmemişti henüz. 12 Eylül darbesiyle birlikte bilinçli olarak gençliği siyasetten uzaklaştırdılar. Hali hazırda siyasetin sevilecek bir yanı kalmadı ne yazık ki. Ülkenin durumu ortada. Devletin bütün organları, medya iktidarın, daha doğrusu CIA'in ve onun maşalarının elinde. Siyaset yaptığını zannedenlerin elleri kolları bağlı. Abdi İpekçi, Uğur Mumcu gibi vatansever insanların CIA'in yeşil kuşağına kurban verdiğimizi yeni yeni anlamaya başlıyoruz. Korku, insanca bir duygu. Diktatörlükle yönetilen bir ülkede cesur olabilmek kolay değil. Bizler dar bir çevrede fikrimizi yazarak, konuşarak gösteriyoruz cesaretimizi. Fakat ülke yönetimine talip olan vatansever insanların bunun çok daha fazlasını yapmaları, gerektiğinde ölümü göze almaları gerekir. Oysa onlar sadece kendi çıkarlarını düşünüp memleketi satmakla meşguller.
      15 Temmuz, gerçekten bir akıl tutulması. Tam bir komedi, kimse bana aksini söyleyemez. Bu konuda uzun uzun yazmıştım, tekrarlamak istemedim. Bir de demokrasi bayramı demiyorlar mı adına, deliriyorum. Fetöcü damgası yiyecek diye hiçkimse bu konuda lâf söyleyemiyor.

      Dönüşünüzü bekleyeceğim:) Seçimde oy kullanmak vatandaşlık görevi diye yıllardır Amerikan maşalarını seçmişiz demokratik! bir şekilde. Bakın parti ayrımı yapmıyorum. Şuna inanmaya başladım artık: Velev ki Ekmeleddin CHP'nin CB adayı gösterildi, bugün iktidara gelseler onlar da Amerikan maşası olmaya devam edecekler. Vatanını, milletini seven ülkenin yönetimine talip değil, talip olsalar bile bir çelme takılıp sistem dışına itiliyorlar. Başa getirilenlerin hepsi vatan haini, bencil ve milletini sevmeyen insanlar. Fetönün siyasi ayağını arıyorlar. Fazla aramalarına gerek yok, eğilip kendi ayaklarına baksınlar. Ülke yönetimindekilerin yüzde doksanından bahsediyorum.

      Sil
  3. hıııms hiç bilmediğim, incelemediğim konular. bu fetö ama izmirdeymiş, hisarönünde, dedemler ordan tanıyomuş onu, kimdir bilmem de yani. aman bu konular insanı deli eder bizim ülkede. okursa insan bu ülkeden hemen kaçmak istiyor yani :) siyaset bizim ülkede seviliyo, amerikada yaşadım mesela, kimsenin haberi yok siyasetten :) bugün siyaset benim için şey :) ceren damar öğretmenin katili müebbet alacak mı :) siyaset bilmiyorum. şimdiye dek hiç haber izlemedim yani, okumam da netten haber filan :) huzurumu buna borçluyum hihi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Deep, siyaset hakkını vererek yapılırsa güzel bir şey aslında. Ülkeyi yönetme sanatı diyebilirsin. Fakat bizim gibi geri kalmış ülkelerde siyaset adı altında yapılan, devlet kaynaklarını kendine ve yandaşlarına peşkeş çekmek, iktidarını koruyabilmek adına ülkenin çıkarlarını korumak değil, ABD gibi süper güçlerin çıkarları doğrultusunda hareket etmektir. İktidar keyiflidir, yırtık pabuçla yola çıkarsın, iktidara gelince saraylarda oturursun. Adam diye yüzüne bakılmazken iktidara gelince herkes önünde el pençe divan durur. Bu yüzden iktidar mücadelesi çetin geçer. Bu mücadelede yalan, aldatma, çamur atma, karalama, tuzağa düşürme, kirli çamaşırları ortaya çıkarma, her türlü entrika vardır. Oysa gelişmiş ülkelerde siyaset anlayışı tamamen farklıdır. Oralarda siyaset deyince ülke çıkarlarını korumak, milletine hizmet etmek anlaşılır. O gelişmiş ülkelerde ceren damar cinayetleri pek görülmez, ne kültürleri bu cinayetleri cesaretlendiricidir, ne de adalet sistemleri. Senin neşeli, benim ciddi görünmemin nedeni haberleri izleyip izlememekle ilgili olabilir:)

      Sil
  4. Elbette bir siyasi görüşüm olmakla birlikte ; maalesef an itibarıyle geldiği nokta da ben de sizin gibi siyaseti de, konuşmayı da sevmiyor ama takip etmekten, en azından önemli konu ve olaylarda tepki göstermek, farkındalığı arttırmak adına bir şeyler yapmak ve yazmaktan alıkoyamıyorum kendimi.. Çünkü aslında sevgili Kedi Mırıltısı'nın dediği noktaya yani siyasetin özellikle toplumun bilinçli, eğitimli, farkındalığı yüksek kesimi tarafında daha fazla konuşulup, tartışılıp , irdelenmesi, pes edilmemesi ve doğru kimliğine taşınması adına gayret gösterilnesi taraftarıyım.. Çok güzel ifade etmişsiniz, yazınızı çok beğendim ve kesinlikle bir çok bölümü ile ilgili aynı düşünceleri paylaşıyorum.. Emeğinize sağlık😊 O programı izlemedim ama son bölümde yazdıklarınıza ben de şaşırdım açıkçası, ben de araştıracağım bu konuyu.. Çok üzücü🤔

