Yine daldı gözleri ...
Sık sedir ağaçlarının arasından bayır aşağı koşmaya başladı.
Arkasından buğulu bir ses işitti.
- Yavaş ol, taşlara takılıp düşeceksin!
Hiç oralı olmadı, ardına bakmaksızın bir ceylan gibi seke seke devam etti yoluna. Üzerine giydiği orta çağ prenseslerini andıran, buz mavisi, bol dökümlü elbise, orman gezintisine çıkan biri için hiç de uygun değildi. Buna rağmen, vücudunu saran abartılı kıyafet en ufak bir rahatsızlık vermiyordu kendisine. Çürümüş ağaç kabuklarının örttüğü, nemli patikada ayakları yerden kesilmişçesine hızla ilerlerken, kanatlarıyla rüzgârı kucaklayan bir martı gibi süzülüyordu adeta. Hemen yanı başında, yol boyu kıvrılarak akan derenin şırıltısı, kuş seslerine karışıyordu. Önüne çıkan ilk düzlükte durdu, ardıç ağaçlarının kekremsi kokusunu ciğerlerine çekti. Sırtına vuran sıcak nefesi hissettiği anda mengene gibi sıkıştıran güçlü kolların arasında buldu kendini. Başını geri çevirip şaşkın gözlerle arkasına baktı. Genç adam endişeyle kulağına fısıldadı,
-
Korkuttun
beni.
Hiç oralı olmadı, alaycı bir gülümsemeyle karşılık verdikten sonra ani bir hamleyle adamın kaslı
kollarından sıyrılarak dere yatağının doğal bir havuz oluşturduğu billur su
birikintisine bıraktı bedenini.
- Hadi gelsene. Üşümekten mi
korkuyorsun yoksa?
Bu davete kayıtsız kalmadı delikanlı. O da kadının peşi sıra, üzerindeki kıyafetleri çıkarmadan bıraktı kendini buz gibi suya.
Havuzun berrak suyu onların ateşini söndüremeye yetmedi. İhtirasla kucakladı birbirini, kavrulan bedenleri. Bir sis bulutu oluştu üzerlerinde…
***
Telefonun sesiyle irkilen Esther, dalgın gözlerle Selmin'i aradı.
Şen şakrak sohbetin dalga dalga yayıldığı yemek salonunda, içilen
kadehler dolusu şaraptan sonra sinirler iyice gevşemiş, ısrarla çalan telefonun
sesini Selmin'den başka duyan olmamıştı. Masanın üzerindeki son tabakları toplayıp mutfağa götüren hizmetçi, elinde Kemal'in ısrarla çalan telefonu olduğu halde hızlı adımlarla yemek salonuna girdi ve telefonu Kemal'e doğru uzattı.
- Sizi arıyorlar, Kemal Bey.
Kemal, beyaz önlüklü kadının uzattığı telefonu aldı, arayanın kim olduğuna
bakıp hareketlendi.
- Müsaadenizle, hemen dönerim. Kulağını
telefona yapıştırıp masadan kalktı ve yan taraftaki geniş salona geçti.
Şirketin finans müdürünü fena halde haşlayan Kemal'in öfkeli sesi, ortalığı inletiyordu.
- Artık sakız gibi uzattın bu işi. Üç kuruşa tamah ediyorsun. Kaçırmayalım şu Almanların teklifini. Biliyorsun, bu son şansımız. Biraz daha nazlanırsak, kalitesiz Çin mallarına çok daha fazlasını ödemek zorunda kalacağız.
Az önce yaşadıklarının ardından mutlu bir tebessüm kalmıştı Esther'in yüzünde. Herkes kendi havasında olduğu için bir kişi haricinde kimse fark edememişti onun bu halini. Gözlerini bir noktaya dikerek donan bir film karesi gibi hareketsiz kalışı, sadece Selma’nın dikkatinden kaçmamıştı.
Hasan yengesine doğru eğildi,
- Şu kocanın işkolikliğine bir anlam veremiyorum, insanın biraz kendine, sevdiklerine de zaman ayırması lazım, değil mi?
