KATEGORİLER

4 Ocak 2020 Cumartesi

YENİ BİR HAYAT BÖLÜM 42

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 42 ***

İşte böyle evlât. Yaşamın boyunca karşılaşacağın en kara günleri bu dönemde göreceksin. Bir müddet yürüteç kullandıktan sonra koltuk değnekleri ile yürümeye başlayacaksın artık. İzmir'de iyi bir ortopedi doktoruna görüneceksin. Çekilen röntgen filmini görünce dudağın uçuklayacak! Bir adet L şeklindeki profile yedi adet kocaman çiviyle raptedilmiş kemik parçaları... Filmi görünce, bitmek, tükenmek bilmez ağrılarının sebebini anlayacaksın. Üstelik doktor Ereğli Devlet Hastanesinde yapılan ameliyatın hatalı olduğunu, kemiğin yanlış bir açıyla kaynamaya başladığını söyleyecek. O kadar acı çektikten sonra yeni bir ameliyatı gözün yemeyecek. Tek tesellin bu tür ameliyatlarda sıklıkla karşılaşılan enfeksiyon kapma problemini yaşamaman. Doktor fizik tedavi önerecek, kasların eski işlerliğine kavuşabilmesi için. Eve bir sağlık teknisyeni gelmeye başlayacak her gün. Yarım saatlik eksersiz senin için ölümden de beter, dayanacaksın. Ayrıca bez torbaya doldurduğun yarım kilo pirinci ağırlık yapıp ameliyatlı ayağınla kaldırmaya çalışacaksın. Hiç takat kalmamış ki ayağında, o yarım kiloluk pirinç torbası sanki sana bir tonmuş gibi gelecek. Dizini geri bükmen ise imkânsız. Bunda yanlış kaynamanın da rolü büyük. Her hareket acı verecek sana. 

Günler, günleri kovalayacak. Koltuk değneklerini bırakamayacaksın fakat araba kullanmaya başlayacaksın. İşler seni bekler evlât. Ereğli'ye dönüp işlerin başına geçeceksin bu halde. Fehmi de zor günler yaşamış fakat şimdi o senden daha iyi durumda. İç organlar kendini daha çabuk onarıyor olmalı ama kemik ameliyatları ve arkasından uygulanan fizik tedavi ayağa kalkma sürecini uzatıyor.  Kelçe Köprüsünde tabliye betonları dökülürken kılıksız biri yaklaşacak yanına. Geçmiş olsun diyecek. Başınızdan geçen olayı öğrenip de gelmiş yanına, belli. Korumalığını yapmayı teklif edecek sana. O sıralar inanılmaz bir cesaret var üzerinde. Ölümden dönmüşsün ama korkun yok ölümden. Adam niyeti bozduysa sen mi kurtaracaksın beni Azrail'in elinden diyeceksin içinden. Herif ısrarcı, iki tane leşim var diyecek referans olarak. Pisliğe bulaşmadan, yok diyeceksin, bizi koruyan var!

Yok aslında. Senin bu işe soyunan herkesin mafya bozuntularını beslediğini, bunun karşılığında kendilerini sözüm ona koruduklarını öğreneceksin. Yok arkadaş, bu işler sana göre değil. Eşin de zaten uzun zamandır bırak bu işleri deyip duruyor.

Senin yokluğunda yeni işler almış Fehmi. Güzel, kârlı işler. Yok sizin şirkete değil, kendi şirketine. Bu uyanıklığı devam edecek. Gözünün içine bakarak, iyi işleri kendi hesabına, zor ve daha az kârlı işleri ortak şirketinizin hesabına almaya kalkacak. Farkına varmadığını düşünüp şirketinize ait iş makinesi ve kamyonları kendi işlerinde kullanacak. Fethullahçı oğlu anlaşmalı akaryakıt istasyonundan şirketinizin hesabına kendi özel aracının deposunu dolduracak. Bu hırsız polis oyunu canına tak edecek. DSİ ve Köy Hizmetlerinde görevli iki mühendis arkadaşından destek alarak blöf ağırlıklı bir teklif getireceksin Fehmi'ye. Ya şirketi tamamen bana devret, ya da ben sana devredeyim. Kuralı sen koyup seçimi ortağına bırakacaksın. Şirketi devralacak olan, karşı tarafın yaptığı tüm harcamaları altı ayda, altı eşit taksitte döviz cinsinden ödeyecek. Kardeşimle bir düşünelim diyecek Fehmi. Her iki cevaptan birine hazırlıklısın ama senin için hayırlı olan işi devretmen. Üç günlük meraklı bekleyişten sonra cevap gelecek. Fehmi, alınan işlerin hepsi bizim memleketimizde, bize yakışır diyecek ve çekleri imzalayıp verecek eline. Böylece bir dönemi kapatmış olacaksın. 

Ne demiştin? Olmadı, kapı gibi diploman var. Fakat değnekleri atana kadar birkaç ay daha kendini toparlamaya çalışacaksın. Derken telefonun çalacak. Arayan Rauf Bey, Ankara'da bir firmayla görüşmeni isteyecek. Abu Dabi'deki işleri için senin gibi işi bilen birini arıyorlarmış. Ankara'ya geldiğinde ilk önce Rauf Bey'i ziyaret edeceksin. Seni kaçırmamasını anlattım şirketin sahibine dedikten sonra kısa bir süre içinde kendisinin de aynı şirkete geçeceğini söyleyecek. Oradan çıkıp, şirketin Eskişehir yolundaki merkezine gidecek, patronla görüşeceksin. Evlat, biraz mürekkep yalamış ve sonradan hasbelkader servete kavuşmuş insanlar hep aynı. Dünyaları ben yarattım havasındalar. Geniş bir alana yayılmış sıra dışı bir merkez binası bu. Kapıdaki görevli, yönetici asistanını arayıp seni ikinci kata yönlendirecek. Patron sekreterleri bile havalanmış, görmeyeli. Sekreterliği küçümseyip yönetici asistanı dedirtiyorlar kendilerine artık. Kısa bir süre sonra patron hazretleri kabul edecek seni. Geniş salonun içi adeta bir botanik bahçesi. Tuhaf bir yer, şimdiye kadar gördüğün hiçbir makam odasına benzemiyor.  Oda değil tabii gördüğün, en az 500 m2'lik bir salon ve botanik bahçesinin arkasında bir bowling oyun alanı. Kapıdan içeri adımını atar atmaz gözlerin patronu arayacak. Burhan Bey mimar, tuhaf biri. Koca salonun içinde tam bir tezat teşkil eden camdan küçücük bir masanın arkasına gizlenmiş bu adamı zor fark edeceksin. Tepeden bakan bir gülümsemeyle elini sıkıp oturman için masasının  önündeki sandalyeyi gösterecek. Rauf Bey, sizi çok methetti diyecek. Mevcut bölge müdüründen istediği randımanı alamıyormuş. Onun yerine Abu Dabi'deki işlerin başına seni göndermek istediğini söyleyecek.

Şu andaki bölge müdürünün kim olduğunu soracaksın belki sınıf arkadaşlarından biri çıkar diye. Müdürün adını duyunca şok olacaksın. Burhan Bey'in bahsettiği adam üniversitede ders aldığın bir hocan! Bu haber seni iyice gerecek. Hocanı beğenmeyen birine sen kendini nasıl beğendireceksin. Hemen pasaportunu hazırla diyecek. Eşim yanımda olmadan asla diyeceksin münasip bir dille. İki de ufak çocuk, okul çağında. Rauf Bey, seni öyle bir anlatmış ki demek, adam ne istersen kabul edecek gibi. Maaşı soracaksın, sana biçtiği değer de gayet hoşuna gidecek. Sorun şu; Abu Dabi'de iyi eğitim veren okullar var, eyvallah, güzel yabancı dil de öğrenebilirler ama üç beş sene sonra yurda dönecek olsanız üniversite sınavını nasıl kazanır bu çocuklar? Yani evlat, bu gidişin dönüşü yok. Ya gidecek, orada yerleşecek, çocukların üniversiteyi yabancı bir ülkede bitirecek ya da gitmekten vazgeçeceksiniz. Gerçekten zor bir karar olacak senin için. Evde uzun uzun tartışacaksınız bu konuyu eşinle. Eşin gitmek taraftarı, sen ise kararsız kalacaksın.

Üç ay kadar şirketin anlaştığı güzel bir otelde kalacaksın. Sana oldukça geniş bir oda verecekler. Bu süre içinde patrondan yurt dışına gitmenle ilgili bir haber çıkmayacak. Belli ki başka planı var kafasında. Sen işi oluruna bırakmış durumdasın. Aslında ihtisas konun baraj ve yakında sözleşmesi imzalanacak büyük bir baraj projesi var şirketin elinde. Diğer taraftan Karadeniz'de, Fırtına vadisinde yap işlet devret modeline göre inşa edilecek bir dizi regülatör ve tünellerden oluşan enerji santrali projesi üzerinde uzun süredir çalışılıyor. ÇED raporu onaylanmak üzere. Bu işler seni heyecanlandıracak. Beklediğin haber çıkmayınca evi Ankara'ya taşıyacaksın. Bir yandan yeni ihalelere hazırlanırken diğer yandan Türkiye'nin en yüksek ince kemer barajı sıfatını alacak bir projenin sözleşme ön çalışmalarına katılacaksın. Aslında birim fiyatlar belli. Senin yapacağın bu fiyatları resmileştirecek analizleri hazırlamak. Zor iş evlat. Birim fiyatlar o kadar mübalağalı ki analize mantık çerçevesinde ne koysan bir türlü fiyatı yakalayamayacaksın. Bir m3 betona bir ton çimento kullanacak halin yok ya (!)

