Kemal’in gözü Anna’nın bilgisayarına takıldı. Asistanın yapacağı tek şey, basit bir “Power Point” programı yardımıyla, GGC şirketinin kurumsal bilgilerini, referanslarını ve teklif ettikleri ürünlerin teknik özelliklerini gösteren sayfaları Mr. Knudsen'in direktifleri doğrultusunda, bilgisayardan karşılarındaki perdeye yansıtmaktan ibaretti. Şimdiye kadar bunun gibi nice sunumlar görmüştü. Sadece on dakikalık bir şov için onca yolu göze almaları akıl alır cinsten değildi. Sunum sırasında verecekleri bilgilerin neredeyse tamamı zaten didik didik incelediği teklif dosyasında mevcuttu. Hiçbir emek sarf etmeksizin kim bilir kaç firmaya aynı şeyleri robot gibi tekrarlamışlar, satacakları ürünleri allayıp pullamışlardı. Teklif dosyasındaki bu bilgileri bir kez daha anlatmak arzusunda olsalar bile bunu internet üzerinden yapmak yerine hem kendilerinin hem de bir sürü firma yöneticisinin kıymetli zamanlarını çalmakta bir sakınca görmüyorlardı. Ama yine içindeki dürtüye bir türlü set çekemiyor, sunumu dikkatli bir şekilde dinlemeyi, anlatılanlarla teklif dosyasındaki bilgiler arasında bir farklılık bulunup bulunmadığını bir detektif hassasiyetiyle takip etme fikrinden kendini alamıyordu. Ümit Bey ve toplantıda hazır bulunan diğer firma yetkililerinin Alman satış müdürünün anlattıklarını koyun kaval dinlercesine, büyük bir huşu içinde dinleyeceklerinden emindi. Oysa detaylara girip karşı tarafın açığını yakalamak, Mr. Knudsen'i köşeye sıkıştırmak gerekirdi. Zaman zaman gerginlik yaratan bu davranış biçimi satranç oyununa benzerdi, oyunun galibi sinsi bir keyfi hak ederdi. Kemal, her an bir açık verme ve aldatılma korkusu içindeydi, iş konularında hiç kimseye asla güven duymuyordu.
Ancak bu sefer durum farklıydı. Hemen yanı başında bacak bacak üstüne atmış oturan sarışın afetin iç gıcıklayıcı parfüm kokusunun yanı sıra bilgisayar tuşlarında zarif bir şekilde dans eden ince, uzun, ojeli parmaklar bütün dikkatini dağıtmaya yetmişti. Ümit'e kızıp toplantıya katılmayacağını söylediğini anımsadı. Yine de kendini tutamayıp toplantıya girmesinden dolayı güçlü bir pişmanlık duygusu içini sıyırıp geçti. Çenesini tutup misafir gibi sessizce sunumu izlemek, yapılacakların en iyisiydi belki de. Yine her zaman olduğu gibi, son sayfada "Teşekkür Ederiz" yazısı perdeye yansıyacak, adet olduğu üzere sunumu yapan kişi izleyicilere dönecek, sağ kaşını yukarı kaldırıp matah bir iş yapmış gibi gururla gülümsedikten sonra "Yes... Any questions?" diye seslenecek, başını şöyle bir geriye atıp masanın etrafını turladıktan sonra şovunu tamamlayacaktı. Muhtemelen, işe yaradığını göstermek için fırsat kollayan Ümit, sırf lâf olsun diye alâkasız bir soru soracak, konuşmacı, dönüp nezaketen teşekkür ettikten sonra ona alâkasız bir cevapla karşılık verecekti. Sunum dedikleri, tiyatro oyunundan başka bir şey değildi, dananın asıl kuyruğu perde kapandıktan sonra, fiyat pazarlığında kopacaktı. Sonunda kararını verdi, racon kesmekten vazgeçip bir an önce sunum faslının sona ermesini beklemeye koyuldu.
Anna son kontrollerini yaptı, Mr. Knudsen'e bakıp hazır olduğunun işaretini verdiği sırada Nalân hafifçe kapıyı tıklattı ve elinde geniş bir tepsinin içine özenle dizilmiş kahve fincanları ve aynı sayıda yarıya kadar su doldurulmuş küçük cam bardakları olduğu halde içeri girdi.
***
Dairenin kapısında Esther'i karşılayan kısa boylu tombul sekreter, içten bir gülümsemeyle "Hoş geldiniz" diyerek genç kadını içeri aldı. Esther, sırtındaki açık mavi pardösüsünü çıkarıp kapının karşısındaki portmantoya astıktan sonra geniş bekleme salonundaki beyaz koltuklardan birine geçti ve hemen cep telefonunu kapattı. Kısa bir süre sonra yanına gelen sekreterin uzattığı kağıdı eline aldı.
