Tekir kedi ile arkadaşı Minnoş sahildeki kayaların arasındaki mağara süthanelerinin birinde oturmuş iki lafın belini kırıyorlardı. Muhabbet kuşu Cilvenaz kırıtarak geldi yanlarına, pençesindeki tepsiden iki kase süt ve birkaç parça patates topu bıraktı önlerine. Hafiften bir rüzgar esti, ölü insan kemiklerinden yapılmış sandalyelerden birini devirdi, deniz ise rüzgara aldırmamış, olabildiğince sakindi.
Sütünden bir fırt çeken Tekir, arkadaşını baştan aşağı süzdükten sonra "Saçlarını kime yaptırdın Minnoş'cuğum, pek güzel olmuş." dedi. Minnoş, "Bizim sokağa yeni bir kuaför gelmiş, adı Mia, işini biliyor." diyerek merakını giderdi arkadaşının. Bir tıslama sesi duydular. Minnoş'un tüyleri diken diken oldu. Tekir "Korkma," dedi, "Biliyorum, zehirsiz bunlar." Ayhan sürünerek geçti ayaklarının dibinden, kayanın çatlağı arasında kayboldu. Sakin deniz birden kabardı. Büyük bir uçak yalpalayarak karşı iskeleye yanaştı. Kefaller gökyüzünde çığlık çığlığa kanat çırpıyor, denizden kapacakları bir martı yavrusunu kolluyorlardı.
Geceleri soğuk olurdu, bir ihtimal sıcak yatağında yüzü koyun uykuya dalmıştı anlatıcı, bedeninin alt kesimini örten blanketin üzerinden kayıp gittiğinin farkında değildi.
Evet dostum, seni tercih edecek Rauf Bey elbette. Yaptığın blöf değil. Seni yıllardır tanıyan, huyunu suyunu bilen genel müdürün bir türlü senin sabrını zorlamaktan alıkoyamayacak kendini. Bu kadar zıt karakterli iki insanı bir arada tutan ne? Hadi onu anladım, güven veriyorsun, çalışkansın, fedakârsın, her işe kolay adapte oluyorsun, dürüstsün, işini biliyorsun da sen onda ne buluyorsun? Bu soruyu sürekli soracaksın kendine. Sana değer veriyor, teknik konularda sözünü dinliyor, yeri geldiğinde ödüllendiriyor ve en önemlisi de senin yapamayacağın ya da yapmakta zorlandığın işleri yapıyor. Meselâ daire başkanları şantiyeye geldiğinde lavabonun kapısında bekleyip onlara havlu tutabiliyor. İdare elemanları iş dışındaki taleplerini hiç zorlanmadan ona iletebiliyorlar. O da bu talepleri zevkle en kısa zaman diliminde karşılıyor. Çünkü biliyor ki kendisine gebe kalacak bu insanlar. Zamanı geldiğinde en olmaz denilen işleri bile hallettiğini görüp şaşıracaksın.
Derivasyon tüneli betonlarında pürüzsüz bir yüzey aranır. Ancak uygun beton karışımı kullanmadığınız için mi yoksa betona ilave edilen uygun kimyasal katkı bulamadığınızdan mı bilinmez çelik kalıp sökülünce yüzeyler kurt yeniğine benzer bir görünümde çıkacak. Şantiye kalite kontrol laboratuvarındaki arkadaşlarınla problemi çözmeye çalışırken Rauf Bey yine sana bir sürpriz yaparak Bodrum'da villâ inşaatları yapan bir mühendisi bulup getirecek. Neymiş efendim, gelen arkadaş beton konusunda çok tecrübeliymiş! Sana haber vermeden böyle bir oldu bittiyle işine müdahale etmesi genel müdür bile olsa kabulleneceğin bir durum değil. Sana hadi anlat sorununu bu arkadaşa diyecek. Fena halde bozulacaksın. Bu işler deneyerek uygun karışımı bulmaktan geçer dostum. Öyle bir bakışta çözülmez ki. Hem daha henüz işin başındasın. Hani her şeyi denedim, olmadı desen eyvallah, git dışarıdan yardım al. Madem bu işi çözemeyeceğime kanaat getirdiniz, işte Halep, işte arşın diyeceksin. Zavallı adam da şaşıracak bu tepkine. Onun bir suçu yok ki, çağırmışlar gelmiş. Senin bütün tepkin Rauf Beye.
Apar topar yemeğini yedirip gönderecekler bu bir bileni. Birkaç gün içinde uyguladığınız yeni beton karışımlarıyla sorun çözülecek. Siz Rauf Beyle böyle dalaşırken dışarıdan çok iyi bir ekip arkadaşıymış gibi görüneceksiniz. Çünkü ne kadar kavga etseniz de aranızda genellikle küskünlük olmayacak. Bu yüzden Rauf Bey'le arası bozulan kişiler, senin de onların karşısında olduğunu sanacak. Zaman zaman bunun sıkıntısını çekecek, haksızlığa uğrayacaksın.
Proje kapsamında tamamlanan çevre yolunun geçici kabulü yapılacak. Bu esnada tünel kazılarında meydana gelen göçükler, portal aynalarındaki heyelânlar canını hayli sıkacak. Bir dini bayram tatilinde gönüllü olarak şantiyede kalıp bir avuç tünel işçisiyle birlikte beklemeye tahammülü olmayan göçük sorununu çözeceksin. Bayramın ilk gününde tünel problemi ile uğraşırken bir haber gelecek. Trafiğe yeni açtığınız yolda ticari bir taksi kaza yapmış. İzmir'den aldığı iki yolcudan birinin ve şoförün hayatını kaybettiği kaza bayramın tadını kaçıracak. Yolun cazibesine kapılan şoför gaza yüklenmiş ve ardından şarampole uçarak birkaç takla atmış. Ağır yaralı diğer yolcuyu gelen ambulans hastaneye götürecek.
