KATEGORİLER

7 Ocak 2021 Perşembe

DARBE SENARYOLARI

ABD'de kongre binasına yapılan dünkü saldırıdan sonra ülkemizi düşündüm. Trump'ın destekçilerinin beyaz sarayı basmalarıyla birlikte gelişen olaylara demokrasiye karşı yapılan darbe girişimi diyen de oldu, kalkışma diyen de. Bu bana 15 Temmuz kontrollü darbesini anımsattı. O zaman yapılanlara isim vermekte zorlanılmış, darbe girişimi, kalkışma gibi tabirler kullanılmıştı. Ana muhalefet lideri, söz konusu teşebbüse "kontrollü darbe" demesiyle birlikte bütün şimşekleri üzerine çekmiş, Fetö örgütünü, yani darbecileri desteklemekle itham edilmişti. Artık bütün partiler ve medya kuruluşları Fetö'nün, ülkemizde demokrasiyi hedef alan, Amerikan destekli bir darbe girişiminde bulunduğunu kabul etmek durumunda. Aksini iddia edenler vatan hainliğiyle, Fetö terör örgütü üyesi olmakla ve demokrasi düşmanlığıyla suçlanmayı göze almak zorunda. Buna cesaret edebilen az sayıda tanınmış kişi teröre destek vermek ve vatan hainliğiyle suçlanarak cezaevlerine gönderiliyor.

Neyse ki tanınmış bir kişi değilim ve bu blogu okuyan arkadaşlarıma güveniyor, onlara en büyük sırlarımı paylaşmakta beis görmüyorum. Evet, arkadaşlar size büyük sırrımı açıklıyorum, 15 Temmuz darbesinin baş aktörü benim. Göreve ilk geldiğim yıllarda YÖK'le uğraştım. Sonunda bu kurumu ele geçirdim ve üniversite sınavlarında yaptırdığım usulsüzlüklerle destekçilerime üniversite kapılarını ardına kadar açtım. Biliyordum ki, bu arkadaşlar yarın devletin en kritik kurumlarında görev alacaklar ve benim sadık kullarım olacaklar. Sonra emniyet teşkilatını ele geçirdim. Burada çalışan yandaşlarım sayesinde istediğim kişileri dinleme cihazları ile kontrol edebilecek, muhaliflerimi kumpasa getirebilecektim. Ordu benim için çok önemliydi, Atatürkçü subayları bir an önce ortadan kaldırmak zorundaydım, aksi takdirde başarılı olmam mümkün değildi. Bir yandan sınavlarda usulsüzlük yaparak orduya beni destekleyen subay adaylarını soktum, diğer yandan kıyak emeklilikle Atatürkçü subayları ordudan attım. Fakat itiraf edeyim, yargı beni çok uğraştırdı. Hele şu Yüksek Hakimler Kurulu, bana çektirmediyse çektirmedi. Bu konuyu da bir referandumla çözdüm, artık yargıyı da elime geçirmiş, kendimi iyice garantiye almıştım. Yerimi iyice sağlamlaştırmak için başkanlık sistemine geçmem gerekiyordu. Çünkü yarın başıma bir şey gelse muhalefet ipliğimi pazara çıkarabilirdi. Her şey gayet güzel gidiyor, rabbim ne istersem veriyordu. Bütün bu işleri yaparken en memnun olduğum kurum muhalefet partileriydi. Allah onlardan razı olsun, önlerine bir kemik atıyor, onlar kemiğin peşinden koşarken ben planımı rahatlıkla uyguluyordum. 

