KATEGORİLER

21 Ocak 2020 Salı

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 21

Ağaç Ev Sohbetlerinin 21. Haftasına Sade ve Derin / Deep Tone ev sahipliği yapıyor. İrem Can ve Taha Akkurt tarafından başlatılan bu güzel etkinlikte pek çok konuyu tartıştık. Gururla ifade etmek isterim ki bu sohbetler başlayalı beri atladığım hafta olmadı. Her hafta heyecan içinde yeni konu başlığını bekliyorum. Umarım bu sohbetler çok uzun süre devam eder. Deep bu hafta sevdiği ve üzerinde çok düşündüğü bir konu seçmiş. İşte Ağaç Ev Sohbetlerinin 21. Hafta konusu ve üzerinde tartışmamız istenen sorular...

"Yeni mi, eski mi? Yeniyi mi seversiniz, eskiyi mi? Eski düşünceler, müzikler, filmler, kitaplar, eşyalar, duygular mı yoksa yeniler mi? Dün mü, bugün mü? Geçmişi mi özlersiniz, bugünü mü yaşarsınız? Nostaljik misiniz, güncel mi? Yeniliklerden yana mısınız, eskiyi mi korursunuz?"

Konuya ilişkin her şeyi kapsayan bir cevap vermek zor benim açımdan. Yeni mi, eski mi diye sorulursa ilk olarak kullanım süresi dolmuş, işlevini yitirmiş eşyalar gelir aklıma. Şimdi hala var mı bilmiyorum, çocukluğumda büyük beyaz bir kumaş torbayı sırtlanmış, sokakta "Eskiciii" diye bağıran kasketli adamları hatırlıyorum. Ev hanımları onun sesini duyar duymaz kapıya çıkar, eskimiş, kullanılmayan eşyaları üç beş kuruş karşılığında onlara verirlerdi. Bazen eşinin yıpranmış bir takım elbisesi, bazen kap kacak, bazen çocukların giysisi olurdu bu eşyalar. Bir taraftan evden yayıntının kalkmasına diğer taraftan da eskiciden alınan küçük paralara sevinilirdi. Güzel bir adetti, bu manada eskiyi tercih etmem söz konusu değil elbette. Fakat bildim bileli modayı da sıkı sıkıya takip ettiğim söylenemez. Gençlik zamanımızda uzun saçlar, kulak memesinden iki parmak aşağı sarkan favoriler, İspanyol paça pantolonlar giyilirdi. Şimdi bana ne komik geliyor bunlar. Şimdi sorsanız, uzun saç bir yana başımda kalan üç beş tel saç bile fazla geliyor bana. Bu konuda da eskiyi aradığım söylenemez. Gençlerin piercing, dövme yapması, genç kızların saçlarını kısmen pembe, mavi gibi renklere boyaması kendini ifade etme şeklinde yorumlansa da eskiden olduğu gibi gelip geçici bir akım olarak görüyorum bütün bunları. Karşı değilim, gençlerin bu zevklerine. Gençliğimde dede diye bildiğimiz bir ahbabımızın beni her gördüğünde "Hiç olmazsa şu favorini kulak memesi hizasında kes." diye adeta yalvarması aklıma geliyor ve bu tür aşırılıklara daha toleranslı oluyorum.

Eski örf ve adetlerden pek çoğundan hoşlanmam. Mesela el öpmek, ya da el öptürmek. Bugüne kadar kimseye elimi öptürmedim, bundan sonra da öptürmeyi düşünmem. Sadece bu mu, saymaya kalksam geriye pek azı kalır. Yani bu konuda da yeniciyim diyebilirim.  

