KATEGORİLER

23 Aralık 2019 Pazartesi

YENİ BİR HAYAT BÖLÜM 33

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 33 ***

Okulunu yeni bitirmiş bir inşaat mühendisi yanında çalışmaya başlayacak. Zeki bir çocuk Hüseyin. Arazi çalışmalarında önemli bir yükü alacak üzerinden. Sabahları erken gelip vardiya bitiminde kaçmanın yollarını arayacak. Onun bütün derdi kız peşinde koşmak, ertesi günü gelip sana maceralarını anlatacak. Kim av, kim avcı bu işlerde belli olmaz evlât. Birini bulacak yine. Kızın annesi uyanık. Kaçırır mı böyle birini. Hüseyin gelip sana havasını atacak. Efendim, öyle ağırlıyorlar, şöyle ağırlıyorlar evlerinde diye. Hatta kirli çamaşırlarını bile götürmeye başlamış kızın evine yıkasınlar diye. Bak Hüseyin, bu gittiğin yol değil, ciddi olarak düşünüyorsan amenna. Yok abi, diyecek sana. "Nasıl düşünebiliyorsun onunla evleneceğimi, sadece gönül eğlendiriyor, dalgamı geçiyorum." diyecek. Oğlum, kaçarı yok, evleneceksin onunla biliyorum diyeceksin. Hüseyin'in ağabeyi kısa bir süre önce trafik kazasında yaşamını yitirmiş. Bu yüzden üzerinde titriyor ailesi kalan tek çocuklarının. Birkaç ay sonra dediğin çıkacak. Aile sırf o üzülmesin diye bu evliliğe razı olacak. "Ava giden avlanır" sözü çınlayacak kulaklarında.

Baraj inşaatının en önemli safhalarından biri, suyun derivasyon tüneline çevrilmesi. Genç yaşına rağmen daha önce çalıştığın iki büyük barajda benzer tecrübeleri yaşamışsın ama bu kez başka! Yalnız başınasın. 10 metre çapındaki tünelin beton kaplaması tamamlanmış, oldukça zor bir yapı olan vana odası için ketum şube müdüründen bile teşekkür almışsın. Bu iş beklediğinden de kolay olacak evlât, suyu çevirdikten sonra işlerin önü açılacak.

Maruf Beyin senden istediği tek şey, baraj gövdesinin  suyun arkasında kalan mansap yüzeyi jilet gibi olsun. Ovaköy muhtarını bu işte taşeron yapacaksın. Köyün işsiz gençlerini toplayacak, iri kaya parçalarının düzgün yüzlerini denk getirip, murçlarla pürüzsüz bir yüzey oluşturmaya çalışacak. Oldukça zaman alıcı ve emek isteyen bir iş bu. İş oldukça ağır ilerleyecek ilk zamanlar.  Beğenmeyip yaptıklarını söktürecek, yeni baştan yapmalarını isteyeceksin. Bu esnada maliyetini hesaplayıp Muhtara cüzi bir kâr bırakacak şekilde sözleşme imzalayacaksın. İki ay sonra ekip işe alışacak, aynı sürede çok daha fazla iş çıkartmaya başlayacak. Düzenlediğin hakedişte çıkan rakamı gördüğünde ne kadar yanıldığını anlayacaksın. Hemen muhtarı çağıracak, "Eğer bu şekliyle hakediş yapıp imzalarsam sen de ben de işimizden oluruz." diyeceksin. O da anlayış gösterecek, yeni bir sözleşme hazırlayıp birim fiyatı makul seviyeye çekeceksin.

Hayatının bu döneminde acı, tatlı anıların olacak evlât. Genel müdürlükten sık sık şantiyeni görmeye gelecekler. Konuklarına dillere destan yemekler hazırlayıp ağırlayacaksın. Bu ziyaretlerin birinde yeni tanıştığın uzun boylu, Deniz Gezmiş'e benzeyen mühendisin bir hafta sonra trafik kazasında öldüğü haberiyle sarsılacaksın. Yine bir gün Rauf Bey arayıp DSİ Genel Müdürü ve beraberindeki kalabalık bir heyetin, eşleriyle birlikte Kastamonu'ya uğrayıp oradan senin baraja geçeceklerini söyleyecek. Konuklara güzel bir kuzu dolması hazırlamanı isteyecek, Rauf Bey. Sen  işi garantiye alıp kasaba iki kuzu birden sipariş edeceksin. Ertesi sabah aşçı hazırlıklarını tamamlayıp kuzuları isteyecek. Kuzular şantiyeye getirilir getirilmez aşçı koşacak yanına. İşgüzar kasap kendisine bir şey söylenmemesine rağmen parçalamış kuzuları. Eliniz ayağınıza dolaşacak. Heyet Kastamonu'dan çıkmış yola. Dakika başı Rauf Bey arıyor, aman bir aksaklık olmasın diye. Şimdi nasıl söyleyeceksin bunu. Ama söylemek zorundasın bir yandan. Çünkü o da mihmandarlık ettiği ağır misafirlere ballandıra ballandıra ikram edeceğiniz kuzu dolmasını anlatmıştır kesin. Haberi duyunca köpürecek. "Bir şeyi (kibarcası) beceremezsiniz zaten, ne yaparsan yap geldiğimizde her şey hazır olsun." diyecek. Hiç olmazsa biraz oyala yolda misafirleri, bak Kastamonu'da gezilecek, görülecek bir sürü yer var, daha olmadı Safranbolu'nun tarihi evlerini gezdir demeye kalmadan telefon kapanacak yüzüne. Durum vahim evlat. Kasap şimdi hayvan keseyim ama bir gün dinlenmesi lâzım diyecek. Ben anlamam o iki kuzu bir bütün olarak gelecek buraya diye bağıracak, aynı Rauf Beyin sana yaptığı gibi telefonu kapatacaksın adamın suratına. Nasıl becerdiyse yarım saat sonra kuzular gelecek, içleri doldurulup  fırına verilecek. Artık konuklarınız biraz daha geciksin diye dua etmekten başka çareniz yok. Masada çiçeğine kadar her şey hazır. Tek eksik kuzu dolması!

Arazideki işleri Hüseyin'e bırakmış deli gibi oradan oraya koştuğun bir sırada nizamiyeden aldığın haberle yıkılacaksın. "Geldiler..." Hemen eşinle birlikte karşılayacaksınız misafirleri. Rauf Bey'in suratı asık. Misafirler durumdan habersiz. Biraz olsun vakit kazanabilmek için, önce şantiyeyi gezdirmeyi teklif edeceksin. Yok, çok açız, önce karnımızı bir doyuralım diyecekler. Çorbalar içilirken aşçıyla görünmez bir köprü kuracaksın aranızda. Her "oldu mu?" soruşun "biraz daha" karşılığını alacak.

Çorbalar içilip kâseler toplanınca maytapların kıvılcımları eşliğinde nar gibi kızarmış, çiçeklerle bezenmiş kuzu dolması büyük bir tepsi içinde getirilecek salona. Millet hayranlıkla seyredecek manzarayı, birbiri ardına kuzuyla hatıra fotoğrafları çektirecekler. Senin içinde hâlâ bir korku var. Acaba yeterince pişmiş mi, lezzeti de görüntüsü kadar iyi mi? Evet evlât, merak etme, lezzeti de gayet güzel olacak. Genel Müdür Raif Bey'e yıllar önce Karakaya Barajında çalışırken İsviçrelilerle yaptığın ziyareti hatırlatacaksın. Rauf Bey eşiyle birlikte Genel Müdürün ve eşinin etrafında mübalağalı bir şekilde pervane olacak, onlar ellerini yıkadıktan sonra havlularını bile tutacak. Biliyorum bunlar senin yapabileceğin şeyler değil. Fakat o bu konuda çok farklı. Devlet memuru pohpohlanmaktan hoşlanır. Böyle davranırsa kesenin ağzını açacaklarını düşünüyor. Sen yapacağını yaptın evlât, bırak o işleri de o yapsın.