Genel Müdür, finansman müdürü eski bankacı bir hanımefendi ile kıdemli proje müdürlerinden biri aralarındaki ilişki dikkatini çekecek. Bu üçlü sürekli bir arada. Şirkette ayrı geçirdikleri zaman oldukça az. Birlikte yemeğe iniyorlar, aynı masayı paylaşıyorlar, devamlı bir şeyler konuşuyorlar aralarında. Sanki dedikodusunu yapıyorlar birilerinin. Üçü de senden yaşça büyük, sana cephe almıyorlar ama seni aralarına da almıyorlar. Rauf Bey, arada seni yoklayacak telefonla. Üçlü çeteyi şirketten göndereceğinden söz edecek sana. Patronun Burhan Beyi odasının dışında başka bir yerde görmek mümkün değil. Fakat kameralar aracılığıyla herkesi gözetlediğini herkes konuşuyor. Kimin saat kaçta şirkete geldiğini, kimin hangi saatte çıktığını biliyor. Sadece kameralarla sınırlı değil kontrolü. Şirket içinde muhbirleri var. O botanik bahçeli geniş makam salonuna ayrı bir kapıdan geçip özel asansörünü kullanarak girip çıkıyor. Sanki bir hayalet, patron odasında mı yoksa dışarıda mı belirsiz. Salonun tam altında teknik ofis bölümü bulunuyor. Canı sıkılıp bowling toplarını yuvarlamaya başladığı zaman, aşağı katta çalışanlar gelen seslerden onun odasında yine stres attığını anlıyor.

Sabahları işe giderken erken çıkman gerekecek. Eskişehir yolunda trafik, sabah saatlerinde oldukça yoğun. Gün geçtikçe işini benimsemeye başlayacaksın. Bir ara, Abu Dabi'ye gitmek yerine burada kalarak şirkete daha faydalı olabileceğini söyleyeceksin Rauf Bey'e. O da bunu patronuna iletecek muhtemelen. Şirketin genel müdürü görevinin başında ama işiyle alakalı ciddi bir huzursuzluğu var. Bunu hissedeceksin, patron adeta genel müdürüne küsmüş. Sabah geliyor, sohbetini yapıyor, akşam evine dönüyor, işle bir alakası yok.

Bir süre sonra Rauf Bey, daha önce bir süre birlikte çalıştığınız şirketten ayrılıp yanına gelecek. Pazarlığı ve kendini pazarlaması kuvvetli bu adamın. Görevi, yönetim kurulu başkan yardımcısı, yani patrondan sonra ikinci adam. İlk işi üçlü çetenin ayağını kaydırmak olacak. Bu arada Rauf Beyin şirkete girmesinden sonra patronla daha sık görüşmeye başlayacaksın.

Fehmi söz verdiği halde zamanı gelen çekleri sana ödemeyecek. Her telefon ettiğinde bir bahane uyduracak, bir ay içinde ödeme yapacağına söz verecek. Bütün çeklerin vadesi gelip geçtiği halde sadece bir çek ödenmiş o da eski kontrolün Nezih Bey sayesinde. Söz önemli evlat senin için. Sözünde durmayan bir insan senin dostun olamaz. İpleri koparacaksın. Çeklerin tahsili için her yolu denemeye hazır bir şekilde sağa sola danışmaya başlayacaksın. Biri diyecek, mafyaya ver fakat üçte birine mal olur sana. Bir diğeri avukat tut ama yarısını alır. Karamsar bir şekilde bir arkadaşının önerdiği avukatın yazıhanesine gideceksin. Adam avukat değil adeta bir lise talebesi. Ufak tefek biri, ilk gördüğünde gözün tutmayacak. Bana bu iş neye patlar diye soracaksın avukata. Takma bunu kafana, senden bir şey talep etmem diyecek. Nasıl olur, emeğiniz ne onu öğrenmek istiyorum diye üsteleyeceksin. Sen merak etme iki aya kalmaz paranın tamamını alırım, onun ödeyeceği faiz yeter de artar bile bana. Nasıl yani? Bu kadar kolay mı? Donunu bile alırım diyecek sana hızını alamayarak. Bir adama bakacaksın, bir de söylediklerine. Evlat, görünüşe aldanmamak lazım. Gerçekten de iki ayı bulmadan bütün alacağını tahsil edecek o çelimsiz avukat. Piyango vurmuş gibi hissedeceksin bir anda.

(Devam edecek)

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 1 ***                 
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 38 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 39 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 40 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 41 ***

2 Ocak 2020 Perşembe

YENİ BİR HAYAT BÖLÜM 41

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 41 ***

Size işi ayarlamaya çalışan adamın gergin tavırlarından biraz rahatsız olacaksınız ama bunun ne önemi var. Anlaştığınız üzere eğer ihale üzerinizde kalırsa istediği parayı verecek, yolunuza devam edeceksiniz. Ertesi gün beklediğiniz telefon gelecek. Organizatör, ağabeyim dediği bir inşaat firmasının sahibi ile konuşup müsaadesini aldığını, işi size ayarlamak için artık başka bir engelin kalmadığını söyleyecek. Sonraki günlerde sık sık arayacak sizi. Ankara merkezli iki firmaya ulaşmaya çalıştığını, A firmasına şu kadar lira, B firmasına şu kadar lira söz verdiğini anlatacak. Fehmi ile konuşup adam işini biliyor diyeceksiniz. Kısa bir müddet sonra tekrar arayacak. Falanca firmaya şu kadar, filanca firmaya şu kadar diye sayacak. Bize niye anlatıyor bunları diye merak etmeye başlayacaksınız. Telefonlar susmayacak. Buna şu kadar, şuna şu kadar... Manyak mı bu adam diyeceksiniz, sizden alacağı komisyonu bol kepçeden şirketlere dağıtıyor.

Fehmi'yle birlikte hakediş raporlarını götürdüğünüz Kastamonu bölge müdürlüklerinde işlerinizi bitirip dönerken ortağınla aynı anda bir şüphe düşecek içinize. Bu adam ihaleye girecek firmalara niye para saçıyor? Tamam bunun bir izahı var. Bütün firmaların onun güzel hatırı için size destek verecek halleri yok ya. İkna edemediklerini ama tehditle ama para ile hizaya sokuyor işte. Peki bu onun işi olduğuna göre size niye teker teker bunun hesabını veriyor? Bir anda yüzünüz kıpkırmızı kesilecek. Hemen müsait bir yerde arabayı sağa yanaştırıp duracaksınız. Endişe içinde birbirinize bakacaksınız. Yoksa? Kalp atışlarınız hızlanacak. 

Alı al moru mor bir telaş içinde yeniden yola düşeceksiniz. Zonguldak'a yaklaşırken organizatör Nuri'nin telefonu ile irkileceksiniz. Fehmi'ye bütün firmalara ulaştığını ve son olarak dağıttığı paraları bildirecek. Fehmi, heyecanla her halde bir yanlış anlaşılma olduğunu söyleyip Nuri'yi şube ofisinde konuşmaya davet edecek. Bir saat sonra buluşacaksınız ofiste. Anlaşmanızın sadece yüzde beş komisyondan ibaret olduğunu, firmalara dağıtılan paralara karışamayacağınızı anlatacak, aksi durumda komisyonun yüzde on beşi geçeceğini ve bunu ödeme imkanınızın bulunmadığını ileri süreceksiniz. Ortam gerginleşecek. Nuri, normal şartlarda ne kadar bir tenzilat yapacağınızı soracak sana % 35 falan diyeceksin. % 5'i kendisinin alacağını, % 10'unu da diğerlerine dağıttıktan sonra bile size % 20 kalacağını söyleyecek. Bu adam İnci Baba'ya özenmiş, işi bilmiyor. Eyvah ki ne eyvah! Kardeşim koca ihale bedelinin yüzde on beşini, hem de peşin olarak kim çıkarıp verebilir sana. Bunu karşılayacak ne maddi gücünüz var, ne de o kadar parayı çıkarıp vermek akıllıca. Tamam, diyeceksiniz, "Biz yokuz bu işte, işte dosyamız burada, alın bunu istediğinize verdirin işi, daha biz bir şey istemiyoruz." Sinirle çıkacak Nuri yazıhaneden. Sizi hafiften bir korku sarmaya başlarken bir yandan da üzerinizden büyük bir yük kalkmış gibi rahatlayacaksınız.

Ertesi gün İzmir'e gitmek için yola çıkmaya hazırlandığın bir sırada telefonun çalacak. Arayan Nuri, o asabi halinden eser yok. İstanbul'da birisi adına ihaleye katılacakmış. Sen anlıyorsun bu işten deyip hazırladıkları teklif dosyasına bir göz atmanı isteyecek. "Tabi yardımcı olurum ama az sonra yola çıkacağım." diyeceksin. Fehmi'yi arayıp Nuri'nin aradığını söyleyecek ve yaptığın görüşmeyi anlatacaksın. "O zaman bekle biraz istersen, ortamı yumuşatmış oluruz belki." diyecek. Hemen Nuri'ye telefon açıp gecikmemesini söyleyeceksin. Yazıhanenin yerini bilmediklerinden senden yeri tarif etmeni isteyecek. Ayrıntısıyla adresi verecek ve gecikmemesi konusunda bir kez daha ikaz edeceksin. "Sakın ayrılma, amca oğluyla çıktık, geliyoruz." diyecek. Beklemeye koyulacaksın.

