KATEGORİLER

5 Ocak 2020 Pazar

YENİ BİR HAYAT BÖLÜM 44

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 44 ***

Seninle görüşecek olan ikinci nesil genç bir çocuk. İş hayatında her türlü mücadeleyi yapan babalar zamanı geldiğinde işlerini yavrularına uçmayı öğreten ana kuşlar gibi üniversiteyi bitiren çocuklarına devrediyorlar. Çocuklar sıkıntı nedir bilmediklerinden şımarık ve babalarının yaşam tecrübelerinden yoksun. İşe kolay adapte olmak için gücü ellerine geçirir geçirmez patronculuk oynamaya başlıyorlar. Odasına girdiğinde sana abi diyerek saygı gösterecek, birlikte çalışmaya karar verdikten sonra babasını tanıştıracak. Babası hiç konu etmediğin halde şimdi durumlarının iyi olduğunu İstanbul yolunda büyük bir araziyi Carrefour'a sattıklarını söyleyecek. Sonradan öğreneceksin ki, bir zamanlar büyük paralar kazanmışlar, bir anda Antalya'da üç adet beş yıldızlı otelin ve bir sürü yatırımın sahibi olmuşlar. DSİ'ye yaptıkları büyük işlerden sonra doların ani yükselişi sonunda gelen kriz ve ardından İdare ile dava süreçleri şirketi zor durumda bırakmış. Ödeme güçlüğü içinde düşmüşler, tefecilerden yüksek faizle para almışlar. Borçlarını ödemek için otellerini ve ellerinde ne varsa satmaya başlamışlar. Bütün bu hikayeyi sonradan öğreneceksin elbette. Sana büyük bir oda verecekler, bir kaç projenin koordinatörlüğünü üstleneceksin. Şirket merkezinde baba patronun bulunduğu bir kat adeta hukuk bürosu. Davalık işlere bakan bir sürü avukat çalışıyor. Ön anlaşması yapılan önemli bir proje üzerinde çalışacaksınız. İdare davadan çekilmeniz halinde sizin bu işte şansınız olduğunu dillendirecek ama baba patronun hiç mi hiç razı geleceği yok buna. Kendine göre haklı taleplerinden zerre kadar geri adım atmayacak. Bir bakıma bu dava onu yaşama bağlıyor. Diğer işlerle pek ilgisi kalmamış zaten. 

Sana gösterilen oda eski DSİ çalışanlarından tecrübeli bir mühendisin odası. Ara sıra gelip çalışıyormuş. Belli ki yavru patron adamcağıza sürpriz yapmış. Ondan habersiz odasını sana vermiş. Nezaketsizlik. Odada adamın bazı özel eşyaları var, birkaç gün sonra şirkete geldiğinde kendine ait sandığı odasında seni görünce şaşıracak. Biraz karşılıklı sohbet ettikten sonra patronlarla görüşmeye gidecek ve onu bir daha görmeyeceksin. Devam eden işlerden biri Zamantı Sulama Tüneli inşaatı. Uzunluğu on kilometre ve tünelin hiç bir yerine yaklaşım tüneli açılması mümkün görünmüyor. Tünelin her iki ağzı arasında hayli uzak bir kara yolu mesafesi var. Bu iki tünel ağzına iki farklı şantiye demek. Zor bir proje vesselam. Bölge senin için yabancı değil. Tünel daha önce çalıştığın, üzerine nehir santrali yaptığın Zamantı çayından alacak suyu.

Şirkette arkadaşlık ilişkileri güzel. Tek sıkıntı gıda mühendisi olan yavru patronun kız kardeşi. Yok, kız iyi biri ama yemek listesini o düzenliyor. Sağlıklı beslenmek uğruna resmen aç kalıyorsunuz. Bu yüzden öğlen yemeklerinde yakınlardaki kebapçılara, pidecilere taşınıyorsunuz grup halinde. Şirkette yemek yiyen kişi sayısı yok denecek kadar az. Genç bir mühendise arka çıkarak onu Zamantı tünel inşaatının şantiye şefliğine getireceksin. Çocuk çalışkan fakat tek bir zaafı var. İçki içince kendini kaybediyor. Tuhaf bir şirket burası. Şirketin daha önceki işlerinde çalışan tecrübeli mühendisler var, bunlardan bazısı kadrolu, bir kısmı dışarıdan destek veriyor. Yine önceden yanlarında çalıştırdıkları iki mühendis başlarına iyi çorap örmüş. Sözüm ona Rusya'dan bir iş almışlar şirket adına. Bir sürü makina, malzeme ve teçhizat istemişler Türkiye'den. Şirket ne istiyorlarsa güvenip göndermiş. Daha sonra sırra kadem basmış uyanıklar. 

