Sevgili DeepTone tarafından organize edilen Ağaç Ev Sohbetleri etkinliğimiz tüm canlılığıyla devam ediyor. Önceki haftaların sohbet konularını ve konuları öneren arkadaşlarımızın isim listesini burada bulabilirsiniz. Bu haftanın konusunu sevgili DeepTone / Sade ve Derin belirledi. Felsefeye olan merakımın depreştiği bugünlerde ben bu konuyu çok sevdim. Haftanın konusu şöyle: "Sevgi elde edilir mi, kullanılır mı, paylaşılır mı?"
Sevgi kavramının insan ruhunda oluşturduğu duyguyu bir kaç sözcükle izah etmenin imkânı yoktur. Sözlükler sevgiyi ilgi, bağlılık, derin ve yakınlık gibi soyut sözcüklerle tanımlamaya çalışmış olmakla birlikte söz konusu kavramın çeşitliği ve her insanda farklı bir şekilde karşılık bulması konuya derinlik kazandırmaktadır.
Sevginin bir üst basamağı olarak nitelendirilen aşkı uzun zamandan beri patolojik bir durum olarak görmekteyim. Sevgi insan ile herhangi bir nesne arasında zuhur eden ve büyük ölçüde menfaate dayalı eylemsel yönü ağır basan ancak bir miktar da duygusallık içeren bir ilişki iken aşk, tek taraflı, güçlü duygu yönü kuvvetli bir kapılış, kayboluştur. Diğer taraftan aşkın tarifine en yakın gördüğüm annenin evlâdına olan ilgisi içgüdüsel olması bakımından konumuzun tamamen dışındadır. Mecnunun Leylâ'ya, Tahir'in Zühre'ye olan bağlılığı aşka örnek verilebilir. Aşkta sahiplenme yoktur, kişi kendini hiç yerine koyarken karşı tarafı zirveye çıkartır, kılına zarar gelmesin diye canını verir seve seve. Platonik kaldığı sürece sonsuz, vuslat olması durumunda zaman içinde sevgiye bazen de nefrete dönüşebilir.
Sevgiye geleceğim ama aşk mevzuundan kopamıyorum bir türlü. Günümüzde kelimeler anlamını yitirdi. "Aşk" sözcüğünü dilimizden düşürmüyoruz. Gerçek aşk nedir bilir misiniz? Sevdiğiniz sizi bir başkasıyla aldatsa bile ona hesap sormak aklınıza gelmez. Hatayı hep kendinizde ararsınız. Kahrolursunuz, seni başkasına yâr etmem deyip şiddete baş vurmak, öldürmek şöyle dursun bu ayrılığa tahammül edemediğiniz takdirde ancak kendi canınıza kıyarsınız. Bence Ümit Besen'in "Nikâh Masası" şarkısı aşkı en güzel anlatan şarkılardan biri. "Nikahına beni çağır sevgilim, istersen şahidin olurum senin" diyor, var mı bunun üzerine söylenebilecek bir söz.
Sevgi aşkın yanında son derece sönük kalıyor. Diğer pek çok sözcük gibi sevgi sözcüğü de anlamını yitirmiş ne yazık ki. Sevgide karşılıklı menfaat ilişkisi vardır. Beni sevmeyen birini niye seveyim ki? Ya da sevmediğim birinden beni sevmesini nasıl bekleyebilirim? Öyle değil mi? Sadece insan ilişkilerinde değil. Hayvan sevgisi diyoruz, evimizde kedi, köpek besliyoruz. Çünkü onlar bize arkadaşlık ediyor, varlığından hoşnut kalıyoruz. Doğa sevgisi diyoruz, yeşile, akarsulara, denize, yıldızlara hayranız, cıvıl cıvıl kuş sesleri bizi mutlu ediyor. Diğer taraftan doğayı sevmediğimiz, onu korumadığımız takdirde o da bizi sevmeyecek, gelecek nesillere kötü bir miras bırakacağız endişesi var aklı başındaki insanlarımızda. Kitap okumayı seviyoruz meselâ, çünkü bizi bilgilendiriyor, yeni şeyler öğreniyor, hoşça vakit geçiriyoruz. Bir tür alış veriş bunların hepsi. Ailemizi severiz, korur bizi, dara düştüğümüzde en yakın can simidimizdir. Fakat en basit bir miras davasında kanlı bıçaklı oluruz. Menfaatlerimiz çakışmıştır. Bu yüzden sevgide denge şarttır. Alışverişte terazinin ibresi şaşmaya görsün, anında sevgimiz azalır. Yazmayı