Bu arada baraj tipinin değiştirilmesine yönelik çalışmalar hızlanacak. Bunun için bir dizi jeolojik araştırmaların yapılması gerekecek Avusturyalı bir Yahudi asıllı bir jeoloji mühendisi olan Johannes eğlenceli kişiliğiyle sana Karakaya günlerini hatırlatacak. Yabancılarla çalışmak bir ayrıcalık dostum, stresin zerresi yok. Onlarla birlikte yaptığınız çalışmalar her zaman keyifli geçecek. İngiliz asıllı Quentin de onlardan biri. Genç yaşına rağmen konusuna son derece hakim ve dünyaya hizmet ediyor. Yine bir İngiliz olan Andrew içlerinde en profesyoneli. Profesyonelliğin iyi ve kötü tarafları var sana göre. Bu Andrew'a da hem kızacak hem gıpta edeceksin. Bütün yabancı müşavir mühendislerinin sözleşmeniz gereği günlük çalışma bazında ödenen bir ücreti var. Konuyu ve soracağın soruları belirleyecek önce. Önüne gelen ödemeye esas detaylandırmada senin sorduğun sorulara cevap verebilmesi için yaptığı iki ya da üç günlük, bazen de üç saatlik araştırma, hazırlık süresini dahi dikkate alacak. Böyle bir durumu sen eksikliğin kabul eder, bir hafta çalışıp hazırlansan bile bunun parasını istemek aklından geçmez oysa.
Gerek şantiyede gerekse baraja yakın sahil beldelerinde gelen misafirlerle birlikte yediğiniz yemekler sana moral olacak. Bir süreliğine iş stresinden uzaklaşmak büyük ihtiyaç dostum. Fakat bazı İdare mensuplarının ukala tavırları sinirlerini bozacak. Genel Müdürlükten gelen bir şube müdürü onlardan biri. Yine müteahhitlerden birine yamanıp gittiği yurt dışında içtiği bir Fransız şarabını söyleyecek, ne içersiniz dediğinizde. Elbette o istediği şarabın restoranda olmadığını biliyor. Amacı sizi ezmek aklı sıra. Garson aradığınız şarap maalesef elimizde mevcut değil deyince size keyifle gülümseyecek, "Bak gördünüz mü, beni ağırlayacağınız yer burası değil, ben çok daha iyi yerlere layığım." havasında. Onun bu tavrından sonra mahcup görünmeye çalışacak, görmemişin teki işte diye geçireceksin içinden.
Rauf Bey'le anlaşmazlıkların tam gaz devam edecek. Bir gün yemek salonuna çıktığında masanda kontrol mühendislerinden birinin misafirleriyle oturmuş yemek yediklerini göreceksin. Pek çok kişiye göre normal olan bu olay seni çileden çıkaracak. Kontrol teşkilatı için onlara tahsis edilmiş bir yemekhane mevcutken sana bilgi vermeye dahi tenezzül etmeden sana ait bir yerde oturup yemek yemeleri, yani seni yok saymaları kabul edeceğin bir şey değil. Bu düşüncesiz davranış karşısında yüksek sesle rahatsızlığını duyuracak, dönüp çıkacaksın yanlarından. Oysa seni adam yerine koyup bilgi verseler sen onları zevkle ağırlayacaksın. Kontrol teşkilatının tamamının bu rahat tavırlarına sebep büyük patronun ve genel müdürünün onları şımartmaları. Bu tür davranışlar senin onur meselen olacak. Bu olay büyüyecek, seni Rauf Bey'e şikayet edecekler. Sen kendi haklılığını anlatmaya çalışacaksın ama nafile. Rauf beyle aranda ipler iyice gerilecek. Birbirinizin arkasından konuşmaya başlayacaksınız. Bu koşullar altında çalışmanın tadı yok artık senin için. Her zaman işten ayrılan sen oldun. Bu kez bunun ailene karşı haksızlık olduğunu düşüneceksin. Zira eşinin tayini yaptırmışsın, gayet mutlu olduğu bir okulu var, çocukların okullarına yeni adapte olmuşlar, şantiyeye geleli henüz bir yıl bile geçmemiş. Bütün bunlardan dolayı şimdiye kadar yapmadığın bir şeyde kendini zorlayacaksın. Bu kez ayrılmak isteyen sen olmayacak, seni atmalarını bekleyeceksin. Rauf Bey'le selamı sabahı keseceksiniz.. Fakat senin emrinde çalışan mühendislere kafasına göre talimat vermesi canını iyice sıkacak. Bir müddet sonra odana girecek Rauf Bey, kapıyı arkadan kilitleyecek. Bak diyecek, sen benim buradan ayağımı kaydırmayı kafana koymuşsun ama yanarsak beraber yanarız. Şaşıracaksın tabi, bu söylediklerine. Sen kim, Rauf Bey kim? Devam edecek konuşmasına, "Şimdiye kadar uzun yıllar birlikte uyum içinde çalıştık, birbirimizi tanıyoruz. Yine birlikte olursak kimse duramaz önümüzde. Senin sağda solda hakkımda konuştuklarının hepsi geliyor kulağıma. Ne söyleyeceksen bana söyle, başkalarına değil." Bu konuşma utandıracak seni. Ve içini döktüğün hiçbir arkadaşına güvenilmeyeceğini öğretecek. Haklısın, diyeceksin elini uzatıp. Bundan böyle senin hakkında kötü bir laf etmeyeceğim başkalarına.
Şantiyede proje müdürü olarak göreve başladıktan bir hafta sonra Genel Müdürlük'ten kalabalık bir heyet ziyaretinize gelecek. Büyük toplantı salonunda Türkiye'de ilk kez uygulanacak bir baraj tipi üzerine brifing vereceksin. Katılımcıların hiçbirinin konu hakkında en ufak bir bilgisi yok. Aslında senin için de yeni bir konu bu. Fakat Ankara'da bulunduğun süre içinde geceni gündüzüne katarak yaptığın çalışmaların semeresini göreceksin. Ön görüşme yapılan Amerikan firmasını bırakıp iki İngiliz ve bir Avusturyalı firmayla çalışmaya karar vereceksiniz. Hem önceki yıllardan gelen birikimin hem de çalışkanlığın sayesinde projeyle ilgili teknik konularda tek söz sahibi sen olacaksın.
Eşinin keyfi de yerinde. Yeni atandığı okulunu, öğrencilerini çok sevecek. Her sabah okul girişinde sağlı sollu dizilmiş çocuklar sevgi dolu gözlerle ellerindeki çiçekleri eşine uzatacak. Kendi çocukların da yeni okullarına kolay adapte olacaklar. Oturduğunuz dairenin kapı komşusu ABD'den yeni dönen iki çocuklu doktor bir aileyle sıcak ilişkiler kuracaksınız.
