Konu Esther'in ilgisini çekmişti. Buna rağmen, kendini toparlamakta güçlük çekiyor, kısa bir süre önce yaşadıklarını, çevresinde bulunan hiç kimsenin inanacağına ihtimal vermediği bu güç durumu, Hasan'ın anlattıklarıyla birleştirmeye çalışıyordu zihninde. Hayır, rüya değildi gördüğü. Fakat o kadar sahiciydi ki. Üzerinde açık mavi bir elbise vardı ama onun ormanda giydiği buz mavisi elbiseden çok farklıydı. Ardıç ağaçlarının etkileyici ve eşsiz ferahlık veren kokusu üzerine sinmişti. Eşine doğum günü hediyesi olarak aldığı, yoğun ardıç meyveleri aromalı L'Eau Bleue d'Issey parfümü sadece bir tesadüften ibaret miydi? Birlikte havuza girdiği genç adamı düşündü. Kemal'e benzemiyordu. Havuzdaki ihtiraslı anları düşündü, yüzü kızardı, kocasına ihanet etmenin utancı sardı bütün bedenini. Elbisesinin eteklerini yoklayarak bir ıslaklık aradı, bulamadı. Evet, hayal görmüş olmalıydı, ama hayalden de öte bir şeydi yaşadıkları. Sanki kısa süreliğine başka bir zaman dilimine seyahat etmiş, bütün delilleri arkasında bırakıp geri dönmüştü. Yoksa Jale'nin söylediği gibi önceki hayatlarından birinin içine mi düşmüştü? Hasan'ın gözlerini dikip kendisine baktığını fark edince telaşlanıp cevap vermesi gerektiğini hatırladı. Kelimeler ağzında düğümleniyordu.
- Şey, evet, olabilir yani, bilmiyorum.
Evin hizmetçisi Selmin, etrafında renkli mumlar dizili büyük pasta tabağını misafirlere göstere göstere yanlarına gelirken büyük bir alkış koptu. Tam bu esnada telefon görüşmesini bitiren Kemal, karısının yanında Selma'nın oturduğunu fark edip sesini çıkarmadan Hasan'ın yanına geçti. Jale'nin anlattıklarıyla kafası çorbaya dönen Hasan, ağabeyinin fikrini öğrenmek istedi.
- Kemal Abi, sen ne düşünüyorsun Jale’nin söyledikleri hakkında?
Masada bulunmadığı sırada konuşulan konuya uzak kalan Kemal, işi şakaya vurarak gülümsedi.
- Jale her ne söylemişse doğrudur. Aynen katılıyorum.
Baştan savarcasına verdiği bu cevap Kemal'in canını sıkmıştı sıkmasına ama bir yandan sohbetten kopmuş olmasının verdiği eziklik diğer yandan aklından bir türlü atamadığı işlerden dolayı, mutluluk saçan dost meclisinin içine düşmüş bir yabancı gibi hissetti kendini. İçkiyi biraz fazla kaçırmış, hafiften başı ağrımaya başlamıştı. Yine de kardeşine kabalık etmeye gönlü razı olmadı.
- Hangi konuda?
Selmin’in pasta servis tabaklarını getirdiği sırada çalan telefon sesi bir kez daha bıçak gibi kesti sohbeti. Hasan, can sıkıntısıyla ellerini havaya kaldırdı.
- Tam zamanı. Kesin, yine seni arıyorlardır. Kusura bakma ama rezil ettiler bize bu geceyi.
Evet, Kemal'in telefonuydu keyifleri bozan.
Selma içini çekti,
- Şu münasebetsiz telefon niye hep olmadık zamanlarda
çalar ki? Pastayı kesmemize bile müsaade etmedi.
Konuklar yüzlerini somurtup sabırla beklemeye koyuldular.
Kemal telefonu eline alır almaz asabi bir cümleyle noktaladı konuşmayı.
- Tamam, lanet olsun, bekleyin geliyorum hemen.
Hasan, ağabeyinin telaşını anlamaya çalışıyordu.
- Neler oluyor, bu saatte nereye gidiyorsun?
- Ne olur kusura bakmayın, acil bir durum, gitmem lâzım, yarım saat içinde dönerim, siz keyfinize bakın.
Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Güzel başlayan gece ardı ardına gelen telefonlar yüzünden tatsız bir hal almıştı. Oysa Kemal'in iş aşkı dışında canlarını sıkacak en ufak bir şey olmamış, her şey yolunda gitmişti. Konuklara sunulan nefis yemekler beğenilmiş, şarap kadehleri birbiri ardına neşeyle havaya yükselmiş, masada bulunan herkes hafiften çakırkeyif bir hale gelmişti. Selmin masayı topladıktan sonra yeni servisleri açmış, doğum günü pastasının üzerindeki mumları Kemal’in üflemesine gelmişti sıra. Ev sahibesi Esther'in canı sıkılmıştı, yaşanan hayal kırıklığını tek başına nasıl telafi edeceğini bilemiyordu. Kemal’i uğurlamak için kapıya kadar ona eşlik etti.
