KATEGORİLER

29 Haziran 2020 Pazartesi

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 45

Ağaç Ev Sohbetlerinin bu haftaki konusu sevgili Yıldız'dan. Kedi Mırıltısı'nın organize ettiği etkinlik, 45. haftasında, farklı bir konuyla bizlere kapılarını aralıyor. Egoizmin zirveyi zorladığı çağımızda, bize insanlığımızı hatırlatan "paylaşma" üzerinde, duygu ve düşüncelerimizi paylaşacağız bu kez. Her zaman yaptığım gibi, genel görüşlerin dışında, bu konuya farklı bir pencereden bakmaya çalışacağım. Sizleri de, Ağaç Ev Sohbetlerinin bu sıcak atmosferinde yer almaya ve özgürce fikirlerinizi bizlerle paylaşmaya davet ediyoruz. İşte cevap vermemiz istenen sorular...

Paylaştıkça çoğaldığınıza, verdikçe aldığınıza inanıyor musunuz? Verme eylemini sadece maddesel değil, manevi açıdan da (sokak hayvanlarına su vermek, bir bilgi kırıntısını, hatta bir gülümsemeyi paylaşmak da olabilir) değerlendirdiğinizde en son neyi verip neyi almış olabilirsiniz? Bu konuyla ilgili bir farkındalığınız oluştu mu?

Bu soruya net bir cevabım var çoğunuzu şaşırtacak: İnanmıyorum! Bugüne kadar gördüklerim, bilgi ve tecrübelerim bana bunun her zaman geçerli bir tez olduğunu göstermedi. Paylaşmanın güzel bir şey olmadığını söylemiyorum. Bilâkis paylaşmak harika bir duygu verir insana. Ancak çoğalma isteğiyle paylaşmak insanın bencilliğine delâlettir. Mrs. Kedi ile yaptığımız uzun tartışmaların sonunda vicdan meselesinin de toplumun algılarıyla oluşmuş bir ahlâk anlayışı olduğuna karar verdim. Bu nedenle vicdan sözcüğünü kullanmayacağım. Belki onun yerine, insanın iyi yönlerini kutsayan başka bir sözcük, "erdem/fazilet", yani, doğruluk, yardımseverlik, bilgelik, alçakgönüllülük, iyi yüreklilik, ölçülülük, ruhsal yetkinlik gibi nitelikler daha iyi anlatacak meramımı.

Yaşadığımız dünya, ne yazık ki adaletsizliğin, eşitsizliğin, haksızlığın at koşturduğu bir düzene sahip. Toplam nüfusun % 3'ünün varlığı geride kalan % 97'sininkinden fazla! Şimdi soruyorum sizlere, sınırsız hırsa sahip bu azınlık  ellerinde bulunan parayı, malı, mülkü başkalarıyla paylaşarak mı çoğalttı?

Oysa paylaşmak bir erdemdir, ne maddi ne de manevi hiçbir karşılık beklemeden yapılanı makbuldür, insan olmanın ölçüsüdür. Bu yönüyle paylaşmayı severim. Yeri geldiğinde ihtiyaç sahiplerine yardım eder, sevgimi, bilgimi, tecrübemi paylaşırım. Hiçbir çıkar beklemeden yaptığım bu paylaşımların bazen bana zarar verdiği bile olmuştur. Örneğin iş verdiğim, yanımda çalıştırmak suretiyle kazancımı paylaştığım, hakkı olandan fazlasını vererek ihya ettiğim, güvenip mekânımın anahtarlarını teslim ettiğim biri, sonunda beni soyup soğana çevirmiştir. Fakat buna aldırmadan ben yine paylaşmanın bana büyük bir iç huzuru verdiğine inanıyorum.

Sayıca az da olsa sevgimi, sahip olduklarımı paylaştığım ve karşılığını aldığım örnekler de yok değil. Karşılık derken, bir gülümseme, bir şükran ifadesi, içimi rahatlatan ve beni mutlu eden bir çift sözden bahsediyorum.