Sıra orduyu ele geçirmeye gelmişti. Çünkü eğer bir darbe yapmaya niyetlenirlerse beni Menderes gibi ipe gönderebilirlerdi. Gerçi ordunun üst kademesini kendi adamlarımla doldurmuştum ama yine de bir iç savaş çıksın istemiyordum, bu benim için bir kumar olurdu. Bütün bu çalışmalarımda müttefikimiz, canımız iş ortağımız, BOP proje yöneticimiz büyük ülke Amerika'nın desteğini göz ardı edemem. Çünkü onlar da aynı benim nefret ettiğim gibi Kemalist ordudan son derece rahatsızlardı. Bu çalışmalarım her ikimiz için win-win projesiydi. Onların önerdiği şekilde toprak altına tüfek, tabanca ve bombalar gömdürdüm. Medya zaten elimdeydi. Kıyameti koparttık bize darbe yapacaklar diye, ardı arkasına darbe planları ürettik. Ergenekon, balyoz, kafes darbe planlarımız gayet tıkırında gitti. Tam o arada dostumuz, müttefikimiz Amerika'nın küçük bir ricası olmuştu. Devletimiz için hayati öneme sahip bir yer olan, çok gizli devlet sırlarının bulunduğu, savaş gibi olağanüstü hallerde görevlendirilecek gizli personelin isimlerinin ve hareket planlarının yer aldığı kozmik odayı merak etmişlerdi. Bana o kadar yardımcı olduktan sonra geri çevirmeye yüzüm tutmazdı. Siz olsaydınız aynı şeyi yapmaz mıydınız? Elbette yapardınız. Ben de peki dedim, hemen bir senaryo yazdılar. Ben de görmezden geldim. Bir sürü Kemalist subay, görevlerinden alınmış, hepsi hapse atılmıştı. Onların üzerlerine atılı uydurma suçlar karşısında her zaman bizim savcının yanında yer aldım, altına zırhlı araç tesis ettim. Artık ülkenin tek hakimiydim. Ordu bile benim elimdeydi. Yargıyı elime geçirdikten sonra bana engel olacak kişi ve kurumlara istediğim baskıyı kurabiliyordum. Medya, üniversiteler, TRT, emniyet, yargı, ordu hepsi benim askerimdi, hepsi karşımda sustalı maymuna dönmüşlerdi. Canımı sıkanları büyük vergi cezalarına çarptırıyor, aleyhime konuşanları içeri attırıyordum. 

Bakın üzerinde durmadığım tek kurum siyaset kurumuydu. O doğası gereği zaten emrimdeydi. Hepsi önümde eğilir, ağzımdan çıkacak lâfa bakarlardı. Artık başkan olmuş, kendime kocaman saraylar yaptırmış, bir sürü uçak almıştım. Halk Bankası kanalıyla İran'a uygulanan ambargoyu delerek kendime ve çevreme büyük miktarlarda komisyon alıyordum. Artık milyon Dolarlar, milyon Eurolar benim için önemsiz paralardı, tek derdim onları koyacak yer bulmaktı. Ayakkabı kutularına doldurdum yetmedi. Yeni kutular aramaya başladım. Çocuklara bir kaç ufak gemi aldım, oyalansınlar diye. Ha, bir de ortağım vardı, unuttum size ondan bahsetmeyi. Evet, Fethullah Hoca Efendi. O bana her zaman yardımcı oldu, ben de onun adamlarını önemli devlet kurumlarının başına getirdim. Paranın gözü kör olsun. Nasıl oldu anlaşamadık işte! Oysa ne istese vermiştim ona. O daha fazla istemeye başlayınca sonunda ipler koptu. Kendisi Pennsylvania'da ikamet ediyordu uzun zamandır. Gel dedim, bu hasret bitsin dedim, yalvardım. Gelmedi. O gitti, Amerika'nın yanında yer aldı. Şimdi söyleyin dostlar, bu vatan hainliği değil de nedir? Bu sefer birlikte yaptığımız bütün pis işleri ifşa etmeye başladı. Güya kendini temize çıkaracaktı. İşte evdeki ayakkabı kutularını da onun emniyetteki adamları çıkarttı, beni zor durumda bırakmak için. Kılıçlar çekilmişti. Ama ben bunu bekliyordum onun için gerekli her türlü tedbiri almaya başladım. 

Ta başından beri bu Fetullah'ın darbe yapıp beni devireceğini biliyordum. Onların her hareketini takip ediyordum. Ordudaki adamlarının her birinin yanına bana rapor verecek birer casus yerleştirdim. Lakin Amerika onu desteklediğine göre maçı kazanması kesindi. Acilen bir şeyler yapmam gerekiyordu. MİT müsteşarı en sadık adamımdı. Ona hem ordudan hem emniyetten müthiş bilgiler geliyordu. Hocayı destekleyen bütün resmi ve özel kişilerin isim listesi, elimizdeydi. Bir ay daha gecikecek olsam darbeyi yapacaklar, beni ipe göndereceklerdi. Bu durumda birlikte yaptığımız bütün yolsuzluklar ve pis işlerin hepsi üzerime atılacaktı. Ben zekam sayesinde bu işin de üstesinden geldim. Henüz darbe hazırlıklarını tamamlamadan önce onların arasına yalandan bir haber uçurarak "hoca tetiğe bastı" haberini yaydım. Bu sayede hocanın destekçileri teker teker ortaya çıktı. Bazıları uçakları uçurdu, bazıları köprüleri tuttu. Halkı sokağa döktüm, tankların üzerine çıktılar. Camilerde daha önce planladığım gibi selâlar okuttum. Medya görevini tam yaptı, hepsi beni desteklediler, Allah razı olsun. Meclisi bombalamalarına ses çıkarmadım, bu demokrasiye karşı sembolik bir hareket olacaktı. Ama sarayıma bir şey yapmalarına razı olamazdım. Çünkü orayı özene bezene hazırlamıştım kendime. Sonra yine planladığım şekilde darbeye teşebbüs edenleri kıskıvrak yakaladım. Kimin ne yapacağını biliyordum zaten, o yüzden onları tespit etmek benim açımdan hiç de zor değildi. Bana bu tezgah sırasında yardımcı olan bazı casuslarım vardı, çaktırmadan onların yurt dışına kaçmalarına göz yumdum. Bayağı heyecanlı olmuştu. Üzüldüğüm tek şey bu senaryonun 250 kadar vatandaşımızın hayatına mal olmasıydı. Onları saygıyla anıyorum. 