Dolusavak yapısının düşü havuzu yan duvarları yükselecek günden güne. Seni çok seven ve çalışkanlığı ile gözüne girmiş Hüseyin adında genç bir kalfan var. Ailesi, bırak bu işleri, dön çocuklarının yanına diye ısrar etmesine rağmen o seninle çalışmaktan mutlu, seni bırakıp gitmek istemiyor. Oysa Çaycuma'da geniş arazileri var, oradan geçimini rahatlıkla sağlayabilir. Bir akşam üzeri acı haberi verecekler sana. Son bloklardan birinin betonu bitmiş, ama Hüseyin'in işi henüz bitmemiş. Betonun kalıpla birleştiği kenara ince bir çıta koyacak ki, kalıp söküldüğünde duvarın ucu kırılmasın. Son saniyede kalıbın patlaması ile birlikte elli metre aşağı düşüp betona çakılacak. Fırlayıp koşacaksın yanına. Artık çok geç. Ertesi gün ailesi cenazeyi almaya geldiğinde babası gözü yaşlı, sen oldun buna sebep diyecek, tutamayacak kendini. Eğer seni bu kadar sevmeseydi oğlum, yanımıza dönecekti. Sessizce derinlere kaymış gözleriyle bir köşeye sinmiş oturan, genç köylü kızı, eşine, kucağında olanlardan habersiz çocuğuna bakıp yanacak için. Elden ne gelir. Şirketin aileye yaptığı yardım onu geriye getirmeyecek elbet.

 (Devam edecek)

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 1 ***                 

YENİ BİR HAYAT BÖLÜM 32

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 32 ***

Her ay hazırladığın hakediş raporunu onaylatmak için önce Zonguldak'ta şube müdürlüğünü, daha sonra sırayla Kastamonu'da bölge müdürlüğünü ve Ankara'da genel müdürlüğü ziyaret edip son olarak Ereğli'ye dönecek, imzalanan hakediş raporlarını Erdemir'e getireceksin. Her durakta beklediğin süre yaklaşık iki ya da üç saati bulmayacak. Hakedişlerin jet hızıyla onaylanıp geçmesi şaşırtacak seni. Ilgaz'ın karlı dağları arasında yol alıp gecenin ikisinde Kastamonu'ya vardığında Bölge Müdürü seni misafirhanede pijamalarıyla karşılayacak. O saatte barajlar şube müdürünü kaldığı lojmanından arayıp kaşeleri al gel diyecek. Bir yandan sen kaşeleri basarken onlar imzaları atacak. Bir keresinde müdür imzaları atarken gülerek takılacak sana. "Şimdi bu hakedişin içine uçak koysan geçer değil mi?" diyecek. Şaşırıp ne cevap vereceğini bilemeyeceksin. Yine bir gün, proje onayı için aynı müdürü odasında ziyaret edeceksin. Kahveni yudumlayıp sohbet ederken bir ara, "Yanında bozukluk var mı?" diyecek. Şok olacaksın. Ne demek istediğini anlamayacak, yanlış bir hareket etmek istemeyeceksin. Senin şaşkınlığını fark etmiş olmalı, dişlerini gösterecek eliyle. "Dişimi göstereceğim doktora fazla bir şey değil" diyecek. Cebindeki parayı çıkarıp verirken bir devlet memurunun bu kadar küçülebileceğine aklın sırrın ermeyecek.

Bölge müdürlüğüne yaptığın birkaç ziyaretten sonra kontrol mühendisi Nezih Bey'e senden dert yanacak bölgedekiler. O da "Sen işi bilmiyorsun oğlum" deyip taktikler verecek sana. Hakedişi imzalayacak mühendislere birer karton Marlboro götürmek adettenmiş. Madem usul böyle deyip, daha da şirin göstermek için kendini, Safranbolu'dan geçerken birer kilo da lokum götüreceksin yanında. Barajlar şube müdürü yine şikayet edecek seni Nezih Beye. Neymiş, park yerinde arabasının arka bagajı her zaman açık olurmuş. Getirdiğin hediyeleri milletin gözüne sokarcasına bölge müdürlüğü koridorlarında dolaştırmak da ne oluyormuş!   

Sabah mesai başladığında genel müdürlükte hakedişlerini kontrol eden kişi de hiç kontrol etmeden imzaları basacak. Şimdi onun günahını almayayım evlat, her imzadan sonra o yapacak kontrolünü. Bir hafta sonra telefon edip anlayamadığı yerleri soracak, bazen yaptığın hataları bir sonraki hakedişte düzeltmeni isteyecek. Ödemeyi yapacak kurum olan Erdemir farklı mı sanıyorsun? Bak buna gülerim. Orada da kontrol edilmeden imzalar basılacak. Fakat imzayı atan mühendislerden biri dişlerini bileyip, her seferinde kesin hesapta görüşeceğiz diyecek sana. Hakediş ve proje onay süreçlerindeki bu süratin arkasındaki gizli elin Rauf Bey'e ait olduğunu tahmin etmen hiç de zor olmayacak. Sen işini doğru yapmana bak evlat desem de bazen şeytana uyacak, yeri gelecek şeytana meydan okuyacaksın. 

Ertesi gün hakediş karşılığı aldığın çekle banka şubesine gidip hiç olmazsa bir gün bizde kalsın diye yalvaran banka müdürüne aldırmayıp patronlarının isteği doğrultusunda aynı gün paranın şirket hesabına geçmesi için müdürün başından ayrılmayacaksın.

Bu hakediş yolculukların oldukça yorucu olacak. Bazen şoförünü alacaksın yanına, bazen de yalnız gitmeyi tercih edeceksin. O yalnız ve uykusuz yolculuklarında tehlikeli anlar yaşayacaksın. Yollar bir türlü bitmez görünecek gözüne. Hayaller kuracaksın gecenin ıssız karanlığında. Göz kapakların ağırlaşacak. Uykunun cazibesine kapılacaksın. Yol seni terk edecek. Sanki kurulmuş bir saat gibi, tam zamanında açacaksın gözünü her seferinde. Bir anda kendine geleceksin. Panik ve korku halinde arabanı yolla buluşturmayı başaracaksın son anda. Gözlerin fal taşı gibi açılacak, uyku ışık hızıyla terk edecek seni.  

Evlat müteahhit dediğin sanma ki sadece köprüler, yollar, barajlar, konutlar vs. yapar. İşin aslı ticarettir. Yani para kazanmaktır. Başın ağrımadan ne kadar çok kazanabilirsen kazan. Sanıyorsun ki öğrendiğin onca hesap kitap güzel ve sağlam eserler üretmek için. Külliyen boş bu düşüncen. Müteahhitte çalışan bir mühendis ya da şantiye şefinin ana görevi patrona daha çok para kazandırmak. Zaman gelecek, başarılı bir mühendis olmak için tek koşulun bu olduğunu öğreneceksin. İşini çok iyi bilen bir mühendis yaptığı işte patrona istediği parayı kazandıramıyorsa onun gözünde beş para etmez, bunu her geçen gün daha iyi anlayacaksın. Biliyorum, parayı sevmezsin, senin zevk alarak yaptığın işin teknik kısmı. Ama madem bu yolu seçtin ve başarılı olmak istiyorsun sana söyleyecek başka bir lafım yok.