- Ayıp olacak misafirlere...
Kemal umursamaz göründü.
- Yabancımız değil onlar, kusura bakmazlar. Kısa sürede dönmeye çalışırım.
Alelacele karısını öptükten sonra asansörün çağırma düğmesine bastı. Donup kalmıştı Esther, kapının aralığında. Asansör aşağı hareket edene kadar kaldı öylece.
Hasan, karşısında oturan Jale'ye göz kırparak Ayhan'a döndü.
- Sakın sen de ağabeyim gibi olmayasın bak, ailene mutlaka zaman ayırman lazım.
Ayhan, Hasan'ın uyarısını gülümseyerek yanıtladı.
- Biz daha genciz, henüz birbirimizden bıkmamız için çok erken.
Kolunu Jale'nin omzuna attı ve güzel karısının dudağına bir öpücük kondurduktan sonra kulağına sessizce fısıldadı,
- Öyle değil mi hayatım?
Jale ne diyeceğini bilemedi önce. Bir anlık sessizlikten sonra sesini yükseltti.
- Nasıl yani, yaşlanınca benden bıkacağını mı söylüyorsun? Yanlış mı duydum? Şuna bakın, bir de öyle değil mi diyerek benden teyit istiyor.
Jale ve Esther hariç salondaki herkes kahkahayı bastı. Hasan'ın
işaretiyle son kez kaldırıldı kadehler.
- O zaman, gençlerin şerefine!
Kristal camların çın çın sesleri neşelerine ortak oldu. Ayhan, yaptığı gafı unutturmak için cinlik yapıp bir kez daha kaldırdı kadehini havaya.
- Şerefe, gelecek hayatlarımızın şerefine.
Selmin, usulca Esther'in yanına yanaşıp kulağına eğildi.
- Mumları yakmamı ister misiniz efendim?
- Hayır, Kemal Beyin gelmesini bekleyelim, bu pasta onun doğum günü için.
Gözleri dolmuştu Esther'in.
Mutfağa geri götürmek üzere pastayı eline aldı, Selmin.
- Peki, nasıl isterseniz.
Misafirler geç vakte kadar Kemal’in dönüşünü boşuna beklediler, herhangi bir haber çıkmayınca Esther’den müsaade isteyip evlerinin yolunu tuttular. İşlerini bitiren Selmin, kapıyı çekip çıktığında Kemal hâlâ eve dönmemişti.
Sabaha karşı geldiğinde, güzel karısını koltuğa kaykılmış, yarı uyur bir vaziyette buldu. Sessizce yanına yanaştı.
- Yatmadın mı sen hâlâ?
Esther, yavaşça doğruldu, ayağa kalkıp şefkatle kollarını kocasının boynuna doladı.
- Neden bu kadar geciktin aşkım, neredeyse gün ışıyacak?
- Biliyorum, çok geciktim, ama gitmeseydim bütün emeklerimiz, harcadığımız onca para heba olurdu. Ümit gibi yeteneksiz bir adamı kalkıp finans müdürü yaparsan olacağı bu. En çok da kendime kızıyorum, böyle bir ahmaktan kalkmış iş bekliyorum. Yokluğu varlığından çok daha iyi.
Bunları söylerken suratı sinirden
kıpkırmızı olmuştu.
- Selmin de gitti mi ?
- Evet, kalsın dedim ama beni dinlemedi. Bir taksi çağır bari dedim,
gecenin bir yarısında başına bir şey gelmese bari.
- Taksi çağırdıysa sıkıntı yaşayacağını sanmıyorum. Jale neler saçmalıyordu yine? Neydi o Hasan’ın bana sorduğu?
- Geçmiş hayatlarından bahsettiler işte.
Kemal, bir yandan havluyla yüzünü kurularken konuşmaya devam ediyordu.
- Zavallı kız kafayı sıyırmış bence. Yeni tipini nasıl buldun? Saçlarını kısacık kestirmiş, Ayhan'a kör kütük âşık pozlarında. Bu yaşında kendisini liseli talebe zannediyor. E, sen ne yaptın bakalım bu vakte kadar?
Esther, buruk bir gülümsemeyle yaklaştı kocasına,
- Yarım saat içinde dönerim demiştin çıkarken. Senin gelmeni bekledik, tadımız tuzumuz kaçtı tabii. Her an gelirsin diye pastayı kestirmedim.