Bu olaydan sonra önüm iyice açılmıştı. En azından bir sözümle milyonları sokağa dökebiliyordum. Sıkıyönetim ilan ettim. Artık bana karşı olan herkesi Fetö terör örgütü üyesi olmakla suçlayıp içeri tıktırıyordum. Bütün yazarlar, muhalefet, basın mensupları, iş adamları, emniyet ve ordu mensupları, öğretim üyeleri, yargı mensupları, öğrenciler, sendikalar, belediye başkanları, yani aklınıza gelen her meslek erbabı bana muhalefet edemeyecekti. Hele etsinlerdi, bana muhalefet eden Fetö terör üyesi mensubu, vatan hainiydi. İşte bu benim hikayem, kontrollü darbem. Fakat buna kontrollü darbe diyen olursa içeri atarım, vatan hainliğiyle, Fetö terör örgütü üyesi olmakla suçlarım, benden söylemesi. 

Demokrasi bu değil arkadaşlar. Demokratik yollarla bile halk isterse diktatörünü seçebilir. Hitler demokrasinin bir ürünüdür meselâ. Darbeyi sadece silahlı kuvvetler yapmaz. Yani yukarıdaki haltları karıştıran ve bu sayede diktatörlüğünü perçinleyen birinin yaptığına ancak sivil darbe denir. Gerçek demokrasilerde Hitler, Trump ve benzeri kişilerin vatan hainliğiyle suçlanıp yargılanması gerekir. 

Türkiye'de başkanlık sistemi uydurma bir yönetim şekli. ABD'den yola çıktık. Çoğu kişi bak, Amerika da başkanlık sistemiyle yönetiliyor ne var bunda diyor. Her iki yönetim sisteminde çok büyük farklar var. Kısaca bir bakalım:

ABD'de halk doğrudan başkanını seçmez. Halk, dört yılda bir yapılan seçimlerle eyaletlerin nüfuslarına göre belirlenen sayıda (toplam 535 kişi) seçiciler kurulunu seçer. Devlet Başkanını seçen Seçiciler Kurulu'dur. Yasama organı yani kongre, Senato ve Temsilciler Meclisi'nden oluşur. Senato üyeleri her eyaletten iki kişi olmak üzere (Elli eyaletten toplam 100 kişi) halk tarafından seçilir. Bir üst meclis olarak görev yapan senato üyeleri seçkin ve müzakere kabiliyeti yüksek, liyakat sahibi kişilerden oluşur. Görev süreleri altı yıldır. Her iki yılda bir yapılan seçimlerle senatonun üçte biri yenilenir. Temsilciler Meclisi bir halk meclisi (avam kamarası gibi) olup eyalet nüfus oranlarına göre seçilen toplam 435 kişiden oluşur. Alt meclis de denen bu yasama organının çalışma şeklinde farklılıklar olsa da bizim millet meclisine benzemektedir. Temsilciler Meclisi iki yılda bir halk tarafından seçilir.

Yürütme, başkan ve onun kongre dışından atayacağı başkan yardımcısı ve bakanlar marifetiyle sağlanır. Yasa tasarıları her iki mecliste tartışılır ve oylandıktan sonra başkanın onayına sunulur. İki meclis arasında herhangi bir anlaşmazlık ya da farklı görüş çıkarsa karma bir komisyon vasıtasıyla uzlaşma sağlanır. Senato, partizanlığın daha az yapıldığı ve kendine özgü bazı tavsiye ve onay yetkilerine sahip prestijli bir kurumdur. Bunlar arasında anlaşmaların, başkan yardımcısının, bakanların, merkez bankası başkanı ve üyelerinin, yüksek mahkeme üyelerinin, hakimlerin, diğer yürütme organları yetkililerinin, üst düzey ordu mensuplarının, üst düzey resmi görevlilerin, büyükelçilerin onaylanması sayılabilir. Başkanlık seçimlerinden sonra sonucu kongre onaylar. ABD'de kongrenin basılması da bu onay işlemi sırasında olmuştur. Özetle her şey ABD başkanının iki dudağının arasında değildir. Kurumların ve medyanın özgürlüğü anayasa tarafından teminat altındadır. Halen ABD başkanlığı görevini resmen yürüten Trump'a twitter dahi kısıtlama getirebilmiştir. Büyük bir olasılıkla başkanlık süresi bittikten sonra bağımsız yargı önünde hesap verecektir. Ülkemizdeki partili başkanlık sistemi hilkat garibesi bir yönetim şeklidir. Yasama, Yargı ve Yürütme yetkisi sadece başkanda toplanmış, diktatörlüğün demokrasi kılıfına sokulmuş halinden başka bir şey değildir.