- Esther Hanım, bize bu ilk gelişiniz olduğu için elinizdeki formda sorulan soruları cevaplamanız gerekiyor. Daha sonraki gelişlerinizde söz veriyorum, sizi tekrar yormayacağız. Sehpanın üzerindeki kalemi kullanabilirsiniz.
Kaleme uzanırken sorulara kısa bir göz attı. Adı, soyadı, adresi, telefon ve e-mail adresi gibi kişisel bilgilerin yanı sıra kendilerini kimin tavsiye ettiği merak ettikleri konular arasındaydı. Sıra oraya geldiğinde karşısına "Selma Sabuncu" yazdı. Düşük tınıda kulağa hoş gelen bir müzik sesi dışında çıt çıkmıyordu boş salonda. Sekreter randevulu hastasının geldiğini bildirmek için doktorun odasına girdiğinde büyük bir akvaryumun içinde elverdiği ölçüde özgürce dolaşan rengârenk süs balıklarıyla baş başa kalmıştı. Bir süre balıkların bezgin hareketlerini izledikten sonra çevresini daha dikkatli incelemeye başladı. Duvarlara asılmış birkaç pahalı tablonun dışında fazla bir eşya görünmüyordu. Geniş sokağa bakan pencerenin üzerinde patlayan güneşin cömert ışınlarından mümkün mertebe faydalanmak amacıyla açık gri duvarlarla aynı renge sahip, geniş enli metal jaluzi perdenin çubukları sonuna kadar aralanmıştı. Karşı köşede, gösterişli bir saksıdan yükselen pembe beyaz zambak, salona değişik bir hava veriyordu. Çocukluğu, evlerinin önündeki küçük bahçede annesiyle birlikte yetiştirdikleri rengârenk zambaklar geldi aklına. Oturduğu yerden kalkıp büyük saksının yanına yanaştı. Derin derin içine çekti çiçeğin güzel kokusunu.
- Çiçekleri seviyor olmalısınız, dedi arkasındaki ses. O kadar dalmıştı ki doktorun odasından çıkan sekreteri fark edememişti. Başını geri çevirince gördü onu.
- Ah, evet. Çiçek sevilmez mi hiç? Bana çocukluk yıllarımı hatırlattı, dedi, gülümseyerek.
- Cevdet hocamız da çok meraklıdır çiçeklere. Önünde durduğunuz çiçeğin adı, Casa
Blanca Orientale, yüzden fazla zambak türü arasında kokusu en güzel olanı buymuş!
- Haklısınız, zambakları iyi bilirim ama bu kadar güzel kokulusuna daha önce rastlamamıştım. Çocukken yirminin üzerinde zambak çeşidimiz vardı. Hatta babam bana bir keresinde Çinlilerin zambak soğanından yemek bile yaptıklarını söylemişti.
Sekreter, koltuğuna yönelen Esther’e kendinden emin bir tavırla cevap vermekte gecikmedi.
- Bu güzel kokuyu yemeğine tercih etmem ben şahsen. Hemen arkasından ekledi.
- Cevdet Bey odasında bekliyor sizi Esther Hanım, bir şeyler içmek ister misiniz, çay
kahve?
- Teşekkür ederim, belki biraz sonra.
Koltuğun üzerine bıraktığı siyah çantasını alan Esther, sekreterin peşinden doktorun odasına girdi. Kapının iyice kapandığından emin olmak için geri dönüp kontrol etti. Elli yaşlarında hafif kırlaşmış top sakallı profesör, masasından doğrulup saygıyla selamladı genç kadını. Elini açıp masanın önündeki mavi renkli koltuğu işaret etti.
- Hoş geldiniz Esther Hanım, buyurun oturun lütfen.
Babacan tavırlı doktor, genç kadının tedirginliğini üzerinden atamadığını fark
edip onu biraz rahatlatmak istedi.
- E, nasılsınız bakalım, bugün hava çok güzel değil mi?
- Evet, öyle gerçekten pırıl pırıl bir güneş var dışarıda, harika bir güz havası.
Doktora cevap verirken bir yandan ürkek bakışlarla gözlerini odadaki eşyalar üzerinde gezdirmeye başladı. Kapının sağında, kırışıksız beyaz bir örtüyle kaplanmış hasta yatağının bir metre kadar üstünde, duvara asılı bir tablo dikkatini çekti. Akşamki yemek sırasında yaşadıkları geldi aklına. Yemyeşil ağaçların arasında kıvrılarak akan derenin beslediği bir gölcük… İşte o akşam hayaline yansıyan tam da buna benzer bir yerdi. Doktorun sesiyle irkildi.
- Evet, Esther Hanım, kıymetli ziyaretinizin sebebini öğrenebilir miyim?