Günün birinde yine şirketin eski çalışanlarından Nazmi adında bir elektrik mühendisi yanında İsrailli bir adamla gelecek şirkete. Büyük bir projenin davet usulü ihalesi olacakmış. Yavru patron balıklama atlayacak bu işe. Adamı ağırlamamız lazım diyecek Nazmi. Güzel bir yere götürmemiz gerek. Ailenle son zamanlar sık sık gittiğiniz Ankara Kalesindeki restoranlardan birine götürebiliriz diyeceksin. Yok olmaz diyecek. Bu adam pavyondan hoşlanır, onu bir pavyona götürelim. Akşama eşine söyleyeceksin misafiri pavyona götüreceğinizi, ne olur ne olmaz diye. Eşin madem iş icabı deyip sesini çıkarmayacak. 

Akşam bir yerde yemek yedikten sonra misafirinizi alıp Maltepe'deki gece kulüplerinden birine gideceksiniz. Belli ki Nazmi buranın müdavimi. Garsonların ilgisi şaşırtacak seni. Su gibi içki içeceksiniz. Müziğin sesinden birbirinizin sesini duymak mümkün değil. Gecenin ilerleyen saatlerinde telefonun çalacak. İçeride sesi duymak imkansız. Dışarı çıkacaksın, telefon beklediğin üzere eşinden. Sabah onu okula bırakman gerektiğini hatırlatıp ne zaman döneceğini soracak. Misafir ne zaman kalkarsa biz de kalkarız diyeceksin. Telefon yüzüne kapanacak. Sabahın ilk ışıklarında ilk kez gittiğin pavyondan sarhoş adımlarla ayrılıp arabanı park ettiğin yeri güçlükle bulacaksın. Saatine bakacaksın. Tam vakti, doğruca eve gidip eşini okuluna bırakabilirsin. Eve varınca eşin sana güvenmeyip çoktan kendi imkanlarıyla okuluna gitmiş olacak. Bu acemi pavyoncu muhabbetini uzun yıllar diline dolayacak çoluk çocuk. Ertesi günü eşin muzip bir gülümsemeyle, üst kata çıktın mı diye soracak. Ne üst katı? Üst katı mı varmış? Hem sen nereden biliyorsun? Televizyondaki filmlerden diyecek gülerek. 

Aynı Nazmi bir gün odana gelecek. Odan şirketteki en geniş odalardan biri olduğu için yol geçen hanı olmuş zaten. Yavru patronla bir tartışma içine girecekler. Tartışmanın tonu gittikçe artacak. Nazmi sanki ot içmiş de gelmiş. Kendini zapt edemiyor. Sinirlendikçe bağırmaya başlayacak. Hızını alamayıp masayı sandalyeleri tekmelemeye başlayacak. Bir anda odan savaş alanına dönecek. Bir daha Nazmi'yi görmeyeceksin. Pardon, göreceksin ama yıllar sonra. Yöneticisi olduğun başka bir şirkette ilan verip aradığınız elektro mekanik koordinatörlüğüne başvurusu sonucu. O seni hatırlayacak mı emin değilim. Ama senin aklında onu son gördüğün hali kaldığından olsa gerek iş başvurusunu geri çevireceksin.