Eski düşünceler, müzikler, kitaplar, filmler, duygular derseniz, işte orada biraz durmam gerekir. Düşünce deyince eskiyi şiddetle ararım. Hem de çok eskileri. Sokrates, Platon, Aristoteles gibi filozofları ve nice düşünürleri. Onlar aradan 2.500 yıl geçtikten sonra bugün yeniden hayata gelseler, "Hiçbir şey değişmemiş, hatta pek çok şey kötüye gitmiş" deyip tabutlarına geri döneceklerine inanıyorum. Gelecekte de bir şeyin değişeceğini düşünmüyorum. Çünkü insanların sorgulaması, düşünmesi iktidarların pek hoşuna gitmiyor. Bilmemizi değil inanmamızı istiyorlar, düşünmeden, sorgulamadan. Bu bakımdan düşüncenin, sorgulamanın dini hükümranlığa ve baskıcı rejimlere baş kaldırdığı Rönesans, 68 kuşağı dönemini, her ne kadar sancılı olsa da, yokluklar içinde bağımsızlığımızın kazanıldığı, üretimin önemsendiği Cumhuriyetin ilk yıllarını, Köy Enstitülerinin bir güneş gibi ülkeyi aydınlattığı dönemleri özlüyorum. Müzik, kitap derseniz, yine aynı. Klasik müzik dehalarını, dünya edebiyat klasiklerini göz ardı etmem mümkün mü? Bugünün gelir geçer hip hop müzik kültürüyle, bir caz orkestrasında çalan saksafonun keyiften uçuran nağmelerini mukayese dahi etmem, edemem.

Dün mü, bugün mü? sorusunda kokteyl bir seçim yapamayacaksam zorlanırım sanırım. İnsan, varoluşundan bu yana pek çok aşamalardan geçti. Bugün daha refah bir yaşam için elimizde eskiye nazaran çok daha fazla imkanlarımız var. Ne var ki refahımızı borçlu olduğumuz bilimsel ve teknolojik gelişmeler insan ırkının egoist tabiatı yüzünden daha adaletsiz, daha sömürgen ve daha acımasız bir toplum yarattı. Bana öyle geliyor ki insanlar bugün eskiye oranla daha az mutlu. Evet, bugünün refahından vazgeçemiyorum ama dünün daha özgür, üretken, mutlu insanları arasında bulunmak isterdim.    

Melankolik bir ruh haliyle nostaljiye takılmam aslında. Fakat iyi bir sanat eserini beğeniyorsam ne kadar eski olduğuna aldırmam. Eski bir film, bir edebiyat klasiği ya da harika bir müzik eseri olabilir bu. Konu edilen ev dekorasyonu, mobilya tasarımı ise yeniden, modernlikten yanayım, yeter ki fazla absürtlüğe kaçılmasın. Eskiyi korumak gibi bir çaba içinde değilim. Değerli şeyler kendini korumasını bilir zaten.          

41 yorum:

  1. Bir şey gerçekten değerliyse, kaliteliyse asla eskimiyor doğru. Bunu özellikle sanat eserleri ve fikirler için düşünebiliriz. Onun dışında her şey bu zaman tünelinde akıyor zaten. Eskinin güzel hatırası ve yeniliğin heyecanı hep bi arada :)

    YanıtlaSil
  2. Alışkanlıklarla ilgili bir durum bu aslında,her şey değişiyor zamanla..Güzel bir yazıydı,eski ile yeni arasında bir nostalji yapmış olduk,emeğinize sağlık..😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler:) Alışkanlıkların etkisi yadsınamaz, haklısınız. Bir sürü etken var ayrıca. Çevre koşulları, sosyo-ekonomik ortam, tarihsel süreç, yaşadığımız coğrafya vb. pek çok şey etkili tercihlerimizde. Beni en çok rahatsız eden bilgi çağında ve iletişimin bu kadar kolaylaştığı bir dünyada beyinlerimizin uyuşturulabilmesi, algı yönetimi, dolayısıyla sürü toplumu haline gelmemiz.