Yine bir gün Rauf Bey gelecek şantiyeye. Kil sahasına bir ulaşım yolu projelendirilecek. Proje, senin işin zaten. Ne demiştim sana. Başarılı bir mühendis olabilmen için müteahhit çok kazanmalı. Özellikle karlı iş kalemlerinde miktar ne kadar artarsa o kadar çok kazanır müteahhit. Fakat bu kez işin zor. Rauf Bey, sana gazı verecek. Öyle bir yol projesi yap ki en az yüz bin m3 kazı çıksın! Yolun güzergahı dümdüz ova. O istediği kazının onda biri bile çıkmaz bu yolda. Geceleri kafa patlatacaksın. Boşa koyacaksın dolmayacak, doluya koyacaksın almayacak. İstemeye istemeye ovada dosdoğru gideceğin güzergahı dağa çevirip Rauf Beyin istediği miktara ulaşacaksın. Yaptığın iş içine sinmeyecek. Bir yandan da "Aferin sana be koçum" demesi hoşuna gidecek. Görevi hakediş düzenlemek olan başka bir şirkette çalışan arkadaşın şöyle diyecek bir gün: "Bizim yaptığımız iş kedi fare oyunu. Ben her türlü cambazlığı yaparım, çünkü amacım patronu zengin etmek, bunun için veriyorlar bana parayı. İdare elemanı, kontrol mühendislerinin görevi ise yaptığım hataları ortaya çıkarmak, onlara da devlet bunun için maaş ödüyor." Ona karşı çıkacaksın önce, hayır, benim yaptığım işe de, bana da güvenmeliler. Bilerek hata yapmamalıyım diyeceksin. Zaman içinde kedilerin ne kadar beslenip hantallaştığını, etrafındaki farelerle nasıl hemhal olduklarını anlayacaksın. Kafan karışacak.

Birkaç hafta sonra patronun Maruf Bey gelecek şantiyeyi teftişe. Şantiyede her şey yolunda. O Rauf Bey'in sana yaptırdığı projeyi soracak. "Proje bölgeden onaylandı, geldi." diyeceksin. Israrla projeyi görmek isteyecek. Proje paftasını açar açmaz sorular ardı ardına gelecek. "Niye yolu böyle bağlamadın?" Kem küm edeceksin. Daha çok üstüne düşecek. Önce Rauf Bey benden miktar çıkarmamı istedi demeyecek, ser verip sır vermeyeceksin. Maruf Bey, ısrarla seni sıkıştırmaya devam edecek. Sonunda bir cümlesi yetecek sana. "Bir de iyi mühendisim ben diyorsun." Hayır evlat, bunu diyemez, haksızlık bu. Artık tahammül edemezsin buna. Sessizce, sıkılarak, utanarak "Rauf Bey, o istedi... Kazıyı arttırmak için." cümleleri dökülecek dudaklarından. Seni kimsenin olmadığı yan odaya çağıracak. Ürkek adımlarla onu takip edeceksin. "Bak," diyecek. "Kim ne derse desin. Savunamadığın bir şeyin altına imzanı atmayacaksın. Değil Rauf Bey, bunu ben bile istesem asla yapmayacaksın. Şimdi otur, projeni doğru dürüst yap, onaylanan projeyi de iptal ettir." İşte bu. Hayat derslerinden biri olacak bu senin. "Savunamadığın bir şeyin altına imza atma!" Sonra jeton düşecek. Belli ki Rauf Bey, Ankara'da "Bizim oğlana böyle böyle yaptırdım" diye anlatmış olmalı patrona. Onun amacı seni yüceltmek değil, kendine prim kopartmak elbette. Muhtemel odur ki Maruf Bey de onun bu taleplerinden bıkmış. Ne Arap'ın yüzü, ne Şam'ın şekeri deyip sana yüklenmiş. 

İşler senin bütün zamanını almaya devam edecek. Çocukların yüzüne hasret kalacaksın. Bazen sürpriz yapıp eve erken döndüğünde oğlun seni kapıda tekmeleyerek karşılayacak. Çok sonra anlayacaksın bu mesajı. Sana "Babaysan babalığını bil, yüzünü gören cennetlik be adam!" diyor kendi usulünce. On beş günde bir pazar günleri tatil. Bazen civar ilçelere gezmeye gideceksiniz ailecek. Çocukların ikisi de arabaya biner binmez uyumaya başlayacaklar. Sanki araban beşik onlar için. Eve gelen temizlik için gelen kadınlardan biri rica edecek eşine, eşini işe aldırman için. Ne iş yaparmış diye soracaksın. Ağır vasıta ehliyetine sahip şoförmüş diyecek eşin. Makam şoförüne ihtiyacın var zaten. Gelsin başlasın diyeceksin. Sabah evinizin önünde bekler bulacaksın onu. Geç direksiyona diyeceksin, baraja gidiyoruz. Ürkek hareketlerle ellerini direksiyona yapıştıracak. Başını senden yana çevirip sorduğu soru seni dumura uğratacak. "Evet, abi şimdi ne yapacağım?" Ne? Sen araba kullanmasını bilmiyor musun? "Ehliyeti geçen hafta aldım, ama tam bilmiyorum, öğretirsen sevinirim." diyecek. Hadi yavrum, in aşağıya, burası eğitim yeri değil diyecek, göndereceksin. Akşam olunca eşine fıkra gibi bu olayı anlatacaksın. Eşin, "Kadın bir de ağır vasıta ehliyeti var demişti bana. Ne bileyim araba kullanmayı bilmediğini." diyecek. Bir süre sonra çocuklar ele avuca geldiği için eşin çalışmak isteyecek. Çocuklara bakacak yatılı birini arayacaksınız. İşe yeni girip makam şoförlüğünü yapan Selahattin, "Kız kardeşim Gülcan, sizin yanınızda kalıp, çocuklara bakabilir." diyecek. Çocuklar Gülcan ablaları ile çok güzel anlaşacak. Eşin de özel dershanelerden birinde öğretmenliğe başlayacak. 

Artık akşamları, eşini alıp rahat bir şekilde sahil lokantalarına gidip kendinize rakı balık ziyafeti çekmeye başlayacaksınız, Erdemir'e gelen tiyatro gösterilerini izleyebileceksiniz. Fakat geceler tetikte ve korku içinde geçecek. Telefonun her çalışında, şantiyeden gelecek bir kaza haberi mi diye huzursuz olacaksın. Baraj şantiyelerinde bu tür kazalar kaçınılmaz evlat. Kaya kamyonları devrilir, dozerler uçar...   