Her insanın kendine has yapısı ve değerleri vardır. Bazıları paylaşmayı inancının gereği olarak önemser. Paylaşmayı, birilerine yardımcı olmayı, kötüden kaçınıp iyinin yanında yer almayı, dolayısıyla yaradanın takdirini kazanmayı, öbür dünya için bir yatırım olarak görürler. Hatta bazen, hiç beklemedikleri bir anda, refaha ermiş olmalarını yaptıkları bu güzel şeylere bağlarlar. Böyle bir ilişki bile paylaşmanın, ihtiyacı olan bir kişiye yapılan yardımın değerini düşürür gözümde. Daha da ileri gidenler vardır, yaptıkları iyiliklerin sadece yaratıcı tarafından bilinmesi yetmez onlara. Paylaştıkları ne varsa eşe dosta, cümle aleme reklâm ederler. İşte bu insanlar paylaşımın faziletli anlamını bir tarafa atıp, toplumun gözünde menfaatçi bir farkındalık oluşturur ki, bu yaptıkları, işin kutsiyetini gölgeler.


26 yorum:

  1. Özellikle son paragraftaki tespitlerinize tamamen katılıyorum. Paylaşımın gizlisi ve karşılık beklenmeden yapılanı makbul olandır. İyi niyetin suistimal edildiği farklı tecrübeler eminim ki birçoğumuz yaşamışızdır. Ama bu tür istisnalar üretmeye ve paylaşmaya meyilli genetik kodlarımızı kolay kolay mutasyona uğratmayacaktır diye düşünüyorum. Çok teşekkür ederim değerli katkılarınız için. Sevgi ve selamlarımla :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim:) Tamamen aynı fikirdeyiz. Hiçbir beklentiye kapılmadan yapılan paylaşımlar, insanı huzura erdirir. Kendini bilen kişiler bunun aksini iddia edemez. Bu tür faaliyetler, en az paylaştığımız kişi kadar kendimizi de ferahlatır. İyilik yapmak, var olanı paylaşmak gibisi yok. Sevgiyle kalın:)

      Sil
  2. "Bozguncu, cimri ve yaptığı iyiliği başa kakan kimse cennete giremez." (Tırmizi, Birr, 41)

    "Sizden biriniz kendisi için istediğini mümin kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olmaz" (Tırmizi, Sıfatü'l-kıyâme,59)

    "Birbirinizden nefret etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah'ın kulları, birbirinizle kardeş olun." (Buhari, Edeb, 62)

    "Her iyilik bir sadakadır." (Buhari, Edeb,33)

    Öncelikle bir kaç Hadis-i Şerif paylaşarak cevap vermek, muhalif değil destekçi olmak istedim.

    Verdikçe çoğalan mal değil iç huzur, sevap ve sahip olunan malın bereketidir. Dinimizde fakirin zenginin malında hakkı vardır ve zekat farzdır. Dinimizde paylaşmanın yeri bu kadar önemlidir çünkü verdikçe toplumda huzur ve bereket artar, burada kapitalist düzendeki fabrikatörler gibi malın artması değildir kasıt, çünkü dinimizde Allah (c.c.) zenginliği istediği kuluna, ilmi ise talep eden kuluna vereceğini bildiriyor.

    Paylaşmak, merhamet, şefkat duygularını yitiren toplumlarda insanların insanlara, insanların hayvanlara zulmünü açıkça görmekteyiz, bu durum o toplumların vermedikçe kaybettiklerini göstermiştir. Bu dünyada insanın en değerli olgusu insanlığıdır onu kaybetmekten acı ne vardır?!...

    Örnek olarak geçen günlerde Çin, geçen günlerde köpek festivali yapıldı ve köpeklere yapılan zulmü gördük. Doğu Türkistan da zulüm her gün devam ediyor. Kendi halkı bir çorba parasına çalışıyor ve fakir bir yaşantı mevcut, hakeza Hindistan da durum böyle...

    Ancak gidip şöyle bir Küba ve benzeri ülkelere baktığınızda mutluluk oranın arttığını görüyorsunuz, bunun sebebi de yukarıda paylaştığım hadislerde bahsedildiği gibi kardeşliğin, paylaşmanın tesis edilmesi değil midir?!...