Zaman zaman şantiye ve iş yerlerini ziyaret edeceksin. Şantiyelerde ödemelerde aksamalar yaşanacak. Merkezde de öyle. Muhasebeci, tecrübeli ve düzgün biri, ancak yavru patron kime ne kadar ve ne zaman ödeme yapılacağına kendisi karar veriyor. Taktik şu: Sanayide ödemeleri diğer müteahhitler ne kadar geciktiriyorsa parası olduğu halde o da aynı süre geciktiriyor ödemeleri. Aklı sıra keşfettiği uyanıklık bu. Malzeme aldığınız yerlerden seni arayacaklar, ne zaman ödeme yapılacağını soracaklar ısrarla. Yavru patrondan net bir söz alamayacaksın. Hiç de alışkın olmadığın bir durum bu. Bazen gelecek hafta diyecek, parayı sana verecekmiş gibi sevinecek, müjdeyi alacaklılara vereceksin hemen. Gelecek hafta gelecek, ödeme yapılmayınca mahcup olacaksın. Zamantı şantiyesinde de zor anlar yaşayacaksın. Taşeronlar orada bulunduğun bir sıra şantiyeyi basıp alacaklarını isteyecekler. Merkeze telefon edip söz alacaksın. Güçlükle ikna edeceksin adamları. 

İstanbul'da bir atık su inşaat işi ihaleye çıkarılacak. Sahil boyunca TBM ile açılacak tüneller var projede. Yerinde gerekli incelemeler yapmak üzere birkaç arkadaşınla birlikte bölgeyi gezecek, gerekli verileri toplayacaksınız. Döner dönmez ihale dosyası ve teklif hazırlığına başlayacaksın. Başlangıçta senin organizatörlüğünde yürüyen işlere istemediğin müdahaleler olacak. Bu müdahalelere dahil olanlardan biri elektrik mühendisi Fikret. Yine şirketin eski elemanlarından biri o da. Tamam, şantiyeci adam ama ne anlar inşaat işinden. Yavru patron seninle aynı düşünmeyecek ama. Adamın ağzından çıkanı havada kapacak, ne de olsa senden daha eski muhabbetleri var. Bu gidişat hiç hoşuna gitmeyecek. Günler geçecek işler ilerleyemeyecek, bir şeye takılıp etrafında döneceksiniz. Aslında sen yapım metodunu anlatan rapora kadar çoktan işini bitirmiş, kenara koymuşsun. Fakat yavru patron devamlı başa saracak. Son güne gelinceye kadar havanda su dövülecek. Akşam saatlerinde ihale dosyasını paketleyerek bir eleman vasıtasıyla otobüse yetiştirmeniz lazım. Yetişmeyecek. Sabah ilk uçağa yetiştiririz diyecek yavru patron. Canın iyice sıkılacak. Kendini orada fazla hissedeceksin. Gecenin saat ikisi olmuş.

Yavru patronun "Fikret abi, bir kepçe dolusu hafriyat kaça mal olur?" sorusunu duyunca zıvanadan çıkacaksın. A benim koca kafalı oğlum, öyle mi çıkar maliyet? Fikret, hiç bozuntuya vermeden, "Olsun hadi elli kuruş" gibi bir cevap verecek. İşte o an kararını vereceksin. Eğer benim işim yoksa ben artık gideyim diyeceksin yavru patrona. "Son değişikliklere göre yapım metodolojisini bir gözden geçir abi istersen, sonra gidebilirsin." diyecek. Yarım saat sonra size kolay gelsin deyip şirketten çıktığında binadaki tüm ışıkların hala yandığına şaşıracaksın. Herkes teyakkuz halinde...

Ertesi sabah canın sıkkın bir halde geldiğin şirket merkezinde gördüklerin şaşkına çevirecek seni. Şirket bomboş. Odanda her taraf yenen yemek ve içecek artıklarıyla dolu, darmadağın. Ne sekreter var ne bekçi ne de başka biri. Sanki hayaletler basmış binayı. Odaları dolaşacak nerede bu millet diyeceksin, sesine cevap veren olmayacak. Odanı toplamaya başlayacaksın. Bir süre sonra aşağı katlardan sesler gelmeye başlayacak. Yeni gelen sekreterlerden biri sana haberi verecek. "Uçak sis nedeniyle rötar yapmış, ihaleyi kaçırdık" (!) Tam on beş gün ortalarda görünmeyecek yavru patron. İki gün sonra şirketin diğer ağır toplarından, ihale hazırlıklarına katılan ama genel olarak sessiz kalmayı tercih eden, seninle benzer pozisyondaki bir mühendisi çağıracak baba patron. Patronla görüştükten sonra yanına gelecek. Ne oldu, neden çağırmış seni diye soracaksın. İhaleyi niye yetiştiremediğimizi sordu diyecek. Sen ne dedin peki diye soracaksın merakla. Elimizden geleni yaptık ama yetişmedi, falan dedim, diye cevap verecek. Onun bu pısırık haline öfkeleneceksin içten içe. Seni de çağırdı, sen ne diyeceksin diye soracak. "Oğluna sorsun." cevabını vereceğini söyleyeceksin. Aman diyecek, baba oğul arasına girilmez ki, yuvarlak bir şeyler söyle bari. Hayır diyeceksin kesin kararlı bir şekilde.