      Sil
  3. Ağaç Ev Sohbetlerinin başlangıcına yetişememişim. Sanırım rahatsız olduğum dönemlere rastladı. bir ara İnstagrama blogdan öncelik verdim. Geç fark ettiğime üzüldüm.
    Çok içtenlikle yazmışsınız. Emeğinize sağlık. Eski ile yeninin harmanlanmasını seviyorum ben. Duyguların taşınması adına bile bir evde eski eşyaların da yer alması, bir vefa örneği sergilemek oluyor. Baktıkça anıları tazeliyorsunuz. Değer kaybını önlüyorsunuz. Rustik tarzı belki o yüzden benimsiyorum.
    Esenlikler diliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ediyorum. Nostalji bazı insanlarda derin duygular çağrıştırıyor. Eskiye özlem... Ben daha çok düşünce bazında değerlendiriyorum olayı. Bugün sahip olduklarımızın çoğundan yoksundu eski insanlar. Fakat bu bizi onlardan daha fazla mutlu etti mi? Emin değilim. Bir de eskimeyen şeyler var adına klasik dediğimiz, her zaman yeninin yanında yer alan, fakat yeniye asla yerini kaptırmayan:)

      Sil
  4. Elbette ilerleme kulağa hoş geliyor fakat bu kişisine göre değişen bir kavram. İlerlemeden benim anladığım fikir özgürlüğüne, sorgulamaya, sanata ve okumaya değer veren, kendi kendine ayakta tutabilen bir toplum yaratmak. Bu zaviyeden bakınca ülkemizin geldiği nokta eskiyi aratıyor. Ha derseniz, batı ne yiyor içiyor, giyiyorsa ben de onu giyerim, onlar üretir, ben yerim, onların ürettiği arabalara biner, akıllı telefonları kullanırım ve böylece ilerlemiş olurum, bak buna katılmam:) Yazımda belirttiğim üzere o köy enstitüleri var ya, eğer onlar kapatılmasaydı bambaşka bir ülke olur bugünümüzü düne asla değişmezdik. Unutmayalım ki bugün ne İsveç'iz ne de İsviçre. Gittikçe eskiyi aratıyor günlerimiz. Çoğu insan bilmez o domatesin kokusunu...

    YanıtlaSil
  5. Tarih konusuna özellikle girmedim. Tarihi kazananlar yazar derler ki bu bir gerçektir. Önemli olan tarihi bu gözle değerlendirmek. Sanatın tarihi ise büyüleyicidir. Çok daha kıt imkânlarla yapılan heykel, resim ve mimari yapılar, edebi eserler ve ortaya konulan felsefe insanda hayranlık hissi uyandırıyor.

    YanıtlaSil
  6. Ne güzel yazmışsınız düşüncelerinizi. Kaleminize sağlık :)

    YanıtlaSil
  7. Sizi gayet iyi anlıyorum:) Elbette zaman içerisinde her şey değişiyor. Bu değişime ayak uydurabilmek için bazen bizzat kendimiz, düşüncelerimiz de değişebiliyor. Ancak bu değişimi sadece ilerleme olarak yorumlamıyorum ben. Bazen iyiye doğru, bazen kötüye doğru bir değişim söz konusu. Yine bu iyi ve kötü tanımları tamamen kişiye özel. Kişinin kötüye doğru değişim olduğunu görmesi, hissetmesi durumunda eskiyi yad etmesi, nostalji dediğimiz duygusallığa sürüklenmesi gayet doğal.
    Her şeyin bir nedeni var, evet. Bununla birlikte şikâyet ettiğimiz kötüye giden hallerin mikro bazda nedenini kendimizde bulsak da çoğu zaman o nedenler bizim dışımızda. Üstelik durumu düzeltmek için yeterli güce sahip değiliz. Keşke sözcüğünden hoşlanmam bende. Ne var ki, gücümü aşan şeylere çaresizlik içinde kabullenmek zorunda kalıyoruz bazen.
    O eski domateslerin, meyve ve sebzelerin kokusunu, tadını bilmemeniz ne kadar üzücü. Kendimi bu konuda o kokuyu ve tadı ucundan yakalayan bir kişi olarak şanslı hissediyorum. Buruk bir şans!
    Tarihten almamız gereken çok ders var. Ama bahsettiğim, bize ders kitaplarından öğretilen kazananların yazdırdığı tarih değil. Gerçek neden ve sonuçların ortaya konduğu tarafsız bakış açısıyla yazılmış bir tarihten bahsediyorum. Belki de böyle bir tarihin yazılması olası değil. En iyisi, farklı kaynakların araştırılıp değerlendirilmesi sonucunda çıkacak gerçekleri doğru kabul etmek en iyisi.