    Son paragrafta bahsettiğinin gösteriş için paylaşanlar, elindeki maldan verenler, bu kişiler yaptıkları şirketlerin reklam için televizyon kanallarına ücret ödemesinden farksızdır ve ilk hadis bunlar için uyarıcı bir tehdittir, inanan, dine mensup bir muslim kişi böyle bir tutum sergilemez, sergileyemez ve sergileyen ise günahkar, daha ileri gitmesi durumunda ise dinsiz olur.

    Bazı insan hatalarının ve kişilerin bencil tutumlarının dine mal edilmesinden rahatsız bir kişi olarak şunu da belirtmek isterim ki dünya üzerinde varlığını koruyan hiçbir din insanı kötülüğe sevk etmez, olayları değerlendirirken hangi din olursa olsun dinlere mal edilmemesi gerekir, kişinin zulmü dininden değil kendi benliğin-dendir unutulmaması gerekiyor.

    Güzel değerlendirmeniz için teşekkürler, birçok hususa aynı baktığımızı bildirir, ancak bazı noktalarda hassas davranılması gerektiğini düşünüyorum, umarım anlata bilmişimdir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim:) Öncelikle, muhalif olmanızın beni asla rahatsız etmeyeceğini bilmenizi isterim. Din ve inanç konusu, oldukça hassas bir konudur. Bu sebeple, samimi bir şekilde inanan insanlara saygım sonsuzdur ve mümkün olduğu kadar onları incitmemeye çalışırım. Sizin kullandığınız dilin de son derece naif ve etkili olduğunu söylemek isterim. Diğer taraftan farklı inançlarımızın ya da değer yargılarımızın olması, bunları özgürce ortaya koyabilmemiz mutluluk verici. Sonuç itibarıyla olaylara farklı boyutlardan bakmak ve birbirimizden bir şeyler öğrenmek şahsen beni mutlu ediyor. Kendimi ve bu platformda yazılarını okuyup, yorumlaştığım hiçbir kişiyi bağnaz ve tutucu görmüyorum. Fikirlerim tamamen kendime has olup hiçbir kurum ve kuruluşa bağlı değilim. Olayları aklımın süzgecinden geçirip, bilgi ve tecrübemle yoğurduktan sonra değerlendiriyorum.

      Alimlerin sözleriyle konuya girmiş ve inancınız gereği iyi olan davranışların Tanrı katında karşılık bulacağınızı ifade etmişsiniz. Buna itirazım yok, neyin iyi neyin kötü olacağını anlatan sözlerden bu cahil halimle, ben bile oturup kitap dolusu tavsiyede bulunabilirim.
      Ben sizi çok iyi anladım, iyi insan olmayı, sadece inançlı insanlara has bir özellik olarak görüyorsunuz. Oysa ben inancı ne olursa olsun, hatta isterse hiç olmasın, insanların iyi ya da kötü olabileceğini düşünüyorum. Kısaca kötü insanların yerine onların inançlarını yerin dibine batırmak ne kadar yanlış bir şeyse, farklı inançtaki ya da inançsız insanların kötü olduğunu iddia etmek aynı sapkınlığın sonucudur bana göre.

      Herkesin farklı inanç ve değer yargılarına sahip olduğunu belirtmiştim yazımda. Siz Allah rızası için iyilik yapar, Allah korkusuyla kötülükten sakınabilirsiniz. Ama ben bütün bu yaptıklarınızı sadece faziletli bir insan olmanın bir gereği olarak görürüm. Sonuçta iyilik, paylaşmak, kötü olandan kendimizi korumak gibi davranışları neden yaptığımıza bakmaksızın aynı hedefe koşuyoruz.

      Eğer din konusunda biraz alınganlık gösterdiyseniz, aynı alınganlığı, pişmanlık, merhamet ve şefkat duygularını sadece dini inanca bağlayıp bazı toplumları eleştirdiğiniz için ben de size gösterebilirim. Ancak bu beni rahatsız etmez. Çünkü iyi ya da kötü olma hali asla bir topluma ya da inanca bağlı değil, göreceli ve tamamen kişiye has özelliklerdir.