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, siyasi görüşümüz var fakat eğitimli kişiler olarak takım tutar gibi parti tutmadığımızı düşünüyorum. Şahsen ben geçmiş seçimlerde iki üç farklı partiye oy verdiğimi söyleyebilirim. En fazla eleştirdiğim kendime en yakın gördüğüm parti. Zira en çok onun doğru politikalar üretip desteğimi kazanmasını isterim. Kedi Mırıltısı olması gerekeni söylüyor ancak unutmayalım ki bu ülkede siyasi karikatür bile yapılamıyor. Telefon görüşmeleri tedirginlik yaratıyor. Hakkınızı arayacak adalet yok. Muhalif bir ses çıksa terörist damgası yiyor. Yani yapılabilecekler oldukça sınırlı. Diktatörlükle yönetilen ülkelerden farkımız yok. Yapılacak ne kalıyor geriye? Siz bana, ben size, bir de çevremize fikirlerimizi açıklamaktan gayrı. Ülke kamplara bölündü. Bizim mahalle üç aşağı beş yukarı aynı şeyleri düşünüyor. Karşı mahalleye anlatmak lazım belki bu fikirleri ama o tarafa da yolumuz düşmüyor:)
      Araştırın, yeni bir şeyler öğrenirseniz, paylaşın lütfen:)

      Sil
    2. Offf maalesef çok haklısınız😏Tabii ki bilgiye ulaşabilirsem, paylaşırım mutlaka👍

      Sil
  5. ben politikayı seviyorum ailemde de politikayla ilgilenenler vardı belki eğilimim ondan oldu bilmiyorum ama bu ülkede bu işi de hakkıyla yapan yok holiganca bir tutum var

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Politika hakkını vererek yapılabilse ondan iyisi yok. Diyorum ya, bizim ülkemizde politika deyince memlekete hizmet yerine iktidarın nimetlerinden faydalanmak geliyor ilk olarak insanın aklına.

      Sil
  6. Yazacak şey çok da... Siyaset öyle bir konu ki kimse karşısındakini dinlemeyi amaçlamıyor. Herkesin derdi kendi fikrini empoze etmek maalesef. Binlerce kanıt sunarak yanlışlığını anlattığım politikalar ve uygulamalar için son noktada aldığım tek cevap "Yapıldıysa vardır bir bildikleri. Bizim aklımız ermez ama onlar elbet biliyordur. O kanıtlar uydurma, senin anlattıkların öyle değildir aslında." Bu ne demek ya?!?!?!?!?! Böyle kendi aklının yetmezliğini baştan kabul eden bir topluluğun kaz gibi yolunması, sürü gibi güdülmesi tabi ki kaçınılmaz. En güzelini İlber Ortaylı diyor: "Cahille sohbeti kestim." Hali hazırda aynı ya da benzer fikirleri paylaştıklarımla da iki tarafın da bildiği, zaten farkında olduğu şeyleri konuşmanın bir faydasını göremiyorum. Önemli olan karşıt fikirlerin konuşup tartışıp orta yolu bulması, doğruyu yanlışı anlaması, en olmadı birbirine saygı duyabilmesi ama dediğim gibi pek de mümkün değil.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzel başlamışsınız:) Evet, çok şey var söylenecek, yazılacak. Lâkin kime ne faydası olacak ki. Her şeye rağmen insan tutamıyor kendini bazen işte:)
      Aynı fikre sahip insanlarınki tartışma olmaz zaten. Ben de karşı fikre sahip, ancak savunduğu düşünceye körü körüne bağlı olmayan insanlarla tartışırım. İsterim ki, bazı konularda beni ikna etsin, yanlış bildiklerimi düzeltsin, ya da aynı şeyi ben ona yapayım. Saygılı bir şekilde birbirimizi kırıp incitmeden.
      Sizinkinden küçük bir farkla:)))
      Orta yolu bulmak istemem. Doğru tektir benim gözümde. Siyah ve beyaz damarım tutar. Bu kavgaya tutuşmayı gerektirmez. Baktım ki anlaşmak mümkün değil, her ikimiz de kendi doğrularından vazgeçmiyor, o zaman keserim tartışmayı, senin doğrun sana, benim doğrum bana der, işime bakarım. Ancak durum böyle olsa dahi, bilirim ki her ikimizin kafası bulanmış, farklı pencerelerden olaya bakmışız. Zaman içinde grileşen fikirlerim, bir süre sonra durulur, bazen siyahım beyaz, bazen beyazım siyah olur, ya da eski rengini muhafaza eder:)

      Sil