Şantiyecilik, hele bir de tek başına sorumluluk almışsan keyifli ama bir o kadar da zor be dostum. Aynı Ereğli'deki gibi gecen gündüzüne karışacak. Evine, ailene daha az zaman ayıracaksın. Rauf Bey de zamanının büyük bir kısmını şantiyede geçirecek. Teknik konulara nadiren karışsa da idari ve mali konulara her zaman müdahil olacak. Her akşam mesai sonunda mühendislerle yaptığın toplantılara zaman zaman Rauf Bey'le birlikte büyük patron da eşlik edecek. İşin genel durumu, karşılaşılan sorunlar ve çözüm yollarının tartışıldığı bu toplantılar esnasında zaman zaman kontrol teşkilâtı ile ilişkiler konu edilecek. İşte böyle bir toplantının sonunda Rauf Bey'le ilk kez karşı karşıya geleceksiniz.
Hakediş sorumlusu bir mühendis çocuğun sana ters gelen davranışları tartışma konusu olan. Sorumlu dediğime bakma, hiçbir sorumluluğu da yok aslında. İmza yetkisi olmadığı için tüm yaptıklarının sorumlusu sensin. Devlete iş yapan şirketlerde uyanık mühendislerin en bilinen taktiği kontrol mühendisine kendisini sevdirmektir. Bir diğer taktik de müteahhide hakkı olandan fazlasını kazandırmaktır ki bunun yolu kontrol mühendisinin güvenini kazanıp onu aldatmaktan geçer. Mehmet işte tam bu rol için biçilmiş kaftan. Üstüne üstlük bir de beş vakit namazında milliyetçilik duyguları kabarık bir vatandaş. Düşününce insanın anlaması imkânsız dostum. Kontrol mühendisini tufaya getirip devleti dolandıran, hem de yaptığı bu işten inanılmaz derecede keyif alan biri nasıl dindar ve milliyetçi olabilir? Kontrol mühendislerinin hiç mi suçu yok? Elbette var. Onların toleranslı davranmalarının altında yatan gerçek kendilerine çıkar sağlamak. Nasıl mı? Çok farklı şekillerde bunu göreceksin dostum. En yaygın olanı, kontrol mühendislerini maaşa bağlamak. Hem devletten hem şirketten çifte maaş, oh ne rahat. Dur dahası var. Kimisi ev alacaktır, yardımcı olursun, bazılarının kooperatif taksitlerini ödersin. Garip gelmesin sana bunlar. Devlet işlerinde iddia ediyorum, yüzde doksan böyle döner işler. Bu tür işlerde hep el üstünde tutulur kontrol mühendisleri. Ne tür ihtiyaçları varsa anında giderilir. Devlet sahipsizdir yatırım işlerinde. Memurların işi bilmesine lüzum yoktur, sadece önüne getirileni imzalar. Bilen bilir bunları ama bilmezden gelir. Çünkü o bilenler de aynı çarkın içindedirler. Neyse, konumuza dönelim:
Mehmet taşıdığı bu özelliklerinden dolayı Rauf Beyi de hoşnut edecek. Şaşılacak bir durum yok aslında. Netice itibarıyla her ikisi de dinine bağlı! Müslüman vatandaşlar. Rauf Bey işlerin yoğunluğundan ötürü (Allah affetsin) beş vakit namaz kılamasa da Cuma'ları kaçırmaz. Şantiyeye mescit yapılmış, boş yağ varillerini birbirine ekleyip beyaza boyadıkları bir de minaresi var. Cuma günleri ezanın okunma saatini, hutbenin uzunluğunu Rauf Bey belirliyor. Şantiyede önemli misafirlerin olduğu zamanlar yemekten sonra araziye mi çıkılacak, müftülüğün atadığı kadrolu imamı hemen yanına çağırıyor Rauf Bey. Henüz vakti gelmediği halde ezanı okutmaya ya da toplantıya geç kalmamak için imama namazı çabuk kıldırıp hutbeyi kısa kesmeye zorluyor. Bazen yemeğim uzaması durumunda bir on dakika geç oku ezanı diyebiliyor. Ah dostum, zaman zaman düşüneceksin bu işleri. Çok günahı olanların ibadetleri de fazla bu memlekette. Keşkeleri sevmiyorsun ama keşke diyeceksin işte, keşke Allah bu kadar affedici olmasaydı. Bir türlü konumuza gelemedik dostum, çenem düştü yine ama bu anlattıklarım sana ilginç gelecek şeyler, biliyorum.
Neyse, Mehmet kontrol mühendisinin evine saka gibi 10 kg lık su bidonlarını taşır, onun market ihtiyacını eşinin pedine varıncaya kadar görür. O akşamki toplantıda yanında çalışan bir mühendisin her Allah'ın günü kontrol mühendisinin evine su taşımasını gurur kırıcı bulduğunu ifade edeceksin. Mehmet bunu kendine sorun etmediğini söylerken Rauf Bey hayır efendim taşıması gerekir diyecek. Tartışma taşırsın, taşımazsın konusunda iyice alevlenecek. Son olarak büyük patron senin yanında yer alınca Rauf Bey, sinirlenip masaya vuracak ve ne haliniz varsa görün diye söylenerek terk edecek toplantıyı.
Rauf Beyle aranızda ikinci olay enjeksiyon ve tünel işleri için şantiyede iş başı yaptırdıkları tecrübeli bir kısım şefinin diğer mühendislerle tanıştırma toplantısından sonra yaşanacak. Rauf Bey öyle bir pohpohlayacak ki adamı, diğer mühendislerin önünde öyle yetkiler verecek ki sanki sen buhar olup uçmuşsun. Bozulacaksın ama sesini çıkarmayacaksın. Birkaç gün sonra arazide senin karşı olduğun bir işi sana rağmen yapacak. Bir yerde haklı adam. Toplantı esnasında seninle aynı derecede yetkili ilân edilmiş Rauf Bey tarafından. Gel gelelim, her çöplüğün bir horozu olur. Derhal bir ekskavatör gönderip tünelin ağzına yakın bir bölgede döktürdüğü püskürtme betonunu söktüreceksin. Aranızdaki gerginlik günden güne tırmanacak. Bakacaksın ki bu iş çığırından çıkıyor, Rauf Bey'e resti çekeceksin. Tercihini yap, aha kalemi bırakıyorum, ya ben, ya o.
İzimi takip edersen eğer, bütün bu anlattıklarımı aynen yaşayacaksın. Artık bir mühendisin olabileceği en verimli yaşlardasın. Gerek iş gerekse yaşam konusunda yeterince tecrübe sahibi, gençliğin verdiği mücadele azmine ve dinamizmine sahipsin. Bu yüzden artık sana evlât demeyeceğim.