    YanıtlaSil
  8. :) ilk paragrafın çok eğlenceli. orda yenicisin :) ama çok asi ve aşırıymışsın seeeen hihi :) ne o saçlar öyle, hippi misin seeeen, öyle derlermiş eskilers :) düşünce ve sanatta eskiciyim diyosoon. günümüzün klasik müzik bestecileri de çok iyi amaa :) 21. yüzyıl klasik müziği, resimi, edebiyatı, müziği, çok iyi. sadece dönüşüyor, sinema da dönüştü. ama sanat her zaman sanat. bugün de eskisi gibi iyi sanat var iyi sanatçı var. ay bugünkü insanlar daha mutludur diye düşünüyorum. gerçi eski insanlar 30 yaşına bile gelmeden ölüyomuş zaten. 1900 yılına dek, ölüm yaşı çok erken. 30 a yaşlı diyorlar. sağlık ekonomi filan beslenme hobiler daha fazla. daha mutlu olmalı bugünküler. ay eskiden radyo yok tv yok net yok, zaman geçmiyormuş yaa :) tv ve net sayesinde insanların hayatı uzadı. birçok yaşlı tv sayesinde ölmüyor :) o bağlıyo hayata. eh buzdolabı da en büyük buluş. hayatı uzatan. şöyle ki, yaşayan tüm insanlar, ölümü geç ister. o nedenle, geçmişte 30 yaşı bulamadan öldüğü için insanların mutlu olması olanaksız diyorum. ama tabii, kendi şartlarında herkes mutlu olmuştur veya sanmıştır, mutlu olduğunuu kiki :) şimdi sağlık, buzdolabı ve tv ömür uzattı, yani daha muyluyuz hihi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 1. Okurken katıla katıla güldüm, Allah seni de güldürsün katıla katıla:)))
      2. En çok güldüren cümlen "bir çok yaşlı tv sayesinde ölmüyor" oldu:)
      3. Uzun yorumlara bayılırım:)
      Doğru, insanlar çok genç yaşta ölüyormuş eskiden. Fakat bunun buzdolabı, çamaşır makinesiyle bağlantısını halâ kuramadım:)
      21.yüzyıl sanatı da iyidir tabi ama popüler olanlar değil. Hele geçsin bakalım bir iki yüz yıl, çürükler ayıklanır, iyiler kalır o zaman:)
      Belki de kapitalist sistem uzatıyordur hayatı, kim bilir? Ölüye bir şey satamazlar çünkü. Çok yaşayacak ki insanlar, çok müşteri olsun. Çok satsınlar, çok para kazansınlar. Savaşlarda ölecek insan olsun, bu yüzden çok dogursunlar bir de. Eğitim yerlerde sürünsün, insanlar kötü yollara düşsün, kötü alışkanlıklar edinsin. Dünyayı çeviren ilk üç sektör ne biliyorsun. Silâh, uyuşturucu ve ilâç. Hepsi de çok insan uzun ömür ister:)

      Sil
    2. çamaşır diyil buzdolabı, insanın ömrünü uzatan en büyük buluş. gıdalar saklanabildiği için. ondan önce bozuk yiyip erken gidiyolarmış insanlar. kapitalist sistem ve planları. her zamanki gibi toz pembe bakıyon sen dünyayaa :)