Zonguldak-Ereğli arası taş çatlasın bir saat. Saatler geçecek, ne gelen var ne giden. Hava kararmaya başlayacak. Fehmi'yi arayacaksın, bu herif gelmedi daha, artık bekleyemeyeceğim, yolum uzun biliyorsun diyeceksin. "Biraz daha bekle bakalım." diyecek. Bir yandan yola çıkman, ailene kavuşma arzun, diğer taraftan önüne çıkan Nuri denilen ne idüğü belirsiz adamla bozulan ilişkinizin onarma imkanı arasında gidip geleceksin. Gergin bekleyiş sürecek. Zaman zaman kalkıp şehrin meydanına bakan pencereden beklediğin karanlık misafirin gelişini gözleyeceksin. Sabrının tükendiği bir anda karşıdan dikkat çekici bir şekilde ağır ağır yanaşmakta olan Amerikan arabasını fark edeceksin. Araç göbeği dönüp yazıhanenin önünde taksi durağının yanına park edecek. İki kişi inecek arabadan ve doğruca bulunduğun binaya girecek. Kapının zili çalınacak, kalkıp karşılayacaksın gelenleri. Sarışın mavi gözlü Nuri'nin yanında esmer iri cüsseli hafiften göbekli bir adam var. Amca oğlu olmalı. Ellerini sıkıp buyur edeceksin. Bekleyeceksin ki, teklif dosyasını versinler hemen, bir göz atıp varsa eksiklerini söyleyesin. Amacın bir an önce gelenleri gönderip yola çıkmak. Ortağının nerede olduğunu soracak Nuri. Onu ne yapacaksınız, o anlamaz ki bu dosya işlerinden. Ne ihalesi bu katılacağınız? diye soracaksın. Öfleye püfleye "temizlik işi" diyecek.

"Kaç çocuğun var senin? diye soracak Nuri. İki tane diyeceksin, bir oğlan bir kız. Allah bağışlasın demelerini beklerken seslerini çıkarmayacaklar. Evet evlat, son zamanda belediyeler bu temizlik işlerini özel firmalara ihale etmeye başladılar. Her halde ihalenin gerginliği diyeceksin suratlarına bakarak. Nuri ani bir hareketle oturduğu koltuktan kalkıp bağıracak, "Rezil ettiniz ulan bizi, etek giydirdiniz Zonguldak'ta." Hoppala, ne oldu şimdi. Amca oğlu sessizliğini koruyacak. Nuri "Telefon et Fehmi'ye gelsin o da hemen." diyecek emir verircesine. Hafiften korkmaya başlayacaksın." Evinde istirahat eden ortağını arayacak, "Seni de istiyorlar." diyeceksin. Beş dakika sonra o da gelecek. İçeri girdiğinde Fehmi'nin gergin suratı da kırmızıya boyanacak. "Yanınıza bırakacağımızı mı sandınız bu yaptığınızı?" diye bağıracak Nuri. Fehmi'yle birbirinize bakacaksınız bir an çaresiz. "Kalk, kalk gidelim, amca oğlu" diyecek. Oda kapısını çekip yazıhaneden çıkacaklar. Şaşkın bir şekilde bu adamlarla başınıza büyük bir bela aldığınızı düşünmeye başlayacaksınız. Siz çaresizlik içinde çözüm ararken Nuri ve yanındaki adam büyük bir gürültüyle kapıyı tekmeleyip ellerinde silahları olduğu halde odadan içeri dalacaklar. Masasında oturan Fehmi'ye yönelecek silahlar önce. Belli ki onu daha tehlikeli buluyorlar. Birkaç el silah sesi, feryat. Fehmi yere yığılacak. Diğer masanın başında ayağa kalkmış, olanlara anlam veremeyen sana yönelecek Nuri'nin silahı bu kez. Birkaç el silah sesi daha duyulacak. Sen de yığılacaksın yere. Çıkarlarken, bağıracak Nuri, ifade verirken sakın benim adımı anmayın, sizi vuran amca oğlum anlaşıldı mı? Her ikinizin de cevap verecek hali yok.

Fehmi benim durumum kötü çok kan kaybediyorum diyecek, kardeşini aramanı isteyecek. Kımıldamaya çalışacaksın. Daha önce yaşamadığın bir ağrı danalar gibi böğürtecek seni. Kurşun ayağını parçalamış, ağrın dayanılmaz. Benden ümidi kes, kıpırdayamıyorum, başının çaresine bak diyeceksin ortağına. Sürüne sürüne peşinde bir kan gölü bırakarak merdivenlerden aşağı inecek Fehmi. Taksi durağında kimse yok. Çevrede kimse yok. Herkes iki ortak birbirine girmiş, silahlar konuşmuş diye düşünüp arazi olmuş. Kıpırdamadan ağrılar içinde inleyeceksin dakikalarca. Ne kadar zamanın geçtiğini hatırlaman mümkün değil. Fehmi'nin kardeşi gelecek. Ortağını en hassas yerinden vurmuşlar, erkeklik organından. Seni de acilen hastaneye götürmek istiyorlar ama ne mümkün. En ufak bir hareket, dayanılmaz acı veriyor. Bağırmana aldırmayıp bir battaniye içinde merdivenlerden aşağı indirip devlet hastanesine yetiştirecekler. Serumlar takılacak koluna, ağrı kesiciler kar etmeyecek. Sabah olunca eşine telefon edip vurulduğunun haberini vereceksin. Hemen ameliyata alacaklar. Yakın mesafeden attıkları birkaç el kurşundan sadece biri isabet etmiş, o da yetmiş zaten. Sol ayağından giren kurşun kemiğine dokunmadan sağ dizinin hemen üzerini delip geçmiş. Kemiği parçalamış elbet bu kez geçerken, dayanılmaz ağrılarının sebebi bu. Akşamına eşin, annen gelecek hastaneye. Olayı anlatacaksın onlara. Kapıda iki polis güya seni koruyor. Sizi vuranlar kayıp çünkü daha. Durmak bilmeyen ağrılara hiçbir ilaç kar etmiyor. Hemşire doktorun daha fazla ağrı kesici verilmemesini istediğini söylüyor eşine. Ameliyatı yapan baş hekim, bir zamanlar Ereğli'de oturduğunuz bir apartman komşusu. Özel odanızın kapısını arkadan kilitlemesini isteyeceksin eşinden, daha sonra bir sigara yakıp vermesini. O hiçbir ağrı kesicinin durduramadığı acıyı, içine çektiğin o nefes dindirecek ilk kez. Şaşıracaksın. İzmir'e götürmek isteyecek seni eşin. Kıpırdamak dahi böylesine acı verirken o kadar yol nasıl gidilir? On günden fazla kalacaksın hastanede. Yine ağrıların büyük ama zor da olsa dayanabileceksin. Olayın ertesi günü yerel gazetelerde manşet haber olacaksınız. Belki ana medya organları da söz edecek sizden. Çünkü hastaneye gönderilen büyük bir çiçeğin üzerinde Rauf Beyin adı var. Nereden duydu, kimden öğrendi bu kadar çabuk diye soracaksın kendine.

Olaydan sonra ihale iptal edilecek. Nuri ve amca oğlu ortalık yatışınca gidip teslim olacaklar. Polis gelip ifadeni alacak. Bütün bildiklerini olduğu gibi anlatacaksın. Nuri, daha önce birini vurup öldürmüş ve şartlı tahliye edilmiş, bu yüzden bu kez suçu amca oğlunun üzerine atmaya çalışıyor. Yoksa ilk aldığı ceza ile birlikte bütün hayatı ceza evinde geçecek. Hastane'den taburcu olur olmaz şoför seni ve eşini İzmir'deki evinize götürecek. Parçalı kırık evlat, dile kolay öyle birkaç hafta ya da birkaç ayda iyileşmez. Aylarca yatacaksın evde. Psikolojin bozulacak. Çocuklarına muhtaç olacaksın, onlardan bir bardak su istemek zorunda olmak ağırına gidecek. Eşinin seni evde bırakıp bir arkadaşının yanına gitmesini bile kabullenmeyeceksin. İlacı oldum olası sevmedin, sevmeyeceksin. O bunalımlı günlerinde eşinin verdiği minik, pembe bir ilacın sihrine hayran kalacaksın. "İnsidon" adındaki bu hapçık, ruhundaki acıları alıp rengi gibi pembe bir dünya gösterecek sana.

Fehmi'ye gelince; İlk müdahaleden sonra İstanbul'a götürecekler onu. Bir biri ardına tam üç ameliyat geçirecek ama senden önce toparlayacak kendini. Bir gün sana telefon edecek. "Bu adamlar yine para istiyorlar" diyecek. Ne parası? Kan parası mı? Hani sizi vurdular ya, kan akıttılar, çok pişman oldular demek. Hayır diyecek, bizden para istiyorlar. Neden? Göz dağı vermek için evini silahla taradıklarını söyleyecek. Bu işin şakası olmaz. Hayır, diyeceksin. Ne yaptık ki biz bunlara. Tam aksine bize yaptıkları yetmiyor mu? Ortağın ben vereceğim istediklerini diyecek. Adam haklı, sen kaçıp uzaklaşmışsın tehlikeden. Fakat eşin aynı fikirde değil. Çocukların okul servisine binişleri, dönüşlerini endişe içinde izliyor. Ya peşimize düşüp gelirlerse?