Şimdi gelelim merak ettiğim konuya. Ülkemizde yapılacak ilk başkanlık seçiminde ABD'dekine benzer bir durumla karşılaşırsak ne olur? Yani millet ittifakının adayı az bir farkla başkanlığı aldı diyelim. İstanbul belediye seçimlerindekine benzer şekilde yolsuzluk iddiaları ortaya atılır önce. Ortalık karışmaya başlar. Seçim kurulları itirazları inceler. İtirazları haklı bulur! Seçimlerin yenilenmesine karar verir. Bu kez medya muhalefete iyice kapatılır. Mevcut iktidar olmadık vaatlerde bulunur. Her aileye iki dini bayramda üçer bin lira vereceğini açıklar. Sağda solda bombalar patlatır. Bak biz gidersek kaos çıkar kaybeden siz olursunuz mesajını verir. Varoşlarda ve kırsal kesimde birer kilo bulgur, nohut dağıtır. Bunlar gelirse bacılarımızın baş örtüsünü çıkartacaklar der. Allah'ını seven bize oy verir, derler. Camiler ahır yapılacak, ezan Türkçe okunacak, derler. Muhalefetin miting yapmasını taraftar toplamasını engellerler. Ekmeğin fiyatını yarıya düşürürler, diğer yarısını hükümetimiz destekleyecek derler. Seçimler yenilenir, dolaplar çevrilir kıl payı kazanırlar. Kazanırlarsa ülkeyi biraz daha uçuruma sürüklerler. Ama ya kaybedeceklerini anlarlarsa? O vakit B planını uygularlar. Ailecek cumhurbaşkanlığının sekiz uçağını tıka basa doldurur, Katar'a kaçıp siyasi sığınma hakkı talep ederler. C planını uygularlarsa daha vahim. Orduya darbe yaptırırlar. Tecrübeleri var bu konuda nasıl olsa. Darbeci general ilk iş olarak Nato'ya bağlılığını belirtir. Sonra mevcut başkana bağlılığını açıklar. Halk sokaklara dökülür. Ordu duruma hakim olur. Gazeteler darbeci general ve başkana methiyeler düzer. ABD, başkanı tebrik eder. Başkan televizyona çıkar, cehape zihniyeti ortalığı karıştırdı, seçimlerde usulsüzlük yaptı, kahraman ordumuz demokrasiye bağlılığını gösterdi. Bana karşı olan herkes fetöcü, vatan haini, der. Sonra alaycı bir gülümsemeyle halkı selamlar, durmak yok yola devam! der. 

Peki, yapılacak seçim sonucunda farklı bir hükümet kurulursa ne olur? Elbette değişen bir şey olmaz. Bu yönetim sistemi kaldığı sürece şimdi yapılanları yeni gelenler de yapar. Yeni gelenler ve yandaşları zenginleşir, sıradan halk için bir şey değişmez.                    

23 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mrs. Kedi ne var ki yazdıklarımda:) Ben başından beri bu darbe girişimine senaryo dedim. Bunlar benim gördüklerim, okuduklarım, yaşadıklarımdan alınıp akıl süzgecinden geçirdiğim sözler. Ben darbeye övgü yaparak halkı teşvik etmiyorum. Ama darbenin sadece silahlı kuvvetler tarafından yapılmadığını söylüyorum. Uyarılarınız için teşekkür ederim. Dikkat ederseniz herhangi bir siyasi yazı değil bu. İktidarı kötüleyip muhalefeti yüceltmiyorum. Bana göre hepsi inandığım şeyler. Eğer düşüncelerimi saklayıp içime atarsam fikir özgürlüğüm kısıtlanmış olacak. Bana dava açsa sadece Fetö Efendi açabilir. Çünkü sadece onun adı geçiyor. Dikkat ederseniz başka bir isim geçmiyor yazımda. Üzerine alınan varsa yazdıklarımı kabullenmiş sayılır. Oysa ben kurgu bir öykü yazdım. Belki altına "öykümde geçen kişi, kurum ve kuruluşlar tamamen bir kurgu ürünü olup, gerçek kişi, kurum ve kuruluşlarla ilgisi yoktur" demem gerekebilir. Aman Tanrım, hayallerime de karışırlar mı acaba?:)

