Hali hazırda moderatörlüğü sevgili Deep Tone tarafından yürütülen Ağaç Ev Sohbetleri'nin bu haftaki konusu benden. Haftalar su gibi geçerken bu güzel etkinlik şanına yaraşır şekilde devam ediyor. Ağaç Ev Sohbetleri'nin 54. Haftasında kafama takılan bir konuyu sizlerle tartışmak istedim. Her türlü olumsuzluğun nedeni olarak ortaya sürülen "Eğitim" konusu bu. Hani her fırsatta, "Eğitim Şart!" demiyor muyuz? Fakat kafalar karışık, her iktidar kafasına göre eskisini silip yeni uygulamalar getiriyor. Yurt dışında, ülkemizden tamamen farklı eğitim uygulamaları var. Sorum şu:
"Eğer tam yetkili bir Eğitim Bakanı olsaydınız, ülkedeki eğitim sistemini düzenlemek, sağlıklı ve topluma faydalı bireyler yetiştirmek için eğitim konusunda neler yapardınız? Hedefinize ulaşmak için karşınıza ne tür engeller çıkabileceğini düşünüyorsunuz ve bunları aşmak için hangi tedbirleri alırdınız?"
Bence ülkemizin "Adalet" ten sonra gelen en önemli meselesi "Eğitim" dir. Eğitim sistemini düzeltmek için ilk adım olarak Bakanlığın önündeki "Milli" sözcüğünü kaldırmakla işe başlardım. Çünkü sözcükleri tükettiğimize inanıyorum. Adına "Milli" dediğimiz zaman eğitimimiz "milli" olmuyor çünkü. Küçük çaplı bir araştırma yaptım. Rusya'dan, Çine, İsveç'ten Amerika Birleşik Devletlerine kadar hemen hemen bütün dünya ülkelerinde bakanlığın adı "Eğitim Bakanlığı" Bizim gibi "Milli Eğitim Bakanlığı" adını kullanan iki ülkeden biri Fransa, diğeri ise Cezayir. Bir garip durum da Yunanistan'da var; Eğitim ve Diyanet İşleri Bakanlığı... Eğitim'in milleti, dini olmamalı bana göre. Milli ya da dini duygularımızı kabartarak işin özünü kaçırmış oluyoruz. Önce iyi insan, topluma faydalı birey yetiştirmek olmalı eğitimin hedefi.
Eğer, tam yetkili bir Eğitim Bakanı yapsalar beni, devletin kısa, orta ve uzun vadeli planlarına bakardım. Hoş, neremiz doğru ki! Devlet Planlama Teşkilatının ülke yönetimine ne kadar katkısı oluyor? Madem konumuz bu değil, var sayalım ki DPT işini doğru yapıyor. O zaman bakardım, ülke ihtiyaçlarına. Kaç doktora ihtiyacımız var, kaç ziraat mühendisine, kaç avukata, kaç öğretmene... O zaman hangi branşa ihtiyaç varsa ona göre kontenjan açardım. Ülkemizde üniversite sayısı 209 olmuş. Dünya ölçeğinde bakıldığında bu hâlâ küçük bir sayı. Fakat önemli bir fark var. Yurt dışındaki üniversitelerin öğrenci sayısına düşen uzman eğitim kadrosu ve alt yapısı bizimkilerden çok üstün. Ve onların pek çoğu uluslararası boyutta, hatta bir çoğu on-line eğitim veriyor. Demek istediğim ülkemizde çok sayıda diplomalı işsiz var. İş bulanların büyük bir kısmı da eğitim aldığı konunun dışında görev yapıyor. Yani, aslında zaten yeterli olmayan eğitim bütçesi bu şekilde boş yere israf ediliyor.
Diğer taraftan, herkesin üniversite bitirmesine gerek yok. Bu ülkede ara meslek gruplarına daha çok ihtiyaç var. Onlara da kaliteli bir eğitim verilip topluma daha faydalı bir iş yapılabilir.
Eğitim aileden başlar. Devletin de ailelere yardımcı olması gerekir. Nasıl ki koruyucu sağlık konusunda aile hekimleri çocuk doğmadan başlayıp ölene kadar vatandaşı takip sorumluluğunu üstlenmiş, eğitim konusunda da benzer bir yapılanmaya gider, eğitimli nesiller yetiştirdim. Hatta aile sağlık merkezlerinde bir pedagog ve bir uzman eğitimci görevlendirir, toplum için bir eğitim veri tabanı hazırlardım. Sağlıklı bir insan eğer yeterli bir eğitim alırsa ülkedeki suç oranı da kaza oranı da düşer. Aile sağlık merkezlerinde görevli uzman elbette ki eğitmeyecek insanları, onun görevi sadece çocuğun kabiliyeti ve ülkenin ihtiyaçları doğrultusunda danışmanlık yapmak. Aile Hekimleri dahil sağlık merkezinde görevli personel ve eğitim danışmanı üzerine kayıtlı kişilerin genel sağlık durumuna, suça yatkınlığı, kültür, sanat ve spora olan ilgilerine göre yönlendirmeli ve başarılarına göre devlet tarafından ödüllendirilmelidir. Devlet, işini layığıyla yerine getiremeyip başarısız olanlarla sözleşmelerini feshetmelidir. Çünkü sağlık ve eğitim toplum için çok önemlidir. Bildiğim kadarıyla doktorların bir kısmı yazdıkları reçete miktarı, yaptıkları cerrahi operasyon sayısıyla prim alıyorlar. Oysa önemli olan toplumu kontrol altında tutarak sağlığını korumak, ya da erken teşhiste bulunarak ileri düzeyde tedavi masraflarından kaçınmaktır. Eğitim de aynı şekilde devlet tarafından yönlendirilir, denetim altında tutulursa ülkemizin uzun vadede kazanımları yapılan harcamaların çok üstünde olacaktır.