Birkaç ay geçtikten sonra Fehmi arayacak yine. Sana yalvaracak adeta, mahkeme günü ifadeni Zonguldak'ta ver diyecek. Ne fark eder, burada adliyeye verebilirsin ifadeni. Olsun, sen gel yine diyecek. Koltuk değnekleriyle ayaklanmaya başlamışsın artık. Araba gönderip İzmir'den aldıracak seni. Eşin yalnız bırakmayacak. Ereğli'ye varınca ısrarla çağırmalarının nedenini anlayacaksın. Vermen gereken ifadeyi güzelce hazırlatmışlar. Olaydan sonra yazıhanede yapılan aramada ikisi ruhsatlı olmak üzere tam üç tabanca bulunmuş. Senin haberin yok bundan. Yok, efendim Fehmi silahını çekmişmiş, sizi vuranlar nefsi müdafaa yapmış. Hayır, diyecek, direteceksin, beni bunun için mi çağırdınız? diyecek isyan edeceksin. Duruşma günü Fehmi arkadaşlarını toplayıp dört beş arabanın korumasında Zonguldak'a gideceksiniz. Arabadakilerin hepsi silahlı. Salon hınca hınç dolu, etrafında gördüklerinin hiçbiri tanıdık değil. Hakim adını okuyacak, olayı anlat diyecek. Kulakların sağır, hiçbir şey duymayacaksın. Sadece bir uğultu. Gerçeği anlatacaksın olduğu gibi. Planlı bir şekilde geldiklerini. Planlayarak adam öldürmeye tam teşebbüs yani. Sonradan öğreneceksin ki, arka sıralardan sana laf atarak, "Canına susamış bu, keşke zamanında gebertseydik"  dediklerini, hakimin ise "Sessiz olun, atarım dışarı" diye formaliteden göz dağı verdiğini. Duruşma sona erdiğinde bir et duvarının arasında peşine takılanları fark etmeden yanından geçtiğin polislerin sesini duyacaksın sadece. "Burada olay çıkartmayın, dışarıda ne isterseniz yapın." dediklerini.

Fehmi, karamsarlık içinde bunu neden yaptığını sormayacak sana. Sen de bunu neden yaptığını bilmeyeceksin. Sanki bir rüyadasın. Eşinin ısrarı üzerine vakit geçirmeden İzmir'e doğru çıkacaksınız yola.

(Devam edecek)

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 1 ***                 
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 38 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 39 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 40 ***

31 Aralık 2019 Salı

YENİ BİR HAYAT BÖLÜM 40

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 40 ***

Zamanının büyük bir bölümünde hiç istemediğin halde ailenden uzak kalacaksın. Bu yüzden eşinin butik işine  bile destek olamayacaksın. Hem çocukların bakımı hem de işi birlikte yürütmekte eşin zorlanacak tabii. Mal bitecek, İstanbul'dan mal almanız gerekecek fakat sen işlerinin başından ayrılamayacaksın. Eşinin teyze oğlu işin erbabı, senelerdir bu işi yapıyor. Egoist, kendini beğenmiş, fırsatçı biri. Eşine yardımcı olmak bir tarafa, avını gözüne kestirmiş bir şahin gibi dolaşacak çevrenizde. Hani bu işi yapamayasınız da kendisine muhtaç olasınız diye bekleyecek. Fırsat buldukça dükkana gelip işleri soracak eşine. Denize düşen yılana sarılır evlat. Ortaklık teklif edeceksiniz ona mecburen. Bu durumda mal alım işini o üstlenecek, çevresi sayesinde İzmir'den mal  İstanbul'a gitmeye gerek kalmayacak. Fakat adam uyanık. Yakın akraba olduğu halde yardımcı olacağına, bir yabancı gibi know-how'ını satacak eşine. Mal alımında yardımcı olurum ama yarı yarıya ortaklık isterim diyecek. Çaresiz kabul etmek zorunda kalacaksınız. Bir müddet sonra işi elinizden almaya kalkacak. Ama onun bu hayali gerçek olmayacak, ortaklık kavgalı bir şekilde bozulacak ve dükkanı başka birine devretmek zorunda kalacaksınız.    

Sen ise kendi işinin başındasın. Yeni aldığınız bir köprünün yapımına başlayacaksınız. Suya karşı yaptığın zorlu mücadelelerden sonra temel betonlarını dökeceksin. Köprü ayakları yükselecek. Tabliye için ilk açıklığa iskele kuracak ve kalıp montajını tamamlayacaksınız. Betonu döktükten hemen sonra yağmur başlayacak ve derenin suyu hızla yükselecek. İlk başlardaki tedirginliğin gelen sel suları ile korkuya dönüşecek. Talihine küseceksin. Beton henüz mukavemetini kazanmadığı için, iskeleye ihtiyacı var döşemenin. Azgın sular ahşap iskele direklerini birer birer önüne katıp sürüklemeye başlayacak gözünün önünde. Fakat inanılmaz bir şey olacak, daha 24 saat geçmediği halde köprünün uzun açıklığında döktüğünüz beton çökmeden yerinde kalacak. 

Yeni aldığınız ekskavatörle Zonguldak çevresinde on üç köyün içme suyu kanallarını açmaya başlayacaksınız. Her köyde işçiler için kalacak yer bulmak mümkün olmayacak. Köylerden birinin muhtarı size yardımcı olmak için sadece burası var deyip caminin avlusuna açılan bir odayı gösterecek. Odanın içinde boş tabutlar var. İşçi ayaklanacak, tabuthanede yatamayız biz diyecekler hep bir ağızdan. İşçileri ikna etmen boşuna. Tamam diyeceksin, madem ruhlardan, hortlaklardan korkuyorsunuz, onlardan ben koruyacağım sizi. İlk birkaç gece işçilerle birlikte tabuthanede yatacaksın. Madem çıktın yola, her işi çözmek senin görevin evlât. Bir zamanlar oruçluyum deyip kaytarmaya çalışan işçilere örnek olman için Ramazan ayı boyunca oruç tuttuğunu unutma. 

Akşamları yazıhane olarak kullandığınız bir dairenin odasına kalacaksın. Fehmi'nin oğlu Fethullah Hoca efendinin müridi olmuş. Fehmi üzerine düşmese de muzdarip bu durumdan. Yazıhaneye bol miktarda Zaman gazetesi geliyor, belli ki hayır olsun diye çocuğa satıyorlar bu gazeteleri. Sen de bu adamı merak edeceksin. Akşamları iş dönüşlerinde yemeğini yedikten sonra Samanyolu kanalını açıp her akşam hoca efendinin hutbelerini dinleyecek ve dediklerini anlamaya çalışacaksın. Bazen aşka gelip salya sümük ağlayacak hoca, cemaat de onun peşinden. Bir sürü uydurma hikayenin dışında ele avuca gelen bir şey bulamayacaksın anlattıklarında. Seninki sadece merak. Milyonları peşinde sürükleyen bu adam nasıl bunu başarıyor! O ağlamaya başlayınca seni bir gülme tutacak. 

Yazıhaneninizin hemen yanı başında sizin ölçeğinize göre büyük sayılabilecek bir ihale açılacak. DSİ Zonguldak Şube Müdürlüğü tarafından yapılacak ihaleye katılacaksınız. Artık diğer müteahhitler ve İdareler sizi aralarına almış durumdalar. İşi almak için diğer müteahhitlerle yoğun bir temasa geçecek, sizi desteklemelerini isteyeceksiniz. Büyük bir bölümü bu iş size yakışır diyecek. İtiraz edenleri diğerleri ikna edecek. O gün yapılacak ihalede beş ayrı iş daha olacak. Hepsi büyük çaplı dere ıslahı işleri. Bu işi almanız sizin için bir dönüm noktası evlât. Zira işin kontrolünü yapacak kişi senin Ereğli'deki barajının kontrol mühendisi. Şube yakınlarında bir kahve salonunda ihaleye teklif verecek firma sahipleri toplanacak. İlk ihalenin size verileceğini kabullenmiş görünecekler. Çek defterleri cebinde. Diğer ortakların, araya sızma olmasın diye kapıda teyakkuz halinde. İhale saati yaklaşırken gerilim artacak. Seni sıkıştırmaya başlayacaklar, çekleri vermen için. "Yoksa biz zarfımızı vermeye gidiyoruz." deyip korkutacaklar. Ortaklarını arayacak gözlerin, ulaşamayacaksın. Eğer bir kişi oyun bozanlık etse vermiş olduğun çeklerlin üzerine bir bardak soğuk su içmek durumunda kalacaksınız ki, bu sonunuz demek. Ya herru, ya merru deyip teker teker çekleri imzalamaya başlayacaksın. İhale kapanış saatine dakikalar kala anlaştığınız tenzilatı yapıp zarfınızı vereceksiniz. İhale salonunda sessizlik hakim. Teklif zarfları açılmaya başlanacak. Her an bir gol yiyeceğiniz korkusu peşinizi bırakmayacak. Son zarf açıldığında derin bir oh çekeceksiniz. Bu iş oldu evlât. Diğer işlerin ihalesi sizin için formaliteden başka bir şey değil. Sonuncu ihalede hakediş salonu birbirine girecek. Küfürler havalarda uçuşacak, silahlar çekilecek. Adamın biri çıkmış, zarfını verip kimseye görünmeden terk etmiş salonu. Ama onların adamları var. Bu işi yanlarına bırakmayacak. Bütün masraflar gizlice zarf atan firmaya ödetilecek ve aldatılan firma işi ondan devir alacak. Aynı şey sizin de başınıza gelebilirdi evlât, ama sizin silahlı adamlarınız yok bu işi temizleyecek. Kaderinize razı olurdunuz böyle bir durumda. Hatta bu sizin sonunuzu da getirirdi.

Yıl sonuna kadar işler yolunda gidecek. Geliriniz ile kullandığınız kredi borçlarını rahatlıkla karşılayacaksınız. Lakin yılın sonuna doğru ödenekler bitip gelir kesilince borçlarınızı ödeyebilmek için yeniden kredi kullanmak zorunda kalacaksınız. Borçlarınızın hemen tamamı aldığınız onlarca ihaleye karşılık diğer müteahhitlere ödediğiniz komisyonlar. Elbette onların geri dönüşü olacak ancak banka faizleri çok yüksek. O yıllarda enflasyon % 130'ları aşmış, kredi faizlerini sen düşün. İşin gerçeği, kendinize değil, aslında bankalara çalışıyorsunuz. Bu gerçeği kabul etmek zorunda kaldığında moralin bozulacak.  Fakat son aldığınız iş moralini yeniden yükseltecek. Gözün daha yükseklerde artık. 

