Masanın üzerinde dağ gibi yığılmış dosyaları karıştırdı. Aradığını bulamayınca telefona sarıldı.
- Kızım bana son gelen teklif dosyasını getir!
Tecrübeli sekreter, alışık olmadığı Kemal Bey'in sert ve tehditkâr ses tonundan rahatsız olsa da, gelen/giden evrakı, ekleriyle birlikte kendi düzenine göre arşivlediği için fazla paniklemedi. Kemal Bey'in yaşadığı gerginliğin farkındaydı. Kızı olacak yaşta değildi, şimdiye kadar hep "Nalan Hanım" diye hitap etmişti kendisine. Bunun kafaya takılacak bir mevzu olmadığını düşündü, hatta biraz da sevimli bulmuştu "kızım" demesini.
- Peki, efendim, hemen getiriyorum, dedi.
Birkaç dakika içinde beklediği klasörle birlikte küçük bir tepsi içinde, sade Türk kahvesi ve küçük bir bardağın yarısına kadar doldurulmuş soğuk suyu önünde buldu Kemal. Bir iki yudum suyla ağzını çalkalamadığı zaman kahvenin o kendine has saf tadını alamayacağını düşünür, yanında suyu olmadan asla sürmezdi dudağını fincana. Küçük, desenli cam bardaktan yudumladığı suyu ağzında gezdirirken önündeki dosyaların yapraklarını hızla çevirmeye başladı. Ödeme şartları, teknik şartname, fiyat teklifleri, yedek parça listesi, garanti koşulları gibi defalarca incelediği bir sürü detayı son bir kez daha gözden geçirmek istiyordu. İşin içine dalınca dış dünyayla bütün ilişkisini keserdi. Masadaki sabit telefonun sesiyle irkildi. Sekreter Nalan'dı arayan, Yönetim Kurulu Başkanının kendisiyle görüşmek istediğini söylüyordu. "Bağla", dedi. Başkan, âdeti olduğu üzere selamsız girdi konuya.
- Geldi mi senin şu meşhur misafirlerin, Kemal?
Soruda alaycı bir ifade sezdi ama anlamazdan geldi. Yine de saygıda kusur etmemek için, selâm vererek başladı konuşmaya. Biraz da karşısındakini utandırmak için yapmıştı bunu.
- Feridun Bey, merhaba! Gelmek üzereler, uçak rötarlı inmiş havaalanına bu yüzden biraz geciktiler.
- Almanların teklifi çok iyi deyip duruyordun. Umarım bu sefer bağlarsın işi artık.
- Evet, efendim yalnız... Nasıl söyleyeceğini bilemedi
bir anlığına. Finans müdürünü şikâyet etse olmayacak, Almanların yaptığı
terbiyesizlikten bahsetse hiç olmayacaktı. Bir terslik olması halinde Feridun Bey'e durumu nasıl açıklayacağını bilmez bir halde kıvranıyordu.
- Yalnız ne?
- İstediğimiz fiyata pek yanaşmıyorlar efendim, durum böyle olunca ek bütçe ayırmamız ya da miktarı biraz azaltmamız gerekebilir.
Feridun Bey'in duymak istediği en son şey kendisinden ek bütçe talebinde bulunulmasıydı. O alaycı konuşmasının şekli değişti birden. Sesini yükseltti.
- Ne diyorsun Kemal, biz burada para mı basıyoruz. Sen ön ödemeyi istedikleri fiyatın üzerinden yapmadın mı? Gelen yok, giden çok. Nasıl plân, nasıl bütçe hazırlama bu, anlayamıyorum...
Kemal dilinin ucuna kadar gelen "Hep işe aldırdığın Ümit geri zekâlısının yüzünden" diyemedi. Söyleyecek tek söz bulamazken telefonun öbür ucundan gelen öfkeli sesler makineli tüfeğin mermileri gibi birbiri ardına beyninde patlıyordu. Bir süre sonra telefonun yüzüne kapandığını fark etti. Artık canına tak etmişti. Eline aldığı dosyayı bütün gücüyle masaya vurmasıyla henüz elini sürmediği fincan devrildi, masanın üstündeki evraklar kahveye bulandı.