Yeni işini seveceksin fakat genel müdürün Rauf Bey'le inanılmaz bir mücadele içinde geçecek hayatın. Eşinle çok benzer yönleri var bu adamın. Çok çabuk karar veren, hata yaptığında ya da aklına başka bir şey geldiğinde aniden kararını değiştirmekten çekinmeyen, tavuk gibi erken yatıp horoz gibi erkenden kalkan, sürekli olarak aklı bir şeyler yapmaya çalışan hiperaktif yapıya sahipler. Oysa senin karakterin tam aksi. İyice düşünüp karar veren ve verdiği karardan kolay kolay dönmeyen, gece geç vakitlere kadar ayakta olup erken kalkmaktan hoşlanmayan, genel olarak sakin ve rahat birisin sen. İş yerinde Rauf Beyin, evde eşinin bu özellikleri yoracak seni.
Şirketin elindeki işlerden biri de Ege sahillerine yakın, büyük bir baraj inşaatı. Şantiyeye yapacağınız ilk ziyaret öncesi, Rauf Bey, hadi hadi diyerek normalden tam bir saat önce çıkaracak sizi yola. Boşu boşuna bir saat hava alanında bekleyeceksiniz. Her zamanki gibi, büyük bir mücadelelerin sonunda uçağa ilk binen ve uçaktan ilk inen yine Rauf Bey olacak. Uçaktan inip iki saat süren yolculuğun ardından baraj şantiyesine varacaksınız. Proje değişikliği sebebiyle işler neredeyse durma noktasına gelmiş. Şantiye şefi, senin için yabancı sayılmaz. Yıllar önce sen Karakaya Barajı inşaatında çalışırken o da DSİ bünyesinde çalışan mühendislerden biriydi. Hatta evlendiğinde onun boşalttığı lojmanı vermişti bölge müdürü sana. Memurluğu bırakıp özel sektöre geçmiş ama artistliğinden hiç bir şey kaybetmemiş. Hakkında yapılan dedikodulara göre hafta sonları saçlarını jöleleyip Bodrum'da gönül eğlendiriyormuş. Arada bir de telefonla ayarladığı Rus hanım arkadaşlarının uçak biletlerini gönderiyor, yanına çağırıp özlem giderdiği söyleniyor. Odasına girince klasör sırtlarındaki İtalyanca yazılar dikkatini çekecek. Karakaya'da öğrendiği üç beş kelime İtalyanca ile patronlara hava atıyor aklı sıra.
Rauf Bey'in cevval halini görür görmez rahatı kaçacak şantiye şefinin. Kendi ekibinizi kurarsınız herhalde deyip hemen istifa mektubunu sunacak. Oysa o niyetle gelmemiştiniz. Bölge Müdürü ve kontrol teşkilâtının diğer yetkilileri ile tanışacaksınız. Müdür işlerin arzu edilen hızda yürümediğinden şikâyet edecek. Bir hafta şantiyede kaldıktan sonra Ankara'ya geri döneceksiniz.
İşler karışık olmasına rağmen hem bildiğin hem çalışmaktan zevk alacağın konular. Uzun bir aradan sonra yabancı dilin işe yarayacak. DSİ ile imzalanan sözleşme gereği konusunda uzman uluslar arası üne sahip müşavir çalıştırmak zorundasınız. Amerikan, İngiliz, İsviçreli birçok firma ile ön görüşmeler yapılmış fakat devamı getirilememiş. Evlâdını genç yaşta kaybeden eski genel müdür, acısını unutmak için olsa gerek yurt dışına kapağı attığından beri işler askıya alınmış görünüyor. Rauf Bey, bu şantiye şefiyle yürümez bu iş diyecek. Sen ise çocuklarını düşünüp şantiye defterini kapattığını düşünüyorsun. Yeni aldığınız daireyi tepeden tırnağa yenilemiş ve artık kendi evinize taşınma plânları yapıyorsunuz. Bir süre sonra Rauf Bey, baraj inşaatının başına geçmeni isteyecek senden. Kararını etkilemek için aldığın maaşı kısa süre içinde iki kez arttıracak. Tam da bu işlerin adamı, paranın her kapıyı açacağını düşünüyor.
Çok hoşuna gitmeyecek bu şantiye işi yine de. Eşinle konuşacak, karar vermekte zorlanacaksınız. Eşyalar toplanmış büyük oranda, istikamet yeni eviniz mi olacak yoksa şantiyeye yarım saat mesafede bir Ege şehri mi. Okuldan mezun olalı beri hep memleketine yakın bir yerde çalışmak istemişsin. İşte sana fırsat dostum. Çocuklar için endişe etme. Rauf Bey'in gitmeni istediği yer üniversite seçme sınav sonuçlarına göre ülkenin en başarılı şehri, hem İzmir'e de yakın sayılır.
En sonunda kararınızı vereceksiniz eşinle birlikte. İlk olarak bir ev tutup taşınacak ve arkasından eş durumundan faydalanarak eşinin tayinini, çocukların okullarının nakil işlemlerini halledeceksin. Şantiyeye proje müdürü olarak gittiğin gün şantiye şefi yanında bir kaç mühendisle birlikte istifasını verecek. Gidenlerin yerine yenilerini bulman problem değil. Gece gündüz demeden hummalı bir çalışmanın içinde bulacaksın kendini bir anda. Büyük patron mütevazı, peygamber gibi bir adam. O da seninle birlikte şantiyede bulunuyor genellikle. Kontrol baş mühendisi, Selâhattin Bey'le kanka olmuşlar, işleri birlikte gezip denetliyorlar. Şimdi sen kankanın ne olduğunu da bilmezsin. Yani yedikleri, içtikleri aynı. sadece tuvalete gittikleri zaman ayrılıyorlar birbirlerinden gündüz vakti. Bu durum hiç hoşuna gitmeyecek elbette. Bulunduğun yerde tek söz sahibi kendin olmak isteyeceksin. Selâhattin Bey işe ilişkin ya da işle ilgisi olmayan taleplerini patrona söyleyecek, patron da sana. Bir şantiyede patronun sürekli bulunması hoş bir şey değil. Belli bir süre sonra onu bir patron gibi değil de iş arkadaşı olarak görmeye başlıyor insan. Dediğim gibi, büyük patron iyi bir adam ve onunla bir arada sürekli bulunman çok rahatsız etmeyecek seni. Sorunun sadece paranın yanında durmayı tercih eden Selâhattin Bey'le. Sadece o mu? İki tane de kontrol mühendisi kuyruğu var. Hep birlikte varsa yoksa büyük patrona yaranmaya çalışıyorlar. Sen onları görmezden gelip işine bakacaksın.
