KATEGORİLER

2 Mayıs 2016 Pazartesi

URLA ENGİNAR FESTİVALİ

01/05/2016 Pazar, İzmir

Gider ayak güzel bir gün geçirdik. Sabah yataktan çıkamıyorum diye eşim söylenmeye başlamıştı. Bütün derdi  yorgun argın nöbet çıkışı Gaziemir'de bizi karşılayacak olan kızımızı bekletmemesi idi. Ben ise geç vakit yattığım için en az bir saat daha uyumak istiyordum. Hem ne vardı ki bu kadar aceleye getirilecek? Gerekirse otobüs veya metro gider, bir şekilde başımızın çaresine bakabilirdik. "Aç söyle o zaman kızına."

Gece elektrikler kesildiği için belge ve aldığım notları yazıcıdan çıkartamadım. Bir saat gecikerek çıkabildik evden. Geçen sefer sol kapısını boya altına kadar çizdikleri aklıma gelince arabayı burada kapalı garaja koymak varken İzmir'e götürmenin ne alemi vardı. Bir saat otobüs yolculuğu bize ne kaybettirirdi ki?

Çoktandır Urla Enginar Festivaline gitmeyi koymuşlar kafalarına meğer. Bugün festivalin son günü olması ve pazar gününe denk düşmesi insanların akın akın Urla'ya gelmelerini sağlamış. Caddelerde trafik çok ağır ilerliyordu. Çeşmealtı tarafına arabayı bırakıp dolmuşla geldik kutlamaların yapıldığı panayır yerine.


Sanat Sokağı adını verdikleri uzun bir sokak ve bu sokağın her iki yanına açılan tezgahlarda yöresel yiyecekler ile ve el sanatları sergileniyor. Urla'da bugün yer gök enginar ve onun ikiz kardeşi bakla. Giritli ve Egelilerin olmazsa olmazları bunlar. Çeşmealtı pazarında bütün tezgahlar tıklım tıklım dolu. Enginarın tanesi 1,00 TL'ye, içli baklanın kilosu 2,00 TL'ye, diğer bir lezzet olan şevketi bostanın kilosu ise 10 TL'ye düşmüş. Enginarın tatlısından tuzlusuna kadar her türlüsü yapılmış. Bana en ilginç gelenler enginar tatlısı - herkesin dilinde olan bu tatlı yok satmış, enginarlı baklava, enginar reçeli, enginar çorbası, enginarlı boyoz. Son ikisini denedik, epey hoşumuza gitti. 

El sanatlarında yaratıcılık ön planda. Sergilenen eserlerde incik boncuk işleri, tekstil ürünleri, bez baskıların yanı sıra zeytin ağacı ve deniz taşları ana malzeme olarak bolca kullanılmış. İleriden hoş bir müzik sesi yükseliyor. "Grup Son Dakika" adını okuyorum yaklaşınca. Sağ tarafta küçük bir tezgahın üzerinde kapağı açılmış bir diz üstü ve az sayıda broşür var. Arkada düzgün giyimli orta yaşlı bir adam. Anlamaya çalışan bakışlarımdan sonra yarım kartvizitten daha dar bir kart uzatıyor. Kartı alıp bir taraftan üzerindeki yazıları okurken diğer taraftan yürümeye çalışıyorum.  Kartın arka yüzünde merak uyandıran bir slogan: "Yukarı Bak! Bunlar bizi zehirliyor!!" Ön yüzde Türkiye Chemtrails Mücadele Grubu - Bülent Özgüvenç.



Bu ismi duyunca eşim Ertuğrul Özkök'ün bu konuda bir şeyler yazdığını ve söz konusu kişinin hafiften tırlattığını ima ettiğini söyledi. Özkök'ün hem festivalle hem de Bülent Özgüvenç adındaki bu garip adamla ilgili yazısını internette buldum. Allah selamet versin gerçekten de adamı tutmasalar dünyayı kurtaracakmış!

Sokağın bittiği yer çok sayıda kahve ve lokantaların yer aldığı bir meydana açılıyor. Meşhur "Beğendik Abi" de bu bölgede. Dedim ya, bütün lokantalar ve sokak satıcıları festivale adını veren enginar dışında bir şey düşünmemişler. Enginar çorbasının tadına bu meydandaki şirin bir lokantada baktık. Oturduğumuz masanın karşısında enginarlı boyoz satıyor bir fırın, dumanı üzerinde. Sade boyoz 1,25 TL, içine enginar girince 2,00 TL olmuş. Hem boyoz hem de enginar İzmir'in simgesi olmuş ama bir İzmirli olarak bu kadar taze ve sıcaklığını yitirmemiş boyozu ilk kez yedim desem yalan olmaz. Sefarad Yahudilerinin İzmir kültürüne miras bıraktığı boyoz özellikle soğuyunca sertleşir, zor çiğnenir. Ancak bu kez eşim bile beğendi, sanki milföy hamuru ile yapılmış gibi hem çıtır hem de yumuşak. 