      Çinlilerin köpek eti yemesi, hinduların ineği kutsal kabul etmesi ve bizim kurban kanı akıtmamız tamamen dini, kültürel farklılıklarımızdan kaynaklanmakta. Herkes kendi doğrularının peşinden giderken, bizim her birine saygı göstermemiz gerekir. Verdiğiniz Küba örneği bu işlerin inançla ilgili bir konu olmadığının açık bir kanıtı zira.

      Görüşlerinizi paylaştığınız için bir kez daha teşekkür ederim.

      Sil
    2. Sağ elin verdiğini sol el bilmesin - Hz. Ali. Bu kadar açık..

      Sil
    3. Hz. Ali'nin de benimle aynı görüşte olmasına gerçekten sevindim doğrusu:)))

      Sil
    4. Dinsiz bir insanın kötülük içinde olacağını veya başka dinlerin paylaşmaktan, merhametten yoksun olacağını anlatmaya çalışmadım. Sadece kendi dinim ile konuyu detaylandırmaya ve dinin iyiliğe sevkini göstermeye çalıştım ve ek olarak İslama-fobi denen bir bela ile uğraştığımız için dinimiz nezdinde kötülük edenin günahkar ve hatta aşırılık durumunda dinsiz olacağını yani dinden çıkacağını bu dinin mensubu olarak anılmaması gerektiğine dikkat çektim. (örnek. "müslüman adam köpeği öldürdü", "hristiyan adam eşini dövdü", bunun dinle hiçbir alakası yoktur bunun bu şekilde anılması doğru değildir, ki bu tip bir tabloya benzer örnek olarak "izmirli genç sevgilisini dövdü" (sanki sadece izmir de şiddet varmış gibi) şeklinde anılması da aynı şekilde irite edicidir.)

      Özellikle dini açıdan konuyu değerlendirmemin bir diğer sebebi ise "Paylaştıkça çoğaldığınıza, verdikçe aldığınıza inanıyor musunuz?" şeklinde gerçekleştirilen soruya cevabımın "evet" olması ve bu verdikçe çoğalan şeyin izahatı yönünde değerlendirme yapmaktır. Bu yüzden anlatmak istediğim şey yanlış bir anlaşılmaya sebep olsun istemem.

      Diğer türlü devletler ile ilgili verdiğim örnekler aslında kapitalist düzenin birer eleştiri örneğiydi (ki bu noktada hem fikir olduğumuzu düşünüyorum), orada dini bir yargı ile eleştiride bulunmadım aksine öyle anlaşılmaması için "dünya üzerinde varlığını koruyan hiçbir din insanı kötülüğe sevk etmez, olayları değerlendirirken hangi din olursa olsun dinlere mal edilmemesi gerekir, kişinin zulmü dininden değil kendi benliğin-dendir unutulmaması gerekiyor." şeklinde belirttim. Buradaki örnekleme paylaşmayı unutan toplumların merhamet, şefkat gibi olgularının yok olduğu ve bu sebeple iç huzuru kaybettiklerini anlatmaya çalıştım.

      Nitekim en refah ve gelişmiş olarak bilinen ülke olarak kabul edilen Amerika 'da bireysel yalnızlığın ciddi seviyede arttığı ve depresyona bağlı ilaç kullanım oranlarının her geçen gün arttığına dair bir çok araştırma mevcuttur. Bunun ana etkenin Amerika halkının bencilleşmiş, paylaşmaktan yoksun olması, ülkesinin sömürge ve haksız kazançlarına karşı göz yumması ve bundan rahatsız olmaması gibi bir çok sebep oluşturmaktadır.

      Kısacası kendinden başkasını düşünmeyen, komşusundan bir haber yaşayan dinim nezdinde hadiste bildirildiği gibi "komşusu açken tok yatan..." evet bu şekilde yaşan toplumların iç huzurlarını kaybettiği ve diğer insani duygularını kaybederek zalimlerden oldukları bir gerçektir. Nitekim paylaşan insan merhamet sahibi insandır ki böyle bir insanın dini inancı ne olursa olsun zulüm etmez.