- Lânet olsun! Hak ediyor muyum bütün bunları ben,
gece gündüz çalışmalarımın karşılığı bu mu yani?
Nefes nefese kalmış, yüzü sinirden kıpkırmızı olmuştu. Ümit'i Almanlarla yalnız başına bıraktığı geldi aklına, adamların onu ayakta uyutmaları işten bile değildi. Bu şartlar altında toplantıya girmesi de mevzubahis olamazdı artık. Çıkmıştı bir kere ağzından, sık sık karar değiştiren insanlardan nefret ediyor, asla onlardan biri olmak istemiyordu. Yalnız başına yapmalıydı bütün işleri, hiç kimseye güvenmemesi gerektiğini aksi halde işin kontrolünden çıkacağını düşünüyordu. Ama şu an tek isteği yalnız kalmaktı, masayı temizlemesi için sekreterini bile çağırmamıştı yanına. Çekmeceden bir tomar kağıt peçete çıkarıp üstün körü masaya dökülen kahve birikintilerini toparlamaya çalıştı. Teklif dosyasına sıçrayan birkaç kahverengi lekeyi de temizledikten sonra yeniden belgeleri incelemeye koyuldu. En ince ayrıntısına kadar bütün bilgileri yutmuştu adeta. Ümit onun onda biri kadar zamanını ayırmış mıydı bu dosyalara?
Kapıyı vuran Nalan, içeriden bir ses gelmeyince şansını başka yoldan denemeye karar vermişti. Telefonun sesini duydu bu kez Kemal, önündeki dosyadan gözlerini ayırmaksızın ahizeyi kaldırıp kulağına dayadı. Kadının titreyen sesine kulak verdi.
- Efendim, beklediğiniz misafirler geldi.
Bir şey demeden kapattı telefonu. Odasından çıktı, tuvalete gidip elini yüzünü yıkadı. Aynaya baktı, pek iyi görünmüyordu ama yine de tahmin ettiği kadar kötü değildi. Esther'i düşündü. "Ben de geleyim seninle, belki sana bir faydam olur." demişti. Yardım etmek istiyordu ama ne yapabilirdi ki. Acaba Ümit ne haltlar karıştırıyordu içeride? Kağıt havluyla yüzünü kuruladıktan sonra kravatını düzeltip koridora çıktı. Odasına geçmek için kapının koluna uzandığı sırada başını Nalan'dan tarafa çevirdi.
- Neredeler?
- Ümit Bey'in odasındalar, Kemal Bey.
Ne yapacağını bilmez bir haldeydi, kapısının önünde, elini çenesine dayayıp uzun bir süre düşündü. Nalan'ın kendisini seyrettiğini fark edince hırsla dışarı fırladı. Koridor boyunca hızlı adımlarla Ümit'in odasına doğru yürüdü. Kapıyı çalmaya gerek duymadan içeri daldı. Bir anda karşısında beliren Kemal'i görünce şaşkınlığını gizleyemedi Ümit. Toplantıya katılmayacağını söyledikten sonra pat diye odaya girmesi hiç hoşuna gitmemişti. Finans Müdürü'nün telaş içinde ayağa fırlaması üzerine misafirler de ne olduğunu anlamamış, fütursuzca odaya dalan adamı şirketin sahibi sanıp hep birlikte ayağa kalkmak zorunda kalmışlardı.
- Hoş geldiniz Kemal Bey, sizi misafirlerimizle
tanıştırayım. Beyefendi German Generator ya da kısa adıyla GGC şirketinden Satış Müdürü Mr. Hans Knudsen ve bu hanımefendi de asistanı Ms. Anna Karsch.
Ümit daha sonra eliyle Kemal’i işaret edip onu misafirlere tanıttı.