Uludağ'da tatilden dönen yavru patron çağıracak seni yanına. Sen daha atik davranıp gireceksin konuya. Anlaşamıyoruz diyeceksin. Evet diyecek, o da tasdik edecek seni. O halde, şirket senin olduğuna göre gidecek olan da benim diyeceksin. Yine hiçbir yerle bağlantın yok. Arada Orhan ağabey'in proje firmasına uğrayıp onunla sohbet edecek, şirketler hakkında bilgi toplayacak, kendine uygun bir iş aradığını söyleyeceksin. İşlerin durgun olduğu bir dönem. Bazı firmalarla görüşmelerin olacak fakat istediğin neticeyi alamayacaksın.
Eşin bu dönemde oldukça faal. Öğrencilerini Ankara'da yapılacak tiyatro şenliğine hazırlıyor. Birlikte gidip amatör tiyatro gruplarında çalışan gençlerden gönüllü destek alacaksınız. Zaman zaman tiyatro çalışmalarını izlemeye gideceksin. Oyunun adı "Adem'in Kaburga Kemiği". Sosyal içerikli bu oyuna çok güzel hazırlanacaklar çocuklar. Dekor için Devlet Tiyatrolarından yardım talep edecek, birkaç parça malzemeyi de evden taşıyacaksınız. Broşürleri hazırlama görevi senin. Harika gösterilerin sonunda eşinin yönetmenliğini yaptığı oyun Ankara okulları arasında ikincilik ödülüne lâyık görülecek. Eşine bir teşekkür plâketi verecekler, onunla gurur duyacak, çocukların performansını da unutmayacaksın.
Orhan Bey, yanına gittiğin bir gün bir konuda kendisine yardım etmeni isteyecek. Oldukça sinir bozucu, birbirini tekrarlayan bir hesap işi bu. Aslında basit bir bilgisayar programı ile kısa sürede yapılabilir. Fakat bunu senden istemesinin nedeni, kendileri tarafından hazırlanan bir yazılımı sana kontrol ettirmek istemesi. Evde boş oturacağına gerekli belgeleri alıp gece gündüz bir ay süreyle üzerinde çalışacaksın bu işin. Tam bir sabır işi, fakat sen seversin böyle işleri. Sonunda sonucu çıkarıp bir raporla sunacaksın. Orhan Bey, gördüğüne inanamayacak. Bulduğun sonuç, bilgisayardan çıkan sonuçla bire bir aynı. Bir zarf uzatacak sana. Bu senin hakkın diyecek. Hiç beklemediğin bir şey aslında. Senin amacın ona sadece yardımcı olmak. Israrı üzerine alacaksın zarfı. Sürpriz olsa da ilâç gibi gelecek bu sana. Zira Fehmi'den avukat zoruyla tahsil ettiğin çeklerin üzerine elde avuçta ne varsa koymuş, yeni bir daire almışsın.
Bu aralar Rauf Bey hummalı bir çalışma içinde. Senin tahmin edip ona da söylediğin gibi tam üç ay sonra o da işi bırakmış ve memleketi olan bir ilçede Çiller'in partisinden belediye başkanlığına adaylığını koymuş, var gücüyle seçim çalışması yapıyor. Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez hesabı ilçede ne kadar seçmen varsa evlerinde ziyaret edip onlara fasulye bulgur dağıtmakla meşgul. Seçimlerden sonra merak edip kazanıp kazanmadığına dahi bakmayacaksın.
Hatırlarsan bir Abu Dabi işi vardı. Hani o ukalâ patron üniversitede hocan olan birinin yerine bölge müdürü olarak seni gönderecekti. İşte o hoca da işten ayrılmış, şimdi Ankara'da tanınmış bir inşaat firmasının genel müdürü. Yanına gidip şansını denemek isteyeceksin. Belki sana göre bir iş çıkar, ya da sana ihtiyacı olabilecek tanıdığı birileri çıkar ümidiyle. Çat kapı yanına varacaksın. Hâl hatır sorup konuya girmeye hazırlanırken odasına esmer altmış yaşlarında tanımadığın biri girecek. Hocan gelen adamı seninle tanıştırdıktan sonra çayları söyleyecek. Hocanın oturduğu masanın karşısında rahat tavırlar sergileyen bu yabancının uzaktan ismini duyduğun bir şirketin patronu olduğunu sonradan öğreneceksin. Seni bırakıp kendi aralarında sohbete başlayacaklar. Sohbet sırasında adının Ziya olduğunu öğrendiğin hafif doğu şivesiyle konuşan bu adam, şirketine acilen bir genel müdür aradığından bahsedecek. Hemen çaktırmadan hocana beni söyle, beni söyle diye kendini işaret edeceksin. Hocan hiç oralı olmayacak. Ziya Bey, Barajlar Daire Başkanının önerdiği birini araştırdığını söyleyecek. Zorlukla ismini hatırladığı kişinin senin Rauf Bey olduğunu anlayacaksın. Hocan Rauf Bey'in telefon numarasını bilmediğini söyleyecek. Sen hemen atılıp Rauf Bey'in telefonu bende var, isterseniz verebilirim diyeceksin. Telefon numarasını yazdırdıktan sonra aralarında özel konuşmak istediklerini düşünüp ayrılacaksın yanlarından.
Tamı tamına bir hafta sonra Rauf Bey telefonla arayacak seni. Hiçbir şey söylemeden bir adres vererek hemen çıkıp gelmeni isteyecek. Verdiği adrese gittiğinde onu karşında bulacaksın. Hararetle karşılayacak seni. Odasına çıkacak, aynı gün iş başı yaptığı şirketi tanıtacak sana. Daha önce çalıştığımız şirketlerin en az üç katı makine parkına sahip, patronlar çok iyi diyecek. Seçimlerin akıbetini soracaksın. Öfke içinde, Laz şivesiyle haram zıkkım olsun, dünya kadar şeker, bakliyat dağıttım, onlar oylarını gidip başkasına verdiler diyecek.
Benimle birlikte çalışmak ister misin diye sormaya gerek bile duymadan odanı gösterecek. Sen de ne maaş alacağını, koşulların ne olduğunu sormayacaksın. Şimdi gel, seni patronla tanıştırayım diyecek. Karşında geçen hafta hocanın şirketinde ilk kez görüp tanıştığın Ziya Bey'i görmen sana büyük bir sürpriz olacak. İşte evlat, şans mı yoksa tesadüf mü bilemem fakat kader Rauf Bey'le yollarınızı üçüncü kez böyle kesiştirecek. Mevcut işlerin proje ve sözleşmelerinden başlayıp işlere hemen adapte olmaya çalışacaksın. Rauf Bey'le kah iyi, kah kavgalı ilişkin uzun yıllar sürecek.