Sempatik tavırlarıyla kendisine gülümseyen doktorun yönelttiği soruya hazırlıksız yakalanan Esther, şaşırıp ne diyeceğini bilemedi uzunca bir süre. Aslında bu kez sonucu ne olursa olsun bütün yaşadıklarını doktoruyla paylaşmak konusunda kesin kararını vermişti. Doktorun ismini en yakın arkadaşı Selma'dan aldığını söylemekle sözlerine başlayabileceğini düşündü. Selma’nın bir psikiyatr ile ne işi olabilir diye geçirdi aklından ilk kez. Acaba onun da kendisi gibi kimselere bahsetmek istemediği bir rahatsızlığı mı vardı? Odasında konuşmasını bekleyen bu profesör, belki de Selma'nın yakın bir arkadaşının tavsiyesiydi. Kim bilir? Selma’yla ilgili bir ipucu yakalayabilirim umuduyla konuya arkadaşından girmeyi düşündü.
- Adınızı Selma Hanım’dan aldım.
Durup bekledi bir süre, merak içinde doktorun tepkisini ölçtü. Doktor gülümseyerek "Anlıyorum" dercesine belli belirsiz salladı başını. Başka bir tepki alamayan Esther, sözünü yarım bıraktığını düşünerek devam etmeye mecbur hissetti kendini.
- Kendisi en iyi arkadaşlarımdan biri...
Her şeyi açık açık anlattığı takdirde kendini daha iyi hissedeceğini biliyordu artık. Yıllarca hayatını zehir eden bu sırrı ilk kez biriyle paylaşmak konusunda hiç bu kadar istekli olmamıştı. İçinde yıllarca hapsettiği zehri bir parça akıtsa hafifleyebileceğini, bir türlü yakasını bırakmayan kâbuslardan kurtulabileceğini düşünüyordu. Doktor, sabırla genç kadının konuşmasını bekliyordu.
- Size anlatacaklarımın önemli bir kısmını Selma Hanım ve eşim dâhil bugüne kadar hiç kimseyle paylaşmadım.
Profesör, masaya dayadığı iki elinden destek alarak öne doğru hafifçe eğildi.
- Sizi anlıyorum, içiniz rahat olsun Esther Hanım, burada anlatacaklarınız asla bu odanın dışına çıkmaz. Bildiğiniz gibi bütün meslektaşlarımla birlikte en çok önem verdiğimiz etik bir kuraldır bu.
Doktorun konuya yaklaşımı had
bildirmekten ziyade, hastasına güven vericiydi. Esther’i biraz olsun
rahatlattı doktorun sözleri, Selma’yı ve Kemal’i bir süreliğine attı kafasından.
Devam edecek.
En heyecanlı yerinde kesmişsiniz Mr. Kaplan :D Nedir Esther'i bu kadar üzen, endişelendiren acaba? Merakla bekliyorum.
YanıtlaSilHa ha haa:) Arkası yarın gibi, en heyecanlı yerinde biter, hepimizi meraktan delirtirdi:) İnşallah fazla ara vermeyeceğim:) Teşekkürler.
SilEvet lütfen, fazla ara vermeyiniz :)
SilSize söz veriyorum, bir daha olmayacak:)
Silvallahi, bu blog işinin iyice içine girince müthiş hikayeler var umarım her birimiz bir gün bu hikayeleri yazdığımız için ödüllendiriliriz bir şekilde :)))
YanıtlaSilEskiden olsaydı belki:) Günümüzde kim müthiş yazıyor, kim herhangi bir konuyu iyi biliyor değerlendirme ölçütü değil maalesef. Eğer ödüllendirmek istiyorsan ya çok paran olacak ya da bir görüşün yalakası, kötü bir emelin kirli maşası olman gerekiyor. Diğer taraftan memlekette açılan yüzlerce kalitesiz üniversite olduğu gibi kendini yazar zannedip bir sürü kitap yazan insanı arasında hiç şansın yok. Bu yüzden hiçbir beklenti içine girmemek en doğrusu:) Teşekkürler.
SilO kadar haklısın ki valla...
Sil👍
YanıtlaSilTeşekkürler:)
SilDoğal olarak en heyecanlı yerde kesilmiş hikaye. Bekleyip göreceğiz....
YanıtlaSilTeşekkür ederim:)
Siliş ve ester, jale noldu :)
YanıtlaSilJale mi? Bilmem ki, muhtemelen evde Ayhan'ı haşlamakla meşgul:)))
SilBetimlemeleri çok sevdim. Her şey gözümde canlanabildi. Doktor ve Esther arasında geçecek konuşmaları merak ediyorum. Kalemine sağlık.
YanıtlaSilÇok teşekkürler:)
YanıtlaSil