 (Devam edecek)

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 1 ***                 

22 Aralık 2019 Pazar

YENİ BİR HAYAT BÖLÜM 31

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 31 ***

Gecenin üçünde şantiyeye iyice yaklaşmışken sel suları bir kez daha kesecek yolunuzu. Suların kara yolunu yuttuğu bir virajda çakılıp kalacaksınız. Arabadan inip farın aydınlattığı azgın sulara bakarken sürüklenen taşların sesi ve korkunç dalgaların uğultusu kulaklarınızı sağır edecek. Yağmur bütün şiddetiyle devam ederken sırıl sıklam ıslanacak, çaresiz halde şantiyenin durumunu düşünürken endişe içinde suyun bir an önce çekilmesini beklemeye koyulacaksınız. İşte evlât, böylesine büyük afetlerde yapacak bir şeyi kalmaz insanın. Dev dalgaların arasında seçmeye çalıştığın karaltılardan sele kapıldığını düşündüğün şantiye binalarını, koca iş makinalarını hayâl ederken kaç insanın sel sularına kapılıp gittiğini düşünüp karamsarlığın zirve yapacak, acizliğin ne demek olduğunu anlayacaksın.

Dev yağmur damlaları kurşun gibi başına inerken hava aydınlanmamakta ısrarcı. Yolu kaplayan sel suları çekilmeye başladığında yanındaki arkadaşınla şantiyeye bir an önce ulaşabilmenin çarelerini arayacaksınız. Dalgalar periyodik aralıklarla yolun kenarındaki dağın yamaçlarına vurup geri çekilecek hâlâ. Suların çekildiği beş on saniyelik aralıkta karşı tarafa geçtiniz, geçtiniz. Aksi takdirde gelen ilk dalga, içinde bulunduğunuz pick-up'ı kibrit kutusu gibi yutacak. Başka yolu yok, cesaretle bu riski göze alacak uygun anı kollayıp basacaksınız gaza. Baraj yerine ulaşmak için başka bir engelin kalmadığını düşünürken yıllar önce bir Alman mimar tarafından projelendirildiği söylenen ince kemer tipindeki bir köprü girişinde durmak zorunda kalacaksınız. Durmanızın nedeni devrilip yolu tamamen kapatan ağaç elektrik direkleri. Bilemeyeceksiniz ki şanssızlık diyerek hayıflandığınız o direkler sizin hayatınızı kurtaracak. Mecburen arabadan inip alaca karanlıkta cereyan yüklü kabloların arasından geçip köprü tabliyesinin üzerinde karşı tarafa yürümeye başlayacaksınız. Köprünün diğer ucunda bekleyen kalabalığı seçmek bir tarafa altınızdan geçen suların uğultusu nedeniyle onların seslerini duymanızın imkanı yok. Son açıklığa geldiğiniz esnada yüzünüz buz kesecek arkadaşınla şaşkın vaziyette birbirinize baka kalacaksınız. Evet evlât, köprünün son açıklığı yerinde yeller esiyor. Selin azgın sularına o da dayanamamış. Artık karşı kıyıya geçmeniz asla mümkün değil. Elli metre ötede, suyun karşı yakasında toplanan kalabalığa sesinizi duyurmaya çalışacaksınız. "Can kaybı var mııı?" Nihayet sesinizi duyacaklar, elleriyle can kaybı olmadığını anlatmaya çalışacaklar. Köprü başında devrilip yolunuzu kapatan o elektrik direkleri var ya evlât, arkadaşınla birlikte hayatta kalmanızı onlara borçlusun. Zira onlar yolunu kapatmamış olsaydı, zangır zangır titreyen köprünün üzerinden bir an önce karşı kıyıya geçmek için gazı kökleyecek, karşı yakaya varmadan azgın sel sulara yem olacak ve sana yazdığım bu mektup burada sona erecekti. 

Karşıya geçme imkânın yok. Can kaybı olmadığını öğrenir öğrenmez geri dönüp Ankarayı durumdan haberdar etmen gerek. Ormanlı Köyünde güçlükle bulduğun açık bir bakkal dükkanındaki telefonu kullanarak Rauf ve Necmi Beyleri arayacaksın. Akşama doğru ancak ulaşabileceksin şantiyeye. Ereğli'den yola çıkıp dere boyunca ilerlerken gördüğün manzara tüylerini diken diken edecek. Yol üstündeki bir benzin istasyonunda temeli oyulup yarısı askıda kalan idari bina, köklerinden sökülmüş koca ağaç kütükleri, suyun akış yönünde dalları eğilmiş yüzlerce ağaç, kalın bir çamur tabakası...

Şantiyede maddi kayıp büyük. Jeneratör, su pompaları, kompresörler, paletli sondaj makinaları, bir kaç parça iş makinası, trafolar, hızar atölyesi sulara kapılmış. Senin odanın da bulunduğu yönetim binaları, işçi koğuşları, mekanik atölye, ambar bel hizasında çamur ve mille örtülmüş. Ayakta kalabilen binaların arasında kalın gövdeli koca ağaç gövdeleri, selin taşıyıp getirdiği enkazla kaplı. Donup kalacak, şaşkın ördek gibi etrafına bakacaksın. Necmi Bey, askerlikten gelen özelliğiyle işçileri toparlayacak, olan oldu, hadi herkes iş başına deyip milletin üzerindeki ölü toprağını kaldıracak. Bütün şantiye personeli, el birliğiyle binaları temizlemeye başlayacak. Odandaki çekmeceler çamur içinde. Evrakların arasında neden oraya götürdüğünü bir türlü çözemeyeceğin evlilik cüzdanın da var, o da kullanılmaz halde. Birkaç gün içinde binalar temizlenecek fakat en önemlisi dinamitlerin bulunması (!)

Şantiyede idari binaların önünde bulunan ve içinde yedek parça, inşaat malzemelerinin bulunduğu bir çift konteynırı da sel suları alıp götürmüş. İşgüzar ateşçiler dinamit deposuna teslim etmeleri gereken iki koli dinamit lokumu, fitil ve ateşlemede kullanılan zaman ayarlı kapsülleri sırf kolaylık olsun diye konteynırlardan birinin içine koymuşlar (!) Konteynırlar suya kapılıp önce yüzmeye başlamış, daha sonra kayalara çarpıp parçalanmış olmalı. Belki de dinamitler derenin aşağısında bir yerde karaya vurmuştur. Sular yatağına çekilir çekilmez sekiz kişilik bir ekip kurup derenin denize döküldüğü yere kadar olan bölümünü taratacaksın. Ne dinamit, ne de konteynırlardan ufak bir parça ilişecek gözlerine. Çocuklardan biri bulur da o dinamitlerden birini patlatmaya kalkarsa işin iş. Bunu düşünerek aylarca tedirginliğin sürecek.

Tek sorumlu sensin evlât. Sahi, sana barajın şantiye şefi olduğunu söylemeyi unuttum değil mi? Necmi Bey işi sana bırakıp şantiye ziyaretlerini azaltınca DSİ'nin baş kontrol mühendisi Nezih Bey, "Bütün işi sen yapıyorsun, seni şantiye şefi yapalım" diyecek. Şantiye işleri ile tanışalı henüz üç ay olmuş. "Benim şantiye tecrübem yok, Bölge onay verir mi ki?" diye soracaksın. O iş kolay, biz istersek olur diyecek. Sonradan öğreneceksin ki Rauf Bey, konuşmuş önceden kontrol mühendisiyle. Onun esas amacı, Necmi Bey'i barajdan uzaklaştırmak. Diğer taraftan Necmi Bey'le kontrol Nezih Beyin yıldızları da pek barışık değil zaten. Bir keresinde sırf onun gönlünü hoş etsin diye, biraz da espri yaptığını sanarak Necmi Bey, "A be koca kafa, ne işin var DSİ tesislerinde, sana benim Kuşadası'ndaki kulübenin anahtarını vereyim, git kal orada istediğin kadar." deyince, Nezih Bey, "Koca kafa ha, göstereceğim ona koca kafayı" diye söylenecek ve o günden sonra ona daima diş bileyecek. Daha sonra seni Zonguldak DSİ müdürü Abdullah Bey çağırarak iyi niyetle uyaracak. "Bak, Orhan Bey, çalışmandan memnunuz. Ancak yaşın çok genç, şantiye şefliği ağır bir görev, sorumluluğu büyük, eğer başarılı olamazsan yazık edersin geleceğine" diyecek. Sen kendine güvendiğini söyleyince gerekli yazışmalar süratle tamamlanacak, beklediğinden erken şef olacaksın. Bu arada maaşın da yeni pozisyonuna göre düzenlenecek.