Ağaç Ev Sohbetlerinde bu hafta Manxcat/Kuyruksuz Kedi'nin misafiriyiz. Sevgili DBE'nin önerdiği konu gerçekten ilginç. Sohbete katılacak arkadaşların fikirlerini de çok merak ediyorum bu hafta. İşte 19. Haftanın konusu:
Kadın ve erkek arasında cinsel bir yakınlık olmaksızın gerçek bir dostluk olabileceğine inanıyor musunuz? Olursa nasıl olur? Yakın mı, mesafeli mi? Eğlenceli mi, sıkıcı mı?
Gerçek dostluk hiçbir menfaat beklemeden kalplere dolan sıcacık bir duygudur. Birbirini anlamak, içinden geçenleri, sırlarını paylaşmak, derdine, sevincine ortak olmak, en zor anında yanında olmaktır. Karşılıklıdır gerçek dostluk, sevgi üzerine kurulur, güvene dayanır. Cinsel yakınlık olmaksızın elbette gerçek dostluk olabilir. Kadın erkek ilişkilerinde taraflardan biri cinselliği aklına getiriyorsa işe menfaat karışmış demektir ki o zaman gerçek dostluktan bahsedilemez. Karakterlerin, fikirlerin, zevklerin ve düşüncelerin uyuşması, birbirini anlama ve sonsuz güven duyulması gerçek dostluğun temel taşlarıdır.
Toplumun değer yargıları, erkeğe ve kadına biçilmiş roller böyle bir ilişkide çok etkili. "Ateşle barut yan yana durmaz." Bu atasözümüz toplumun kadına ve erkeğe bakış açısını özetleyen güzel bir örnek teşkil etmiştir. Aslında burada anlatılmak istenenin cinsellikle hiçbir alakası yok. Bu sözün gerçek anlamı "Sıkıntı yaşamamak için bir arada bulunması sakıncalı olan şeylerin veya kişilerin birbirinden uzak tutulması gerekir." ya da "Birbirine zıt karakterdeki insanların bir arada uyum içinde bulunmaları imkansızdır./ İkisinin bir arada bulunması çok tehlikeli şeyler birbirinden uzak tutulmalıdır." şeklinde açıklanır. Toplum, kadının ve erkeğin bir arada bulunmasını sakıncalı ve tehlikeli görmekte ve bu iki cinsin karakterlerini daima birbirine zıt kabul etmektedir.
Peki, kadın-erkek arasında gerçek bir dostluk tesisi her koşulda mümkün mü? Ne yazık ki hayır. Bunu iki kategoride değerlendirmenin uygun olacağını düşünüyorum. Birincisi, kadın ve erkeğin bir partnerlerinin olmaması durumu. Bu koşulda dostluğun birlikteliğe, dolayısıyla cinsel bir yakınlığa dönüşme olasılığı vardır. Tersi de olabilir elbette, dost olarak ilişkinin sürdürülmesi de mümkün ve son derece doğaldır. İkinci kategori kadın veya erkekten birinin ya da her ikisinin bir partnere sahip olması durumudur. Böyle bir durumda kadın ya da erkek arasında gerçek dostluğun kurulması kolaylaşır. Taraflardan birinin ilişkide cinselliğe yönelmesi halinde söz konusu ilişki arızalı bir hal alır.
İnanıyorum ki, kadın erkek arasında kurulan ilişki hemcinsler arasında kurulan dostluklardan daha kuvvetli bir bağa dönüşür. Kadına göre arkadaşlık daha çok bir duygu paylaşımını ifade eder. Kadınların kendi aralarındaki sohbet konuları karşı cinsten biriyle olandan tamamen farklı bir mecrada yol alır. Erkeğin arkadaşlıktan anladığı daha ziyade ortak bir aktivite üzerinde buluşmaktır. Kendi aralarında yaptıkları sohbet konuları kadınlarınkinden tamamen farklıdır.
Evet, iki farklı cinsin dostluklarının birbirini tamamladığına inanıyorum. Kadın erkek ilişkilerinin daha saygılı ve anlayışlı bir ortam oluşturduğunu, iki karşı cinsin birbirini daha iyi anladığını düşünüyorum. Sonuçta her konuda olduğu gibi arkadaşlık ve dostluk konusunda cinsiyet ayrımının yapılması bana ters geliyor. Karşı cinsle arkadaşlık ilişkim hemcinslerimle olan ilişkimden daha keyiflidir. Karşılıklı güven duyduktan sonra karşı cinsle aklıma gelen her konuyu rahatlıkla konuşur tartışabilirim. Fakat bazı durumlarda toplumun değer yargıları önümüze set çeker. Karşı cins hakkında olumsuz bir düşünce oluşmasını istemem ve bundan kaçınırım. Bu tür ilişkilerimi her fırsatta eşimle paylaşır onu da karşı cinsle kurduğum gerçek dostlukların parçası yapmaya çalışırım. Yani eşimin hassasiyeti, toplumun değer yargıları sınırlarımı belirler. Örneğin gerçek dostum dediğim bir kadının bana ihtiyacı olsa, eşimi bırakıp onunla şehir dışına gitmeyi doğru bulmam. Bu her ne kadar iyi niyet ve masum gerekçelerle olmuş olsa da eşim ve toplum tarafından hoş karşılanmayacaktır. Aynı şekilde kadın arkadaşım da gerçek bir dostsa zaten böyle bir talepte bulunmaz.
Yukarıda bahsettiklerim benim konu hakkında samimi düşüncelerim. Bir de eşimin bakış açısından ele alayım konuyu. Evet eşimin de gerçek dost kabul ettiği arkadaşları var. Bundan rahatsız olmuyorum, bilakis mutlu ediyor beni. Çünkü ona sarsılmaz bir güvenim var.