Esther'in yarasını deşmişti bu sözler. Hafifçe başını yana eğdi, iki elini açarak "Doğru söze ne denir." dedi, sessizce. Çok geçmeden, lâfın gelişi ağzından çıkan sözlerden pişmanlık duydu. Her şeye rağmen kocasını çok seviyordu, onun hakkında yapılan şaka yollu bu sözler bile ağırına gitmişti. Hasan'ın eşi Selma, en yakın arkadaşıydı. Kemal’in yerinden kalkmasını fırsat bilip mahzun gözlerle etrafı süzen arkadaşının yanına geçti.
Kemal’in uzayan iş görüşmesi masanın tadını kaçırmıştı.
- İş yaşamının bu kadar yoğun ve bunaltıcı olması ne kadar kötü.
Selma'nın bezgin ses tonuyla söylediklerine destek çıktı, Jale. İçini çekerek,
- Evet, ben de nefret ediyorum bu iş ortamından. Zaten bütün hayatlarım hep yoğun stres altında geçti, hiçbir zaman rahat yüzü görmedim ben de.
Selma, "Hayatlarım derken?" diye sordu merakla,
Ciddiyetini hiç bozmadan devam etti Jale,
- Nasıl anlatayım size bilmem ki, bir keresinde Vatikan'da rahibeydim meselâ. Papa'yla uzak bir akrabalık ilişkimiz
vardı ayrıca.
Hasan, gülmeye başladı.
- Ortaçağ yıllarıydı değil mi? Hani o cadı avlarının
yapıldığı dönem.
Jale, aldırmaz göründü,
- Evet, evet tam da o zamanlar işte.
Hayır, şaka yapar gibi görünmüyordu, Jale'nin büyük bir ciddiyetle anlattıkları karşısında şaşırtmıştı Hasan. Yine de duydukları inanılır cinsten değildi. Gecenin bu vaktinde işletildiğini düşündü. Gülerek,
- Yapma Jale, bizimle kafa buluyorsun, söylediklerinde ciddi olamazsın.
Jale, yanında oturan Ayhan'ı işaret etti,
- İster inanın ister inanmayın, siz hala gülmeye devam edin ama tesadüfen tanıdığım bu
adam bana inandı ve kendimi daha iyi hissetmemi sağladı. O olmasaydı az kalsın aklımı yitiriyordum. Öyle değil mi
aşkım?
Ayhan, karısına olan desteğini göstermek için vakur bir şekilde başını aşağı
yukarı salladı. Jale eşinden aldığı destekle devam etti,
- Hem aynı şeyleri o da yaşamış!
Bütün
gözler bir anda Ayhan'a çevrildi. Sonunda dayanamadı Hasan,
- Ne? Bu kadarına da pes yani. Yoksa sen de rahibe Jale'nin kiliseden atılmasına sebep olan yakışıklı sevgilisi miydin?
Ayhan, beklemediği bu soru karşısında kendini tutamayıp bir kahkaha patlattı,
- Evet, şaka bir yana Jale doğru söylüyor fakat ben onun bahsettiği yıllarda küçük bir çocuktum henüz. Hep birlikte katıla katıla gülmeye başladılar.
Masada konuşulanlar Esther’in ilgisini çekmiş, hiç araya girmeden pür dikkat Jale'nin dediklerini dinlemeye koyulmuştu.
Hasan, bu kez Esther'e dönerek,
- Sence Jale'nin anlattıkları doğru olabilir mi Esther, ne düşünüyorsun bu konuda? Hindistan'da
reenkarnasyona inanılıyor. Bugün yaşadıklarımız, önce yaptıklarımızın
karşılığı, sonraki hayatımızda yaşayacaklarımızın nedeniymiş. Karmaya inananlar hayata bu gözle bakıyorlar. Yani bizdeki "ne ekersen onu biçersin" sözünün karşılığı. Sokrat’ın öğrencisi Eflatun
da ruhların değişik bedenlerde belli bir tekâmül sürecinden geçtiğinden
bahsediyor.
Devam edecek
Yoksa bu seferki sizin kaleminizden mi?
YanıtlaSilEn baştaki havuz sahnesi Esther'in hayâli mi, bir (*) işareti ile ayırmak gerekir miydi, biraz aklım karıştı (ya da tarzı mı böyle bu seferki romanın?) sanırım okuyarak göreceğiz :) Kolay gelsin!