      Sil
    2. Ben size müdahale etmiş olmayayım Mr. Kaplan. Düşünce özgürlüğüne hala inanıyor olmanızı takdir ediyorum ama maalesef bence ülkemizde artık düşünce özgürlüğü laftan ibaret. Eskiden iktidarı ya da muhalefeti eleştiren parodiler, karikatürler, yazılar rahatça yayınlanıyordu ancak şimdi en ufak bir şey mahkemeye taşınıyor. Böyle bir ortamda düşünce özgürlüğünden bahsetmek pek de mümkün değil maalesef. Ama siz haklısınız belki de deve kuşu gibi başımıza kuma gömmek yerine daha çok ifade etmeliyiz düşüncelerimizi.

      Sil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya Mrs. Kedi, çevreme, medyaya bakıyorum da, benim gibi düşünen yok neredeyse. Altını çizeyim, yazdıklarımdan kimse alınmasın, kurgu bunlar, kurgu. Siz de birilerinin aklına karpuz kabuğu getiriyorsunuz:) Uyarınız için tekrar teşekkür ederim. Ola ki bu yazımdan dolayı başıma bir şey gelir, o zaman darbe girişimine ilişkin çözemediğim bazı soruları sorarım onlara. Bildiğini bilmezden gelmek, inandığının halefine davranmak, gerçeklere karşı deve kuşu gibi başı kuma gömmek ne kadar zor bir insan için. Allah yardımcımız olsun:)

      Sil
    2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    3. Gerçekten benimle uğraşacaklarını sanmıyorum. Eğer medyatik biri olsam haklı olabilirsin tabii. Bu yazıyı yazmama sebep tamamen kendimi rahat hissetmek, bak herkesi kandırdınız ya da siz öyle zannediyorsunuz ama ben sizin dediklerinize inanmadım. Çünkü yaptıklarınız çok acemice ve ülkeye kötü şeyler yapıyorsunuz diyebilmek. Aslında yazıma yorum beklemiyordum. Çünkü herkes sindirilmiş durumda. Yine de yorum yapanlar olur, bana hayır yanlış düşünüyorsunuz derlerse, onlara nerede yanlış düşündüğümü sorma fırsatım olur. Şimdiye kadar anlatılanlar beni ikna etmedi. Daha önce yaşadıklarım beni böyle düşünmeye itiyor. Amacım birilerini karalamak değil, sadece inandıklarımı yazdım. Keşke bütün bu yazdıklarımın yanlış olduğuna biri beni ikna edebilse. Sadece şunu söylemek isterim. Yetkisiz meclis bile darbe komisyon raporunu yayınlayamadı, her şey örtbas edildi. Daha bilmediğim neler var kim bilir?
      Evet, belki bir şey değişmeyecek bu yazdıklarımdan sonra. Ama ölmez sağ kalırsam, beş yıl sonra dönüp bu yazdıklarımı okuyacağım. Ve vay anasını, demek bunlar olmuş diyenlerden olmayacağım. Sizi anlıyorum, hassasiyetinizi de anlıyorum ama ilk cümlenizde belirttiğiniz gibi fikirlerimde özgür olmak istiyorum, fikir özgürlüğünün olmadığı bir ülkede...
      Ara sıra celallenir, gelenler gelir bana böyle:)

      Sil
  3. Tencerekon ve Kolyoz isimli iki senaryodan sonra, sizi yazdığınız senaryo daha bir gerçekçi olmuş bay Kaplan. Neredeyse yaşanmış gibi, bir çırpıda okudum, devamını heyecanla bekliyorum. Elinize sağlık 😁. Yalnız, o ibareyi yazın bence, hayır yok yere başınız ağrımasın 😂👍

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir daha böyle bir senaryo görebilir miyiz bilmem:) Ama görürsek söz, yine yazarım:) İtiraf ettim her şeyi, daha neyi saklayayım ki:))