Seninle görüşecek olan ikinci nesil genç bir çocuk. İş hayatında her türlü mücadeleyi yapan babalar zamanı geldiğinde işlerini yavrularına uçmayı öğreten ana kuşlar gibi üniversiteyi bitiren çocuklarına devrediyorlar. Çocuklar sıkıntı nedir bilmediklerinden şımarık ve babalarının yaşam tecrübelerinden yoksun. İşe kolay adapte olmak için gücü ellerine geçirir geçirmez patronculuk oynamaya başlıyorlar. Odasına girdiğinde sana abi diyerek saygı gösterecek, birlikte çalışmaya karar verdikten sonra babasını tanıştıracak. Babası hiç konu etmediğin halde şimdi durumlarının iyi olduğunu İstanbul yolunda büyük bir araziyi Carrefour'a sattıklarını söyleyecek. Sonradan öğreneceksin ki, bir zamanlar büyük paralar kazanmışlar, bir anda Antalya'da üç adet beş yıldızlı otelin ve bir sürü yatırımın sahibi olmuşlar. DSİ'ye yaptıkları büyük işlerden sonra doların ani yükselişi sonunda gelen kriz ve ardından İdare ile dava süreçleri şirketi zor durumda bırakmış. Ödeme güçlüğü içinde düşmüşler, tefecilerden yüksek faizle para almışlar. Borçlarını ödemek için otellerini ve ellerinde ne varsa satmaya başlamışlar. Bütün bu hikayeyi sonradan öğreneceksin elbette. Sana büyük bir oda verecekler, bir kaç projenin koordinatörlüğünü üstleneceksin. Şirket merkezinde baba patronun bulunduğu bir kat adeta hukuk bürosu. Davalık işlere bakan bir sürü avukat çalışıyor. Ön anlaşması yapılan önemli bir proje üzerinde çalışacaksınız. İdare davadan çekilmeniz halinde sizin bu işte şansınız olduğunu dillendirecek ama baba patronun hiç mi hiç razı geleceği yok buna. Kendine göre haklı taleplerinden zerre kadar geri adım atmayacak. Bir bakıma bu dava onu yaşama bağlıyor. Diğer işlerle pek ilgisi kalmamış zaten.
Sana gösterilen oda eski DSİ çalışanlarından tecrübeli bir mühendisin odası. Ara sıra gelip çalışıyormuş. Belli ki yavru patron adamcağıza sürpriz yapmış. Ondan habersiz odasını sana vermiş. Nezaketsizlik. Odada adamın bazı özel eşyaları var, birkaç gün sonra şirkete geldiğinde kendine ait sandığı odasında seni görünce şaşıracak. Biraz karşılıklı sohbet ettikten sonra patronlarla görüşmeye gidecek ve onu bir daha görmeyeceksin. Devam eden işlerden biri Zamantı Sulama Tüneli inşaatı. Uzunluğu on kilometre ve tünelin hiç bir yerine yaklaşım tüneli açılması mümkün görünmüyor. Tünelin her iki ağzı arasında hayli uzak bir kara yolu mesafesi var. Bu iki tünel ağzına iki farklı şantiye demek. Zor bir proje vesselam. Bölge senin için yabancı değil. Tünel daha önce çalıştığın, üzerine nehir santrali yaptığın Zamantı çayından alacak suyu.
Şirkette arkadaşlık ilişkileri güzel. Tek sıkıntı gıda mühendisi olan yavru patronun kız kardeşi. Yok, kız iyi biri ama yemek listesini o düzenliyor. Sağlıklı beslenmek uğruna resmen aç kalıyorsunuz. Bu yüzden öğlen yemeklerinde yakınlardaki kebapçılara, pidecilere taşınıyorsunuz grup halinde. Şirkette yemek yiyen kişi sayısı yok denecek kadar az. Genç bir mühendise arka çıkarak onu Zamantı tünel inşaatının şantiye şefliğine getireceksin. Çocuk çalışkan fakat tek bir zaafı var. İçki içince kendini kaybediyor. Tuhaf bir şirket burası. Şirketin daha önceki işlerinde çalışan tecrübeli mühendisler var, bunlardan bazısı kadrolu, bir kısmı dışarıdan destek veriyor. Yine önceden yanlarında çalıştırdıkları iki mühendis başlarına iyi çorap örmüş. Sözüm ona Rusya'dan bir iş almışlar şirket adına. Bir sürü makina, malzeme ve teçhizat istemişler Türkiye'den. Şirket ne istiyorlarsa güvenip göndermiş. Daha sonra sırra kadem basmış uyanıklar.
Günün birinde yine şirketin eski çalışanlarından Nazmi adında bir elektrik mühendisi yanında İsrailli bir adamla gelecek şirkete. Büyük bir projenin davet usulü ihalesi olacakmış. Yavru patron balıklama atlayacak bu işe. Adamı ağırlamamız lazım diyecek Nazmi. Güzel bir yere götürmemiz gerek. Ailenle son zamanlar sık sık gittiğiniz Ankara Kalesindeki restoranlardan birine götürebiliriz diyeceksin. Yok olmaz diyecek. Bu adam pavyondan hoşlanır, onu bir pavyona götürelim. Akşama eşine söyleyeceksin misafiri pavyona götüreceğinizi, ne olur ne olmaz diye. Eşin madem iş icabı deyip sesini çıkarmayacak.
Akşam bir yerde yemek yedikten sonra misafirinizi alıp Maltepe'deki gece kulüplerinden birine gideceksiniz. Belli ki Nazmi buranın müdavimi. Garsonların ilgisi şaşırtacak seni. Su gibi içki içeceksiniz. Müziğin sesinden birbirinizin sesini duymak mümkün değil. Gecenin ilerleyen saatlerinde telefonun çalacak. İçeride sesi duymak imkansız. Dışarı çıkacaksın, telefon beklediğin üzere eşinden. Sabah onu okula bırakman gerektiğini hatırlatıp ne zaman döneceğini soracak. Misafir ne zaman kalkarsa biz de kalkarız diyeceksin. Telefon yüzüne kapanacak. Sabahın ilk ışıklarında ilk kez gittiğin pavyondan sarhoş adımlarla ayrılıp arabanı park ettiğin yeri güçlükle bulacaksın. Saatine bakacaksın. Tam vakti, doğruca eve gidip eşini okuluna bırakabilirsin. Eve varınca eşin sana güvenmeyip çoktan kendi imkanlarıyla okuluna gitmiş olacak. Bu acemi pavyoncu muhabbetini uzun yıllar diline dolayacak çoluk çocuk. Ertesi günü eşin muzip bir gülümsemeyle, üst kata çıktın mı diye soracak. Ne üst katı? Üst katı mı varmış? Hem sen nereden biliyorsun? Televizyondaki filmlerden diyecek gülerek.