Ülkemiz topraklarında birçok etnik grup yaşamaktadır. Bu yüzden milliyet ve din üzerinden yapılan ayrımcılığın devlete ve millete zarar vereceğini öğretmeliyiz çocuklarımıza. Keza cinsiyet ayrımcılığı aileden başlayan ve ağır neticeler doğuran önemli bir ülke sorunumuzdur. Bunların yerine koymamız gereken, bağımsızlık bilinci, özgür düşünce ve vatandaşlar arasında adalet anlayışıdır.
Eğer Eğitim Bakanı olsaydım, eğitim paralı olurdu fakat öğrencinin bütün ihtiyacını rahatlıkla karşılayabilecek miktarda devlet bursu verirdim. Verilen burs karşılığında mezunlara, devletin gereksinim duyduğu kadrolarda burs aldığı süre kadar çalışma zorunluluğu koyardım.
Bütün bu iyi niyetli çabalarımı aşırı milliyetçiler ve dini yaşam biçimi olarak gören insanlar engellemeye çalışırdı. Çünkü onların amacı, vatandaşların düşünmelerine imkân vermeden koyun gibi gütmek. Bunu aşmanın tek yolu var bana göre. Atatürk'ü anlamak ve onun izinden yürümek!
Diğer taraftan, herkesin üniversite bitirmesine gerek yok. Bu ülkede ara meslek gruplarına daha çok ihtiyaç var. Onlara da kaliteli bir eğitim verilip topluma daha faydalı bir iş yapılabilir.
Eğitim aileden başlar. Devletin de ailelere yardımcı olması gerekir. Nasıl ki koruyucu sağlık konusunda aile hekimleri çocuk doğmadan başlayıp ölene kadar vatandaşı takip sorumluluğunu üstlenmiş, eğitim konusunda da benzer bir yapılanmaya gider, eğitimli nesiller yetiştirdim. Hatta aile sağlık merkezlerinde bir pedagog ve bir uzman eğitimci görevlendirir, toplum için bir eğitim veri tabanı hazırlardım. Sağlıklı bir insan eğer yeterli bir eğitim alırsa ülkedeki suç oranı da kaza oranı da düşer. Aile sağlık merkezlerinde görevli uzman elbette ki eğitmeyecek insanları, onun görevi sadece çocuğun kabiliyeti ve ülkenin ihtiyaçları doğrultusunda danışmanlık yapmak. Aile Hekimleri dahil sağlık merkezinde görevli personel ve eğitim danışmanı üzerine kayıtlı kişilerin genel sağlık durumuna, suça yatkınlığı, kültür, sanat ve spora olan ilgilerine göre yönlendirmeli ve başarılarına göre devlet tarafından ödüllendirilmelidir. Devlet, işini layığıyla yerine getiremeyip başarısız olanlarla sözleşmelerini feshetmelidir. Çünkü sağlık ve eğitim toplum için çok önemlidir. Bildiğim kadarıyla doktorların bir kısmı yazdıkları reçete miktarı, yaptıkları cerrahi operasyon sayısıyla prim alıyorlar. Oysa önemli olan toplumu kontrol altında tutarak sağlığını korumak, ya da erken teşhiste bulunarak ileri düzeyde tedavi masraflarından kaçınmaktır. Eğitim de aynı şekilde devlet tarafından yönlendirilir, denetim altında tutulursa ülkemizin uzun vadede kazanımları yapılan harcamaların çok üstünde olacaktır.
Ülkemiz topraklarında birçok etnik grup yaşamaktadır. Bu yüzden milliyet ve din üzerinden yapılan ayrımcılığın devlete ve millete zarar vereceğini öğretmeliyiz çocuklarımıza. Keza cinsiyet ayrımcılığı aileden başlayan ve ağır neticeler doğuran önemli bir ülke sorunumuzdur. Bunların yerine koymamız gereken, bağımsızlık bilinci, özgür düşünce ve vatandaşlar arasında adalet anlayışıdır.
Eğer Eğitim Bakanı olsaydım, eğitim paralı olurdu fakat öğrencinin bütün ihtiyacını rahatlıkla karşılayabilecek miktarda devlet bursu verirdim. Verilen burs karşılığında mezunlara, devletin gereksinim duyduğu kadrolarda burs aldığı süre kadar çalışma zorunluluğu koyardım.
Bütün bu iyi niyetli çabalarımı aşırı milliyetçiler ve dini yaşam biçimi olarak gören insanlar engellemeye çalışırdı. Çünkü onların amacı, vatandaşların düşünmelerine imkân vermeden koyun gibi gütmek. Bunu aşmanın tek yolu var bana göre. Atatürk'ü anlamak ve onun izinden yürümek!