Evet, bu kez benim kalemimden:) Sonraki bölümlerde ortaya çıkacak bu durum. Sanırım ayrılmaması daha uygun. Sonraki bölümleri okuduğunuzda yine ayrılması gerektiğini düşünürseniz gerekli düzenlemeyi yaparım. Hayır tarz değil, size açıklama yapmak isterim ama spoiler olur:) Teşekkür ederim, evet görelim bakalım:)
SilBekleyemedim, sizin dediğinizi yaptım, teşekkürler:)
SilYeniden okudum :) Az biraz başka değişiklikler de var, bence çok sürükleyici başladı! KOlaylıklar dilerim tekrar!
SilEvet, sevgili Mrs. Kedi'nin katkılarıyla:) Çok teşekkür ederim. Hani olur da bu roman kitaba dönüşürse kitabın başında, desteklerini esirgemeyen siz dostlara teşekkür etmekten büyük onur duyacağım:)
SilMr. Kaplan üniversiteye giderken iki yol seçmiştim kendime: ya üniversitede kalıp akademik kariyer yapacak ya da editör olacaktım. Editör oldum ama sektörel dergiler çıkaran ve kurumsal sanılan ama pek de öyle olmayan bir yayınevinde başladığım için işler hiç de umduğum gibi gitmedi. İstifa ettim. Bambaşka işlere sürükledi hayat beni ama editörlük sevdam hiç bitmedi. Eşim bir roman yazıyor ve ben ona editörlük yapıyorum şimdi. Eminim sizin eşiniz de halihazırda bu konuda size destek veriyordur ama izniniz olursa ben de ufacık bile olsa, kenarından kıyısından biraz müdahil olmaktan gurur duyarım eserinize :)
SilÜniversitede kalmayı kısa bir süre ben de düşünmüştüm. Bu benim iş hayatına girmek konusunda çekingenliğimden ileri geliyordu sanırım. Mezuniyet sırasında bir yıllık düzenledik, ben düzenleme kurulunda başkandım. Şirketlerden reklam alırken özel sektördeki çekingenliğimi atmıştım. Ne yazık ki liseye kadar Türkçe ve edebiyat hocalarımın hepsi, (bu arada kulaklarını çınlatmış olayım) ezberci bir yöntem izleyen nitelik bakımdan yetersiz insanlardı. Fakat diğer arkadaşlar kompozisyon dersinden dökülürken ben her zaman en yüksek notları alıyordum. Bu biraz ilgi, biraz sevgi meselesi galiba. Pek de öğrenilecek bir şey değil gibi geliyor bana. Çünkü Türkçe konusunda kendi gayretimin dışında bir şeyler öğrendiysem hocalarımdan değil evlendikten sonra eşimden bilirim. Editörlük güzel, benim de zevk alacağım bir meslek.
SilEşinizin roman yazmasına çok sevindim, Mrs. Kedi. Umarım siz de yayınlarsınız onu blogta. Eşim az önce okudu ilk bölümü. Sizin de yaptığınız eleştiriyi aynen koydu önüme:)) Ya hani filmlerde de birçok kahraman çıkar birden karşına ve sonra anlarsın kimin kim olduğunu, bu da öyle bir şey işte dedim. Sonunda nasıl diye sordum, güzel dedi. Artık şevkim kırılmasın diye mi, bilmiyorum fakat genellikle acımasız eleştirilerde bulunur. Çok teşekkür ederim, iyi ki varsınız:)
kaleminize sağlık
YanıtlaSilinsanın biraz kendine, sevdiklerine de zaman ayırması lazım...
çok doğru bir cümle yazmışsınız.
Teşekkür ederim. Yoğun iş hayatının içinde kendini kaybedip sevdiklerini ihmal eden bütün işkoliklere ithaf ediyorum bu romanı:)
SilÖncelikle tebrikler Mr. Kaplan! Oldukça etkileyici bir giriş olmuş. Biraz fazla isim var, kafam birazcık karıştı :) Tekrar okuyup kimin kim olduğunu iyice kavramam gerek sanırım. Aşağıdaki cümlede iki kez "kendi" kelimesi geçiyor. Hemen sonraki cümlede de "kendi" var. Tekrar bakmak istersiniz belki diye yazıyorum :)
YanıtlaSil"Sırtına vuran sıcak nefesi hissettiği anda kendisini mengene gibi sıkıştıran güçlü kolların arasında buldu kendini."