Şantiye şefliği her ne kadar havalı bir pozisyon da olsa, bu iş zor evlât, sorumluluğu büyük. Yapılan işlerin sağlamlığından, işçilerin sağlığından, imzaladığın hak ediş ve diğer evraklardan sorumlu olan yegâne kişisin. Öyle ki, uyguladığın projelerde bir hata olsa dahi sorumlusu projeyi yapan değil, yine sensin. Bu yüzden kılı kırk yararak, gece gündüz çalışman, proje hesaplarını kontrol etmen, satın alma sorumlusunu boş bırakmaman ve iş programına göre işleri zamanında bitirmen gerek.

Son gelen sel fizibilite aşamasında yapılan ölçüm ve tahminleri alt üst etmiş, dere yatakları gelen suyu taşıyamayıp yön değiştirmişti. Yeniden yapılan ölçümlere göre saniyede geçen su miktarı 2.764 m3'ü olarak tespit edilmiş, bundan dolayı projeler revize edilip dolusavak kapasitesinin arttırılmasına karar verilecekti.

(Devam edecek)

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 1 ***                 

20 Aralık 2019 Cuma

YENİ BİR HAYAT BÖLÜM 30

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 30 ***

Genel koordinatörün Rıza Bey her yönüyle antika bir adam. Onunla sık sık telefonda görüşeceksiniz. Şirketin diğer koordinatörü Cemal Bey ile hiç anlaşamıyorlar. Seni sıkı sıkı tembihleyecek onunla konuşmaman için. Cemal Bey seninle aynı okuldan, iyi biri aslında ama Rıza Bey kadar fırıldak değil. Rıza Beyle karakteriniz uyuşmasa da yirmi yıldan fazla süren garip bir ilişkiniz olacak. Ne sen vazgeçeceksin ondan ne de o senden. Sevmediği kişileri akla gelmeyecek türlü biçimlerde altını oymaya çalışan birinden bahsediyorum. Şirket Nevşehir'de bir kara yolu köprüsünün ihalesini almış. Senin sınıf arkadaşlarından biri de şantiye şefi olarak atanmış oraya. Rıza Bey bir gün soracak sana nasıl bir adam bu diye. İyidir, diyeceksin. Lakin senin iyi demenin ne önemi var. Rıza Bey'le çalışabilmek hiç kolay değil.  Onun bir türlü yıldızının barışmadığı arkadaşına takacak bir kere. Patrona kötüleyecek onu mütemadiyen. Patronun Maruf Bey de onun ciğerini biliyor elbette. Bir türlü ikna olmayacak uzun bir süre. İstediği olmayınca şantiyedeki muhasebeciyi sıkıştıracak telefonlarını kessin diye. Sonunda adamı pes ettirip işten ayrılmasına sebep olacak. Fakat nedense seni sevecek bu tehlikeli adam. Rıza Bey, yol işlerinde tecrübeli. Baraj deneyimi Necmi Bey dışında sende var. Rıza Bey kontrolü elinde tutabilmek için seni kimseyle paylaşmak istemeyecek. Bu yüzden Necmi Bey'in varlığı bile rahatsız edecek onu. 

Yurt genelinde yükleniciler ödenek sıkıntısı çekerken siz yaptığınız hakedişleri tıkır tıkır alacaksınız. Bu yüzden işin temposu zirve yapacak. Gece vardiyası başlayacak. On beş günde bir pazar tatili vereceksiniz. Sabahın köründe şantiyeye varıp gece yarılarında eve döneceksin. Eşin seni sevgiyle karşılayacak, çocuklarını özleyeceksin. Dönüş saatinde ikisi de uyuyor olacak. Uyandırıp sevmek, oynamak isteyeceksin onlarla. Eğer uyanırlarsa sabaha kadar sen uğraşırsın diyecek eşin. Yorgun, uykusuz kaldığın için bu öneri pek cazip gelmeyecek sana. Çocuklar uyurken sessizce onları öpüp koklayacak, hasret gidereceksin sadece. Şantiyecilik zor arkadaş. Herkesin katlanacağı bir iş değil. Eşin sana her zaman destek olacak. Elbiseye ihtiyacın mı var? Eve üç dört takım elbiseyi taşıyıp, denemeni, hangisi hoşuna giderse onu seçmeni isteyecek. Getirdiği elbiseleri denemek bile zor gelecek sana, kapris yapacaksın. Beğendiğini alıkoyup diğerlerini mağazaya geri götürecek.

Elinde birikmiş bir miktar parayı değerlendirip bir daire almak isteyeceksin. Ne var ki bu para istediğin evin ancak yarısını alabilir. Rıza Bey sana taktik verecek, git patronla konuş, avans iste, azar azar ödersin diyecek. İşe başlayalı henüz üç ay olmuş. Nasıl sana güvenip o kadar parayı verecekler? Bunu istemek zor gelecek sana. Bazı huyların kötü. Eğer olumsuz cevap alırsan yıkılacak, her şey bitmiş olacak sanki. Eşine açacaksın durumu. O da seni teşvik edecek Maruf Bey'le konuşman için. Yine de cesaret edemeyeceksin bir türlü. Rıza Bey, her fırsatta soracak sana, konuştun mu patronla diye. Nihayet bir şantiye ziyaretinde Maruf Bey'e açacaksın konuyu. Tamam, diyecek sorgusuz sualsiz. Şaşıracaksın, çok şaşıracaksın. Ne senet, ne sepet. Tam üç yılda alacağın maaş toplamını bir anda verecekler eline. Ya bu adam çekip giderse demeyecekler. Bu sana ne kadar güvendiklerini göstergesi. Üç ay çalıştırdığın bir kişiye nasıl bu kadar güvenirsin? Sen de bu güvenin karşılığını vereceksin evlat.