      Sil
  4. Tüm bu senaryoyu sanki izlemiş gibiyim. O kadar sindirildik o kadar baskı altındayız ki rahatça yazıp ,konuşamıyoruz. Kendilerinden yana olunca demokratik hak, karşı fikir söylerseniz darbeci,hain falan oluyorsunuz. Amerika'da olanın pek bize benzerliği yok. Onlarda yıllardır uyguladıkları, kurallar, denetlemeler, düzen hakim. Ve halkları da sık sık ayaklanıp, yağmalıyıp,ortalığı kolayca velveleye veriyor. Ama tabii senatonun basılması falan ancak filmlerde görebileceğimiz bir olaydı ki bu tip dizilerde izledik. Biz de pek çok kurumun ayarıyla oynandı, hiçe sayılan pek çok şey oldu, oluyor. Kafasını kaldıran oldu mu sopayı vuruyorlar, işte evleri sabah sabah basılan Boğaziçili öğrenciler mesela.Daha yeni izledik. İzleyelim diye özel çekimler yapılmış, Türk Bayrağı asılı gecekonduya o nasıl giriş öyle. Üzücü. Gençler istediklerini söylüyor ama bambaşka yönlere çekiliyor olay .Tabi karıştırıcılar vardır arada mutlaka. Herkesin bir şeyleri protesto etme hakkı olmalı,güç kullanmadan.Yoksa demokrasiden,reforman falan nasıl söz edeceksiniz..Bu kadar yeter, yazdıkça yazasım geliyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nedense öyle bir hisse kapılıyor insan değil mi? Yok canım, tamamı kurgu elbette:))
      Bence yönetim şekli ister demokrasi, ister padişahlık olsun önemi yok. Bir ülkede kâğıt üzerinde değil de gerçek manada tam bir yargı bağımsızlığı yoksa bütün sistemler diktatör doğurur.

      Yazımı yazdıktan sonra haber programlarından birinde ABD kongresinin basılması konusunda görüşlerini sunan eski bir milletvekili dikkatimi çeken bir varsayımda bulundu. Trump, seçimi kaybetmesine rağmen hâlâ halkın büyük desteğine sahip ve bu durum hem devletin organlarını hem de Biden'i ciddi olarak korkutuyor. Hiçbir devlet kurumunu, anayasayı takmayan bu hasta ruhlu adamı bir şekilde gözden düşürmek ve saf dışı etmek gerekli. Bu yüzden kendine karşı olan emniyet teşkilatı ve halkın arasına provokatörler sokan Biden yanlıları, göstericilerin parlamento binasına girmesine kontrollü olarak izin verdiler. Sonuçta Trump taraftarlarına evlerinize dönün demek zorunda bırakıldı. Bir olayı değerlendirirken sonucuna bakmak lâzım. ABD de meydana gelen baskın kimin işine yaradı? Başta Biden olmak üzere, Trump'tan kurtulmak isteyen bütün devlet kurumlarına. O halde, bu olayın kontrollü bir darbe teşebbüsü olduğunu söylemek mümkün. Amerika'daki olayların bize benzerliği yok demişsiniz. Benzer olan ve olmayan yönleri var. Mesela ABD'de yapılan kontrollü darbe girişimi bize bir şeyler hatırlatmıyor mu? 15 Temmuz darbe girişiminden sonra kim güçlenerek çıktı mesela? Kim hiç hakketmediği halde demokrasi kahramanı oldu?

      Boğaziçi olaylarının arka planında ne var merak ediyorum. Artık her şeye şüpheyle bakıyorum. Çünkü akla hayale gelmeyen şeyler oluyor. Mesela öğrencilerin arasına provokatörlerin sokulmasında MİT'in bir parmağı mı var acaba? Belki de onlar gerçekten haklı bir protestoyu fırsat bilen terörist örgütlerdir. Ama her ikisi de mümkün bence. Gezi olayları için de aynı şeyleri düşünüyorum. Ben yetmişli yıllarda gençlerin nasıl sağ sol diye kamplara bölündüğünü, aynı silahın bir sağ, bir sol örgütün eline geçip nice canların yitirildiğini çok iyi hatırlıyorum. Bu yüzden kapıların arkasında neler döndüğünü bilmesek de öngörülen senaryonun işlemesi için hukuksuz bazı işlerin yapıldığından son derece eminim. Halkımız ne yazık ki kendilerine gösterilene inanıyor sadece. Biraz akıllarını kullansalar gerçekleri görebilecekler. Haklısınız, yazacak çok şey var:)

      Sil
    2. "15 Temmuz darbe girişiminden sonra kim güçlenerek çıktı mesela? Kim hiç hakketmediği halde demokrasi kahramanı oldu?"
      İşte kilit soru bu.

      Sil
    3. Sorunun cevabı net ama kimsenin yüreği el vermiyor söylemeye. Allah muhafaza etsin, kendimizden bile şüphe etmeye başladık, yoksa biz de Fetö terör örgütü üyesi miyiz diye.

      Sil
    4. :)))) Oğlunu Fetö'cü eğitim kurumuna kayıt ettirdi diye gözaltına alınan birinin "fakat benim oğlum yok ki" demesinden sonra..