Her şey Zonguldak şubenizde çalışan sekreterin bir telefonuyla başlayacak. TKİ Zonguldak'ta büyük bir işin ihalesine çıkacakmış. Bu işle ilgilenir misiniz diye soracak kız. İlgilenmez misiniz hiç, ihale artık sizin işiniz. Sekreter tanıdığı bir kişinin size bu işi ayarlayabileceğini söyleyecek. Birilerinin ayarlaması lâzım zaten. Yoksa TKİ, tanıdığınız bir İdare değil. Biliyorsun artık, İdare'yi tanımıyorsan boşuna para harcayıp teklif vermeyeceksin Ortağın Fehmi ile birlikte işi ayarlayacak kişiyle randevulaşacaksınız. 


Aracı tipsiz herifin teki. Uzun boylu, zayıf, mavi gözlü bu adam size ihaleye teklif verecek bütün firmaları ve İdare'yi bağlayabileceğini, sadece bir firmadan icazet alması gerektiğini onun onayını aldıktan sonra işe koyulabileceğini söyleyecek. Şartları konuşacaksınız. Firmalarla görüşme yapması için sizden bir cep telefonu isteyecek, peki diyeceksiniz. Çetin bir pazarlık neticesinde bu işin sizde kalmasına müteakip işin ihale bedelinin yüzde beşi kadar bir komisyon ödemeyi kabul edeceksiniz.
 (Devam edecek)

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 1 ***                 
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 38 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 39 *** 

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 18

Moderatörlüğünü şimdilik Sade ve Derin (Deep Tone) ile İrem Can'ın birlikte yürüttüğü Ağaç Ev Sohbetlerinde bu yılın son konusu İrem Can'dan gelmiş. Eski yılı uğurlayıp yeni yılı karşıladığımız bu günlerde bizleri düşünmeye sevk eden bir konu. İşte haftanın sorusu:

"2019 senin için nasıl geçti, zor veya kolay bir yıl mıydı? 2020 yılı için beklentilerin neler?"


2019 yılının başında uzun yıllar ayrı kaldığım memleketime, İzmir'e geri döndüm. Bana unutamayacağım günlerimin geçtiği Taş Ev Restaurant'ı hatırlatan, ağırlıklı olarak doğan ürünlerin satıldığı, Taş Ev adında küçük bir şarküteri dükkanı açtık. Göztepe semtinde benzer işi yapan çok sayıda dükkan arasında bu işe soyunmak pek çoklarına göre akıl karı değildi. Baştan beri bu işten aşırı bir beklenti içinde olmadığım için hayal kırıklığı yaşamadım. Herkesin yakındığı ekonomik krize rağmen ilk yılımızı geçirdik ve bu bizim çevreyi tanımamızı, bulunduğumuz muhitte yaşayan insanların neler talep ettiğini ya da hangi ürünlere ilgi göstermediklerini anlamaya yaradı. Öncelikle şunu gördük. Göztepe, eğitim ve gelir düzeyi yüksek bir yer olmaktan çıkmış. Ankara'da olduğu gibi İzmir'de de gelir düzeyi yüksek, genç ve orta yaşlı nüfus yeni kurulan semtlere göçerek site yaşantısını tercih etmiş. Geriye kalanlar eğitim düzeyi yüksek ama çoğunluğu emekli bir kesim. Yaş ortalaması hayli yüksek olduğundan hepsinin sağlık sorunları var. Hiçbir yerde göremeyeceğin sayıda alzheimer hastası cadde boyunca bir aşağı bir yukarı gidip geliyor. Kiminin şekeri var tatlı yemez, kimine tuzlu dokunur. Dünya hali ne kadar yaşayacağımız belli değil düşüncesine sahip yaşlı amcalar, teyzeler sadece emekli maaşıyla yetinmek zorunda kaldıkları için "A o bana fazla oğlum, sen bana ucundan azıcık kesiver." modundalar. Bir kısmı eşini kaybetmiş, yalnız başına. Hangi yaşta olursan ol, yine de can kıymetli. Apartman dairelerinin çelik kapıları yetmemiş, korkuları sebebiyle her zaman kilitli tuttukları çubuk demirden güvenlik kapıları yaptırmışlar. Pek dışarı çıkamıyorlar, demir parmaklıklar arasından isteklerini apartman görevlilerine söylüyorlar. Bu görevlileri elde etmek için onları hoş tutmak içime sinmedi bir türlü. Çevrede ayrıca çok sayıda Migros türünde marketler var. En ucuzu oradadır şeklinde bir algı oluşmuş. Sana gelince fiyat soruyorlar, "A, çok pahalı" derken büyük marketlere gidip fabrikasyon ürünleri daha yüksek fiyatlarla satın alıyorlar. Ayrıca ekonomik krizin etkisiyle doğal gıda tüketimini bırakıp ucuza kaçıyor halk.

Aynı Taş Ev Restaurant'taki gibi gelen gidenle yaptığım tatlı sohbetlerden büyük zevk aldım yıl boyunca. Her birinin ayrı bir hayat hikayesi vardı. Onların anlattıklarından güzel öyküler çıkar. Yaz ayları İzmir'in nüfusu ciddi oranda azalıyor. Hemen herkesin Çeşme ve diğer sahil beldelerinde birer yazlıkları var. Doğal olarak bu dönemde işler etkileniyor. Bunu fırsat bilerek bir aylığına dükkanı kapatıp Ayvalık'ta tatil yaptık. Bir önceki yıl yaz tatilini geçirdiğimiz Foça daha çok hoşumuza gitmişti ama yine de fena değildi. Kitap okumakla ilgili bu yıl bir hedef koymamıştım kendime fakat yine de fırsat buldukça okumaya zaman ayırdım. Özellikle yaz aylarında artan kitap okuma sayım son zamanlarda blog okuma ve yazmalarım sebebiyle sekteye uğradı. Bundan hiçbir zaman rahatsızlık duymadım. Çünkü bazı blogger dostlarımın yazıları ve onlardan öğrendiklerim kitapları aratmadı. 

Yılın en sevindirici olaylarından biri oğlumun sürpriz bir şekilde evlenmesiydi. Diğeri ise kızımın zorunlu hizmetini tamamlayıp yanımıza gelmesi. Ufak tefek sorunlar dışında ciddi bir sağlık problemi yaşamadım. Bu yıl yeni bir ortamı tanıma, ona ısınma ve ayak uydurma dönemiydi. Bu sebeple 2019 yılında minimalist bir yaşamı tercih ettim. Kolay bir yıldı benim için diyebilirim. Fakat aksiyon ve macera sever  biri olarak bu yıl biraz sönük geçti gibi geliyor yine de bana.

2020 yılı için kendime büyük hedefler koymak niyetinde değilim. Bir ihtimal internet üzerinden satışa başlayabiliriz. Bu yıl yine kitap okumayı ve daha fazla yazmayı düşünüyorum. 2016 yılında yayınladığım yazı sayısı 422'lere ulaşmasına karşın bu yıl yayınladıklarım 130'u bulamadı.  Onların da büyük kısmı yılın ikinci yarısında yazdıklarım. Hedef koymak istemiyorum ama 2020 yılında yaklaşık 300 yazı yazmayı geçiriyorum aklımdan. Sanat ve kültür etkinliklerine, özellikle tiyatro ve konserlere daha fazla zaman ayırmayı planlıyorum. 

Elbette hedeflerimden biri de YENİ BİR HAYAT dizisini tamamlamak. Kaç bölüm çıkar daha, tahmin etmek zor. 40 bölümde tamamlanır dediğim dizide bölüm sayısı şimdiden buldu bu sayıyı. Eğer günümüze kadar sürecekse bu öykü, anlatacağın 23 koca yıl daha var.

Evet, yeni yılın ülkemize, siz sevgili blogger arkadaşlarıma ve yazılarımı okuyan kıymetli dostlarıma şans getirmesini diliyorum bu vesileyle. Sağlık başta olmak üzere bütün istedikleriniz gerçekleşsin, her şey gönlünüzce olsun. Sevgilerimle,                  