      Sil
    3. uzun yorum seviyon demekki, ama uzun yorum yapmıyon ki sen hiç yaptığını görmediim valla blogumdaaa :)

      Sil
    4. Sen iste yeter ki:) Ancak senin yazılarını okurken gülmekten düşünmeye zaman kalmıyor:))

      Sil
  9. ay bak uzun yorum yaptım, aferim banaaa :) bak bu konu tam senlikti. her konuyu ciddiye alıyon yaa ve analiz ediyon tabii. eh meslekten tabii. möhendis. ve siyah beyazcı. bak seni okurken hep düşündüm bunuu :) sonuçta möhendis, inşaat, eh mantık ve gerçekçi bakış. hesap, sayılar felan. genelde matın iyi olmalı ama tabii belli olmaaaz :) bu sohbetlerde de, yeni bir hayatta da senin gerçekçi bakış açın çok belirgin. çeşitli adları var bunun, sosyal gerçekçilik gibi. ağaç ev ve yeni bir hayat dışındaki yazılarında, kitap tanıtımları da dışında, bazı yazılarında ise senin iş yaşamında ortaya çıkmasına zaman olmamış ortam olmamış, bir soft bakış da olabiliyor. belki biraz romantizm yani. ya da şiirsellik. şiirsel gerçekçililk. romantik gerçekçilik. bunlar hep sanat tarzları. genelde yazılarına göre sen sertsin, katısın. hep öyle gözüküyor. siyah beyaz da bundan geliyor. ama içinde saklı gri, romantizm, yumuşaklık, şiirsellik de var ama bu belki şimdi artık ortaya çıkabilir. bu tabii sanat ile ortaya çıkan bişi. sanat gösteriyo bize bunu ve kendimizi. veya insanlara hayat karşı derin bir hümanizma filan işte. yani bencesiii, artık hayatın gri yönlerini de keşfetme zamanı gibi bişiii. yumuşak, hatta kadınsı yönlerini. her erkek içinde bir kadın taşır, her kadın da içinde bir erkek. sanat, edebiyat, şiirsellik, romantizm kadınsı görülür ama tabii yanlış bu. ayyy bak bunları keyif için yazdım hee. içinde eleştiri, yargı felan yok. du bakayım dedim, uzun düşüneyim, nehir tanrısı gibi analiz edeyim, öyle şapayım hihi. valla takılıyom baaak :) senin ciddi yaklaşımların iyi oluyooooo :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yorumun çok sahici. Lâkin aldandığın tek nokta seni korkutmuş olmam:) Ne demek "ayy ben bunları keyif için yazdım, içinde eleştiri, yargı felân yok" diye günâh çıkarmalar şimdi? Rahat ol, eleştir, yargıla istersen. İçinden geçeni dök ortaya, çekinme:) Biliyorum ki bir iki kuşak farkı var aramızda. Düşüncelerimizin, tercihlerimizin farklı olması gayet doğal. Benim yazdıklarım bana ait olan duygu ve düşünceler, senin yazdıkların sana ait, kasma kendini. Hem kullandığın dil çok eğlendiriyor beni (kuşak farkına rağmen) :))
      Benim hakkımda yaptığın analiz çok doğru. Bu doğruluğun aslan payı kimde bilmiyorum:) Senin üstün yeteneğin mi bu, yoksa ben mi kendimi güzel ifade etmişim.
      Öncelikle benden de kocamaaan bir aferin sana uzun yorumun için:))
      Konuları ciddiye alış tercihim düşünmeyle ilgili sanırım yine. Düşünmek, olayı kavramak ve konsantrasyonu sağlamak, aklından geçenleri net bir şekilde ortaya koymak ciddi bir iştir benim açımdan. Senin tarzın farklı. Gençliğin ve kıvrak zekân olayı bir miktar sulandırıyor gibi gelse de aslında hem eğlendiriyor hem de düşündüklerini muhatabına tam olarak aktarabiliyorsun. Belki de bu bir mizaç meselesi. Ben senin yaptığını yapmaya kalksam yüzüme gözüme bulaştırabilirim bak:)
      Hatırlar mısın bir tv reklâmı vardı. Küçük bir çocuğa arkadaşı soruyor, senin annen ne iş yapar diye. Çocuk o şahane çocuksu ağzıyla sıralıyor bir sürü işi. "Benim annem, kuvaför, ayakkabı bağlaycısı, muhendis,.." diye. O çocuğu bir kez daha dinleyebilmek için reklâm kuşaklarını kollar olmuştuk.Yani, möhendis değil, neymiş doğrusu, muhendis:)) "ö" değil, "u" yani.
      Evet, duygusal yanım realist yönüme tezat gibi dursa da ikisi eşit ağırlıklı sanki.
      Şu siyah beyaz olayına biraz açıklık getireyim. Benim de beynimin içinde gri kıvrımlar yani derin gelgitler var elbette. Fakat griyi dışladığım esas husus fikir beyanında sanırım. Yani o öyle olur, ama böyle de olur gibi halleri sevmem. Zararlı gördüğüm bir şeyin ama şuna da faydası varmış demem. Ne şiş yansın ne kebap benim tarzım değil. Şişi yakar, kebabı yerim:) Toplumda bu yaklaşım kabul görür mü? Hayır. Bu kafayla gidersem başarılı olur muyum? Hayır. Peki bunu bildiğin halde niye bu huyunda ısrarcısın? Huy işte, adı üstünde can çıkmadan çıkmıyor insanın içinden. Velhasılı kötü bir insan değilim her şeye rağmen. Yani bence:)))