Harikasınız. Ne güzel bakın, hatamı buldunuz:) Uçuyorum havalara, mutluyum. Düzelttim hemen, kim bilir başka kaç kişi görecekti benim fark edemediğim bu hataları. Lütfen, her konuda en ağır eleştirileri sizden duymak istiyorum. Okurlar eleştiri konusunda çok çekingenler. Kaç kez okuduğum halde gözden kaçıyor. Bir başka göz hemen fark ediyor tabii. Binlerce teşekkür:)
Silİsimler evet fazla biraz. İçine edilen bir doğum günü yemeği. Belki karakterleri sindire sindire tanıtmak daha iyi olurdu. Okuru boğmadan. Bu da haklı bir eleştiri. Aldım, başımın üstüne koydum:) Bir sonraki romanımda buna dikkat edeceğim.
Böyle diyeceğinizi bildiğim için rahatça yazdım :) Ama size bir sırrımı açayım. Ben yazdıklarım konusunda değil de hayatın içinde genel olarak eleştirilmeye karşı çok hassasım. Bir kere kesinlikle birebir yalnızken yapılmalı ve en yakınım bile yapsa önce "Amacım asla seni kırmak, üzmek, yargılamak değil. Her ne olursa olsun seni seviyorum ve zaten bu yüzden söyleyeceğim az sonra söyleyeceklerimi. Lütfen bu eleştirim yüzünden kırılıp üzülme." demesini bekliyorum. Bu isteğimi de tüm sevdiklerime her fırsatta söylüyorum. Bu koşullar sağlanmadıysa en haklı eleştiriye bile ölçüsüz derece saldırgan bir karşılık verebilirim maalesef. Ama bu dediklerim asla yazdıklarımla, fikirlerime alakalı değil :D Daha çok tercihlerim, tavırlarım ve yaptıklarıma dair eleştiriler için geçerli. Bunun sebebi zihnimde yer etmiş yanlış bir eşitlik: "Eleştiri = Beni sevmiyor/istemiyor/hor görüyor" Saçma olduğunu biliyorum ama maalesef böyle işte :(
Silİyi yaptınız:) Benim eşim başak burcu, kendisi ne kadar bunu kabul eder bilemem ama bu burcun en belirgin özelliklerinden biri temizlik ve düzen, ikincisi eleştirir ama eleştirilmekten nefret eder:)) Neyse ki uzun yazılardan sıkılıyor. Bu yorumumu okursa, beni eleştirdin der muhtemelen ve kızar bana. Kendi adıma ne kadar dürüst olabilirim, gerçekten bilmiyorum. Ama ilk bakışta her ne konu olursa olsun eleştiriye tahammülüm olduğunu düşünüyorum. Bu yetmezmiş gibi fikir, bilgi ve düşünce üzerine tartışmayı severim, belki bu konularda eleştirilerim de olabilir. Yok, bu çok ideal bir tablo oldu. Bazen ev içinde ya da iş hayatında farkına varmadan eleştirdiğim davranışlar ya da kişiler olabilir belki. Somut bir örnek vermekte zorlanıyorum. Ne bileyim, tamamen atıyorum, evde bir gün önceden nohut pişmiş mesela, ertesi gün yemekte kuru fasulye görünce gayrı ihtiyari "yine mi kuru" diye bir söz çıkabilir ağzımdan. E, şimdi kadın oturmuş, özenip bezenmiş, senin önüne yemek koymuş, sen kalkıp yapılanı eleştiriyorsun, kadın haklı:) Yani bunun gibi şeyler. Üzülmesini istemem tabii ama insanız işte hatalarımız oluyor. Bu konularda sabıka kayıtlarım olabilir.
SilBlog farklı bir mecra. Kimsenin fiziği, karakteri, cinsiyeti, dini, milliyeti beni ilgilendirmez. Burada eleştirilerimizin yazdığımız yazılarla sınırlı olduğunu, düşünüyorum. Ha bir keresinde Ağaç Ev Sohbetlerinde bir genç arkadaşımız haftanın konusunu belirlemişti. Lisede sevgili yapmak sizce doğru mudur, gibi bir şeydi. Ben o haftaki yazımda bu sevgili yapmak konusunu biraz ti'ye aldığımı hatırlıyorum:) Yani eleştiriyse en fazla yaptığım bu. Diğer güncel olayda ti'ye almak falan da yoktu, samimi bir şekilde yardımcı olmaya çalışmıştım sadece. İnanır mısınız, bu olaydan sonra artık herkese yorum yapmaya çekinir oldum. Neyse, Mrs. Kedi, biz anlıyoruz birbirimizi, önemli olan da bu zaten:)
Benim yazılarıma ve bloglarıma rahatça eleştirinizi/yorumunuzu yazın Mr.Kaplan :) Dediğiniz gibi biz anlıyoruz birbirimizi. Eleştiriler kendimizi geliştirmek için gerekli :)
SilTeşekkür ederim, sağ olun:)
SilÇocuklardan okuyamadım henüz ama başlığı görünce, sizin romanınız diye umut ediyorum. İlk fırsatta okuyacağım.