30 Aralık 2019 Pazartesi

YENİ BİR HAYAT BÖLÜM 39

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 39 ***

O şehirden bu şehre koşmak yorucu evlat. Bir şoför tutmanı önerecekler. Arkadaşının tavsiyesi üzerine birini bulacaksın. Şoförle birlikte gittiğin İstanbul'daki bir ihaleye katılacak, hiç oyalanmadan dönüş yoluna çıkacaksınız. Yalova'yı geçtikten sonra yolda uzun bir kuyruk oluşmuş. Yüklü kamyonlar sabrınızı zorluyor. Senin şoför'ün gözü pek. Karşı şeride geçip bütün araçları sollayacak. Aşırı hız yapıp Mercedes ve BMW' lerle kapışacak. Henüz Orhangazi'ye varmadan yoldaki serbest malzeme aracı kontrolden çıkarınca şarampole yuvarlanacaksınız. Araç yan yatacak, emniyet kemeri sayesinde canını kurtaracaksın. Şoförün cam kırıklarından dolayı ufak tefek sıyrıkları var, biraz da sırtını incitmiş. Bir kurtarıcı ayarlayıp aracı tamir için Zonguldak'a göndereceksin. Onun yerine piyasaya yeni sürülen metalik yeşil renkli bir Toyota Corolla alacaksın. Ertesi günü İzmir'e döndüğünde ailen bayılacak arabaya. Oturduğunuz binanın önüne park edeceksin. Her zaman olduğu gibi gece ikiye kadar oturacak, daha sonra yatmaya gideceksin. On dakika sonra eşin, kulağına bir sesler geldiğini söyleyecek. Kedidir, deyip uykuya dalacaksın. Sabah kalktığında eşin balkonu yıkarken arabayı nereye park ettiğini soracak. "Kapının önüne" cevabın üzerine, arabanın yerinde olmadığını söyleyecek. Evet, evlat iki günlük araban çalınacak. Üstelik henüz kasko sigortasını bile yapmamışsın. Hırsız balkondan sürgülü camı açarak eve girdikten sonra anahtarı alıp çalmış güzelim arabanı. Polise bildireceksin durumu. Sen de boş durmayacak, bir arkadaşının arabasını alıp İzmir'in daha önce hiç görmediğin semtlerinde arabanı arayacak, her gördüğün polise çalıntı arabandan haberleri olup olmadığını soracaksın. Tek tesellin kardeşinin ikazıyla her zaman torpido gözünde bulundurduğun ruhsatı yanına alman. Eğer ruhsat yanlarında olsa bulunması mümkün değil diyecekler sana. Bir hafta geçecek, tam da umudunun tükenmeye başladığı sırada kapı çalınacak. Polis, Yeşilyurt karakoluna yakın bir sokakta pencereleri açık bir şekilde arabanın bulunduğunu söyleyecek. Seni araçlarına alıp götürecekler dedikleri yere. Çevre sakinleri haber vermiş karakola, anahtarı üzerinde, camları açık iki gündür bekliyormuş orada.  

Kızın okumayı sökecek. Onunla birlikte bir oyun oynayacaksınız. Abonesi olduğun ihale dergilerini açıp ihale sonuçlarına göre hangi işin anlaşmalı hangi işin normal bir ihale olduğunu soracaksın kızına. Hiç hata yapmadan doğru cevap verecek sana. Düşüneceksin, okumayı yeni öğrenen küçücük bir çocuğun bildiğini koca devletin yetkilileri bilemiyor. Bal gibi biliyorlar evlat, bal gibi biliyorlar. Bir iş almak istiyorsan önce İdare'yi tanımalısın. Aksi takdirde ihaleye dört dörtlük bir dosya, en düşük fiyatı teklif etsen de boş. Bolu'da Bayındırlık Bakanlığı tarafından çıkarılan bir ihaleye teklif vereceksiniz. İhaleye katılanlar çoluk çocuk. Onlardan birini konuşturmaya çalışacaksın. Çocuk, saf, Ankara'dan geliyormuş. Şirket'in vekaletini almış. Öğrenmek için soracaksın ona. "Yahu bu işler nasıl oluyor? Bizim dosyalar hep eksik bulunuyor, bir türlü iş alamıyoruz." Abi diyecek, çok geç kaldınız. Sene başındaki toplantıda işler paylaşıldı, herkes alacağı işi biliyor, liste dışından gelen firmaları da idare eliyor zaten. Ya öyle mi? diyeceksin, hayret içinde. Evet ya, diyecek. Peki kim organize ediyor bu işi. "Nuri Ayna" isminde biri diyecek. Bu ismi hafızana kazıyacak, yıllarca unutmayacaksın ama hiçbir zaman onun kapısını çalmayacaksın.

Evlat, devlet ihalelerinde üç aktörün bulunduğunu anlayacaksın. Bunlardan ilki, işi ihaleye çıkaran, yani işin sahibi. Elbette yetki, kurumun görevlendirdiği ihale komisyonunda. İhale komisyonu tanıdığı şirketlerin teklif dosyalarında bir hata eksiklik görseler dahi el altından bunu tamamlatırlar. Eğer tanımadıkları bir şirket ise, mükemmel hazırlanmış teklif dosyalarına dahi kulp takarlar, hatta içinden evrak çalıp elenmesini sağlarlar. Böylelikle teklif sayısını azaltarak tanıdık firmalara ister ihaleyi kazansın isterse kazanmasın önemli bir avantaj sunarlar. Bütün bunu yapmalarına sebep şirketlerden beklediği menfaattir. Bu yüzden müteahhit firmalar, tanınırlığını muhafaza etmek için İdareleri, ihale döneminde olsun ya da olmasın hoş tutmak zorundadır.

Devlet ihalelerinde ikinci aktör ise işi almak isteyen müteahhit firmalardır. İhale iki şekilde olur. Nadiren de olsa ihalede anlaşma olmaz, ya da anlaşma her hangi bir nedenle bozulur. O zaman ihale kıran kırana geçer ve yüzde yetmişlere kadar yapılan tenzilatlarla bir firmanın üzerinde kalır iş. Bu ilk bakışta devletin işine geliyormuş gibi görünse de aslında güzel bir sonuç getirmez. Çünkü yüksek kırımda müteahhit kaliteyi düşürmek ve malzemeden çalmak zorundadır. Hesap ortada, teklif edilen fiyatla işin yapılabilmesi mümkün değil. Bu yüzden İdare, müteahhide koltuk çıkar. Mesela zarar kalemlerinin yerine yeni fiyatlar yapar, yapılmayan işleri yapılmış gösterir vs. Böyle sonuçlanan işlerde İdare ve müteahhidin işin başlamasından sonra ilişkiye girmesi söz konusudur. Eğer şirket İdarenin taleplerini usulünce yerine getirirse, iş kör topal yürür ve tamamlanır. Aksi halde işin tamamlanması mümkün değildir, müteahhit o işte batar. İkinci şekil müteahhitlerin ihale öncesi anlaşmasıdır ki, işlerin büyük kısmı böyle gerçekleşir. Bazen bir kahvehanede, pastahanede, bazen beş yıldızlı bir otelin gözlerden ırak salonunda, bazen İdarenin gözü önünde ihalenin yapıldığı dairenin bahçesinde hatta koridorlarında müteahhitler kendi aralarında anlaşır. İşi almak isteyen firmalar (alıcı) arasında kura çekilir. Alıcı firma düşük bir tenzilat verecek şekilde teklifini hazırlarken ihaleye katılan fakat alıcı olmayan diğer firmalar, alıcı firmadan işin büyüklüğüne göre ihale bedelinin % 3'ü ila % 10'u arasında değişebilen oranlarda eşit pay alırlar. İhale saatinden önce hamiline çekler firmalara dağıtılır. 

Ve nihayet üçüncü aktör "çantacı" tabir edilen sözüm ona müteahhitlerdir. Bunların iş yapmak gibi niyetleri yoktur. Yurt genelinde ihale edilen bütün işleri takip eder, alıcı olmadıklarından ihalesine katıldıkları her işten komisyonlarını alırlar. Şöyle bir örnek vereyim sana; Mesela 100.000.000 TL'lik bir ihale olsun. İhaleye katılan otuz beş firma arasından işe talip olan yirmi beş firma varsa, yirmi beş firmadan biri kur'ada alıcı seçilecektir. Kur'aya katılanın komisyon hakkı olmayacağından, on firma örneğin % 3 komisyonu yani 3.000.000 TL'yi eşit olarak paylaşmış olacaklar. Çantacı şirketin sadece bu ihalede kazandığı 300.000 TL. Taş atıp kolu yorulmadan. Devlet bilmiyor mu bunları? Biliyor elbette evlat, benim bildiğimi bilmez mi devlet.   

Ülkenin çarpık sistemi çözeceksin ama bu iş sana epey pahalıya mal olacak. Sonunda çevrenin olduğu yere yani Kdz. Ereğli'ye geri döneceksin. Zonguldak'ta bir şube açacak, DSİ, Kara Yolları, Köy Hizmetleri, Bayındırlık ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığının ihalelerine katılacaksınız. Önce Erdemir limanı inşaatını yürüten bir firmaya ait taş ocağını işletmek ona taş temin etmek için sözleşme yapacaksınız. Civarda oturan sakinler eylem yapıp sizi çalıştırmayınca iş yarım kalacak, sözleşmenizi feshedeceksiniz. Daha sonra birbiri ardına içme suyu, köprü inşaatları, taşkın koruma ve dere ıslahı işleri alacaksınız. Cebindeki tek kuruşa varıncaya kadar harcadığın yetmeyip eşinin butik dükkanına da çörekleneceksin. Nasıl olsa Fehmi'nin parası var. Öyle mi? Öyle değil mi? O parasını koyacak, sen mühendisliğini diye konuşmadınız mı? Sen öyle zannet evlat. İş adamının parası olur mu hiç? Bunu da öğreneceksin. Fehmi'ye bende para bitti, dediğinde bende de bitti diyecek. Ama takma kafana bende bir sürü daire var, onları teminat gösterir, kredi kullanırız diyecek. Bak evlat, bu işte kredi kullanmak zorunda kalacağını bilseydin bu işe asla girmezdin, biliyorum. Fakat bu vakitten sonra dönüş yok. Onunla birlikte sen de gönüllü olarak kendi evini teminat göstereceksin. Bir anda birçok işiniz olacak. İhale mevzuatını (!) öğrendin nasıl olsa. Şantiyeden şantiyeye koşacaksın. Her hakediş döneminde Kastamonu'ya gidecek, gecikmeden olmaksızın hak ettiğiniz ödemeler yapılacak. İşler iyi gidiyor gibi gelecek gözüne. Köy Hizmetleri, Kastamonu Bölge Müdürlüğünde Zonguldak köylerinin içme suyu ihalesine katılıp bir iş daha alacaksınız. İlk kez tanışacağınız bir şube müdürü çağıracak sizi odasına. "Biliyorsunuz, kalem benim elimde. Bana çok işiniz düşecek. Haliyle benim de ufak tefek işlerimi göreceksiniz." Şaşıracaksın, eğer dediğini yapmazsan batırır sizi bu adam. Fehmi bu işlerin erbabı, "Emret müdürüm" diyecek. "Bizim hanım sulu halı yıkama makinası istiyormuş, fiyatı şu kadar falanmış." Derhal, diyecek Fehmi, kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez elbette. Aslında kaz falan beklemiyorsun onlardan, işi yokuşa sürmesinler yeter. Ama biliyorsun ki taleplerini yerine getirmezsen işi yokuşa sürecekler. Bunu sadece sen değil, devlet de biliyor ama sessiz. Müdür, "Yok, benim bir arkadaşım var ondan alacağım, siz bana bir çek yazın yeter." diyecek. Vay anasına (!) Çek tehlikeli, adam gerçekten cesur. Fehmi bile korkacak. "Efendim, nakit verelim, hani bir şey olmasın sonra" diyecek. Müdür kaşarlı, "Yok, yok ne olacakmış" İstediği çeki verip, üstüne bir de teşekkür edeceksiniz.         