- Kemal Bey, şirketimizin Genel Müdürü.
Kırk beş yaşlarında, orta boylu bir adam olan Mr. Knudsen, beyaza kaçan sarı saçları, bıyıksız, kırmızı suratı ve mavi gözleriyle ırkını inkâr etmiyordu. Yüzüne yapıştırdığı karikatürlere has kurnaz bir gülüşe sahip bu adamın karşısına çıkan herhangi bir insan, canı ne kadar sıkkın olursa olsun, her şeyi unutur, gayr-ı ihtiyari bir gülümsemenin esiri olurdu. Kemal’in yarım saat kadar önce patronundan yediği fırçayı unutmasının sebebi de bu olmalıydı. Hatta Ümit Bey'e bile ilk kez bu kadar sevecen gözlerle bakmıştı. Asistan Anna'nın boyu, Hans’tan en az bir karış daha uzundu, beline kadar sarkan sarı saçları, açık mavi gözleri, aşırı makyajı ve bir karış siyah deri eteğinin altında sergilediği düzgün bacaklarıyla iş kadınından ziyade moda dergilerindeki modelleri andırıyordu. Tanışma ve el sıkışma merasiminden sonra yuvarlak masanın etrafına dizildiler. Görüşü engellememek amacıyla masanın bir yanını boş bırakmışlar, Ümit ve Hans pencere tarafına geçmişti. Karşılarında muhasebe müdürü ve şirketin satıştan sorumlu iki makine mühendisi yerlerini almıştı. Kapı tarafında, Kemal’in hemen yanı başında oturan Anna, karşı duvara indirilen beyaz perdenin üzerine yansıtacağı bilgileri masanın üzerindeki dizüstü bilgisayarında hazırlamakla meşgul olurken, bir yandan da göz ucuyla Kemal’i süzüyordu.
Hafifçe kapıyı tıklatan Nalân, içmek için bir şey isteyip
istemediklerini sorunca Ümit Hans'a döndü.
- Madem Türkiye'de bulunuyorsunuz, sunumunuza başlamadan önce sizlere birer orta şekerli Türk
kahvesi ikram edelim, dedi. Odadakilerin hepsi bu teklifi memnuniyetle kabul
ederken, Kemal sadece bir bardak su istedi.
Devam edecek
Anna! O kadar süzme kızım Kemal' i.. Esther paralar seni :)) diyesim geldi nedensiz.
YanıtlaSilAlmanlar hakikaten süzerler! Huylarıdır; süzerler bakarlar gülümserler flört ederler ama bunu cinsellikten ayırarak yaparlar, bir nevi oyun gibidir.. Bizim Kemal'in de işten kafasını kaldıracak hali pek yok gibi, bence asayiş berkemal :)))
SilFakat Esther nerede, beni asıl düşündüren o taraf...
Dediğiniz doğru. Esther doktorun muayenesinde;)
SilÇok meraktayız yazar bey :/
SilBugün yeni bölüm gelecek İnşallah:) Bundan sonra bu kadar uzamayacak:) Teşekkürler:)
SilO kada kaptırdımki okurken sonu beni biraz üzdü devamını merakla bekliyorum kaleminize sağlık:)
YanıtlaSilTeşekkür ederim, içiniz rahat olsun, Kemal'in gözü işten başka bir şey görmüyor:))
SilThx:)
YanıtlaSilhımms bu bölüm iş felan işte çok ilginç değiil :)
YanıtlaSilHayat hep aksiyon olursa buna can mı dayanır? Aşk, iş, macera, keder, sevinç hepsi yaşamdan kesitler... Senin ilginç bulmadığın bu bölümü yıllarca yaşayanlar var aramızda:)))
SilGüzel ilerliyor. Karakterler çok gerçekçi ve olaylar merak uyandırıcı. Hemen diğer bölüme geçeyim.
YanıtlaSilTeşekkürler:)
Sil