Ağaç Ev Sohbetlerinin 21. Haftasına
Sade ve Derin / Deep Tone ev sahipliği yapıyor.
İrem Can ve
Taha Akkurt tarafından başlatılan bu güzel etkinlikte pek çok konuyu tartıştık. Gururla ifade etmek isterim ki bu sohbetler başlayalı beri atladığım hafta olmadı. Her hafta heyecan içinde yeni konu başlığını bekliyorum. Umarım bu sohbetler çok uzun süre devam eder.
Deep bu hafta sevdiği ve üzerinde çok düşündüğü bir konu seçmiş. İşte Ağaç Ev Sohbetlerinin 21. Hafta konusu ve üzerinde tartışmamız istenen sorular...
"Yeni mi, eski mi? Yeniyi mi seversiniz, eskiyi mi? Eski düşünceler, müzikler, filmler, kitaplar, eşyalar, duygular mı yoksa yeniler mi? Dün mü, bugün mü? Geçmişi mi özlersiniz, bugünü mü yaşarsınız? Nostaljik misiniz, güncel mi? Yeniliklerden yana mısınız, eskiyi mi korursunuz?"
Konuya ilişkin her şeyi kapsayan bir cevap vermek zor benim açımdan. Yeni mi, eski mi diye sorulursa ilk olarak kullanım süresi dolmuş, işlevini yitirmiş eşyalar gelir aklıma. Şimdi hala var mı bilmiyorum, çocukluğumda büyük beyaz bir kumaş torbayı sırtlanmış, sokakta "Eskiciii" diye bağıran kasketli adamları hatırlıyorum. Ev hanımları onun sesini duyar duymaz kapıya çıkar, eskimiş, kullanılmayan eşyaları üç beş kuruş karşılığında onlara verirlerdi. Bazen eşinin yıpranmış bir takım elbisesi, bazen kap kacak, bazen çocukların giysisi olurdu bu eşyalar. Bir taraftan evden yayıntının kalkmasına diğer taraftan da eskiciden alınan küçük paralara sevinilirdi. Güzel bir adetti, bu manada eskiyi tercih etmem söz konusu değil elbette. Fakat bildim bileli modayı da sıkı sıkıya takip ettiğim söylenemez. Gençlik zamanımızda uzun saçlar, kulak memesinden iki parmak aşağı sarkan favoriler, İspanyol paça pantolonlar giyilirdi. Şimdi bana ne komik geliyor bunlar. Şimdi sorsanız, uzun saç bir yana başımda kalan üç beş tel saç bile fazla geliyor bana. Bu konuda da eskiyi aradığım söylenemez. Gençlerin piercing, dövme yapması, genç kızların saçlarını kısmen pembe, mavi gibi renklere boyaması kendini ifade etme şeklinde yorumlansa da eskiden olduğu gibi gelip geçici bir akım olarak görüyorum bütün bunları. Karşı değilim, gençlerin bu zevklerine. Gençliğimde dede diye bildiğimiz bir ahbabımızın beni her gördüğünde "Hiç olmazsa şu favorini kulak memesi hizasında kes." diye adeta yalvarması aklıma geliyor ve bu tür aşırılıklara daha toleranslı oluyorum.
Eski örf ve adetlerden pek çoğundan hoşlanmam. Mesela el öpmek, ya da el öptürmek. Bugüne kadar kimseye elimi öptürmedim, bundan sonra da öptürmeyi düşünmem. Sadece bu mu, saymaya kalksam geriye pek azı kalır. Yani bu konuda da yeniciyim diyebilirim.
Eski düşünceler, müzikler, kitaplar, filmler, duygular derseniz, işte orada biraz durmam gerekir. Düşünce deyince eskiyi şiddetle ararım. Hem de çok eskileri. Sokrates, Platon, Aristoteles gibi filozofları ve nice düşünürleri. Onlar aradan 2.500 yıl geçtikten sonra bugün yeniden hayata gelseler, "Hiçbir şey değişmemiş, hatta pek çok şey kötüye gitmiş" deyip tabutlarına geri döneceklerine inanıyorum. Gelecekte de bir şeyin değişeceğini düşünmüyorum. Çünkü insanların sorgulaması, düşünmesi iktidarların pek hoşuna gitmiyor. Bilmemizi değil inanmamızı istiyorlar, düşünmeden, sorgulamadan. Bu bakımdan düşüncenin, sorgulamanın dini hükümranlığa ve baskıcı rejimlere baş kaldırdığı Rönesans, 68 kuşağı dönemini, her ne kadar sancılı olsa da, yokluklar içinde bağımsızlığımızın kazanıldığı, üretimin önemsendiği Cumhuriyetin ilk yıllarını, Köy Enstitülerinin bir güneş gibi ülkeyi aydınlattığı dönemleri özlüyorum. Müzik, kitap derseniz, yine aynı. Klasik müzik dehalarını, dünya edebiyat klasiklerini göz ardı etmem mümkün mü? Bugünün gelir geçer hip hop müzik kültürüyle, bir caz orkestrasında çalan saksafonun keyiften uçuran nağmelerini mukayese dahi etmem, edemem.
Dün mü, bugün mü? sorusunda kokteyl bir seçim yapamayacaksam zorlanırım sanırım. İnsan, varoluşundan bu yana pek çok aşamalardan geçti. Bugün daha refah bir yaşam için elimizde eskiye nazaran çok daha fazla imkanlarımız var. Ne var ki refahımızı borçlu olduğumuz bilimsel ve teknolojik gelişmeler insan ırkının egoist tabiatı yüzünden daha adaletsiz, daha sömürgen ve daha acımasız bir toplum yarattı. Bana öyle geliyor ki insanlar bugün eskiye oranla daha az mutlu. Evet, bugünün refahından vazgeçemiyorum ama dünün daha özgür, üretken, mutlu insanları arasında bulunmak isterdim.
Melankolik bir ruh haliyle nostaljiye takılmam aslında. Fakat iyi bir sanat eserini beğeniyorsam ne kadar eski olduğuna aldırmam. Eski bir film, bir edebiyat klasiği ya da harika bir müzik eseri olabilir bu. Konu edilen ev dekorasyonu, mobilya tasarımı ise yeniden, modernlikten yanayım, yeter ki fazla absürtlüğe kaçılmasın. Eskiyi korumak gibi bir çaba içinde değilim. Değerli şeyler kendini korumasını bilir zaten.