(Devam edecek)

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 1 ***                 
      

28 Aralık 2019 Cumartesi

YENİ BİR HAYAT BÖLÜM 38

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 38 ***

Her genç mühendis gibi senin de, zamanı gelince kendi işini yapmak var aklında. Bu iş için kendini şimdiden yeterli görüyorsun. Müteahhitlik dediğin nedir ki? Okuma yazmasını bilmeyenler bile bu işe soyunuyor. Senin neyin eksik? Üstelik diğerlerine göre artıların var. Proje ve hesap işlerini, şantiyelerdeki uygulamayı, idari ve mali işleri, ihale mevzuatını biliyorsun. Üstelik en iyi okulda bunun eğitimini almışsın. Cebine de A grubu karneyi koyduğuna göre bir an önce denemende fayda var. Olmadı, barajlara geri dönersin, kapı gibi diploman var cebinde. Bu düşünceler içinde kafandaki plânı eşinle paylaşacaksın. Aslında tek başına müteahhitliğe soyunamayacağını biliyorsun. Biriktirdiğiniz para ile tek iş makinası bile alamazsın. Eğer Fehmi ile ortak girerseniz bu işe, para konusu da hallolmuş olacak. Onun durumu iyi nakliyecilik yapıyor, benzin istasyonu var, kendi adına ufak tefek müteahhitlik faaliyetlerinde bulunmuş, kendisine ve kardeşine ait kaba inşaatı yeni tamamlanmış kırk dairesini satışa çıkarmış. Üstelik şeytan gibi her işin üstesinden geliyor, siyasetle ilgileniyor, bir partinin ilçe belediye meclisi üyesi, dürüst, herkes tarafından seviliyor. 

Eşin bu düşüncene karşı durmayacak. Start verildi, artık yeni bir hayata başlaman için çalıştığın şirkette senin canını sıkacak en ufak bir olay bahanen olacak. Bahane hazır aslında, şirketin sözüm ona genel müdürü milli damat! Soğuk bir kış günü sabahın erken saatlerinde evden ayrılıp şantiyeye gitmek üzere yola çıkacak, öğlene varmadan Kayseri'nin ilçesi Yahyalı'ya varacaksın. Yeni görevlendirdiğin şantiye şefi adayın görevinin başında. Bir ekskavatör trafo temel kazısına başlamış. İşçiler, temel çukurunun etrafında toplanmış, bir şeyler konuşuyorlar. Yanlarına gidip ne olduğunu öğrenmek isteyeceksin. İşçilerden birinin elinde kılıç kınına benzeyen, işlemeli, sarı renkli bir metal parçası var. Kalabalık define çıkar ümidiyle ekskavatörün çukuru derinleştirmesini merakla izliyor. Derhal Rauf Beyi arayıp durumu anlatacaksın. Birden panikleyecek, tarihi eser çıkar da iş sekteye uğrar endişesiyle hemen parçayı gömüp üzerini betonlamanız talimatını verecek. Denileni yapacak, gömünün bulunduğu yere trafonun betonarme temelini oturtacaksınız. 

Ertesi gün DSİ Bölge Müdürlüğü'ne uğrayıp oradaki işlerini halledecek ve akşam üzeri Ankara'ya doğru yola çıkacaksın. O yıl olağan üstü bir kış yaşanıyor. Her yer kalın bir kar tabakası ile kaplı. Kara yolunun belli kesimlerinde yolun ulaşıma kapandığı haberleri gelecek kulağına. Ne gam, İzmir'den çıkalı yıllar olmuş, ne karlı, buzlu yollarda araba kullanmış, gözünün perdelendiği, arabanın burnunu dahi göremediğin sislerden geçmişsin. Yol boyunca geçtiğin rampalarda kamyonlar birbiri ardına dizilmiş, yolun açılmasını bekliyorlar. Sabit bir hızla yoluna devam ederken şans yüzüne gülüp önünde debelenen araçların arasından sıyrılacaksın. Çünkü biliyorsun ki bir an dursan yeniden hareket imkânı olmayacak. Bu gerilimli yolculuk Ankara yakınlarına kadar devam edecek. İlk benzinlikte durup arabanın haline bakacaksın. Arabanın altı tamamen buzla kaplanmış, seni hiç sollayan olmadığına göre muhtemelen o saatlerde şehre giren tek araç seninki. 

Sabah seni şirket merkezinde gören milli damat hayalet görmüşcesine gözlerini açarak neden döndüğünü soracak. İşim bitti, döndüm diyeceksin. Yüzüne hayretler içinde  kaldığını gösteren bir maske takarak "Hiç iş biter mi şantiyede, Allah Allah?" diyerek sessizce ayrılacak yanından. İşte aradığın bu. Öğleden sonra Rauf Bey'e durumu anlatıp işten ayrılmak istediğini söyleyeceksin. "Hayırlı olsun" diyecek. Öğleden sonra da Maruf Bey'in kapısını çalacak, milli damatla yaptığınız soğuk savaştan bahsetmeyip esas niyetinin Fehmi ile birlikte ortak iş kurmak olduğunu söyleyeceksin. İçinde bir his milli damadın seni şantiyeye gitmeye zorladığını patronun da bildiğini söylüyor. Öyle olmasa bile Rauf Bey mutlaka söylemiştir zaten. Rauf Bey seni bırakıp sağlam yolu tercih etti de milli damadın yanında mı yer aldı, hiçbir zaman bilmeyeceksin. Maruf Bey, tamam, merkezde kal dese belki ayrılmayacaksın şirketten. Fakat o da hafiften gülümseyip "Hayırlı olsun" demekle yetinip kendi isteğinle ayrılmana rağmen birikmiş kıdem tazminatının ödenmesi için muhasebeye  talimat verecek.

Fehmi haberi alır almaz atlayıp gelecek Ankara'ya. Şirket merkezi İzmir olacak. Konut inşaatlarına, taşeronluk işlerine bulaşmayacaksınız. Bunlar aslında senin taleplerin. Fehmi ağzından ne çıkarsa tamam diyecek. Evi İzmir'e taşıyacaksınız. Kısa zamanda şirket kuruluşunu tamamlayıp Ankara'nın batısında olmak şartıyla karnenin yettiği ve yetişebildiğiniz bütün şehirlerde açılan ihalelere teklif vermeye başlayacaksınız. Öyle ki gün gelecek, sen Eskişehir'de, Fehmi Bursa'da ve Fehmi'nin kardeşi Adil, İstanbul'da aynı günde farklı işlerin ihalelerine katılacaksınız. İşler dışarıdan göründüğü gibi değil evlât. İşin içinde iş var. Sen zannediyorsun ki, eksiksiz bir dosya sunarsan teklifin açılacak, eh bir de en yüksek kırımı yaptıysan iş size kalacak. Biliyorum senin bu konulara çok uzak olmadığını. Fakat yine de öğreneceğin o kadar çok şey var ki... 

Sen bu işlerle uğraşırken eşin de boş durmayacak. Kemeraltı çarşısında, yıkılan Sema sinemasının yerine yeniden inşa edilen bir alışveriş merkezinde bir dükkân kiralayacak, içini dekore edip bayan giyim üzerine çalışacak. İstanbul'a birlikte gidip tanınmış markaların ürünlerini seçecek ve butik işletmeciliğine soyunacaksınız. Çocuklar yeni okullarına kaydolacaklar, okul dışı saatlerde kreşe gidecekler. Okul ve kreş masrafları dışında bir yandan butik dekorasyonu ve mal alımı diğer yandan ihale hazırlama ve teminat mektubu komisyonlarını ödeyebilmek için oluk oluk para harcayacaksınız. 

Aylar geçecek, elinizde hiçbir iş yok. Devamlı ihalelere katılıyorsunuz fakat pek çok İdare sunduğunuz ihale dosyanızı alıp sudan bahanelerle, daha doğrusu bilerek ve isteyerek teklif mektubunuzu açmadan eliyor sizi ihaleden. En azından bir iş alabilmek için çırpınıyor, o şehirden bu şehre koşturuyorsunuz, neticede hayâl kırıklığı. Artık sadece baraj, dere ıslahı, balıkçı barınakları, kara yolu ihalelerine değil, Bayındırlık ve Kültür Bakanlıklarının kültür merkezleri ve okul inşaatları ihalelerine de teklif vermeye başlayacaksınız. Yeter ki elinizde bir iş olsun. DSİ ve DLH'nın dışında kalan idarelerin hemen hemen tamamı, verdiğiniz dosyalarda, yok imzanız pulun üzerine geçmemiş, yok efendim evrakınız eksik gibi bahanelerle teklifinizi geçersiz sayacaklar. Oysa senin bilmediğin, eksik dedikleri evrakı dosyandan kendilerinin çıkardığı.