Alt kata baba patronun odasına ineceksin az sonra. Güler yüzle karşılayacak seni. Bir şey sormadan başlayacak konuşmaya. "Elli yıldır ihaleye giriyoruz, ilk kez bir ihale dosyasını yetiştiremedik. Nasıl oldu bu iş anlat bakalım." Belki kızgın patron, haklı da olabilir ama sen ondan daha haklı ve kızgın göreceksin kendini. Aslında rahatlıkla hazırlanabilecek bir ihale dosyasının oğlu  yüzünden yetiştirilemediğini açıkça vuracaksın yüzüne. Son derece olgun bir şekilde gülümseyecek "Teşekkür ederim," diyecek, "Ben bunu öğrenmek istiyordum." Hiçbir şey söylemeden çıkacaksın odasından.


(Devam edecek)

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 1 ***                 

8 yorum:

  1. Olduğu yere dişiyle tırnağıyla kazıyarak gelen eski nesil, ben çektim oğlum/kızım çekmesin diyerek her şeyi önüne altın tepside sununca yeni neslin bozulması kaçınılmaz oluyor. Keşke zorlukları tadan, kıymet bilen nesiller yetiştirmek mümkün olsa ama bir öğretmen olarak gelen nesillerin her geçen gün daha çok bozulduğuna şahit oluyorum üzülerek. Sizin yavru patron başlangıçmıi sadece. Gelecek çok daha karanlık maalesef. Biz çok iyi öğretmenlerle büyüdük, şanslıydık ama bizim öğretmenlerimiz de şanslıydı çünkü biz saygıyı, sevgiyi, yerimizi, büyüğümüzü küçüğümüzü biliyorduk bir nebze de olsa. Artık tüm bunlar geçmişte kaldı. Sizin anlattığınız zamanları merakla ve hayranlıkla okumamızda giderek kaybolan değerlere, hayat derslerine olan özlemimizin etkisi de var sanırım. Film izler gibi takip ediyoruz soluksuz. İyi ki anlatıyorsunuz, tekrar tekrar teşekkürler Mr. Kaplan :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Olmuyor maalesef Mrs. Kedi. Maruf Beyi hatırlarsınız dizinin bazı bölümlerinde adı geçen patron. Mesleğimizin duayenlerinden. Oğlu ODTÜ İnşaat'tan mezun olmuştu. Terbiyeli, düzgün bir çocuk. Babası önce şantiyelere göndereyim, biraz pişsin diye düşündü. Nedenini bilmiyorum ama olmadı. Rusya'ya gitti, orada lüks villa inşaatları yaptılar. Pek para kazandıklarını da sanmıyorum. Fakat ilginç bir şey oldu. Oğlan oradaki ofislerinde çalışan bir Rus sekretere aşık oldu. Ailesi bunu kabul etmedi, oğlan direndi ve kızla evlendi. Senelerce baba oğul konuşmadılar. Annesi ve amcası gizliden para gönderdiler çocuğa. Babasının affetmesi sanırım on beş yıl sonra oldu. Gerçekten temiz bir çocuktu ve dik duruşuna saygı duydum. Yani su bir şekilde yolunu buluyor.