Kızım rahat resim çekmek için çantasını tutmamı rica ediyor. İçinden broşüre benzer bir kağıdın düştüğünü fark etmiyorum. Etrafımda bir uğuldama sesi beliriyor, sanki düşen önemsiz bir kağıt değil de çantayı boşaltmışım yere... Tam o sırada biri omuzuma dokunuyor arkamdan, elindeki düşürdüğüm kağıdı uzatıyor bana. Teşekkür ederim diyorum ama yanımdan ayrılmak niyetinde değil!
Ayağında açık renk  pantolon ve üzerinde beyaz bir ceket taşıyan orta yaşlı kadın ilgiyle peş peşe sorular soruyor. "Festivalimizi beğendiniz mi? Nereden geliyorsunuz?"
"Kim bu kadın?" diyorum içimden, bu kadar ilgili. Festival Düzenleme Komitesinin bir üyesi olmalı... Çok fazla önemsemiyorum sorularını...
"Güzel, yani... Biz de buralıyız sayılır..." diyorum. Hani röportaj yapacaksan, git İstanbullu bul, Ankaralı bu, vaktimi alma kabilinden... Gel gelelim kadın meraklı, devam ediyor sormaya...
"Buralı mısınız? A, çok güzel, neresinden?"
Kadın kararlı öğrenecek nereli olduğumuzu, işin peşini bırakmamaya ant içmiş bir kere. Kıvırtmak zorunda kalıyorum bu durumda.
" Yani buralı dediysem, İzmirliyiz, Tire'den geliyoruz."
"Harika" Tekrarlıyor bir kez daha. "Peki, sevdiniz mi festivalimizi?"
"Tabi, tabi her şey çok güzel" diyorum ama gözlerim kadına "Sen de kimsin?" der gibi bakıyor. Bunu farkeden kadın elini uzatıyor bu sefer.
"Ben, Belediye Başkanıyım, Urla'nın" deyiveriyor. Arkasında sıraya dizilmiş kalabalığı ondan sonra fark edebiliyorum. Az önce yılgın cevaplar vermeye çalışan ben, tanımadığım için özür diliyor birden hareketleniyorum.
"Festival şahane, emeklerinize sağlık, her şey süper" diyerek yalakalık yapmaya başlıyorum. Aslında yalakalık da denmez pek. Genel olarak Urla'ya güzel bir hava katmış ve tanıtımına büyük katkı sunmuş.

Aynı güzergahtan dönerken "Grup Son Dakika" Onuncu Yıl Marşını çalıyor. Kalabalık var güçleriyle seslendiriyor başta belediye başkanı Sibel Uyar hanım olmak üzere hep bir ağızdan. Bayrağı olan sallıyor, olmayan elleriyle tempo tutuyor. Bu marş hep duygulandırır beni. Biz de katılıyoruz marşı söylemeye. Kelimeler düğümleniyor boğazımda, sözlerin anlamını düşününce... "On yılda on beş milyon genç, yarattık her yaştan..." Sokak bayraklarla süslenmiş. Adı "Enginar Festivali". Burada bağnazlık yok, çağdaşlık var. Burada kadın ezilmiyor, başı dik gururla. Festival sokağında satıcılarının önemli bir kısmı şehirli. Ancak para kazanmak değil amaçları. "Buradan elde edilecek kazanç sokak hayvanlarını beslemekte kullanılacak" yazılı pankartlar açmışlar tezgah üstlerine. Sokak öylesine kalabalık ki, insanlar zorlukla yürüyebiliyorlar. Burada taciz, tecavüz, sapıklık yok. Herkes birbirine dostça gülümsüyor. Bir an tereddüt edip duraklasanız, mutlaka çevreden birileri yolunu değiştirip gelir yanınıza. "Bir şey mi soracaktınız?" diye. 

Burası Urla, burası İzmir. Hani şu gavur olan. Bugün bir post paylaşmış dostumun biri, face'ten. Peygamberler şehri Urfa Türkiye'de % 60 oranında en fazla kaçak elektriğin kullanıldığı şehirmiş. En düşük oran ise % 6 ile gavur olan İzmir'inmiş. O % 6'lık oran da şehrimize sızmış din tacirlerinin olmalı... Gurur duydum bugün yine, memleketimle ... 

Günümüz dolu dolu geçti. Yazacak çok şey var daha ama yazacak zaman o kadar çok değil...
 
 

2 yorum:

  1. Bu anlattıklarınız o kadar güzel ki, sanki bir Avrupa şehrine gitmişsiniz de festivale katılmışsınız gibi... Yurdumuzun her yanı Urla olabilirdi...
    Hep söylerim, İzmir Türkiye'nin Avrupa'sıdır diye, iyi ki var, iyi ki...
    Basından takip ettim bu festivali; umarım Urla'nın bu güzel dokusuna kimse zarar vermez, umarım Alaçatı gibi halktan koparıp kapitalizmin hizmetine sunulmaz şirin Urla...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok haklısınız. Urla sokaklarında gezerken ben de aynı hisse kapıldım. Burası farklı bir yer ve inşallah da farklı kalır. Kadın eli değmiş her şeyden önce. Belediye Başkanı halktan biri gibi. Ben erkek başkanlardan bunu görmedim. Ha belki TE gibi halkın arasına karışıyorlar ama samimiyetleri üzerlerinde taşıdıkları her an kayıp yere düşecek bir giysi gibi... Asla kadın Başkan'ın samimiyetini göremezsiniz gözlerinde.

      Sil