YanıtlaSilAcelesi yok, ne zaman müsait olursanız ve beğenmediğiniz, hatalı gördüğünüz yerleri içinize atmadan yorumlarda belirtirseniz çok memnun olurum, teşekkürler:)
SilKarakterleri kavradım :) 3 çiftimiz var: Esther ve Kemal, Hasan ve Selma, Jale ve Ayhan. Hasan ve Kemal kardeş. Bir de hizmetçi var, yanlış anlamadıysam adı da Selmin.
YanıtlaSilBir de şu cümle var aklıma takılan:
"Masanın üzerindeki son tabakları toplayıp mutfağa götüren hizmetçi, elinde bir cep telefonu olduğu halde yemek salonuna girdi."
"...elinde bir cep telefonu olduğu halde yemek salonuna girdi." Elinde cep telefonu ile salona girmesi olağandışı bir durum mu? "...olduğu halde..." kelimelerini neden kullanma gereği duyduğunuzu çözemedim Mr.Kaplan. Ben olsam sadece "...elinde cep telefonu ile yemek salonuna girdi." yazardım ama belki sizin vurgulamak istediğiniz başka bir durum vardır bilemedim.
Karakterleri doğru tahmin etmişsiniz.
SilCep telefonu kendinin olsaydı, cep telefonuyla mutfağa girdi derdim. Cep telefonu çalıyor ama kimin olduğu belli değil çalarken. Hizmetçi telefonu alıp yemek salonundan içeri giriyor ve telefonu Kemal'e uzatıyor. Elinde bir cep telefonu olduğu halde dememin sebebi buydu. Bildiğim kadarıyla bu kalıp kullanılabiliyor. Ama şöyle değiştirmek daha uygun düşebilir. Mesela giriş kapısının yanındaki konsolun üzerindeki gördüğü anda telefonun Kemal'e ait olduğunu anlıyor. O zaman şöyle yapabiliriz:)
"Masanın üzerindeki son tabakları toplayıp mutfağa götüren hizmetçi, hemen koşup Kemal'in cep telefonunu aldı ve yemek salonuna girdi. Israrla çalmaya devam eden telefonu uzattı sahibine."
Ooo, bayağı interaktif oldu bu, çok sevdim, teşekkürler:)
O zaman önerimi revize edeyim :) ".. elinde Kemal Bey'in ısrarla çalan telefonu olduğu halde sessizce yemek salonuna girdi ve telefonu Kemal Bey'e uzattı." olursa amaca hizmet eder hale gelir cümleniz :)
SilNiye sessizce? Telefon bas bas bağırıyor. Bunun dışında harika bir öneri:)
SilTelefon ısrarla çalıyor, sessizce içeri giren hizmetçi :))) Amma çok karıştım böyle ben size, kusuruma bakmayın Mr. Kaplan :)
SilKarışın, sıkıntı yok:)) Hizmetçi panik halinde telefon kapanmadan Kemal'e yetiştirmeye çalışıyor. Sessizce deyince parmaklarının ucuna basa basa giden bir hizmetçi geliyor gözümün önüne:)) Oysa içeride alem var, yemekler, içkiler kırla:)))
SilOoo iyiymiş :)))
Silçıktıları almaya başlıyorum :) merakla bekliyorum, sevgiler
YanıtlaSilOooo, epey kağıt masrafınız olacak, şimdiden söyleyeyim:) Teşekkürler.
Silİlk bölüme yorumumu bırakıp, diğer bölümlerde yorum yazmayacağım bay Kaplan. Tıpkı Yeni Bir Hayat sersinde yaptığım gibi. Her okuduğum bölüme bir imoji bırakacağım sadece. Son bölümü okuyunca da, fikrimi yazacağım. Arkası Yarın tadında okuyup bitirmek istiyorum ben bu romanı. Elinize sağlık, selamlar, saygılar.