      Nesillerin bozulmasında kültürel yozlaşmanın ve eğitim politikalarının etkili olduğunu düşünüyorum. Özal zamanında benim memurum işini bilir sözleri, kısa yoldan köşe dönmeyi marifet sayan insanlar ve ülkenin yanlış idare edilmesi sonucu hakkın ve adaletin anlamını yitirmesi insanlarımızı bu hale getirdi. Evet, biz daha iyi şartlarda büyüdük. Bizim zamanımızda lise mezunlarının bile gördüğü bir saygı vardı. Şimdiki profesör sıfatlı insanları görünce eğitimin ne hale geldiğini anlıyorum. Eskiden ticarette, siyasette ve her türlü meslekte itibar önemliydi. Şimdi para kimdeyse kaynağına bakmadan önünde eğiliyor insanlar.
      Sevgili Mrs. Kedi, iyi bir insan olmak ve doğru yoldan ayrılmamak, kimsenin hakkına tecavüz etmemek isterdim. Fakat öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, ayakta kalabilmek için bilerek ya da bilmeden, isteyerek ya da istemeden kendimi bazı yanlışlıklar içinde bulduğum zamanlar oldu. Bu yazı dizisi belki de bir günah çıkarma, bazen düzene bir öfke, kendime ve başkalarında bir kızgınlık. Çoğu kişi kendini farklı göstermeye çalışır. Sanki onlar dürüstlüğün sembolüdür. Hiç kimseye kötülükleri dokunmamış, her zaman iyilik yapmışlardır. Boğazlarından haram lokma geçmemiştir. Sadece emeklerinin karşılığını almışlardır. Yok arkadaş, eğer bu dünyada rahat yaşayabiliyorsan ya mirasyedisin baban yapmıştır yapacağını, yok sonradan gördüysen serveti, milli piyangodan büyük ikramiye vurmadıysa mutlaka işin içinde bir iş vardır. Bunca yıllık tecrübem bana bunu gösterdi. Eskiden sıradan bir memur emekli ikramiyesiyle gayet güzel bir ev alabiliyordu. Yani demek istediğim devletin suça aleni bir teşviki var da kimsenin bunu bilesi, kurcalayası ve düzeltesi yok.

      Bizler sonra bu garip hayatın anlamını çözmeye çalışıyoruz değil mi? Sevgili Mrs. Kedi yorumlarınız beni memnun ediyor. Ufkumu açıyor ve kendimi sorgulamaya devam ediyorum. Mutlu olmanın sihrinin ne olduğunu bulacağız birlikte umarım:)

      Sil
    2. Doğru yol nedir Mr. Kaplan? Gerçekten yol ayrımına gelmemiş insanların şiddetle savunduğu yolların doğruluğu ve tercih yapmanın ağırlığı ancak ve ancak o yol ayrımına bizzat gelince anlaşılıyor. Kimsenin kimseye ahkam kesmeye ya da yargılamaya hakkı yok aynı yol ayrımlarında karşılaşmadıkça. Siz gayet iyi kotarmışsınız hayat yolculuğunu bence :)

      Sizin anlattıklarını da bana geçmiş ve günümüz arasında kıyas yapma olanağı tanıyor ve dışarıda hiç bilmediğim ne çok hayat, ne kadar farklı dert, tasa, ve bir o kadar da mutluluk olduğunu hatırlatıyor.

      Sil
    3. İdealist bir düşünce olmadığını bilerek söylüyorum. Doğru yol, dönen çarkın dişleri arasında ezilmeden kalabilmektir. Fakat bu durumda çarkın bir dişlisi haline gelmek zorundasın. Kahramanlık yapmaya kalkarsan, hata yaparsan ya da ben erdemlerimden zerre taviz vermem diyorsan o çarkın arasında parçalanman kaçınılmaz olur. Yine de olayları önüne seren şans faktörü bence:)

      Sil
  2. gıda mühendisi kısmı komikliydiiii :) sulama tüneli, sonra yeni ihale ama sonra olanlar çok garip yaaaa :) ne denişik işler bunlar zor iş yaşamı bu seninkiiii :) yap yine kendi işini seeen :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Türkiye'de hangi işi yapmayı önerirsin?:))

      Sil
    2. en iyisi mirasyedi olmak valla :)

      Sil
    3. Çok isterdim, gerçekten:) Şöyle denize nazır villamda oturup bir aristokrat hayatı sürmek.

      Sil