"Başka birinin ürettiği bir sanat eserini veya onun kopyasını neden satın alırız? Ona sahip olmaktaki amacımız nedir? Ünlü bir ressamın tablosunu neden alırız? Orijinaline paramız yetmediğinde kopyasını bile neden alırız?"
Gerçek sanat, yaratıcılığın ve hayal gücünün ifadesidir. Kant'ın dediği gibi sanatın kendi dışında hiçbir amacı olamaz. El sanatları ve heykel dışında parayla satın alabileceğimiz sanat türlerinden ilk akla geleni resimdir. Resim sanatına ilgi duyup değerli tabloları koleksiyonlarına ekleyen sanat tutkunlarına büyük saygı duymakla birlikte söz konusu sanat eserlerini aynı zamanda bir yatırım aracı olarak görüp görmediklerinden emin değilim. Bir sanat eseri satın almak ona sahip olmaktır. Edebiyat, müzik, görsel sanatlar için bu anlamda bir satın almadan bahsedilemez.
Resim, heykel gibi sanat eserlerini satın alıp evlerde, özel ya da kamusal iş yerlerinde sergilemek suretiyle mekânın havasını değiştirmek mümkün. Bu şekilde sanatkârı destekleyip onun yeni eserler üretmesine destek olabiliriz. Bir hastane duvarında ya da bir arkadaşımızın evinde gördüğümüz güzel bir tablo hoşumuza gider ve sanat eserlerinin sergilendiği bir ortamda bulunmaktan haz duyarız. Evimize gelen konuklarımızın beğenip satın aldığımız tablolara baktığında aynı güzel hislere sahip olacağını düşünüyorum.
Resim ve heykel konusunda kendimi gerçek bir sanatsever olarak görmek iddiasında değilim doğrusu. Zira herhangi bir resim sergisini gezerken tablolara trene bakar gibi bakmak ya da evde orta ölçekli tanınmış sanatçılara ait birkaç yağlıboya tablo bulundurmak sanatseverlik değildir. Bu konu beni oldum olası rahatsız eder. Aslında tamamen belli bir sanat dalına ilgi duymakla alâkalı bir durum. Resim sanatına ilgi duymak onu anlamaktan geçer. Resmi anlayabilmek için önce ressamı tanımak ve yaşadığı dönem hakkında bilgi edinmek zorundayız. Kullandığı teknikleri, tabloya hangi duygu ve düşünceleri aktardığını, verdiği mesajları çözmek gerekir. Nasıl ki iyi bir oenologue (şarap uzmanı) tattığı şarabın rengine, kokusuna, tadına ve kıvamına göre onun hangi bağdan hasat edildiğini, hasat yılını, üzümün cinsini, içerdiği aromaları anlayabiliyorsa, resimle ilgilenen bir sanatsever de benzer şekilde tabloya baktığında ressamın hangi akımı benimsediğini, tablonun hangi dönemde yapıldığını görebilmeli, sanatçının uyguladığı tekniklerden tutun da tabloyu tuvale aktarırken duygu ve düşüncelerinin ne olduğuna kadar pek çok konuda bilgi sahibi olmalı. Herhangi bir sanat dalına ilgi göstermiş, belli bir seviyede bilgi sahibiysek, ünlü bir ressamın tablosuna sahip olmak ya da onun bir kopyasını bulundurmak daha bir anlam taşır. Bunun dışında aldığımız tablonun gözümüzü okşayan bir aksesuardan farkı yoktur.
Ağır yaşam koşullarında sanata yeterince zaman ayıramadığımız bir gerçek. Bu yüzden sınırlı ömrümüzde ilgimizi genellikle en fazla bir ya da iki sanat dalı üzerinde yoğunlaştırabiliyoruz. Benim bu konuda tercihim edebiyat oldu. Bu nedenle diğer sanat dalları üzerinde ahkâm kesmem pek doğru olmaz. Fakat yine de Rönesans dönemi resim ve heykelleri hoşuma gittiğini söylemeliyim. Daha çok dini temalı eserlerde canlandırılan kişi ve mekânlar konu hakkında biraz bilgi sahibi isek daha kolay anlaşılabilir cinsten. İslâm dininde resim ve heykelin Tanrı'ya şirk koşmakla eşdeğer tutulması nedeniyle bu sanat dallarına yüzyıllarca sırt dönülmüş olduğu için çok az sayıda sanatçı yetişmiş topraklarımızda.
Soyut sanat anlayışı bana göre değil. Evet, düzene bir başkaldırı fakat sıradan bir insan için yorumlanması oldukça zor. En kıdemli sanat eleştirmenleri dahi soyut bir resim üzerinde birbirleriyle farklı hatta birbirine zıt yorumlarda bulunabiliyor. Soyut sanatın oldukça sınırlı bir kitleye hitap ettiğine inanıyorum. Söz konusu sanat türünün illâ ki bazı kuralları vardır ancak biraz "ben yaptım, oldu" hissi uyandırıyor bende. Soyut sanat eserlerinin çoğunda estetik öğeleri bulmakta zorlanıyorum. Kim bilir, belki de bu değerlendirmem konu hakkındaki bilgisizliğimdendir.