- Yarın sabah erkenden önemli bir toplantımız var yine, Almanlarla. Bir kez daha gözden geçirdik durumu. İşin bu kadar uzayacağını tahmin etmemiştim. Bir sürü hesap kitap işinden sonra pazarlık şansımızın hiç kalmadığını anladık. Gerçekten de fiyat konusunda ellerinden geleni yapmış adamlar. Doğru bir karar verebilmek için zamana karşı yarışmak zorundayız, bir gün daha gecikseydik bütün planlarımız alt üst olacaktı. Yoksa misafirleri bırakıp gider miydim, hem de doğum günümde...
Devam edecek
Hasan ne kadar patavatsız çıktı öyle :)) O an masada olup "Ah Hasancım, doğum gününü hatırlat da size bir boy aynası göndereyim, gerçek yaşınızla yüzleşirsiniz" demek istedim :)
YanıtlaSilHa haa:)) Hasan memur galiba, sabah dokuz, akşam beş, anlamıyor Kemal'in halinden:)
SilPardon ben Ayhan yazacağıma Hasan yazmışım. "Biz daha genciz, bıkmayız birbirimizden" demek Esther'e alenen "Kemal senden bıkmış" demeye geliyor. Baya çam devirmiş Ayhan :)))
SilHa, evet:))) Haklısınız. Hem Jale'ye hem de Esther'e karşı büyük çam devirdi. İçkiyi o da biraz fazla kaçırmış. Ama Jale bunun hesabını evde soracaktır ona muhtemelen:)
Sil👍
YanıtlaSilThx:)
SilBölüm 1'den sonra 2'ye geçince her şey yerine daha güzel oturdu. Kemal'i şimdiden hiç sevmedim :)
YanıtlaSilKemal aslında fena biri değil fakat hastalık derecesinde işine bağlı. Bakalım neler gelecek başına:))
SilBu 2. bölüm hikayesi daha da ilginç. Görünüşe göre 3.
YanıtlaSilBölüm daha da ilginç olacak...
Bakalım, görelim:)
Silİşiyle evli adamcağız. Bakalım Esther nasıl bir hamle yapacak.
YanıtlaSilİşine aşık:) O kadar ki gözü başka bir şey görmüyor. İşine olan bu tutku sevdiğinden değil. Fakat nasıl oluyor da eşine olan sevgisinden üstün geliyor. Psikolojide bu davranışın bir adı olmalı. İşkolik tam karşılık geliyor mu bilmiyorum:)
Silşimdilik favorim jale :)
YanıtlaSilBenim Esther:))
Silfirst time i read story in Turkish, nice story. thanks for sharing
YanıtlaSilThank you for your reading my article. Nice to hear this:)
SilEsther'deki kibarlığa bak hele ;
YanıtlaSil- Neden bu kadar geciktin aşkım, neredeyse gün ışıyacak?
Aşkım ?
ya o değil de sevgili Kaplan, Kemal hani diyor ya; "Alınmaz onlar yabancı değil " , ne doğru değil mi ? Kendi en yakınlarımıza bile o kadar özensiz olduk ki hep bir aman yabancı değil onlar durumundayız, oysa esas alınması gereken özen göstermemiz gereken onlar değil mi
Yalnız o Selmin'den bir şeyler çıkacak değil mi ?
Çıksın lütfen ....
Esther ile Kemal birbirlerini seviyorlar ama aralarında Kemal'in işkolikliği var:))
SilHaklısınız ama adam işi yüzünden eşini göremiyor, misafirleri nasıl görsün:) Mutlaka, iş önemli ama asla birinci sırada olmamalı. Fakat oluyor işte bazıları için. Bu da bir hastalık türü, tedavi gerektiriyor:) Selmin mi? Yok, o kendi halinde bir kadın. Ama Kemal'in başına neler gelecek bilemiyorum:)
Hımm.. bu sağlam bir öykü, kesinlikle tutar Kaystros (sizin sayfada bir de komşular var okunmayı bekleyen. En kısa zamanda :))
YanıtlaSilheyecanla bekliyorum devamı.
Hadi bakalım, iyi okumalar. Ben de bazı arkadaşların yazılarını okumakta gecikiyor, gecikerek de olsa dönüyorum. Teşekkürler:)
Silİş mi acaba? diye düşünüyor insan ister istemez. Bir de en yakınlarımızın her kusuru anlayacağını düşünmek "onlar yabancı değil" konusu. Hep yakınımıza haksızlık, ihmalkarlık yapmak durumu...
YanıtlaSilVar öyle işkolikler, kendimden bilirim:)) Bir keresinde ben de böyle bir masayı bırakmak zorunda kalmıştım. Gece şantiyeden aramışlardı, şantiye şefiydim, bir iş kazası olmuş, jandarma beni istiyormuş. Şimdi yemekteyim, yarın gelsem olmaz mı diyemiyorsunuz bazı durumlarda maalesef.
Sil