Ağaç Ev Sohbetleri oldukça zevk aldığım etkinliklerden biri oldu. Hele seçilen konular düşünmeye sevk edici, araştırmaya yönelik, tartışmaya açık olunca daha da çok hoşuma gidiyor. İnsanların aynı konu hakkında farklı düşüncelerini paylaşması ufkumu açıyor. Yirminci haftada sevgili Mavi Lale'nin seçtiği konu oldukça derin. İşte Ağaç Ev Sohbetleri # 20 'nin konu başlığı:
Ölüm kavramı sizin için ne anlam ifade ediyor? Genelde sevdiğiniz bir insanın vefatı, özellikle annenin vefatı ve hissettirdikleri üzerine.
Beklenen bir sondur bana göre ölüm. İstisnasız her canlının yaşam sahnesinden çekilmesidir. Madem ki dünyaya gelen tüm canlılar belli bir süre yaşayıp bu alemi terk ediyor, bunun doğum gibi doğal olduğunu kabullenip ölümden korkmamak gerekir. Sevdiğimiz bir insanın vefatı, özellikle annemizin vefatı çaresiz bir kabulleniştir. Onca anıyı paylaştığımız, üzerimizde sonsuz emeği olan bir kişinin kaybı elbette çok üzer bizi. Fakat kimsenin böyle bir sona itiraz etme lüksü yoktur. Belli bir dönem acı çekilir, zaman içinde içimize düşen ateş küllenir. Sonuçta vakti gelince bizim sonumuz da aynı adrese çıkacaktır.
Ölüm kavramının üzerinde biraz durmak istiyorum. Bugüne kadar bilim, din, felsefe ve tasavvufun konusu olmuş ölüm. Üzerine şiirler, şarkılar yazılmış. Yaşarken ölüme çareler aramış bazıları, Ab-ı Hayat'ın peşine düşmüş nafile, kimileri Reenkarnasyon'la kendini avutmuş, kimileri de cennet hayaliyle yaşamış. Kendimi kandırmak istemiyorum, bana göre bir "hiç"liktir ölüm. Ahiret, kabir azabı, sırat köprüsü, cennet cehennem tartışmaları ve yorumlarına ilişmeden haddimi aşarak varoluşu sorguladığım bu hayatta iyi işler yapan insanlarla kötü işler yapanların aynı sonda buluşmalarını adaletsiz buluyorum aslında. Madem hiçliğe gideceğiz var olmamızın anlamı ne? Bu soruya cevap ararken sanki bir oyunun aktörleri ya da figüranlarıymışız gibi geliyor bana. Yaşam bir deney, dünya bir laboratuvar gibi sanki. Bilinmez bir yerden dünyaya birer tohum atılmış ve buradan türeyen canlı hayatın gidişatı izleniyor. İşin ilginç tarafı bu tohumu atan da olacak bitecekler hakkında fikir sahibi değil. Merak ediyor işte, zalimlik, adaletsizlik, sevinç, üzüntü, açlık, yoksulluk, zevk, şatafat gibi binlerce, hatta milyonlarca olguyu milyarlarca insan üzerinde test ediyor. Bu kendisine ne kazandıracak bilmiyorum. Bilinmeyenler o kadar çok ki. Ölüm bu kadar çok bilinmeyen arasında belki en çok bilineni. Beden ölür, ruh ölmez derler. Ruh dediğin nedir ki? Gaz gibi bir şey mi, beden ölünce göğe yükselsin, zamanı gelince hesap versin. Evet, kainat muazzam bir düzen, kusursuz bir işleyiş. İnsan hala gelişme yolunda. Gün gelecek, belki de çaresi bulunacak ölümün. Bunun iyi bir şey olduğunu sanmıyorum. Beş yüz yıl, bin yıl yaşansa bıkılmaz mı bu hayattan?