      Sil
    5. Teşekkür ederim. Sanırım birbirimizi anlıyoruz:) İnsanın eline ne geçerse maalesef onu kullanıyor. Kutsal kabul ettiğimiz değerler de buna dahil. Bu yüzden en çok zararı gören de kutsal değerlerimiz oluyor. İslâm dininde insanı doğru yola davet eden hususları inkâr etmiyorum. Önemli olan, onları hayata geçirmek.

      Sil
    6. Bende teşekkür ederim, bu güzel muhabbet için, bu arada masum bir adamın itiraflarına yer yer bakıyorum ama kitabın başını kaçırdığımızdan o bloglara pek müdahil olamıyorum.

      Sil
    7. İstediğiniz zaman ilk bölümleri kısa süreliğine yayımlayabilirim. Bundan sonra 3/4'ü tamamlandı daha:)

      Sil
  3. Zenginin daha zengin fakirin daha fakir olduğu Kapitalist düzen değil mi bizi paylaşmaktan uzaklaştırıp, elimizdeki çoğaltma istediğini artıran. Bir de bu yaşadığım tahlihsiz olaylar var. Sen yardım eli uzatırsın karşındaki sana tekme atar.
    Kesinlikle son kısımda çok haklısın gösteriş için yapılan iyiliğin ne kıymeti vardır ki..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet kapitalist düzen. İnsanın hiçbir değerinin olmadığı, sömürüye dayalı lânet bir sistem. İnsanın doğası gereği adil bir paylaşımın esas alındığı bir sisteme uyumlu değil belki de. Belki de kâinat böyle bir ahenge olanak vermiyor. Her zaman güçlü olan kazanıyor ve hep bana rabbena diyor.

      Paylaşmak çok yüce bir duygu. İslâmiyette en tutarlı bulduğum taraf bu diyebilirim hatta. Zekât, her yıl gelirinin kırkta birini yoksullara dağıtacaksın. Hangi müslüman bunu hakkıyla yerine getirdiğini iddia edebilir dünyada? Kötülükler denizinde gücümüz, gönlümüz yettiğince iyi olmaya çalışan garip varlıklarız hepimiz.
      Teşekkürler:)

      Sil
  4. Paylaşmak kelimesi bile farklı bir anlamda artık. "Fotoğraf paylaşmak" olarak düşününce, canım bu konuda yazmak bile istemiyor... Öyle bir bıkkınlık geldi bana.
    Maddi paylaşımların tamamen gizli ve anonim, manevilerin (güzel söz, teşekkür, motivasyon) ise göstere göstere yapılması taraftarıyım, artması için. Yardım elini ısırana ise, işte kapı işte sapı, fazla uzatmadan.. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız, paylaşmanın çok geniş anlamı var. Benim aklıma ilk gelen bir lokma ekmeğim varsa onun yarısını aç bir insanla paylaşmak. Bunu ne kadar yapabiliyoruz, elbette o da tartışılabilir. Kötü yönden alırsan meselâ birinin sırrını başkalarıyla paylaşmak diyebilirsin. Yazılarımızı, resimlerimizi aleni olarak paylaşıyoruz, elbette bunun gizli olması gerekmiyor:)

      Yine sistemden bahsedeceğim, zira insana güvenmiyorum. Öyle bir adil düzen olmalı ki, herkese adaleti, emeğine göre kazancını, hakkını gerektiği şekilde paylaştırsın. Elbette ki böyle bir şey olmayacak!

      Sil
    2. Sanırım insanın içinde, tamamen aynı SED'den gelen, eğitimi alan, aile görgüsü, alışkanlıkları içinde yetişen hatta aynı genetik yapıya sahip insanlar bile "merhamet, şefkat ve paylaşma" konusunda nasıl farklı oluyor.. Bu bence sistem işi değil, yine "içten gelen" birşeyler var, nedir onlar işte benim ilgimi çeken tam o.

      Sil
    3. Ben de bunun için sistem diyorum zaten:) İyiye ödül kötüye ceza verecek ütopik bir sistemden bahsediyorum. Mevcut sistemimiz vergi kaçıranı, hırsızı, arsızı yüceltiyor, paran varsa kralsın.