      Sil
  10. katılmadığım bir kaç nokta var. ama mantıksal tutarlılık açısından gayet başarılı bir deneme. kaleminize sağlık. burada katılmadığım her şeyi tek tek yazmayacağım tabi. ama en barizi gelenekler konusunda helede el öpme konusunda düşüncelerinize katılmıyorum. annemin babamın dedemin velhasıl-ı kelam büyüklerimin ellerini öpmek benim için muhteşem bir şeydir. içimi bir huzur kaplar. sevildiğimi, çok sevildiğimi hissederim. aile bağlarını güçlendirdiğini düşünürüm. dünyanın pek çok yerinde buna benzer gelenekler var. örneğin hindistan'da büyüklerinin ayaklarına dokunup o ellerini kalplerinin üstüne koyarlar. hatta bu sırada büyük elini küçüğünün başına koyar. bu hayır dua anlamına gelir. bunu da çok beğenirim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Öncelikle düşündüğümden farklı fikirleri duymak beni daha çok mutlu eder:) Keşke bana katılmadığınız yönlerin hepsini yazsaydınız. Ben de bir yazı okurken ya da bir sohbet esnasında katılmadığım hususları söylemekten çekinmem. Bu davranış samimiyet ve dürüstlük içerir. İnsanların muhtelif hususlarda farklı düşüncelere sahip olması gayet normaldir. Aynı çevre koşullarında yaşayan bireyler bile farklı düşünceye sahip olabilir.
      El öpme eylemine neden karşıyım diye kendime sorduğumda şunlar geldi aklıma: Hemen belirteyim, benden önceki nesil aile fertleri arasında sıkı sıkıya uygulanan bir adetti el öpme. Yani ailemden bu düşünceme katsı sağlayacak bir neden mevcut değil.

