Ne yaman duygudur şu aşk! Çöl Çiçeği'nin sayesinde yeni bir aşk türünün farkına varıyorum. Hava soğuk, ne keder. Anlatacaklarımız, dinleyeceklerimiz sadece yağmurdan etkileniyor. Çöl Çiçeği'nin içinde bulunduğu ruh hali de havanın durumu gibi. Yağmurlu günlerde ağlıyor, güneşli günlerde gülüyor, bulutlu günlerde kararsız. Meşhur kişilik analiz testini bilirsiniz. Seneler önce bir dostumuz yapmıştı bize. Eğer Çöl Çiçeği bunu duymadıysa bu testi ona yapmak istiyorum. İnsan aklının iki yöne birden baktığını, bunlardan birinin çevreye dönük olduğunu, dış dünya, insanlar hakkında bilgi topladığını, diğerinin ise iç dönük olduğunu, içimizdeki gizli dünyaya baktığını söyleyen Japon bilim insanı Profesör Isamu Saito'nun geliştirdiği kokoloji testinin basitleştirilmiş bir şekli aslında bu test. Popüler olduktan sonra birçok versiyonu çıkmış, bazıları büyük oranda doğru sonuçlar veriyor. Evet, bundan haberi yok Çöl Çiçeğinin. O halde başlayabiliriz.
En çok sevdiğin hayvan hangisi, söyle bana diyorum. Düşünüyor, kendini dinliyor. Uzun bir süre sonra cevabını veriyor. "Köpek" Neden peki, niçin bu hayvanı çok seviyorsun? Hangi özellikleri seni ona bağlayan. Anlatıyor, "Çok sevimli, dokunmak sevmek istiyorum, masum, güzel." Peki, diyorum köpeğin en sevdiğin hayvan olduğunu söyledin, hoşuna gitmeyen özellikleri ne bu hayvanın? Biraz düşündükten sonra cevap veriyor. "Hiç," diyor "Hiçbir şeyi yok, hoşuma gitmediği." Hiç mi yok? diye ısrar edince. "Havlamasını sevmiyorum." diyor, devam ediyor. "Ama o bir hayvan, ne yapsın ki, elinde değil havlamamak." Analiz, insanın en sevdiği hayvanın kendini nasıl gördüğünü açıklıyor. Kendini sevimli, masum ve güzel buluyor yani. Kendisiyle ilgilenilmesi hoşuna gidiyor. Tek kusuru çenesini tutmaması, karşısındakinin rahatsız olduğunu bildiği halde. Bu da benim yapım diyor, değiştiremem ki!
İkinci sevdiği hayvana kedi demesini bekliyorum. Oysa o oğlak diyor. Bu eşini nasıl gördüğünü ortaya döken bir metafor. İlk aklıma gelen keçi inadı. Hafifçe gülümserken renk vermemeye çalışıyorum. Neden diye soruyorum? Güzel gözleri var, paytak paytak kaçmalarını, geri dönüp gelmelerini seviyorum diyor. Olumsuz bir özelliğini söyleyemiyor. Gerçekten de bu ilişkiyi iki inatçı keçinin köprü üstünde karşılaşmalarına benzetiyorum. Biri geri dönüp diğerinin geçmesine izin verse diğeri ondan sonra karşıya geçebilecek. Hayır, sonuna kadar inatlaşıyorlar. İkisi birlikte dereye uçacak, haberleri yok.
Çöl Çiçeği kıskançlığın zirvesinde. Sevdiğinin elinde tuttuğu gonca gülden bile kıskanıyor onu. Vefalı, cefakar. Karakterini bile değiştirmeye razı. Ama bu ne kadar mümkün? Fuat, boşlukta, çaresiz, yılgın, kararsız. Ne Çöl Çiçeği'yle ne de onsuz yapabiliyor. Denedik olmuyor diyor. Arayış içinde belki. Fakat emin değil kendisinden. Çöl Çiçeği sağlam duruyor, ya da öyle gösteriyor kendini. Serbestsin şimdi, diyor. Gez, dolaş, yap istediğini. Madem ayrıldı yollarımız, ikimiz de çizelim kendi kaderimizi. Sözler başka kalpler başka şeyler söylüyor aslında.
Çöl Çiçeği bu sabah neşeli, hiç olmadığı kadar. Tamam diyor, attım artık kafamdan. Gözleri teyit etmiyor sözlerini. Bir haber uçmuş gelmiş uzaklardan. Başka biriyle görmüşler Fuat'ı. İşte o, aralarını bozan kara kedi. Rahatlatır mı bu Çöl Çiçeğini. Kopartıp atmaya yetmez mi zincirlerini? Kararsızlığı aydınlanırken umudu kararıyor birden. Sözleri şen şakrak, gözleri buğulu.
Kapat gözlerini diyorum bir kaç sorudan sonra. Kapatıyor. Bir orman düşün yemyeşil ağaçlarla kaplı. Kuşlar cıvıl cıvıl, yanında akan bir derenin şırıltısına kulak ver. Börtü böcek, kelebekler etrafında uçuşuyor, nefis bir hava. Ormanda ağaçların arasında ilerlerken karşına boydan boya bir cam çıkıyor. Kalın bir cam. Camın arkasında belki başka güzellikler var. Belki de yok, ama camın arkasına geçmeden göremezsin. Bunun tek yolu kırıp geçmen camı. Öyle kolay değil elbette. Camı kırarken sana zarar verebilir. Ne yaparsın diye soruyorum Çöl Çiçeğine? Uzun uzun düşünüyor. "Şu an bir şey yapamam." diyor. "Yani, camı kırmaya cesaretim yok. Yaralanmak, zarar görmek istemiyorum." Sonra birden havası değişiyor, neşe kaplıyor içini. "Ama iki ay sonra ne yapar yapar kırar o camı geçerim arka tarafa. Ne çıkarsa bahtıma." İki ay mı diyorsun? "Evet, tam iki ay." Bak diyorum iki ay sonra benim yaş günüm. Yani unutmam o günü, senin bu sözünü hatırlatacağım. Cam karşı cinsi simgeleyen bir sembol. Yani mealen diyor ki şu anda hazır değilim ama iki ay sonra yeniden yelkenlerimi açacağım aşka. Bunu ona açıklayınca gülüşüyoruz.
Cevabından emin olduğum son bir soru Çöl Çiçeği'ne. Bu analizin parçası değil. Her şeye rağmen, bir kez daha dünyaya gelsen kiminle olmak istersin diye soruyorum. Son derece kendinden emin bir şekilde, tereddütsüz "Onunla" diyor. Benim aşkı tanımladığım "karşılıksız sevgi" dolaşıyor kafamda. Hayır bu tam uymuyor Çöl Çiçeğine. Daha fazlası, ya da azı. Sahiplenme var, kıskançlık var. Kılına zarar gelse canı yanıyor hala. Hani anneler çocuğuna her türlü lafı eder de, bir başkası ona laf ettiğinde yüreğine işler. Benzer şekilde, onu öldüreni kıskanır, ölümü bile kendi elinden olsun ister Çöl Çiçeği. Oysa gerçek aşk Ümit Besen'in "Nikah Masası" şarkısında yerini bulur. "Nikah masasına beni çağır sevgilim, istersen şahidin olurum senin."