YanıtlaSilNasıl arzu ederseniz. Fikirleriniz benim için çok değerli. Teşekkür ederim:) Saygılar benden:)
SilBaşlangıç biraz karışık geldi, iki kere okudum. Karakterlerin hepsi birden tanıtılmaya çalışılmış. Esther'i çözemedim önce, hizmetçiyi de. Devam geldikçe konu oturacaktır, kaleminize sağlık.
YanıtlaSilMehtap Hanım, karışık bulmakta haklısınız. Aslında karakterleri yeterince tanıtmadığım için biraz sorunlu görünüyor biraz da. Esther baş karakter, romanın sonuna kadar bizimle birlikte olacak. Evde konuk olarak bulunan Ayhan ve Jale, Kemal'in arkadaşı ve eşi. Hasan, Kemal'in kardeşi. Hasan'ın eşi Selma ise Esther'in çok iyi anlaştığı eltisi. Okurda merak uyandırmak, onu biraz düşünmeye zorlamak iyi bir şey ama dozunu iyi ayarlamak gerekir. Görünüyor ki biraz ayarı kaçırmışım:) Çok teşekkür ederim size. Hoşunuza gitmeyen, hatalı bulduğunuz her konuda ikaz etmeniz beni her zaman mutlu edecektir. Sağ olun, sevgiler:)
SilBir dizi ilginç hikayeden, dahil ettiğiniz akıllıca sözlere katılıyorum "Kim bitkiler, biçecek" Buna inanıyorum.
YanıtlaSilEndonezya'dan selamlar.
Greetings from afar make me much more happy. Unfortunately, I couldn't understand your comment clearly. I don't know how well my article translates into your language, but if you write your comments in English, I believe that I can understand better. Thank you, with my sincere love:)
Siletkili bir başlangıç kimin hayatından diye düşündüm:) üslubunuz çok iyi, emeğinize sağlık:)
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Aslında ben dahil pek çok kişinin ortak hayatından parçalar diyebilirsiniz. Biraz aşk, biraz fantastik öğelerle beslenmiş bir roman denemesi:)
Silgüzel olmuş etkileyici bir paylaşım başarılarınızın devamı gelir inşallah :)
YanıtlaSilBeğenmenize sevindim:) Hep birlikte inşallah:)
Silhımm ilk paragraf bir gizem gerilim korku dizisinin başı gibi, jenerik öncesi :) orman koşu suya girmek :) sonraki bölümlerde de jale şimdilik vampir gibi duruyor, hayalet olamaz, çünkü diğerleri göremezdi. o zaman vampir işte :) hadi bakalım beyaaa ne çıkacak, mizah, komiklik de olsun, dram çok olmasın, üzülmeyek :)
YanıtlaSilDeep, aslında bu roman tam senin sevdiğin tarzda:) İçinde aşk var, macera, fantastik öğeler var. Vampirlik yok, o beni aşar zaten:)) Dram değil, biraz pembe dizi gibi yani. Benim gibi ciddi birine yakıştıramayacaksın, biliyorum:)))
Siliçine çekti beni hikaye, devamını bekliyorum :)
YanıtlaSilAman ne güzel, çok mutlu oldum. Teşekkürler:) Hoşunuza gitmeyen tarafları söyleyin ama yoksa darılırım:))
SilDevamının gelecek olmasına sevindim :) Yorum yazarken çekindim ne yalan söyleyeyim. Benden önce yapılan yorumlara göz attım da ne kadar dikkatli okuyucular var ve Türkçeye ne kadar da hakimler.
YanıtlaSilKarakterler bende de tam oturmadı. Devamı geldikçe hafızada daha çok yer edinirler diye düşünüyorum..