      Birkaç gün öncesine kadar insanın içten gelen bir şeyleri olduğunu savunuyordum. Vicdan mevzuunda Mrs. Kediyle uzun uzadıya tartışmıştık. Vicdanın ahlakla bağlantısını kabul ettikten sonra her şeyin çevre ve toplumun yargıları ile oluştuğunu kabul ettim. Aslına bakarsanız bu benim için yıkım oldu. Çünkü kendimi iyi bir insan olarak görüyordum ve bunun doğuştan geldiğini savunuyordum.

      Şimdi geldiğim noktada, her insanın içinde iyilik ve kötülük olduğunu düşünüyorum. Bazı insanların iyilik tarafı, bazılarının kötülük tarafı ağır basıyor. Kötülüğün prim yaptığı dünyada iyilerin pek şansı yok gibi, onlar da kötüye yönelmek zorunda kalıyor. Hep eskiyi arıyoruz bu yüzden. Gidişatımız pek iyi değil yani:)

      Sil
  5. İyilik nedir diye kendimce bir şeyler ifade ederken , karşılıksız yapılan şey diye tanımlanmasını ben de insanın iki yüzlülüğüne bağlamıştım :) Zira karşılık denilen şeyin sadece maddi olmadığını,ruhen ve manen bir şeyler kazanıldığını ve bu kazanımların insanın bildiğini,dolayısıyla da kendisine geleceğini,bundan ötürü de karşılıksız diye atıfta bulunulamayacağını düşündüğüm şeyler yazmıştım blogumda bir ara. Hoş gelip sefa getirene hayır gelme diye elimizin tersi ile itiyorsak o zaman karşılıksız diyelim :)

    Paylaşmanın karşılığında manen bir şeyler beklememek de bu yüzden pek olası gelmiyor bana, tıpkı iyiliğin karşılığında bir şey beklememekte olduğu gibi.Kaba tabiri ile bir çıkardan bahsetmiyoruz elbet (çıkarcılar mevzu dışı) ama bize manen bir şeyler katacağını biliyoruz, kattığı şeyin bizi tatmin edeceğini ve huzur vereceğini de biliyoruz.Sadece bizle ilgili olduğunu , diğerlerine bağlı olmadığını da biliyoruz.Bu denli hoş geri dönüşümler alınca kullanacağımız tabir karşılıksız olmamalı gibi geliyor bana.Başka bir kelime bulmalıyız:)

    Çoğalma isteğiyle paylaşmak bencilce olabilir zira insan denilen şeyde bencillik diye bir durum mevzubahis,yok saymıyorum :) cimrilik denilen kötü duygunun esaretinde kalmamak için (ki iyi ve kötü her duygunun insanın tabiatında olduğunu düşünüyor, edinimlerimizle bu duygulara beslemeler yaptığımızı düşünüyorum) bu hali daha çok bir teminat ve bu yönde adım atmaya teşvik olarak algılıyorum.Güzel bir teşvik bence :) Bu teminatında işin sonunda hakikat olduğunu en azından kendi adıma söyleyebiliyorum.Tabi çoğalan şeylerin ne olduğu göreceli olabilir.Herkesin kabı ve kabına aldığı şey aynı değil.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Karşılığın, benim için bir gülümseme, bir şükran ifadesi, içimi rahatlatan ve beni mutlu eden bir çift söz olduğunu yazımda dile getirmiştim. Bunların hepsi manevi şeyler. Paylaşırken, ya da birine elimi uzattığımda bunları bekliyor muyum? Farkında olmadan belki. Zira birine yardım ediyorsun, suratına bön bön bakıyor ve bir teşekkürü çok görüyor. Hoş bir durum değil sanırım. Belki de bu duygular o kadar cezbedici ki bizi paylaşmaya ve yardım etmeye çağırıyor, kim bilir.