      El öpme bir otoriteye minnet etme hissi uyandırıyor bende. El etek öpmek mesela, yalvarmak, hoş görünmek için onursuzca davranmak, dalkavukluk etmek, yaltaklanma gibi anlamları var. Yaşça büyük bazı komşu ve yakınlarımızın otoriter bir tarzda elini burnuma sokup "öp bakalım elimi" demesi oldukça irite edici gelirdi bana. Saygı göstermenin bir sembolü olarak düşünmedim bu sembolü. Daha ziyade küçüklerin büyüklere karşı bir ödeviymiş gibiydi sanki. Bunun yerine yanaktan öpmek, sarılıp kucaklaşmak daha sıcak daha içten bir davranış biçimi benim gözümde. Yaşım ilerleyince elimi öpmek isteyen kişilere mani olmayı bunun yerine onları yanaklarından öpmeyi tercih etmeye başladım ve hala böyle yaparım.

      Diğer bir açıdan baktığımda el öpme adetinin hijyen açısından da pek uygun görmüyorum.
      Farklı kültürlerde selamlaşma ve saygıyı ifade etme ritüelleri mevcuttur. Erkekler arasında dudaktan öpüşmeden tutun, burundan öpme, dil çıkarmaya kadar bizim garip karşıladığımız durumlar. Tabi bunlar bize saçma ve garip gelir çoğu zaman. Bana en yakın gelen sevgi ve saygı gösterisi ya da selamlaşma şekli Tayland'da yapılan 'wai' dir. Bu geleneksel selamlamayı yapmak için, göğsün üzerinde kalacak şekilde avuç içleri birbirine doğru yerleştirilir ve baş parmaklar çeneye, diğer parmak uçları alna değecek şekilde kafalar eğilir. Kişiler arasında herhangi bir temas söz konusu değildir.

      Sil
    2. Aslında belirleyici olan insan davranışları hakikaten kimse öp diye elini burnuma sokmadi 😁 sanırım o nedenle böyle düşünüyorum. Hz mevlana der ki "bir yerde herkes aynı fikirdeyse hiç kimse yeterince düşünmüyordur" iyidir farklı fikirler 😊

      Sil
    3. O zaman muhtemelen çocukluğumda bile pek isteksizmişim ve bu sebeple büyüklerim bana görevimi kendi yöntemleriyle hatırlatmak istemiş olabilirler:)) Hz. Mevlana'ya katılıyorum:) Teşekkürler.

      Sil
  11. Açıkçası piercingin eskiyeceğini pek düşünmüyorum. İnsan vücudunda metal olması benim hoşuma gidiyor. Ama belki ileride dediğiniz gibi değişebilir. Dövme de aynı şekilde ama dövme de kanser riski olduğu için sağlık açısından belki geçer modası. Dediklerinize katılıyorum genel olarak

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sizi anlıyorum demeyi o kadar çok isterdim ki:) Insan vücudunda metal olması nasıl hoşunuza gider, ne hissedersiniz çok uzağım bu konuya. Merak ediyorum da bir yandan. O dile, kaşa, dudağa asılan kancalar hiç mi yakmaz canınızı? Elbette insan kendi bedenini farklı gerekçelerle istediği gibi kullanabilir. Kımse de karışamaz buna. Benimkisi sadece bir merak:)

      Sil
    2. Acı eşiğine bağlı acıması. Kaşıma yaptırmıştım geçen sene, bir ay sonra çıkardım bir hafta da kapandı sonra da pişman oldum çıkardığıma:D Benim açıkcası acımıştı ve baya ağrı da yapmıştı. Ama görüntüsü hoşuma gidiyor, erkeklerde ayrı kızlar da ayrı güzel duruyor bence. Bu yüzden tekrar taktırmayı düşünüyorum:)

      Sil
    3. Hoşunuza giden ne olursa olsun size zarar vermedikten sonra özgürce yapın zaten:)

      Sil
    4. Piercing zaten yeni değil, hatta çok eski. Tarihin ilk cağlarından beri insanlar vücutlarının değişik yerlerine metal takmış. Biraz ilkel bir kendini ifade etme biçimi.