Sana bir de Tavuk Virajının hikayesini anlatayım. İşin başında derivasyon tüneli kazılarına başlamak için karşı sahile geçmek lazım. Ankara'dan çelik köprünün ağır parçalarıyla yüklü TIR yola çıkmış. O sene müthiş bir kış olacak. Yollar karla kaplanmış. Şantiyeye buz tabakasının üzerinde gidip geliyorsunuz. Bir haber gelecek sana sizin TIR Tavuk Virajında kalmış diye. Hemen çıkıp gideceksin. Yol tamamen kapanmış, iki tarafta uzun kuyrukların oluştuğunu göreceksin. Erdemir'deki müdürlere ulaşıp zor bela büyük bir vinç getirip uzun uğraşların sonunda şarampole kaymış TIR'ınızı kurtaracaksınız. O sırada öğreneceksin virajın hikayesini. Bir zamanlar istimlak nedir bilmezmiş köylüler. Devletin kara yolları görevlileri, köylülere ait araziler üzerinden istedikleri gibi yol geçirir giderlermiş. Öyle ya yanından yol geçecek, arazin kıymetlenecek, üstüne bir de devlet sana para niye versin. Sadece bu kadar olsa. Yolu açan dozerin operatörü köylüler tarafından krallar gibi ağırlanırmış bir de. Tam Tavuk Virajı'nın bulunduğu bölgeye geldiklerinde operatör arazi sahibi köylüden bir tavuk kesmesini ve pişirip getirmesini istemiş. Bu kez köylü dik kafalı çıkmış. Yok demiş, niye sana tavuk kesecekmişim? Sen misin bunu diyen. Operatör çalıştırmış makinayı, hafif bir meyille dosdoğru bağlanabilecek yolu, köylünün arazisini kullanılmaz hale getirecek şekilde bir sağa, bir sola S'ler çizerek bağlamış. Adamcağız pişman olmuş ama artık iş işten geçmiş. O günden beri Tavuk Virajı kalmış adı burasının. Sadece köylü olmamış zarar gören, birçok kaza olmuş bu virajda. Her kar yağışında geçit vermez olmuş. İşte sizin TIR da dozer operatöründen tavuğunu esirgeyen bu köylünün son kurbanı olacak.

Rıza Bey ayda en az bir kez şantiyeye gelecek. Geceleri tavuk gibi erken yatıp sabahları horoz gibi erken kalkanlardan. Şantiyede disipline çok önem verecek. Sabah mesai saati başlar başlamaz iş makineleri ve kaya kamyonları motorlarını ısıtmış işlerine koyulmuş olacaklar. Sen de buna azami dikkat göstereceksin. İşçiler bu kadar baskıya dayanamayacaklar. Kamyonlar işe zamanında çıkacaklar ama hızlarını dikkat çekici bir şekilde düşürerek pasif direnişe geçecekler. Günlük sefer sayılarından bu durumu anlayacaksın. Sahaya çıkıp ele başlarının ya da eyleme katılanlardan en azından birinin canını yakmak isteyeceksin. Fakat bunu bir türlü başaramayacaksın. Senin arabanı gören gaza basacak. En sonunda çareyi formeni çağırıp konuşmakla bulacaksın. "Ya bu işi başlatanı bul getir bana, ya da sen de dahil olmak üzere bir gün şirkete çalışmış olacaksınız. Hadi git şimdi, konuş arkadaşlarınla." Formen yanına gelip bir şoförlerin ele başlarını ele vermediklerini söyleyecek. Bütün ekibin bir günlük yevmiyelerini kesince her şey düzene girecek.

O sene kış sert ve yağışlı geçecek. Kar yolları kapatacak, üç gün şantiye ile irtibatınız kesilecek. Kara yolu açıldıktan sonra bile köy yolları kapalı kalacak. Ovaköy sakinleri cenazelerini kaldırıp mezarlığa götürmek için senden yardım isteyecekler. Yaklaşık on kilometre boyunca kar küreyerek yolu açacak gönderdiğin dozer. Sonra yürümez hale gelecek. Cenaze yolu açılacak ama sen de paletli bir makinanın o kadar uzun mesafe yürütülmemesi gerektiğini anlayacaksın. Bahara doğru karlar eriyecek. Bu sefer her yağmur sele dönüşecek. Derenin suyu kabardıkça kabaracak. Zamanında önlemini alarak herhangi bir kayba meydan vermeyeceksin, ta ki büyük sel felaketinin olduğu güne kadar.

Yine yağışlı bir günün akşamı, gece ekibini sele karşı tembihleyip şantiyeden ayrılacaksın. Eve gelip bir bira açacak televizyondaki maçı izlemeye başlayacaksın. Henüz birandan bir yudum almadan evin telefonu acı acı çalacak. Arayan formen, "Sular çok yükseldi, şantiye sular altında, direkler devriliyor, malı bıraktık can kurtarmaya çalışıyoruz." der demez her şeyi bırakıp fırlayacaksın evden. Enjeksiyon işlerini yapan taşeron firmanın şantiye şefiyle birlikte yola düşeceksiniz. Deli Hakkı köyünden sonra yol yok. Her tarafı sel suları kaplamış, gittikçe su seviyesi yükseliyor. Yolun ortasında kalan içi insan dolu bir minibüs, suyun seviyesinin düşmesini bekliyor. Evlat, iyi bak onlara. O minibüsün içindeki üç kişi ıslanmaktan korkacak, şansları yaver gitmeyecek. Ha şimdi, diye diye suyun çekilmesini beklerlerken minibüsün içinde boğularak can verecekler. Sen bunu görmeden dönüp başka bir güzergahtan şantiyeye ulaşmaya çalışacaksın şantiyeye. Yağmur olanca şiddetiyle devam edecek. Arkadaşınla birlikte zorlukla ilerleyeceksiniz daracık köy yollarında.

(Devam edecek)

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 1 ***                 

18 Aralık 2019 Çarşamba

YENİ BİR HAYAT BÖLÜM 29

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 29 ***

Yurt dışından döndükten sonra şantiye deneyimi kazanmak hedefin. "İyi bir mühendis proje bilgisinin yanı sıra sahada uygulama tecrübesine sahip olmalı" demişti tecrübeli ağabeylerin. İki hafta içinde yeni bir işin olacak. CV'ni eline alıp Ankara'da tanınmış bir inşaat firmasıyla görüşmeye gideceksin.  Şirketin kapısında Irak'ta birlikte çalıştığın orada enjeksiyon işlerine bakan müdür Bahattin Beyle tesadüf eseri karşılaşacaksın. Kendisini referans göstermeni isteyecek. Senin burnun kaf dağında. Benim referanslarım kuvvetli diyeceksin gülerek. Yaşamının neredeyse üçte birini birlikte geçireceğin teknik koordinatör Rıza Bey'le ilk kez karşılaşacaksınız. Seni odasına kabul edecek, masasının önündeki iki koltuktan birine oturacaksın. Birkaç cümlede kendini tanıttıktan sonra o da ihalesini  yeni aldıkları, Kdz. Ereğli'de yapılacak bir baraj hakkında özet bilgiler verecek. İstemediği halde CV'ni uzatacaksın önüne. Hiç düşünmeksizin Lâz şivesiyle gerek yok, işe alındın, gel şimdi seni patronla tanıştırayım diyecek. Doğru zamanda doğru yerde doğru kişiyle bir araya gelmek; İşte bunun adına şans denir evlât.

Merkezi Arjantin Caddesinde bulunan şirketin sahipleri iki kardeş. Kardeşlerden büyük olanı tecrübeli bir mühendis, idari ve mali işlerin sorumluluğunu da kardeşi almış ama her konuda karar verici durumda olan ağabeyi Maruf Bey. Rahat, kendinden emin tavırlarınla Rıza Bey'le birlikte gireceksiniz odasına. Karşısındaki iki koltuktan birine oturup bir de sigara yakacaksın. Bilmeyeceksin ki Maruf Bey sigara içenlere düşman(!) İlk intiba önemli derler ya, hepsi hava cıva. Sen sigaranı tellendirmeye devam ederken hiç oralı olmayacak. Şirketin aldığı ilk baraj işi bu, belli ki senin gibi birine acil ihtiyaçları var. "Baraj benim işim" diyeceksin. Hani desen ki ben şantiye şefliğini üstlenmek istiyorum, belki onu da kabul edecekler. Fakat sen kendini tanıyorsun, şantiyelerde görev yapmış olsan bile bir şantiye nasıl sevk ve idare edilir henüz bilmiyorsun. Şantiye şefi yardımcısı olarak çalışmak istediğini söyleyeceksin. Maruf Bey, birkaç soru sorduktan sonra hayırlı olsun diyecek, hep birlikte çatıdaki yemekhaneye çıkıp patronlara özel olarak ayrılmış masada birlikte yemek yiyeceksiniz.