Bu blogta yorum ve eleştiri konusunda kendinizi tamamen rahat hissedebilirsiniz, çekinmenize gerek yok:) Bilakis memnun olurum. O dikkatli okuyucular benim başımın tacı. Girişte çok sayıda karakteri yeterince tanıtmadan konuya girmem haklı bir eleştiri konusu oldu, farkındayım. İleriki bölümlerde yerine oturacağını düşünüyorum. Teşekkür ederim:)
SilYeni romanınız hayırlı, uğurlu olsun. Kolay bir iş değil. Sabır, sebat ister. En zor bölüm de "giriş"tir denir. Siz bunu gayet güzel başarmışsınız. Tasvirleriniz ve diyaloglarınız çok güzel, anlatımınız akıcı. Bizi ilginç karakterlerle tanıştıracaksınız sanırım. Kolaylıklar, başarılar diliyorum. Emeğinize, yüreğinize sağlık 👏👏😊
YanıtlaSilÇok teşekkürler:) Önceden yazmış olmama rağmen sanki sıfırdan başlamışçasına cümlelerle savaşıyorum. Sağ olsun arkadaşlar da gereken yerlerde katkı sunuyorlar. Bu beni çok mutlu ediyor. Güzel sözleriniz için teşekkürler. Bu konuda siz de tecrübe sahibi olduğunuz için eleştireceğiniz konularda da lütfen rahat olun. Sevgi ve saygılarımla:)
SilSevdim bu konuyu.. tam benlik! İlgilendiğim için çok ilgimi çekti. Eşliğinde de Londra Senfoniyi dinledim.. müthiş iyi uyuştular. :) devamına gidiyorum.
YanıtlaSilAa evet, Londra Senfoni eşliğinde okumak yakışır:) İyi okumalar, teşekkür ederim:)
Silİç içe geçmiş öyküleri severim ben. İnsanı daha bir uyanık tutar, daha dikkatli okutur kendini. Biraz geç olarak bugün okumaya başlayabildim, diğer bölümleri de okuyayım şimdi.
YanıtlaSilYemek masası biraz kalabalıktı, belki bu yüzden biraz şaşırdı okurlar:) İyi okumalar, değerlendirmeleriniz ışığım olacak, teşekkürler:)
SilBaştan başladım. :) Yeni başlamışsınız yazmaya, eskilerde kaldı sanmıştım.
YanıtlaSilRoman güzel başladı. Kaleminiz, anlatımını güçlü. Hayal gücünüz de belli ediyor kendini. Gözlem yeteneğiniz de olmalı diye düşünüyorum, çünkü farklı karakterleri gerçekten birbirinden farklı yazabilmek kolay iş değil. Kaleminize sağlık.
Benim de yarım kalan romanım var. Bir süredir paylaşsam mı diye düşünüyorum. Yayınladığım eski bir forumdan kaldırmıştım, ileride basılması ümidiyle ama sonra devam etmedim hayal olarak kaldı. :))
Sevindim:) Bakın benim bütün yazılarım her türlü eleştiriye açıktır. Yapılan yorumlara bakarsanız bunu görebilirsiniz. Eleştirilmek yazarı geliştirir, hatalarını görmesini sağlar. Bu konuda alınganlık gösterilmesi doğru değil. Muhtemelen blog camiasında yeni bir etkinlik başlamıştı, Kelime Oyunu. Ben bir arkadaşın yazısı üzerine son derece nazik ifadelerle ve tüm iyi niyetimle bir yorum yapmıştım, maalesef beni yanlış anladı. Doğal olarak ben bu duruma bozuldum ve sırf bu nedenler çok hevesli başladığım etkinliğe bir daha katılmayacağımı açıkladım. Bütün bunları size anlatmamın sebebi, yarım kalan romanınız. Bence bölümler halinde yazın ve eleştiriye açık olduğunuzu belirtin. Bu şekilde hem hatalarınızı görür hem de kendinizi daha iyi geliştirirsiniz. Tercih sizin tabii:) Teşekkürler.
SilAnladım, kötü olmuş o arkadaşın alınganlık yapması. Yine de devam edin bence katılıma. :)
SilBen de eleştirilere açığım, düzgünce dile getirildiğinde tabi. Ve aslında çok uzun yorumlara alışığım ama blogda herkesin kısa yazdığını fark ettim ben de çok detaya inmeden yorum yapıyorum o yüzden. Forum kültüründen sonra burası biraz garip geldi. :) Dediğiniz şekilde yayınlarım ben de, teşekkürler tavsiye için. Yarım dediğim aslında 2.kitap içindi. Seri yazıyorum, ilk kitap bitmişti. :)
Yok artık dönmem:)) Benim o olay ilk kez başıma geldi. Genelde blog dünyası özgürce yazılarımızı yazdığımız, bilgi dolu yazılardan faydalandığımız ve yazarların birbirine saygılı olduğu güzel bir ortam. Sizi ziyaret edeceğim ve roman, öykülerinizi okuyacağım en kısa zamanda. Teşekkürler:)
Sil