      Bu yönden hiç bakmamıştım, size hak veriyorum:)

      İyi ve kötülüğü her insanın içinde olduğuna katılıyorum. İyi yanlarımızı öne çıkarıp kötü yanımızı frenleyen çoğalma isteği isteği midir gerçekten, emin değilim. Hiç kimse mutlak iyi ya da mutlak kötü değil ama bizi ağırlıklı olarak iyi ya da kötü yapan nedir? Bu hususun dinle, ırkla, kültürle bir alakası olduğunu da sanmıyorum. Bir de iyi ve kötünün kime göre, niye göre konusu var ki ona hiç girmeyelim. Fakat haksızlık etmenin, yalan söylemenin, adil davranmamanın kötü şeyler olduğu üzerinde, dil, din, kültür farkına bakmaksızın müştereken mutabık kalınan değerler diyebiliriz. Deriz demesine amma, yine de bildiğimizi okuruz, o ayrı:)

      Teşekkür ederim:)

      Sil
  6. olsun azınlık zenginler paylaşmasın biz çoğunluk olarak paylaşırız :) biraz karamsar olmakla birlikte acı gerçekleri yazmışsın :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sorma deep, dünyanın halini temaşa edip içim kararıyor. Çok bilmek iyi değil belki de. Ne yazık ki gerçekler hep acı:)

      Sil
  7. Ben de inanmıyorum. Paylaşmayı her daim sevmişimdir ama çok insan bunu kullanma eğiliminde malesef. Özellikle emek paylaşımında daha çok gibi. Günümüzde paylaşmanın verdiği o güzel haz biraz tükenmeye yönelmiş gibi...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsanların duymak istediklerini söylemek sanki bir mahalle baskısı oluşturuyor. Ben söylenene değil, uygulamaya bakarım ve insanlar ayıplasa da gerçekleri söylemeye çalışırım. Bu açıdan gerçekten hakkı olanla ya da ihtiyacı olanla gücüm yettiğince paylaşmak, sadece bana iç huzuru verir. Bunu ben çoğalmak olarak almıyorum. Çünkü çoğalmak deyince genel olarak maddiyatı getiriyor akla önce. Sen fakire yardım ettiğinde Allah sana daha çoğunu verir sözü gerçeklerle hiç bağdaşmıyor. Bu dünyada egoistler ve zalimler her zaman kazanıyor. Öbür tarafta ne olur, elimde bu konuda fikir yürütecek kadar kanıtım yok ne yazık ki:)

      Sil
  8. Sizin yazılarınız kadar, yazılara yapılan yorumlardaki tartışmaları da seviyorum. Farklı fikirler, zarif ifade ediliyor, beyin fırtınası filan gibi:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, ben de bundan çok hoşlanıyorum:) Teşekkürler:)

      Sil
  9. Evet verdiğini alamama konusunu bizzat yaşıyorum. Ben İngiliz Dili Edebiyatı öğrencisiyim. Edebiyat bölümlerine öğretmen olabilmeleri için 4 yıllık okul sürecinde formasyon verileceği garantisi vardı ben bu bölüme başladığım da. Ki ben de hem edebiyatı, ingilizceyi derinlemesine öğrenip hem de öğretmen olma hayaliyle girmiştim. Şimdi herkes için kaldırdılar. 4 seneye 1 2 sene daha eklenecek formasyon almak için. Yarın ben de bu konu hakkında yazacağım zaten çok uzatmayayım...

    Bana kalırsa genelde küçük şeyler karşılığı küçük şeyler alabiliyoruz anca. Büyük şeyler kesinlikle şans gibime geliyor...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O garanti nasıl bir şeydi bilmiyorum. Fakat bölüme girdiğinizde söylenti dışında yazılı bir kural söz konusu ise, bunu en azından sizler için değiştiremeyeceklerini biliyorum. Neticede kazanılmış bir haktır bu. Siz de bu hak verildiği için o bölümü tercih etmiş olabilirsiniz. Formasyonu hangi tarihte kaldırma kararı aldılarsa o tarihe kadar bölüme girenler, eski sisteme göre formasyon alma hakkına sahip olması gerekir diye düşünüyorum. Gerekirse bölüm öğrencileri olarak iyi bir hukukçuya danışıp dava açabileceğinizi düşünüyorum.

      Vermek, almak bana kalırsa bir ölçüye bağlı kavramlar değil. Bazen vermeden alıyoruz, bazen verdiğimiz halde karşılığını göremiyoruz, gerisi laf:)

      Sil