Öğleden sonra Rıza Bey, seni tecrübeli bir mühendisle tanıştıracak. Necmi Bey, esmer tenli, sert mizaçlı atletik yapılı bir adam. Birlikte çalışacağız diyecek. Projeleri açıp, yapılması gereken işleri anlatacak. Görünümünün aksine saygılı ve sıcak tavırları ile Rıza Bey'den daha fazla hoşlanacaksın bu adamdan. Ertesi günü inşaatın yapılacağı, Kdz. Ereğli'ye 20 km mesafedeki baraj yerine doğru yola çıkacaksınız. İki köyün arasında kalmış barajın konumlanacağı yer. İlk olarak şantiyenin kurulacağı yere karar verecek, malzeme ocaklarına ulaşım sağlamak için çözüm arayacaksınız.

Kdz. Ereğli güzel bir Karadeniz ilçesi. Ereğli Demir Çelik Fabrikaları, kısaca Erdemir oraya büyük canlılık getirmiş. Sahil boyunca salaş balıkçı lokantalarıyla sevimli bir yer. Sahilin Erdemir'e komşu batı ucunda, Elif Otel adında şirin bir otelde kalacaksınız. Toplam yirmi odasında numara yerine çiçek isimleri yazılı. Yasemin, manolya, orkide, menekşe ...

Sabahın ilk saatlerinde, hava tam aydınlanmadan odanın kapısına güm güm vurulacak. Necmi beyin koğuş kalk borusu bu(!) Hemen hazırlanıp soluğu çorbacıda alacaksınız. Sen o kaynar mercimek çorbasından üfleye üfleye birkaç kaşık içene kadar Necmi Bey, paça çorbasını çoktan midesine indirmiş, çayını söylemiş olacak. Onu fazla bekletmemek için ağzından yemek borusuna, oradan da midene kadar iç organların yana yana bitireceksin çorbanı. Necmi Bey, 68 kuşağı, Harp Okulunun son sınıfında iken darbeye karıştıkları gerekçesiyle okuldan atılanlar takımından. Daha sonra kendilerine verilen bir hakla ITÜ İnşaat Fakültesini bitirmiş. Orduyla ilişiği kesilmiş fakat askerliğin ona verdiği disiplin ve sert mizacı hâlâ üzerinde taşıyor. Şantiye kurulana kadar kısıtlı sayıda personel için bir daire kiralanıp hem onlara yatacak yer hem de irtibat bürosu olarak kullanılacak. İlk iş oraya bir telefon çektirmek, zira merkezle başka bir iletişim imkânınız yok.

Altına bir Renault Station verilecek, Zonguldak DSİ Şube Müdürlüğüne gidip müdür, kontrol baş mühendisi ile tanışacaksınız. Bir hafta sonra Necmi Bey, seni bırakıp dönecek Ankara'ya. Her akşam onu evinden arayıp uzun uzun konuşacak, yaptığın ve yaptırdığın işleri anlatacak, ihtiyaçları birlikte saptayacaksınız. Fırsat bulduğunda Ereğli'ye inip kiralık daire arayacaksın, aileni yanına getirebilmen için. Çok geçmeden istediğin evi bulacaksın ancak evde yaşayan Zühre Hanım evi bir türlü boşaltmayacak. Zamanında ekonomik durumları iyi olan ancak eşini kaybettikten sonra dara düşen kadın kendine küçük bir ev bulmuş ama eşyalarını taşıtmak için parası yok. Hemen şantiyeden bir kamyon gönderip taşınmasına yardımcı olacaksın. Badana boya işlerinden sonra evin hazır. İzmir'den eşyalarınızı bir nakliyat firmasına taşıtacak, çocuklarınla birlikte yeniden aile sıcaklığına kavuşacaksın.

Dev iş makinaları birbiri ardına şantiyeye yığılacak. Maharetli ustalar işçi koğuşlarını, yemekhaneyi, tamir bakım atölyesini ve idari binaları büyük bir süratle inşa etmeye koyulacaklar. Sen de şantiyeye elektrik, telefon bağlatılması ve patlayıcı madde kullanım izni almak için Ereğli, Zonguldak arasında koşturacaksın.

Ereğli yaşanması güzel bir ilçe olmakla beraber bir anda sele dönüşen yağmurları, rutubeti,  kış aylarında yollara düşen yoğun sis örtüleri, her yağmur ertesinde karşılaşabileceğin heyelânlarıyla seni canından bezdirecek. Şantiyeye düşen her yağmur damlası killi toprağı sakız kıvamına getirecek, ayağındaki çizme çamura saplanıp kalacak. Fakat ilk günden başlayarak çok şeyler öğreneceksin, mesleğinle ilgili. Önceleri projeyi eline alıp dozerin yola vuracağı ilk bıçak darbesini bilmekten aciz iken zaman içinde arazi çalışmalarına dair her detayı öğrenecek, maiyetindeki tüm gruplarla uyumlu çalışma içine gireceksin. Sahip olduğun proje ve teknik bilgiyi sahada kazandığın uygulama tecrübesiyle birleştirip kemale ereceksin evlât.

(Devam edecek)

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 1 ***                 

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 16

Ağaç Ev Sohbetlerinin bu hafta 16. sı. Sohbet konusu açan sevgili Yürüyen Balık'tan. Sorusu şu:

"Eline seyahat etme fırsatı geçti, bunu hangi ülke ile değerlendirirdin?"


Üç kıtada yirmi civarında ülkeye seyahat ettim. Kendine has özellik ve güzelliklere sahip bu ülkelerden her birinin tarihi, kültürü ve mimarisi etkiledi beni fakat yine de Sezen Aksu'nun söylediği gibi kalbim Ege'de kaldı. Singapur'u, Tayland'ı gördüm de burnumun dibindeki Yunanistan'ı görmek, o Anthony Quinn'in "Akdenizli" filmindeki kır kahvelerinde denizi seyrederken "Zorba" nın ezgilerini dinlemek, tavernalarında eşsiz Akdeniz mezeleri eşliğinde ouzomu içip porselen tabakları keyifle kırmak nasip olmadı. İlk fırsatta görmek istediğim ülke Yunanistan, komşu, milli kurtarıcımız Mustafa Kemal Atatürk'ümüzün doğduğu şehir Selanik, tarihin beşiği Atina, eşimin atalarının yaşadığı topraklar Karaferiye (Veria) ve diğer şehirleri, kasabaları, köyleri...

Bir hakkım daha varsa eğer, ata toprağı Girit, Hanya, Kandiye... "Ela na pame Hanya" (Haydi Hanya'ya gidelim) türküleriyle çocukluğumu hatırladığım Hanya. Ecdadımın türlü acılarla terk etmek zorunda olduğu topraklar...