      Sil
    5. :))) Önce teşvik edip sonra ceza kesiyorlar. Milletin aklını yitirmesi son derece doğal:)

      Sil
  5. Dün konuştuk bunu; ülke çatışma ortamına girer. 15 temmuzda gördüğümüz eli palalılar sarar ortalığı. Epey bir insan ölür.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 2023 önemli bir yıl olacağa benzer. Cumhuriyet'in 100. yılında zor günler bekliyor bizi, göreceğiz bakalım.

      Sil
  6. "Anamı kim alırsa babam odur" diye bir söz vardır.. Toplumumuzun politik durumunu taaaa padişahlık döneminden bu yana çok güzel açıklar. Bu toplum henüz daha çocuk, demokrasiye hazır değil, dolayısıyla bence de en güzeli bir "baba figürü" edinilip devam edilmesi. Sonuçta "hepsi yiyor a komşum, bu hiç değilse fakiri doyurdu" diyor Fadime kadın....
    Bu arada Trump'ı nasıl susturdu sosyal medya ya, güler misin ağlar mısın. Bizde olsa Trump dışında konuşan kalmazdı. İşte aradaki fark bu....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya da "Kral öldü, yaşasın kral" Çünkü demokrasi Atatürk hediye etti halka. Bir bedel ödenmediği için kıymeti bilinmiyor. Daha doğrusu demokrasinin ne olduğu bilinmiyor aslında. Sanıyorlar ki seçimle kral seçiyorlar. Maalesef öyle. Sadece iktidar değil, muhalefet de bilmiyor işini, hedefleri ülkeyi düzeltmek değil mevcut olanı indirip iktidar olmak. Proje yok, net bir politikaları yok. Günlük tartışmaların içinde işin özünü kaçırıyorlar.

      Evet, orada medya ve yargı ülkemize göre çok daha bağımsız. Bizde haklı bir korku var. Medya patronları, iş adamları, yazarlar, sanatçılar, gazeteciler ve devletin tarafsız yöneticileri, valiler vs. ya olmadık vergilerle kıskaca alınıp silinecekler, ya olmadık suçlamalarla terörist ilan edilip hapse tıkılacaklar ya da yurdun izbe bir köşesine sürülecek, kızağa alınacaklar. Özel sektörde yönetici olarak çalıştığım dönemde bile muhalefeti açıkça eleştiremiyordum, şirketim zarar görmesin diye. Bunun adı demokrasi değil, resmen diktatörlük. Dünya sırlamasında gelişmişlik düzeyimiz yerlerde sürünüyor ama ne yazık ki olanları seyretmekten başka bir şey gelmiyor elimizden.

      Sil
  7. pek bilemediğim konular ama esprili bi yazı olmuş :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bilsen de bilmesen de sonuç değişmiyor, pek bir kaybın yok yani anlayacağın:)

