2020 yılını kâbusa dönüştüren Covid-19 konusunda başladığım yazı dizisinin son bölümünü kaleme alıyorum. Daha önce yazdığım bölümlerde, kendi çapımda bir takım analizler yapmış ve Koronavirüs'ün özellikle yurdumuzda ne kadar can kaybına yol açacağına dair kafa yormuştum. Bilimsel bir çalışmadan ziyade istatistiki verilerden yararlanarak dünyamızı etkisine alan bu virüsün, taşıdığımız genlerle ve dünyadaki toplam vaka sayısıyla ilişkili olabileceğinden hareketle, daha önceki yazılarımda yurdumuzda olası can kaybı hakkında tahminlerde bulunmuş, daha sonra dünyadaki vaka sayısında tahminimin üzerindeki artış sebebiyle çalışmamı bir kez revize etmiştim.
31.03.2020 tarihli Karantina Korona -5 başlıklı yazımda; yurdumuzda Covid-19 kaynaklı can kaybı henüz 168 iken, dünyadaki toplam vaka sayısı 802.967, can kaybı ise 39.025 idi. İlk tahminimde toplam vaka sayısının iki katına çıkacağını ve ülkemizde toplam vefat edecek kişi sayısının 1.932 olacağını öngörmüştüm.
02.05.2020 tarihinde dünya genelinde Koronavirüse yakalananların toplamı, 3.389.717'ye can kaybı sayısı, 238.989'a, ülkemizdeki can kaybı ise 3.258'e ulaşmıştı! Dünya vaka artış sayısına göre çalışmamı revize ettim. Yeni tahminime göre ülkemizde muhtemel toplam can kaybı sayısı 5.414 olacaktı!
Bugün itibarıyla dünya genelinde toplam vaka sayısı 10.268.786, can kaybı 504.345, yurdumuzda toplam vaka sayısı ise 198.613, can kaybı 5.115 olarak gerçekleşmiştir.
Hiçbir bilim adamının ileriye dönük tahminde bulunamadığı Koronavirüs vakasıyla ilgili değerlendirme ve tahminlerimden sonra bugün son sözlerimi söylemek isterim. Dünyadaki toplam vaka sayısı bir kez daha tahmin ettiğimin iki katına ulaştı, ancak ülkemizdeki toplam can kaybı sayısı hâlâ öngördüğüm sınırlar içinde. Bu durum ülkemizde Koronavirüs tehlikesinin büyük ölçüde ortadan kalktığını ve hızla hayatın normale döneceğinin işaretidir bana göre. Zira, plajlar, kafeler, restoranlar, AVM'lerdeki kalabalığa baktığımda bunu görebiliyorum. Maskeler genellikle insanların ya kulağında ya da kolunda asılı.
Bu arada, Koronavirüsle ilgili birçok komplo teorisi okudum. Başta İngiltere olmak üzere, bazı ülkeler Covid-19 için aşı ve ilâç geliştirdiklerini iddia ederken dünyanın farklı ülkelerine milyonlarca doz aşının pazarlandığını söylüyorlar. Covid-19'un bilerek ya da yanlışlık sonucunda insanlara bulaştırıldığı iddiasına pek soğuk bakmıyorum doğrusu, olabilir. Çünkü, yıllarca virüsler üzerinde bilimsel, stratejik ve savunma amaçlı çalışmalar yapan on iki ya da on üç biyokimya laboratuarının olduğu söyleniyor. Bu arada, Soner Yalçın'ın Kasım 2019'da yayınlanan "Kara Kutu" adlı araştırma kitabını okuyorum. Kitabı yazdığı zamanlarda Covid-19 henüz ortada yok ancak Sars, Ebola, HIV ve diğer virüslere ilişkin yazdıkları günümüze ışık tutuyor. Kitabı bitirince daha kapsamlı bahsedeceğim için fazla detaya girmek istemiyorum ama endüstriyel tıbbın bilim adına yaptıkları dudak uçuklatan cinsten. Daha önce küresel ilâç şirketlerinin kolestrol üzerine oynadıkları oyunun bir benzeri bugün Covid-19 üzerinden mi götürülüyor?
Kimse bana o kadar insan öldü, bu senaryo olamaz demesin. Kara Kutu kitabında sayıların nasıl arttırıldığı, istatiki bilgilerin nasıl çarpıtıldığı, Nobel ödüllerinin hangi sözde bilim adamlarına verildiği, hangi ilâç ve aşıların yan etkilerinden dolayı kaç kişinin hayatını kaybettiği, ilaç şirketlerinin FDA'ya, DSÖ'ne, anlı şanlı üniversite profesörlerine ve bilim adamlarına milyonlarca dolar verdiği, dünyada tekel oluşturan aynı şirketler aleyhine açılan davalarda milyarlarca dolar ceza ödediklerini öğrenince Covid-19 aşısı çıksa da, ilâcı bulunsa da onlardan asla ve de katiyyen uzak duracağım.