sevmek de aynı. Yazmayı seviyorum, kelimeler kağıttan ya da ekrandan fırlayıp sırtımdaki yükü mü alıyorlar? Tabi ki hayır. Peki yazmaktan kazancım ne? Ya da yazmaktan ne elde ediyorum. Fikirlerimi paylaşıyorum, içimi döküyorum, yazdıklarımın okunmasından hoşlanıyorum, bu iletişim tarzını seviyorum deyip uzatabilirim uzatabildiğim kadar. Şimdi diyeceksiniz ki madem bu sevgi dediğin karşılıklı menfaat ilişkisi, peki o zaman senin yazdığın yazıya ya da okuduğun kitaba ne gibi bir faydan var? Güzel bir soru. Bana Nazım Hikmet'in dizelerinde hayat bulan "Sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı?" sorusunu hatırlattı. Size garip gelebilir ama elmanın da seni sevmesi şart. Sen elma ağacına bakacaksın, gübresini, çapasını, suyunu eksik etmeyeceksin yani ona bağlanacaksın, ilgileneceksin ki seni sevsin ve sevdiğin elmayı sana versin. Kitap okumayı, yazmayı seveceksin ki kitaplar da seni sevsin, çoğalsın, yasaklanmasın, sansüre uğramasın, yakılmasın, ışıl ışıl bilgi dağıtarak insanlığı aydınlığa çıkarsın.
Bu uzun girizgâhtan sonra sevginin benim gözümde ne menem bir şey olduğunu anlatabildim sanırım. Konumuza dönebiliriz o zaman. Sevgi elde edilebilir mi? Karşımızdaki kişinin ya da bir canlının, bir nesnenin sevgisini elde etmek mümkün mü? İnsan ilişkilerinde bu mümkün. Fakat çoğu zaman bu durum aldatma, kandırmaca olarak zuhur eder. Bir tür algı yaratma, hipnotize etme durumunda sevgi elde edilebilir. Politikacı çıkıp "Ben milletimin hizmetkârıyım" diyebilir meselâ. Yığınlar da bu yalana inanabilir. Sevginin elde edilmesi bir fetih, bir aldatma olayını çağrıştırıyor bende. Bu gerçek bir sevgi değildir. Çünkü böyle bir sevgi gösterisinde karşılıklı menfaatten bahsedilemez. Bir taraf aldatır, diğer taraf aldanır. Bir süre sonra gerçek ortaya çıkar ve sevginin yerini nefret alır. İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıklarda bu tür sevgiyi elde etmek mümkün değildir. Çünkü onları insanlar kadar aldatmanız mümkün değil.
Peki sevgi kazanılır mı? Evet. Birinin sevgisini kazanmak için bazı temel kaideleri yerine getirmek gerekir. Karşınızdaki kişiye güven vereceksiniz, dürüst olacaksınız, dara düştüğünde yanına ilk koşan siz olacaksınız, maddi ya da manevi verecek bir şeyleriniz olacak, yani karşınızdakini size hayran bırakacak bilgi, kültür birikimine sahip olacaksınız... Köpeğinize bile mama verdiğinizde kuyruğunu sallayarak sevgisini kazanabilirsiniz. Nesneler için böyle bir şey söz konusu değil elbette. Elmas yüzüğünüzü sevebilirsiniz ama ona ne kadar ihtimam gösterirseniz gösterin sizi sevmesini beklemeyin.
Sevgi kullanılır mı? Kullanılmaması gerekir. Sevgiyi kullananlar yok mu? Elbette pek çok insan bu yola başvurmaktadır. Kullanılan sevgi, gerçek sevgi değil, aldatmacadır sadece. Türlü yalan dolan, kandırmacalarla elde edilen ve yukarıda da temas ettiğim bağlılık, ilgi duyma davranışı benim sevgi tanımıma uymaz.
Sevgi paylaşılan bir eylem midir? Sevgi duygudan öte bir eylemdir. Sevdiğim blog yazılarını okuyorsam bu salt bir eylemdir. Onlar da benim yazılarımı severek okuyorlarsa yapılan karşılıklı eylem aynı zamanda bir paylaşımdır. Sözgelimi sevdiğim bir blog arkadaşımın yazısına iliştirdiği müzik benim de duygularımı harekete geçirmiş olabilir. Bu ise duygusal bir paylaşımdır. Boşuna dememişler, "Sevgi paylaştıkça çoğalır, acılar paylaştıkça azalır." diye.