      Sil
  8. Ülkemizin tarihi biraz da komplolar ve darbeler tarihidir.. son darbe girişimi ve olayları da bu tarih içinde yerini alacaktır..daha nice senaryolar, hikayeler ve yorumlar yazılacaktır bu konuda.. çoğu insan korkudan veya yanlış anlaşılma tehlikesinden açıkça birşeyler demek veya yazmaktan çekinse de bu hamur daha çok su kaldıracaktır.. ve iyi ki tarih vardır, o her şeyi didikler, çelişkileri ve olasılıkları not eder, soğukkanlılıkla ve tarafsız olabildiğince araştırır ve notunu düşer.. belki ben bu yüzden olsa gerek Cumhuriyetimizin ve ülkemizi ona götüren son 150 yılın tarihi olaylarını, aktörlerini anlatan, olayları anlamaya çalışan eserleri, romanları ve hatıra kitaplarını okumaktan zevk alıyorum.. onları okudukça da bugünleri ve yaşadıklarımızı daha geniş bir çerçeveden izleme ve anlama imkanım oluyor.. diyebilirim ki son on ya da yirmi yıl içinde yaşadıklarımız da tamamen son 150 hatta daha öncesinde yaşadıklarımızın bir devamı ya da neticesi gibi.. Atatürk de bu tarih içindeki çok önemli bir kişilik ve akışta çok önemli etkiler yapmış, ama onun bile etkisi o koca ırmakta sınırlı kalmış.. Demokrasi sürekli korunup üzerinde titrenilmesi gereken nadide bir çiçek gibi.. en ufak hava değişikliği bile zarar verebiliyor.. son Amerika Kongre binasına yapılan baskını hep birlikte izledik.. 250 yıldan uzun zamandır geliştirmeye çalıştıkları ve kurumlarıyla övündükleri demokrasileri birkaç başıbozuk ve onları kışkırtan muhteris insanlar sayesinde nasıl zor duruma düştü gördük.. ama yine de bu güzel çiçeği insanlığın en güzel eseri gibi görüp korumaya çalışıyoruz.. kimden koruyoruz, tabi ki yine insanlardan.. demek ki mesele biz insanlarda.. bitmeyen, doymayan hırs ve kinimiz, açlığımız, ezme ve yok etme içgüdülerimiz... buradan sonrası psikoloji ve sosyolojinin işi.. tarih onların eline çok büyük hazineler daha doğrusu incelemeleri gereken örnekler veriyor.. benim gibilerine düşen de bunları izlemek ve kendimce sonuçlar çıkarıp anlamak ve paylaşmak.. yaşasın edebiyat ve bilim ve sanat diyorum sonuçta.. politikayı hırslı ve ihtiraslı insanlar yapa dursun, ben bir tiyatro izler gibi izlemek ve ibret almak istiyorum.. Osmanlıda siyaset yapıp da kaybeden insanların halka açık şekilde idam edildikleri alana neden siyaset meydanı dendiğini de anlıyabiliyorum.. aynen satranç oyunundaki gibi önce piyonlar sonra da işler zorlaştıkça kaleler vezirler feda ediliyor kazanmak uğruna.. ama zamanın akışı gereği ve sonucu en sonunda şah da mat oluyor ve oyun bitiyor.. Tarih bütün bu oyunları kaydediyor, bize de dışarıdan bakınca tekerrürden ibaretmiş gibi geliyor her şey.. sizlere sağlıklar diliyorum..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Yakın tarihi sizin kaleminizden okumak büyük bir zevk benim için. Yorumunuzda belirttiğiniz hususların çoğuna katılıyorum. Sadece ülkemizde değil dünyanın her yerinde suikastlar, darbeler, komplolar olagelmiş ve var olmaya devam etmekte. Tarih elbette birçok şeyi su yüzüne çıkaracaktır zamanı geldiğinde. Lakin tarih de bazı gerçekleri hasır altı edebiliyor. "Tarihi kazananlar yazar" sözünü bilirsiniz, Winston Churchill'in en meşhur sözlerinden biridir. Alman filozof Friedrich Hegel, "Tarihten öğrenebileceğimiz tek şey, maalesef hiç kimsenin hiçbir zaman tarihten hiçbir ders almayacağıdır." demiş. Biraz düşününce bu sözlerin hiç de boşuna söylenmediğini anlıyorum. Haklısınız siz, ben ve bizim gibi düşünenler, günümüzde olan bitenleri ve tarihsel olayları okuyup izlemekteyiz. Şüphesiz bizler okuduklarımızı yaşadığımız olaylarla değerlendirip akıl süzgecimizden geçirebiliyoruz.

      Belirttiğiniz gibi bütün mesele insanlarda! Kelimeler anlamını yitirdi artık. Demokrasi deyince bir oy fazla alanın diktatörlüğü anlaşılıyor. Oysa gerçek anlamıyla demokrasinin temelinde yargı bağımsızlığı, eşitlik ve kişi hak ve özgürlükleri yatar. Trump ve benzeri devlet başkanları devlet adamlığına yaraşır saygınlıklarını yitirdiler. Söylemleri, hukuk tanımaz davranışlarıyla astığım astık kestiğim kestik sözüm ona ülke yönetiyorlar. Amerika'daki kongre binası baskını sonucunda Trump gibi bir delinin siyaset sahnesinden silinme ihtimali bütün dünyanın yüreğine su serpiyor. Fakat aklımda yine deli sorular var. Acaba bazı güçler Trump'ı ilelebet susturmak için bu baskına bilerek müsaade mi ettiler? Çünkü pekala kongre binasını işgalden koruyabilecek gücü vardı bu ülkenin. İşte her tarafta oyunlar, oyunlar... Perde arkasını bilemiyoruz pek çok şeyin. Tarih bazı gerçekleri zamanı gelince su yüzüne çıkaracak belki. Ama inanıyorum ki bazı gerçekler de hiçbir zaman bilinmeyecek.

      Eğer gerçek bir demokrasiye sahip olabilsek ben dahil pek çok insan siyaset yapmak isterdi. Ne yazık ki hırslı, çıkarcı, sahtekâr ve liyakatsiz insanların eline kalıyor ülkelerin idaresi bu demokrasi anlayışıyla. Dediğiniz gibi bir tiyatro izler gibi izliyoruz olayları, kendimize göre bazı sonuçlar çıkarıp paylaşmakla yetiniyoruz. Bu durum biraz olsun rahatlatıyor bizi. "Hey, bakın sizin her söylediğinize inanmıyoruz, bizi kandırdığınızı biliyoruz" feryadı belki. Belki kimseye faydası olmayan bir tatmin, belki de sessiz bir isyan. Teşekkür ederim, ben de size sağlıklı günler diliyorum:)

      Sil