      Sil
    5. Piercing bizim kültürümüzde hiç olmadı sanırım, tarihi eski olsa da. Tam çıkış yerini bilmiyorum. Fakat madem gençlerin arasında bu kadar yaygınlaşmış, ilkel demeyelim ki onlar da bize geri kafalı deme hakkını kendilerinde görmesinler:)

      Sil
  12. Oh maşallah! Yorumlar süper!
    Mr.Kaplan farkında mısınız, yazdıkça okudukça nasıl da açılıyoruz hepimiz :) Son yıllarda giderek kısalan blog yazılarına inat uzun yorumlarla kafa tutuyoruz hep birlikte hayata :) Düşündükçe gelişiyor, kendimizi daha iyi tanıyor, birbirimizle yeniden tanışıyor, anlıyor, anlaşıyoruz :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Oooo Mrs. Kedi, özlettiniz kendinizi:) En az yazmak, okumak kadar yorum yazmak ve yorum okumaktan da zevk alıyorum. Kesinlikle aynı fikirdeyiz. Sizlerle hayat daha bir güzel görünüyor gözüme:)

      Sil
    2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    3. Mr. Kaplan ben de özledim yazmayı, okumayı, yorumlaşmayı :) aslında yazmak "sadece ben" moduna dahil ama hayat biraz hızlandı tatilde :D Takipteyim, ilk fırsatta uzuuuuuuun uzuuuuun yazcam :)))

      Sil
    4. Sizin yazılarınızı okuyup uzun uzun yorumlar yaptığımda güne iyi başlıyorum:) Galiba ben de etkilendim sizden. Diziye hiç bu kadar ara vermemiştim. Belki ellinci bölüm final olacak. Oysa daha yirmi yılım var anlatacak. Açıkçası evlât büyüdü aramızda yirmi yaş kaldı. Bundan sonra her şeyi açık açık yazmak nedense biraz ürkütmeye başladı beni. Malum önceki bölümler zaman aşımı kapsamında değerlendirilip yırtabilirim:) Diğer taraftan bütün yazdıklarımı grileştirmek istemiyorum, bütün çıplaklığıyla yaşadıklarımı ortaya sermek, rahatlamak istiyorum. İşte bu noktada takıldım şimdi. Eğer kararım değişmezse kalan bölümlere bir başka isim altında (mesela "Hayata Bakış" gibi) içine biraz da kurgu katıp yazmayı düşünüyorum:)

      Sil
    5. Final olmasın henüz. Kalan 20 yıl bir bölüme sığmaz bence :)
      Tabi ki kurgu halinde anlatabilirsiniz rahat rahat yazmak adına :) Merakla bekliyorum.

      Sil
    6. Dediğiniz gibi olacak sanırım, teşekkürler:)

      Sil
  13. Harika uzun olmuş ama okumadan geçemedim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kısa yazma özürlüyüm maalesef:)) Teşekkürler.

      Sil
  14. yeni bir hayattda durdun herhaldee. atmış bölüm diyodun ama kısaltcan herhalde. belki bitiririm diyodun elli bölümde. ya isimleri hiç değiştirmedin mi yazarken. rauf bey ya mesela okursa bu yazdıklarını veya başkaları yanii. böyle yazılarda genelde isimler değiştirilir yaniii :) dedikleri gibi, sen de bundan sonrasını kurgulaştırıp yazarsın. e tabii, ailenin gerçek isimlerini de vermicen yaniii :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yukarıda yorumlarda belirttim. Ellinci bölüm finali olacak işte. Sonrası kurguyla ortaya karışık:) Rauf Beyin gerçek ismini kulağına söylerim:)

      Sil
    2. kitap yaparsan da burda mı kescen, son yılları yazmıcan yani kitapta :)

      Sil
    3. Hayır, son yılları da yazacağım, o da on küsur bir bölüm olur sanırım. Fakat üzerine alınan olursa bu kurgu derim:)

      Sil