Aynı Nazmi bir gün odana gelecek. Odan şirketteki en geniş odalardan biri olduğu için yol geçen hanı olmuş zaten. Yavru patronla bir tartışma içine girecekler. Tartışmanın tonu gittikçe artacak. Nazmi sanki ot içmiş de gelmiş. Kendini zapt edemiyor. Sinirlendikçe bağırmaya başlayacak. Hızını alamayıp masayı sandalyeleri tekmelemeye başlayacak. Bir anda odan savaş alanına dönecek. Bir daha Nazmi'yi görmeyeceksin. Pardon, göreceksin ama yıllar sonra. Yöneticisi olduğun başka bir şirkette ilan verip aradığınız elektro mekanik koordinatörlüğüne başvurusu sonucu. O seni hatırlayacak mı emin değilim. Ama senin aklında onu son gördüğün hali kaldığından olsa gerek iş başvurusunu geri çevireceksin.
Zaman zaman şantiye ve iş yerlerini ziyaret edeceksin. Şantiyelerde ödemelerde aksamalar yaşanacak. Merkezde de öyle. Muhasebeci, tecrübeli ve düzgün biri, ancak yavru patron kime ne kadar ve ne zaman ödeme yapılacağına kendisi karar veriyor. Taktik şu: Sanayide ödemeleri diğer müteahhitler ne kadar geciktiriyorsa parası olduğu halde o da aynı süre geciktiriyor ödemeleri. Aklı sıra keşfettiği uyanıklık bu. Malzeme aldığınız yerlerden seni arayacaklar, ne zaman ödeme yapılacağını soracaklar ısrarla. Yavru patrondan net bir söz alamayacaksın. Hiç de alışkın olmadığın bir durum bu. Bazen gelecek hafta diyecek, parayı sana verecekmiş gibi sevinecek, müjdeyi alacaklılara vereceksin hemen. Gelecek hafta gelecek, ödeme yapılmayınca mahcup olacaksın. Zamantı şantiyesinde de zor anlar yaşayacaksın. Taşeronlar orada bulunduğun bir sıra şantiyeyi basıp alacaklarını isteyecekler. Merkeze telefon edip söz alacaksın. Güçlükle ikna edeceksin adamları.
İstanbul'da bir atık su inşaat işi ihaleye çıkarılacak. Sahil boyunca TBM ile açılacak tüneller var projede. Yerinde gerekli incelemeler yapmak üzere birkaç arkadaşınla birlikte bölgeyi gezecek, gerekli verileri toplayacaksınız. Döner dönmez ihale dosyası ve teklif hazırlığına başlayacaksın. Başlangıçta senin organizatörlüğünde yürüyen işlere istemediğin müdahaleler olacak. Bu müdahalelere dahil olanlardan biri elektrik mühendisi Fikret. Yine şirketin eski elemanlarından biri o da. Tamam, şantiyeci adam ama ne anlar inşaat işinden. Yavru patron seninle aynı düşünmeyecek ama. Adamın ağzından çıkanı havada kapacak, ne de olsa senden daha eski muhabbetleri var. Bu gidişat hiç hoşuna gitmeyecek. Günler geçecek işler ilerleyemeyecek, bir şeye takılıp etrafında döneceksiniz. Aslında sen yapım metodunu anlatan rapora kadar çoktan işini bitirmiş, kenara koymuşsun. Fakat yavru patron devamlı başa saracak. Son güne gelinceye kadar havanda su dövülecek. Akşam saatlerinde ihale dosyasını paketleyerek bir eleman vasıtasıyla otobüse yetiştirmeniz lazım. Yetişmeyecek. Sabah ilk uçağa yetiştiririz diyecek yavru patron. Canın iyice sıkılacak. Kendini orada fazla hissedeceksin. Gecenin saat ikisi olmuş.
Yavru patronun "Fikret abi, bir kepçe dolusu hafriyat kaça mal olur?" sorusunu duyunca zıvanadan çıkacaksın. A benim koca kafalı oğlum, öyle mi çıkar maliyet? Fikret, hiç bozuntuya vermeden, "Olsun hadi elli kuruş" gibi bir cevap verecek. İşte o an kararını vereceksin. Eğer benim işim yoksa ben artık gideyim diyeceksin yavru patrona. "Son değişikliklere göre yapım metodolojisini bir gözden geçir abi istersen, sonra gidebilirsin." diyecek. Yarım saat sonra size kolay gelsin deyip şirketten çıktığında binadaki tüm ışıkların hala yandığına şaşıracaksın. Herkes teyakkuz halinde...
Ertesi sabah canın sıkkın bir halde geldiğin şirket merkezinde gördüklerin şaşkına çevirecek seni. Şirket bomboş. Odanda her taraf yenen yemek ve içecek artıklarıyla dolu, darmadağın. Ne sekreter var ne bekçi ne de başka biri. Sanki hayaletler basmış binayı. Odaları dolaşacak nerede bu millet diyeceksin, sesine cevap veren olmayacak. Odanı toplamaya başlayacaksın. Bir süre sonra aşağı katlardan sesler gelmeye başlayacak. Yeni gelen sekreterlerden biri sana haberi verecek. "Uçak sis nedeniyle rötar yapmış, ihaleyi kaçırdık" (!) Tam on beş gün ortalarda görünmeyecek yavru patron. İki gün sonra şirketin diğer ağır toplarından, ihale hazırlıklarına katılan ama genel olarak sessiz kalmayı tercih eden, seninle benzer pozisyondaki bir mühendisi çağıracak baba patron. Patronla görüştükten sonra yanına gelecek. Ne oldu, neden çağırmış seni diye soracaksın. İhaleyi niye yetiştiremediğimizi sordu diyecek. Sen ne dedin peki diye soracaksın merakla. Elimizden geleni yaptık ama yetişmedi, falan dedim, diye cevap verecek. Onun bu pısırık haline öfkeleneceksin içten içe. Seni de çağırdı, sen ne diyeceksin diye soracak. "Oğluna sorsun." cevabını vereceğini söyleyeceksin. Aman diyecek, baba oğul arasına girilmez ki, yuvarlak bir şeyler söyle bari. Hayır diyeceksin kesin kararlı bir şekilde.
Alt kata baba patronun odasına ineceksin az sonra. Güler yüzle karşılayacak seni. Bir şey sormadan başlayacak konuşmaya. "Elli yıldır ihaleye giriyoruz, ilk kez bir ihale dosyasını yetiştiremedik. Nasıl oldu bu iş anlat bakalım." Belki kızgın patron, haklı da olabilir ama sen ondan daha haklı ve kızgın göreceksin kendini. Aslında rahatlıkla hazırlanabilecek bir ihale dosyasının oğlu yüzünden yetiştirilemediğini açıkça vuracaksın yüzüne. Son derece olgun bir şekilde gülümseyecek "Teşekkür ederim," diyecek, "Ben bunu öğrenmek istiyordum." Hiçbir şey söylemeden çıkacaksın odasından.