(Devam edecek)

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 1 ***                 

27 Aralık 2019 Cuma

YENİ BİR HAYAT BÖLÜM 37

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 37 ***

Çamlıca I HES Zamantı Çayının üzerinde kurulacak bir hidro elektrik santral. BOT (Built-Operate-Transfer) sistemine göre ihale edilen ilk projelerden biri. Mevzuat yeni yeni şekilleniyor. Üretilecek enerjiyi belli bir fiyat üzerinden devletin satın alma garantisi var. Yağışlı ya da kurak geçecek senelerde suyun azalıp çoğalması, dolayısı ile plânlanan enerji üretiminin altında kalınması ya da üzerine çıkılması durumunda gerekli düzenlemeler yapılmış. Yani anlayacağın evlât, eğer maliyetini doğru çıkarırsan gönül rahatlığıyla bankadan kredi kullanır ve vadesi geldiğinde borçlarını rahat bir şekilde ödeyebilirsin. 

Zamantı Vadisi daha önceden görmediğin bir topoğrafyaya sahip. Nehir, yaklaşık on kilometre boyunca genişliği sadece 30 metre olan dar bir kanyonun içinden akıyor. Suyun her iki yamacında düşey bir duvar oluşturan yamaçların yüksekliği ise üç yüz metreyi buluyor. Üst kısım, göz alabildiğine uzanan geniş ağaçsız bir plato. Köylüler genel olarak hayvancılıkla uğraşıyor. Yahyalı ilçesi hudutları içinde yer alan bu bölgenin suyuna doyum olmaz. Toprak yolların üzerinde önünüze çıkan çeşmeleri kaçırmamalısın evlat. Avucunuzu dayayıp içeceğin buz gibi  pınar sularının lezzeti hiçbir yerde yok. Santralin kurulacağı yere ulaşmak zahmetli. Regülatörle aralarında kuş uçuşu on kilometre mesafe olmasına rağmen santral yerine gitmek için köy yolları üzerinden otuz beş kilometre yol katedeceksiniz. Bu bölgede köylülerin ikram ettiği kırmızı üzümlerin tadı da bir başka. Projeye adını veren Çamlıca Köyünün eteklerinde kurulacak santral yerine ulaştığınızda muhtar sizi köy kahvesinde ağırlayacak. Onun tek isteği köydeki gençlere iş vermen. Elbette bu senin de tercihin aynı zamanda. Muhtar, sarışın ve mavi gözlü. Birden kanın ısınacak adama. Nedenini anlayacaksın az sonra. Meğer bu köy eski adı "Faraşa" olan meşhur bir Rum köyüymüş zamanında. Hatırlarsın, küçükken annenin evi süpürürken çıkan çer çöpü topladığı küreğin adıydı "faraş". Aslına uygun dilimize çevrilseydi, köyün adı muhtemelen "Kürekli" olacaktı.

Eskiden kanyonu oluşturan vahşi kayalıklarda yer alan ulaşılması güç mağaralarda altın madeni işlenirmiş. Köyün gençleri dağ keçisi kadar kıvrak olmalarına, araziyi avuçlarının içi gibi bilmelerine rağmen üç beş altın bulurum ümidiyle bu mağaralara erişmeye çalışmışlar yıllar boyu. Bazısı umduğunu bulmuş, bazısı eli boş, hüsranla dönmüş. Fakat onlarcası da bu uğurda uçuruma yuvarlanarak can vermiş. Yolu bırakıp kayalıklar arasında ilerleyecek, cebri boruları yerleştireceğiniz yerleri ve açacağınız on kilometrelik enerji tüneline bağlantı yapabilmeniz için üç ayrı noktadan uygun ulaşım tüneli girişlerini etüt edeceksiniz. Oldukça tehlikeli bir yolculuk bu. En küçük dikkatsizlikte uçurumun dibini boylayabilirsiniz. Doğrusu sana göre değil bu işler evlât. Senden yaşça daha büyük olan Necmi Beyin bu tür yürüyüşlere yatkınlığı fark edilecek. Tehlikeli kayalıkların arasında ilerlerken hep geride kalacaksın. Aslında tehlikenin seni nerede beklediğini asla bilemeyeceksin. Neyse ki ecel terleri dökerek yürüdüğün kayalıklar arasında başına kötü bir şey gelmeyecek.

Bak şimdi aklıma geldi. Sana anlatmayı unutmuşum. Ereğli'deki baraj buradaki arazi koşullarına göre çok daha iyiydi. Orada tek sorunun her yağmur yağdığında resmen sakız kıvamına gelen kildi. Çizmelerini bir kaptı mı yandın. Ayağını çizmeden çıkarıp ellerini kullanarak var gücünle asılır, çeker, zorlukla çıkarırdın çizmelerini çamurdan. Koca dozerler balçığa saplanır, diğer bir dozerle onu kurtarmaya çalışırken o da batar, çalıştığın alan bir anda makina mezarlığına dönerdi. Bütün bunlara zaten alışmıştın. Yani ne Karakaya ne de Zamantı vadisi kadar çetin ve tehlikeli topoğrafya vardı oralarda. Buna rağmen günün birinde bir haber ulaşacaktı sana. Taş ocağı yolunda heyelân meydana gelmiş, akan çamur malzeme makinaları önüne katıp metrelerce sürüklemiş. Hemen olayın olduğu yere gidecektin. Manzara tam bir felâket. İki Cat kaya kamyonu sıvı haline gelmiş çamurun üzerinde adeta bir gemi gibi yüzerek üç yüz metre aşağı sürüklenmiş, büyük bir yükleyici içinde operatörü olduğu halde uçurumun kenarında yan yatmış, birkaç işçi çamur deryasının içinde bata çıka yol almışlar. Şükürler olsun ki kimsenin burnu kanamamış. Erdemir'den büyük zorluklarla temin ettiğin vinçle askıda kalan yükleyiciyi kurtarmaya çalışacaksın. Çalışma alanında seninle birlikte onlarca kişi var. Meydana gelebilecek en ufak bir hareket yeni bir heyelânı tetikleyebilir. İşte o zaman makinalarla hep birlikte cehennemin dibini boylayabilirsiniz. Neyse ki sabaha kadar süren kurtarma çalışmalarında korktuğunuz başınıza gelmeyecek. İşte böyle evlât, arazi şartları ne olursa olsun yaşamın boyunca Azrail'le selâmlaşıp yoluna devam edeceksin.

Yahyalı'da kiraladığın bir dairede haftada iki ya da üç gün kalıp Ankara'ya döneceksin. Sana kalırsa her türlü zorluğa ve tehlikeye rağmen şantiye en güzeli. Bir şeyler üretiyor, bir eser koyuyorsun ortaya. Fakat ailene olan sevgin daha üstün. Eşin Yahyalı'ya gelmeye razı, yeter ki aile bölünmesin. Ankara'da geçen günlerin de güzel. Sinema, tiyatro, opera ve konserlere gidiyorsunuz fırsat buldukça. Çocuklar oturduğunuz evin yakınında bir kreşte geçiriyor günlerini. Proje firmasının ortağı samimi olduğun bir sınıf arkadaşın. Irak'ta bedelli askerlikten faydalanmak için geldiği Bekhme Barajında bir süre beraber çalışmıştınız onunla. Yahya, başarılı bir mühendis ama sosyal yönü sıfır. İşinden başka bir şeyle uğraşmıyor. Öyle ki sana evleniyorum demesine bile şaşıracaksın. Sana göre onu yaşama bağlayan tek şey hesap kitap işleri. Göz açıp kapayana kadar evlenecek ve eşlerinizle birlikte dışarıda bir yemek yiyeceksiniz. Eşini tanıştırdığında bir kez daha şok olacaksın. Nilüfer İzmir'den cıvıl cıvıl, hayatı dibine kadar yaşayan bir kız. Yani Yahya'nın karakteriyle taban tabana zıt. Eşinle Nilüfer çok iyi dost olacaklar. Artık onlarla birlikte her fırsatta barlara, eğlence yerlerine gideceksiniz. Gittiğiniz yerlerde Yahya yanınızda somurtup otururken siz neşe içinde eğleneceksiniz. Bir türlü aklın ermeyecek onların böyle bir ilişkiyi nasıl yürütebildiğine.  

Bir yandan şantiye tesisleri kurulurken diğer yandan tünel kazılarına ve yaklaşım tünellerine ulaşım yolu inşaatına başlayacaksınız. Niyetin bir şantiye şefi bulup geçici olarak üstlendiğin şefliği üzerinden atmak. Patlayıcı madde ruhsatını çıkartmak için istenen savcılık temiz kâğıdında ertelenen bir ceza aldığını tesadüfen öğreneceksin. Ereğli'deki ölümle sonuçlanan iş kazalarından birinde belli oranda kusurlu bulunmuş ve aldığın ceza tecil edilmiş. Oysa sen mahkemeye çıkarılmadığın için ceza almadığını düşüneceksin. Bu durumda beş yıl içinde sorumlu tutulacağın başka bir kaza yaşamamalısın. Yoksa kodese atılma riskin var. Bir taraftan Erdemir'deki daire başkanı Rusya'ya gitmiş, seni yanına çağırıyor. Eşin seni (doğal olarak) yalnız başına Rusya'ya göndermeye hiç niyetli değil. A grubu müteahhitlik karneni alır almaz aklına Ereğli'de bulunduğun sırada sana yapılan teklif gelecek. Fehmi'yi arayacak, karnenin çıktığını ve müteahhitlik yapma fikrine sıcak baktığını söyleyeceksin.

 (Devam edecek)

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 1 ***