Ondan sonra gelir diğerleri, Barselona, Güney Amerika ülkeleri ve elbette Küba. Selâm olsun görmek istediğim o güzel topraklara...

17 Aralık 2019 Salı

BLOGGER MİMİ

Sevgili Manxcat-Kuyruksuz Kedi'ye mimlettim kendimi. Kendisine huzurunuzda çok teşekkür ederim. O da bu mim sorularını içtenlikle cevaplamış. Mimi başlatan arkadaşımız ise İnci. İşte sorular ve cevaplarım.

1. Blog dünyasına nasıl adım attın? Hadi anlat bize.

Blog dünyasına ışınladığım ilk yazım "Kaystros Kaplan Tyrha" adındaki blogumda 05 Mart 2015, Perşembe günü yayınladığım "Tyrha" başlığını taşıyordu. Daha sonra yayına giren "Kaplan Diary" blogumda bir mimden yola çıkıp uzun soluklu bir yazıya evrilen "YENİ BİR HAYAT" dizisinden dolayı bir süredir beklemede olan önceki blogumu yayından kaldırma kararı aldım. Diziden haberi olanlar bilir, anlatılan olaylar gerçek bir hayat öyküsünden kesitler, bazen kahramanların gerçek isimlerini kullandım, bazen de baş harfleri aynı kalmak üzere farklı isimlendirdim. Yayından kaldırdığım blogta gerçek kimliğim yer alıyordu.  Dün bir şey denedim. Google amcada YENİ BİR HAYAT dizisinde yer alan gerçek bir karakteri tırnak içinde arattım. İlk sayfada "Kaplan Diary" adlı blogumda ondan bahsettiğim yazı bölümü çıktı. Herhangi bir olumsuz durumla karşılaşmamak adına kimliğimi gizlemeyi tercih ettim. Önceki blogumu yayından kaldırmamın diğer bir nedeni ise atıl durumdaki bloguma yapılan yorumları cevapsız bıraktığımı fark etmem oldu. Orada acemice yazdığım gezi yazıları, fotoğrafların ayrı yeri var bende elbette. Fırsat bulduğumda onlardan bazılarını "Kaplan Diary" bloguma taşımayı düşünüyorum. 

Blogta yazı yazma kararım ticariydi önce. Sosyal medyanın öneminin inkar edilemez yaşadığımız dünyada. Hayallerimi gerçekleştirerek İzmir Tire Kaplan Köyündeki dede yadigarı arazi üzerindeki eski bir Rum evini ayağa kaldırarak restore ettiğimiz taş evde restoran işletmeciliğine soyunduk. Bütün sosyal medyada Taş Ev Restaurant'ı tanıtmaya çalıştım. Bu mecraların birinin de Blog olabileceğini düşünüyordum. "Kaplan Diary"'de önce inşaat aşamasından başlayarak hayatımda ilk kez tanıştığım ziraat işleriyle ilgili daha sonra restoranın işletme aşamasında günlük tarzda yazılar yazdım. İki yılı aşkın bir süre devam eden bu yazılar, iki saatlik uyku uyuyamadığım günlerde dahi gün atlamadan devam etti. Facebook'ta bin beş yüze yakın takipçim doğrudan blog yazılarıma ulaşabiliyordu. O esnada blog dünyasında dostlarım oldu. Güzel yazılarını severek okuduğum Evde Yazar, Deeptone, Buzlu Kalem, Bir gibi blogger dostlarının yazılarıma yaptığı yorumlar ve teşvik edici sözler gururumu okşadı. Restoranımızı kapatmak zorunda kaldıktan sonra yazılarıma bir süre ara verdim. Bunu neden yaptım bilmiyorum açıkçası. Bir süre sonra yeniden geri döndüm. Günlük yazılarım sona erdikten sonra serbest tarzda düşüncelerimi aktardığım yazılar yazdım, anı, gezi yazısı ve öykü gibi denemelerim oldu.    

2. Blogunu kısaca tanıt desem neler söylemek istersin?

Sevinçlerim, üzüntülerim, hüzünlerim, mutluluğum, acılarım, anılarım, duygularım, yaşantım, hayallerim, karalama defterim, öykülerim, denemelerim velhasılı hayatım, yazma tutkum her şeyim.

3. Yazarken olmazsa olmazlarınız nelerdir?

Internet, Bilgisayar, o da olmazsa akıllı telefonum yeter. Diğerleri olmasa da yazarım. Günün hangi saatinde olursa olsun. Fakat gece saat on ikiden başlayıp sabaha kadar olan süre yazarken en sevdiğim zaman dilimi. 

4. Ne sıklıkta yayın giriyorsunuz?

Daha önce bir süreliğine ara vermiştim. Onun dışında ilham gelirse günde iki üç yazı da yazabilirim. Bir takvimi yok. Günlük tarzında yazdığım sıralar her gün düzenli olarak yayın girerdim. Onun dışında ilhamın gelmesini beklerim. Bir hafta gelmezse canım sıkılır, zorlarım, aramaya çıkarım onu. Bulursam yazarım yine. 

5. Değiştirme imkanın olsaydı Blogger'da neyi değiştirirdin? 

Henüz değişiklik önerecek kadar yeterli görmüyorum bu konuda kendimi. Benim için önemli olan yazılarımı yazmak ve onları paylaşabilmek. 

6. Yazıların içinde en fayda sağlayan yazın ya da yazıların nelerdir?

Eşimin bir dönem yaşamış olduğu rahatsızlık nedeniyle araştırdığım ve tedavi sürecinde tecrübelerimizi paylaştığım "Fibromiyalji: Artık Seni Yeneceğiz" başlıklı yazımın aynı sıkıntıyı çekenler için faydalı bir yazı olduğunu düşünüyorum.

7. Senin sevdiğin blog türleri nelerdir?

Yaşamdan kesitler sunan serbest yazılar, kitap yorumları, sanatsal faaliyetleri konu eden yazılar, günlük, anı, öykü, deneme türlerindeki yazılar, edebiyat, felsefe, mitoloji, sosyoloji, psikoloji ve diğer bilim dallarındaki yazılar, tasavvuf ve inanç dünyasında sorgulayıcı yazılar ilgimi çeker. Bu konularda düzgün Türkçe kullanan blogları büyük bir zevkle takip ederim.

8. Blogunla ilgili içine sinmeyen ya da değiştirmek istediğin bir şeyler var mı?

Sayfa düzeninde bazı değişiklikler yapabilirim. Çok fazla kurcalamak da istemiyorum açıkçası.

9. Blogunla ilgili hedefin nedir?

Sevdiğim için yazıyorum. Açıkçası fazla bir beklentim yok. Fakat yine de kendimi geliştirerek değişik konularda yazacağım yazılarla insanların daha çok ilgisini çekebilmek isterim. Fırsat bulabilirsem şu SEO olayına biraz girebilirsem iyi olur. Yarıştığım bir başka "Kaplan Diary" var. Varşova'da Naziler tarafından zulme uğrayan ve yaşadıklarını tuttuğu günlüğe aktaran bir Yahudi olan Chaim Kaplan (1880-1942) hakkında kitaplar yazılmış, vakıflar kurulmuş. Uzun süredir arama sayfasında beşinci sıradan yukarı çıkamıyordum onun yüzünden. Daha sonra dördüncü sıraya çıktım. Bir süre ikinci ile dördüncülük arasında dolaştım. Bu aralar ilk sıraya yükseldiğim için çocuklar gibi seviniyorum.